Teknemizde çiçekler açıyor: Geleneksel ebru sanatı ustası Nurhan Tutum’dan QHA’ya özel röportaj
Teknemizde çiçekler açıyor: Geleneksel ebru sanatı ustası Nurhan Tutum’dan QHA’ya özel röportaj
Ebru sanatı ustası Nurhan Tutum, geleneksel Türk el sanatı ebrunun tarihini ve kendine özgü inceliklerini Kırım Haber Ajansına anlattı.
Haber Giriş Tarihi: 29.03.2025 15:34
Haber Güncellenme Tarihi: 30.03.2025 11:16
Kaynak:
Haber Merkezi
https://www.qha.com.tr/
Geleneksel Türk el sanatları, geçmişten günümüze uzanan köklü bir miras olup, estetik ve kültürel değeriyle toplumun kimliğini yansıtan önemli unsurlar arasında yer alır. Öyle ki, Türk el sanatları; Türkistan’dan Anadolu’ya, Anadolu’dan ise tüm dünyaya kadim Türk kültürünü iletir. Bu yüzden Türk kültürünün ilmek ilmek işlenmesiyle icra edilen el sanatları, sadece estetik açıdan değil, aynı zamanda toplumsal ve kültürel kimliğin bir parçası olarak da büyük bir önem arz eder.
Geleneksel Türk el sanatlarından biri olan ebru sanatı ise, kendine has incelikleriyle el sanatları arasında farklı bir yere konumlanır. Ebru Ustası Nurhan Tutum, bu sanatın tarihini, geleneğini, icrasını ve inceliklerini Kırım Haber Ajansına (QHA) anlattı.
UZUN BİR COĞRAFYADA “TÜRK KÂĞIDI”
Ebru Ustası Tutum, sözlerine ebrunun Türk geleneksel sanatının süsleme sanatlarından biri olduğunu belirterek başladı. Tutum bu bağlamda ebrunun, ilk olarak Kur’an-ı Kerim’in kapaklarını süslemek için kullanıldığı kaydetti ve ebrunun ortaya çıkış hikâyesine şu şekilde aktardı:
Çağataycada ‘ebre’ yani ‘damar’ anlamına gelir ve ilk defa orada duyulur. Daha sonrasında Türkmenistan’dan İran’a geçtiği söylenir. Farsçada ismi ‘abra’dır yani ‘su yüzü’dür. İran’dan ise ticaret yoluyla Osmanlı’ya geliyor; ebru adını alarak devam ediyor. Ondan sonra da esas olarak burada canlanıyor ve buradan Batı ülkelerine geçiyor. Hatta Batı’da ‘Türk kâğıdı’ olarak kullanılıyor. Osmanlı’da ilk olarak Şeyh Hatîb Mehmed Efendi tarafından yapıldığı biliniyor. Biz ‘Hatîb ebrusu’nu ilk olarak ondan duyuyoruz. Ondan sonra ebru gelişiyor. Ebrunun esası buradan geliyor.
Suyun üzerine yapılan ebru sanatının çok ayrı bir dünya olduğunu vurgulayan Tutum, suyun ve boyanın insanı “başka bir dünyaya” götürdüğünü söyledi. Aynı zamanda bu sanatın insanın ruhunu rahatlattığını ve bu sebeple de ruhsal hastalıkları iyileştirmede kullanıldığını aktardı.
ÇİÇEKLERLER SUYUN ÜZERİNE DOĞAL MALZEMELERLE YAPILIYOR
Tutum sözlerine ebru sanatında kullanılan malzemelerin özelliklerini anlatarak devam etti. Tutum, geven otunun köklerinden elde edilen suyun kurutularak toz hâline getirildiğini daha sonrasında su ile uzun süre karıştırılarak ebru suyunun elde edildiğini kaydetti. Öte yandan Tutum, elde edilen yoğunlaşmış suyun ebru sanatının icrasından önce hazırlanması gerektiğine, bir gün bekletilmesinin uygun olduğuna vurgu yaptı ve böylece ebru boyasının su yüzeyinde kaldığını aktardı.
Bununla birlikte Tutum, elde edilen ebru suyuna su değil “kitre”; kullanılan kaba ise “tekne” adının verildiğini ifade etti.
“GEVEN VE ÖD YOKSA EBRU OLMAZ”
Ebru boyalarının kök boya başka bir deyişle doğal boyalar olduğunu söyleyen Ebru Ustası, toz hâldeki boyaların, düzgün bir mermer üstünde “dest-i seng” (el taşı) ile sekiz şeklindeki hareketlerle ezilerek hazırlandığını, boyaların açılması ve yüzeyde kalması için “öd” (sığırın safra sıvısı) kullanıldığını belirtti.
Tutum bu bağlamda, “Öd ile damıtılan boya suyun yüzeyine yayılır ve orada kalır. Geven ve öd yoksa ebru olmaz. Hakikisi budur.” şeklinde konuştu.
Tutum, ifadelerine ebru sanatında kullanılan fırçaların özelliklerini anlatarak devam etti. Bu çerçevede kullanılan fırçaların da tamamen doğal malzemelerden elde edildiğini kaydetti ve “Fırçalar at kılığından, sapı ise gül ağacının dalından yapılır. Gül ağacının antiseptik özelliği vardır. Boyanın mikrop almasını, küflenmesini önler ve de hafiftir. Yaşlı atların kıllarından elde edilen kılın içinde ise oluklar vardır. Ve bu boyalı suya batırıp çıkardığımız zaman sıkarız onu, fazla suyunu atar ama elinizle vurduğunuz zaman yavaş yavaş içindeki o oluklardan da gelmeye başlar. At kılığın özelliği budur.” cümlelerini sarf etti.
Bununla birlikte fırçaların sadece boyaları suyun üzerine atmak için kullanıldığını belirten Tutum, ebru motiflerinin çeşitli kalınlarda ve yapılarda bulunan “bizlerle” ve değişik diş aralıkları olan “taraklarla” yapıldığını kaydetti.
BİR USTANIN EBRUYU BULMA HİKÂYESİ
Ebru Ustası Tutum, ebru sanatıyla hayatının kesişme noktasını ise şu şekilde aktardı:
O zamanlar Kırıkkale’de oturuyordum. Arkadaşımın bir sergisi için Ankara’ya geldim. Ebruyu ilk gördüğüm anda, hani öyle âşık olursunuz ya, gözümün önünden hiç gitmedi. Tabii o zamanlar böyle dersler, kurslar falan yok. Bir zaman sonra İstanbul’a gitmeye ve Caferağa Medresesi’nde Tüzin Tiryakî Hoca’dan ders almaya başladım. Sonra Ankara’da Kültür ve Turizm Bakanlığında birçok hocadan ders aldım. Ama en sonunda bu dersleri birleştirip tekrar İstanbul'a gittim. Yani bütün birikimlerimle tekrar Tüzün Tiryakî'ye gittim. Orada epey bir çalışma yaptık. O çalışmanın ardından sergi açma kararı aldık. İlk sergimi hocamın Ankara’da ilk sergisini açtığı yerde, Ankara Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezinde (ANKÜSEM) açtım. Ve ondan sonra başladı hayatım.
“EBRU ADANMIŞLIK İSTER”
Sanatın öğrenilme sürecinin nasıl geliştiğinden bahseden Tutum bu çerçevede ebru sanatının öğrenilmesi için asla “ben yaptım oldu” zihniyetine girilmemesi gerektiğinin altını çizdi. Ebru sanatının bir kimyası, matematiği ve aşkı olduğunu bildiren Ebru Ustası, ebrunun adanmışlık istediğini söyledi ve şu şekilde devam etti:
Bitse de gitsek havasına girdiğimizde olmuyor zaten. O zaman yaptığınız işten verim alamıyorsunuz. Kendinizi vermeli ve istemelisiniz. Bir çırak olarak ustan ile iletişimin olması bu yüzden çok önemli. Usta ile çırak aynı frekansta olmalıdır, bu şekilde verim alınır. Çok şükür benim çalıştıklarımın çoğuyla ruhen anlaştık; anlaşamadığımızla ara verdik. Alan alıyor. Alanı benim için çok keyifli… Alan insanlarla çalışmak, aynı şeyden zevk almak. Saatlerce çalışsam ben hiç yorulmuyorum onlarla.
Aynı zamanda bu sanatın dokunarak ve hissederek öğrenildiğine vurgu yapan Ebru Ustası, “Ona dokunmanız, onu hissetmeniz, kitleyi hissetmeniz lazım. Elinizle hissetmeniz lazım, eldiven falan değil. Yani onunla ten temasınızın uyuşması gerekiyor. Ve bu ten temasında da ellerinizin temiz olması lazım. Dikkatli ve temiz olmak lazım.” ifadelerini kullandı.
“EBRU HAYATIN OLUŞUMU GİBİ SU İLE BAŞLIYOR”
Tutum, ebrunun başlangıcının hayatının oluşumu gibi su damlası ile başladığını ve o suyun ise, icrayı yönlendirdiğini söyledi. Bir şekilde ebrunun icracısıyla iletişimde olduğunu belirten Tutum, eğer canı istemezse teknelerin açılmadığını ve ebru yapmaya izin vermediğini ifade etti.
Bazen ise ebrunun çok güzel renkler verdiğini söyleyen Ebru Ustası, “O zaman çalışabildiğiniz kadar çalışın. Geleneksel sanatlar kabiliyet değil, çalışma ister. İllaki çalışma… Elinizin alışması gerekiyor. Fırçayı tuttuğunuz zaman birleşmeniz lazım, bütün olmanız lazım. Ve ne istediğinizi, sevginizi, her şeyinizi orada hallediyorsunuz. Bütün düşüncelerden arınıyorsunuz. Kötülükten arınıyorsunuz; fesatlık aklınıza gelmiyor. Bütün o boyalarla hemhâl oluyorsunuz çünkü... İşte o zaman güzel şeyler çıkıyor. Bir bakıyorsunuz ki bir anda çıkmış. Anlamıyorsunuz nasıl olduğunu.Evinizi asıyorsunuz ve sürekli bakıyorsunuz. Baktığınız zaman hep gerilere gidersiniz. Yani başa dönersiniz. O başa döndüğünüz heyecanı tekrar yakalarsınız. Zaten o heyecan bittiği zaman ebru artık ebru değil. Bütün geleneksel sanatlar da budur. Heyecan olması lazım içinizde. Sonradan böyle olmuyor. Onu yaşamanız lazım. Onunla yaşamanız lazım.” cümlelerini kullandı.
AHENK VE ORAN TEKNEDE ÇİÇEKLER AÇTIRIYOR
Aynı zamanda Tutum, ebru sanatının insanı sakinleştiren bir sanat olduğunu ifade etti. Tutum, bu sanatın acele isteklere cevap vermediğini yineledi ve ebrunun hayat gibi ahenkli ve orantılı olması gerektiğini ifadelerine ekledi.
Ayrıca Tutum, “O kadar diyorum ya, biz onunla birleştik ki yani birbirimize. Bazen kızıyorum. Niye yapmıyorsun? Niye vermiyorsun? Ama çok seviyorum. Yani bendeki bir ebru aşkı. Aşk diyorum.” şeklinde konuştu.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
QHA - Kırım Haber Ajansı
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Teknemizde çiçekler açıyor: Geleneksel ebru sanatı ustası Nurhan Tutum’dan QHA’ya özel röportaj
Ebru sanatı ustası Nurhan Tutum, geleneksel Türk el sanatı ebrunun tarihini ve kendine özgü inceliklerini Kırım Haber Ajansına anlattı.
Geleneksel Türk el sanatları, geçmişten günümüze uzanan köklü bir miras olup, estetik ve kültürel değeriyle toplumun kimliğini yansıtan önemli unsurlar arasında yer alır. Öyle ki, Türk el sanatları; Türkistan’dan Anadolu’ya, Anadolu’dan ise tüm dünyaya kadim Türk kültürünü iletir. Bu yüzden Türk kültürünün ilmek ilmek işlenmesiyle icra edilen el sanatları, sadece estetik açıdan değil, aynı zamanda toplumsal ve kültürel kimliğin bir parçası olarak da büyük bir önem arz eder.
Geleneksel Türk el sanatlarından biri olan ebru sanatı ise, kendine has incelikleriyle el sanatları arasında farklı bir yere konumlanır. Ebru Ustası Nurhan Tutum, bu sanatın tarihini, geleneğini, icrasını ve inceliklerini Kırım Haber Ajansına (QHA) anlattı.
UZUN BİR COĞRAFYADA “TÜRK KÂĞIDI”
Ebru Ustası Tutum, sözlerine ebrunun Türk geleneksel sanatının süsleme sanatlarından biri olduğunu belirterek başladı. Tutum bu bağlamda ebrunun, ilk olarak Kur’an-ı Kerim’in kapaklarını süslemek için kullanıldığı kaydetti ve ebrunun ortaya çıkış hikâyesine şu şekilde aktardı:
Suyun üzerine yapılan ebru sanatının çok ayrı bir dünya olduğunu vurgulayan Tutum, suyun ve boyanın insanı “başka bir dünyaya” götürdüğünü söyledi. Aynı zamanda bu sanatın insanın ruhunu rahatlattığını ve bu sebeple de ruhsal hastalıkları iyileştirmede kullanıldığını aktardı.
ÇİÇEKLERLER SUYUN ÜZERİNE DOĞAL MALZEMELERLE YAPILIYOR
Tutum sözlerine ebru sanatında kullanılan malzemelerin özelliklerini anlatarak devam etti. Tutum, geven otunun köklerinden elde edilen suyun kurutularak toz hâline getirildiğini daha sonrasında su ile uzun süre karıştırılarak ebru suyunun elde edildiğini kaydetti. Öte yandan Tutum, elde edilen yoğunlaşmış suyun ebru sanatının icrasından önce hazırlanması gerektiğine, bir gün bekletilmesinin uygun olduğuna vurgu yaptı ve böylece ebru boyasının su yüzeyinde kaldığını aktardı.
Bununla birlikte Tutum, elde edilen ebru suyuna su değil “kitre”; kullanılan kaba ise “tekne” adının verildiğini ifade etti.
“GEVEN VE ÖD YOKSA EBRU OLMAZ”
Ebru boyalarının kök boya başka bir deyişle doğal boyalar olduğunu söyleyen Ebru Ustası, toz hâldeki boyaların, düzgün bir mermer üstünde “dest-i seng” (el taşı) ile sekiz şeklindeki hareketlerle ezilerek hazırlandığını, boyaların açılması ve yüzeyde kalması için “öd” (sığırın safra sıvısı) kullanıldığını belirtti.
Tutum bu bağlamda, “Öd ile damıtılan boya suyun yüzeyine yayılır ve orada kalır. Geven ve öd yoksa ebru olmaz. Hakikisi budur.” şeklinde konuştu.
Tutum, ifadelerine ebru sanatında kullanılan fırçaların özelliklerini anlatarak devam etti. Bu çerçevede kullanılan fırçaların da tamamen doğal malzemelerden elde edildiğini kaydetti ve “Fırçalar at kılığından, sapı ise gül ağacının dalından yapılır. Gül ağacının antiseptik özelliği vardır. Boyanın mikrop almasını, küflenmesini önler ve de hafiftir. Yaşlı atların kıllarından elde edilen kılın içinde ise oluklar vardır. Ve bu boyalı suya batırıp çıkardığımız zaman sıkarız onu, fazla suyunu atar ama elinizle vurduğunuz zaman yavaş yavaş içindeki o oluklardan da gelmeye başlar. At kılığın özelliği budur.” cümlelerini sarf etti.
Bununla birlikte fırçaların sadece boyaları suyun üzerine atmak için kullanıldığını belirten Tutum, ebru motiflerinin çeşitli kalınlarda ve yapılarda bulunan “bizlerle” ve değişik diş aralıkları olan “taraklarla” yapıldığını kaydetti.
BİR USTANIN EBRUYU BULMA HİKÂYESİ
Ebru Ustası Tutum, ebru sanatıyla hayatının kesişme noktasını ise şu şekilde aktardı:
“EBRU ADANMIŞLIK İSTER”
Sanatın öğrenilme sürecinin nasıl geliştiğinden bahseden Tutum bu çerçevede ebru sanatının öğrenilmesi için asla “ben yaptım oldu” zihniyetine girilmemesi gerektiğinin altını çizdi. Ebru sanatının bir kimyası, matematiği ve aşkı olduğunu bildiren Ebru Ustası, ebrunun adanmışlık istediğini söyledi ve şu şekilde devam etti:
Aynı zamanda bu sanatın dokunarak ve hissederek öğrenildiğine vurgu yapan Ebru Ustası, “Ona dokunmanız, onu hissetmeniz, kitleyi hissetmeniz lazım. Elinizle hissetmeniz lazım, eldiven falan değil. Yani onunla ten temasınızın uyuşması gerekiyor. Ve bu ten temasında da ellerinizin temiz olması lazım. Dikkatli ve temiz olmak lazım.” ifadelerini kullandı.
“EBRU HAYATIN OLUŞUMU GİBİ SU İLE BAŞLIYOR”
Tutum, ebrunun başlangıcının hayatının oluşumu gibi su damlası ile başladığını ve o suyun ise, icrayı yönlendirdiğini söyledi. Bir şekilde ebrunun icracısıyla iletişimde olduğunu belirten Tutum, eğer canı istemezse teknelerin açılmadığını ve ebru yapmaya izin vermediğini ifade etti.
Bazen ise ebrunun çok güzel renkler verdiğini söyleyen Ebru Ustası, “O zaman çalışabildiğiniz kadar çalışın. Geleneksel sanatlar kabiliyet değil, çalışma ister. İllaki çalışma… Elinizin alışması gerekiyor. Fırçayı tuttuğunuz zaman birleşmeniz lazım, bütün olmanız lazım. Ve ne istediğinizi, sevginizi, her şeyinizi orada hallediyorsunuz. Bütün düşüncelerden arınıyorsunuz. Kötülükten arınıyorsunuz; fesatlık aklınıza gelmiyor. Bütün o boyalarla hemhâl oluyorsunuz çünkü... İşte o zaman güzel şeyler çıkıyor. Bir bakıyorsunuz ki bir anda çıkmış. Anlamıyorsunuz nasıl olduğunu. Evinizi asıyorsunuz ve sürekli bakıyorsunuz. Baktığınız zaman hep gerilere gidersiniz. Yani başa dönersiniz. O başa döndüğünüz heyecanı tekrar yakalarsınız. Zaten o heyecan bittiği zaman ebru artık ebru değil. Bütün geleneksel sanatlar da budur. Heyecan olması lazım içinizde. Sonradan böyle olmuyor. Onu yaşamanız lazım. Onunla yaşamanız lazım.” cümlelerini kullandı.
AHENK VE ORAN TEKNEDE ÇİÇEKLER AÇTIRIYOR
Aynı zamanda Tutum, ebru sanatının insanı sakinleştiren bir sanat olduğunu ifade etti. Tutum, bu sanatın acele isteklere cevap vermediğini yineledi ve ebrunun hayat gibi ahenkli ve orantılı olması gerektiğini ifadelerine ekledi.
Ayrıca Tutum, “O kadar diyorum ya, biz onunla birleştik ki yani birbirimize. Bazen kızıyorum. Niye yapmıyorsun? Niye vermiyorsun? Ama çok seviyorum. Yani bendeki bir ebru aşkı. Aşk diyorum.” şeklinde konuştu.
Tutum ifadelerinin devamında ebru sanatının insandan benlik duygusunu aldığını ve bu “farklı dünyanın” paylaşımı öğrettiğini belirterek, “Herkesin teknelerinde çiçekler açsın.” temennisiyle sözlerini noktalandırdı.
Son Haberler