SON DAKİKA
Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Balıkesir Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Oğurlu: Kırım, kendi medeniyet havzasını oluşturmuş bir merkezdi

Balıkesir Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Oğurlu, medeniyetlerin beşiği olarak tanımladığı Anadolu'nun Türkleşmesi ve İslamlaşması sürecini, Kuzey Kafkasya, Kırım ve Balkanlardan göçle beraber şekillenen Türk kimliğini, Kırım ve Türk dünyasının tarihten bugüne sorunlarını, gelecek perspektifini ve çözüm önerilerini Kırım Haber Ajansı Baş verdiği özel röportajda değerlendirdi.

Haber Giriş Tarihi: 21.04.2025 11:32
Haber Güncellenme Tarihi: 28.04.2025 23:36
Kaynak: Haber Merkezi
Balıkesir Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Oğurlu: Kırım, kendi medeniyet havzasını oluşturmuş bir merkezdi

Ömer Cihad KAYA
QHA Ankara

Balıkesir Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Oğurlu, Kuzey Kafkasya'dan Kırım'a, Balkanlardan Türkistan'a tarihten günümüze tehcir ve sürgünle yüz yüze kalan halkların yaşadığı acıları, Kuzey Kafkasya ve Kırım'ın Çarlık Rusyası'ndan günümüze geçirdiği merhaleleri, Kırım Tatar halkının yıllardır devam eden milli mücadele hareketini, Türk dünyasının birliği ve bütünlüğü için atılması gereken adımlar ile fırsatlar ve tehditleri ve Balıkesir Üniversitesi bünyesinde Türk Dünyası Hareketliliği hususunda hayata geçirilen faaliyetleri Kırım Haber Ajansına anlattı.

Prof. Dr. Oğurlu; Anadolu’nun tarih boyunca göçlerle şekillenen çok katmanlı bir medeniyetin beşiği olduğuna, Kuzey Kafkasya ve Kırım’da yaşanan sürgün ve tehcirlerin sistematik olarak halkları yerinden etme, asimilasyon ve insansızlaştırmaya zorladığına, Kırım’ın dönemin Türk dünyasının entelektüel bir merkezi olduğuna, İsmail Bey Gaspıralı gibi sembol şahsiyetlerin bu bağlamda önemli bir görevi ifa ettiğine ve Türk dünyasında iş birliği faaliyetlerinin büyük bir potansiyel barındırdığına dikkat çekti. Alanı olan İdare Hukuku'nun yanında pek çok dil ve lehçeye olan hakimiyeti ve bu yöndeki çalışmaları, Balkanlardan Türkistan'a Türk ve İslam dünyasına dair meselelerdeki entelektüel birikimi ve Türk akademisine hizmetleriyle tanınan Balıkesir Üniversitesi Rektörü Sayın Prof. Dr. Yücel Oğurlu, bu hususlardaki kıymetli değerlendirmelerini Kırım Haber Ajansı Başeditörü Ömer Cihad Kaya ile yaptığı kapsamlı söyleşide dile getirdi.

"ANADOLU HER ZAMAN MEDENİYETLERİN BEŞİĞİ OLDU"

Prof. Dr. Yücel Oğurlu, Anadolu topraklarının geçmişten bugüne geçirdiği tarihi süreci ele aldığı değerlendirmesinde, “Anadolu coğrafyası, tarih boyunca sürekli göç almış, medeniyetlerin beşiği olmuş bir yer. Sümerlerden Akatlara ve Elamlara kadar birçok halkla bağlantılı, sürekli bir hercümerç yaşamış bir coğrafyadan bahsediyoruz. Hititlerden Urartulara kadar birçok kavim bu topraklarda yaşadı. Kimileri başka halkları kendi içinde eritti, kimileri zamanla farklı formlarda yeniden ortaya çıktı. Anadolu, insanlık tarihî boyunca hep bir merkez oldu.” ifadelerini kullandı.

Bununla birlikte Türklerin Anadolu’ya yerleşmesinin bilinen tarihten önce gerçekleştiğini ve bölgeyle temasının daha erken tarihlere tekabül ettiğini ifade eden Oğurlu, “1071 tarihinden önce Peçenekler, Uzlar ve Kumanların bugünkü Marmara’dan Doğu Karadeniz’e kadar birçok bölgeye yerleştiğini biliyoruz. Bugün de izlerini Doğu Avrupa’dan Anadolu’ya kadar takip edebiliyoruz. Türklerin Anadolu'yu vatan tutmasından sonra resmî tarih olarak 1071 diye başlatacak olursak o zamandan bu yana yaklaşık bin yıllık dönem içerisinde bu coğrafyaya sığmayan Osmanlı-Türk varlığı, bütün Balkanlara ve bütün Orta Doğu'ya, Afrika'ya kadar geniş bir sahaya hükmetmiş. Geniş bir coğrafyada hâkim olan ve adaletle yöneten bir kavim olarak coğrafyada hükmünü sürmüş. İhtişamlı dönemleri olmuş. Ancak iç çekişmelerin arttığı, bilimin terk edildiği dönemlerde hem kültürel hem ekonomik olarak çöküş yaşanmış. Bütün iktisat tarihçileri de benzer şeyleri söylüyor. Bilim tarihi de bize bunu gösteriyor”  dedi.

“TEHCİRLER, SÜRGÜNLER VE KATLİAMLAR BİRBİRİNDEN AYRI DÜŞÜNÜLEMEZ”

Rektör Prof. Dr. Oğurlu, 19. yüzyılın ortalarından itibaren Osmanlı’nın çeşitli bölgelerinde yaşanan savaşların ardından Anadolu’ya büyük zorunlu göçlerin yaşandığını hatırlatarak, "1850’lerden itibaren, özellikle 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi) döneminde Balkanlardan, Kırım’dan ve Kafkasya’dan Anadolu’ya ciddi bir göç dalgası yaşandı. Bu göçler, Anadolu’nun hem kültürel hem demografik yapısını yeniden şekillendirdi. Bu süreç, bir anlamda medeniyet döngüsünün bir parçasıydı. Tabii bu göç büyük bir kuşağı ilgilendiriyor. Müslüman Türklerin hinterlandını oluşturan, hem kültür anlamında hem de insani anlamda çok verimli olan coğrafyadan tehcir yani zoraki bir göçle Anadolu'ya çekilmek zorunda kalıyorlar. Balkanlardan Türklerin çekilmesi, aslında Osmanlı Devleti'nin ciğerlerinin sökülmesi gibi bir şey. Yani bu derecede vahim bir tablo” şeklinde konuştu.

Kırım, Kafkasya ve Balkanlardan yaşanan büyük göçlerin tarihsel boyutuna dikkat çekerek, bu olayları birbirinden bağımsız düşünmenin mümkün olmadığını ifade eden Oğurlu, “Tarihî olarak Kırım’daki tehciri, Kafkasya’daki sürgünü anlamadan Bosna Hersek’te neden böyle bir zulme maruz kalındığını anlayamazsınız. Avrupa’nın göbeğinde 250 bin insanın öldürüldüğü, 50 bin kadının tecavüze uğradığı bir vahşetin kökenlerini ancak tarihî bulmacanın tüm parçalarını yerine koyarsanız çözebilirsiniz” şeklinde ifade etti.

“ZULMÜN MİLLETİ OLMAZ”

Balıkesir Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Oğurlu, Rus ve Osmanlı arşivlerine dayanan verilerle birlikte bakıldığında; Kuzey Kafkasya’dan 1,5 milyon, Balkanlardan en az 1,5 milyon ve Kırım’dan da yaklaşık 1,5 milyon insanın tehcire zorlandığına ulaşıldığını söyledi. Bununla birlikte Mora İsyanı sırasında bir anda 30-40 bin kişinin katledildiğini anımsatan Oğurlu, insanlık tarihinin hülasasının; acı, kan ve gözyaşı olduğunu ifade etti. Özellikle, Kafkasya bölgesindeki Rus Çarlığının ortaya koyduğu sürgün ve soykırıma dikkat çeken Oğurlu, “Bu çok üzüntü verici bir gerçek. İnsan olarak baktığınızda acı, yalnızca Türklerin, Müslümanların değil; kim olursa olsun, hangi halk olursa olsun, aynı şekilde üzüntü duymamız gerekir. Zulmün milleti olmaz. Kimin başına gelirse gelsin, bu hepimizin ortak acısıdır. Kafkasya bölgesindeki tehcir, o coğrafyaya büyük bir kayıp yaşattı. Mesela Kuzeybatı Kafkasya bölgesinde tek amaç vardı o da; insansızlaştırmaydı. Adigelerin, Karaçayların köyleri tamamen boşaltıldı ve az sayıda da olsa Çeçen, Oset ve Dağıstanlıların boşalttığı yerlere, Hristiyan Slav Kozaklar yerleştirildi" dedi.

Bu bir yerleşim hareketi değil bir koloni hareketiydi" diyen Oğurlu, Çarlık Rusyası’nın 1864 sonrası Kafkasya’ya bir daha çıkmamak üzere yerleşme hedefiyle hareket ettiğini söyledi. Çarlık ordularının bölgeye yaklaşık 200 yılda tamamen hâkim olduğunu ifade eden Oğurlu, özellikle dağlık bölgede İmam Şamil'in direnişinin son bulmasıyla sürecin hızlandığını vurguladı.

“RUSYA, İNSANLARI KİMLİKSİZLEŞTİRMEYE ÇALIŞTI”

Oğurlu, Çarlık ve Sovyet dönemlerinde uygulanan dil ve göç politikalarının halkları kimliklerinden koparmayı amaçladığını ifade etti. Oğurlu, Sovyetler Birliği'nin Türkçeyi sistemli olarak geri plana ittiğini, yerine Rusçayı baskın dil hâline getirdiğini belirtti. Oğurlu, “Rusça bugün bölgede lingua franca olmuşsa, bu tamamen bilinçli ve resmî bir politikanın sonucudur ” şeklinde vurgu yaptı.

Çeçenistan ve Dağıstan başta olmak üzere Kuzey Kafkasya’da sadece dış tehcirin değil iç göçün de yaşandığını aktaran Oğurlu, “Biz tabi Kuzey Kafkasya bölgesinden tehciri biliyoruz. Ama bir de Kuzey Kafkasya'nın içinde iç göç yaşatılmıştır. Mesela Çeçenistan ve Dağıstan bölgesinin hemen hemen tamamında köylerin yerleri değiştirilmiştir. Bölgelerin yerleri değiştirilmiştir. Halklar, kendi öz topraklarından farklı gerekçelerle (sel, deprem, vs.) gönderilmiştir. İnsanlar, aynı Kırım Tatarlarında olduğu gibi gecenin bir yarısı başka yerlere götürülüp bırakılmıştır. Bunun örnekleri çok fazla. Özellikle Dağıstan'da bu çok yaşanmış... Bu bir karıştırma ve asimilasyonu kolaylaştırma veya direnci kırmanın yollarından birisi. Bir psikolojik savaş yöntemiydi” ifadelerini kullandı.

“KIRIM, TÜRK DÜNYASININ ENTELEKTÜEL MERKEZİYDİ”

Kırım’ın tarihsel süreçte yaşadıklarının “apayrı bir facia” olarak görülmesi gerektiğini vurgulayan Oğurlu, bölgenin hem tarihî hem kültürel açıdan Türk-İslam medeniyetinin önemli merkezlerinden birisi olduğunu ifade etti. Oğurlu, “Kırım, en fazla işgale maruz kalan bölgedir. 1552 yılı Altın Ordu'nun yıkılmasından itibaren Tatarların, kuzeyde Kazan Tatarlarının güneyde Kırım Hanlığının yine Kafkasya bölgesinde Astrahan Tatarlarının yaşadığı zulüm birbirine çok benzer. Çok hızlı bir şekilde toprakları işgal edilmeye çalışılıyor. Ve o işgal sonrasında da yok edilmeye çalışılıyor. Mesela Nogay Türkleri üzerinde İngiliz topları deneniyor. Çarlık döneminde günde 4 bin kişinin öldürüldüğünden bahsediyorlar. Bu korkunç bir şey... Henüz silahla tanışmamış olan, belki hâlâ ok ve kılıç düzeninde olan insanlara karşı siz ateşli silahları deniyorsunuz. Çoluk çocuk yok ediyorsunuz. Bunlar yaşandı” dedi.

“KIRIM, KENDİ MEDENİYET HAVZASINI OLUŞTURMAYI BAŞARMIŞ”

"Bildiğiniz üzere, Kafkasyalılar dışında Türkiye’ye gelen herkese Tatar demişler. Yani Türkiye'ye bir Özbek de gelse bir Uygur da gelse Tatar diyecekler. Tatarları biliyorlar sadece. Ve Tatarları neden bu kadar iyi biliyorlar? Çünkü Kırım bölgesi kendi medeniyet havzasını oluşturmayı başarmış. Yani bir taraftan güneyden İstanbul'dan fikir olarak beslenmiş. Diğer taraftan kuzeyden yani Kazan'daki ilmî ortamdan beslenmiş” diyen Oğurlu, Kırım Hanlığı topraklarının bölgenin entelektüel merkezi olarak yükseldiğini söyledi. 

Prof. Dr. Oğurlu, Kırım Türklerinin İstanbul’la entelektüel ve siyasî ilişkilerini canlı tuttuğunu ve döneminin en iyi eğitim merkezlerine öğrenci olarak gittiğini kaydederek, “Bütün Türk dünyasında en fazla eserin basıldığı yerler bakıyorsunuz. İstanbul, bir dönem Kahire, bu tarafta ise, Tiflis. Daha sonra kuzeyde Bahçesaray ve tabii ki Kazan. Yani Kazan'da basılan eserler, bütün Türk dünyasına hitap ediyor. Ve Kazan'da basılan eser İstanbul'da; İstanbul'da basılan ise Kazan'da, Bahçesaray'da ve Akmescit'te okunuyor” ifadelerini kullandı.

"İSMAİL BEY GASPIRALI ÖMRÜNÜ KIRIM’A VE TÜRK DÜNYASINA VAKFETTİ"

Kırım’ın Türk dünyası için özel bir önemi olduğuna vurgu yapan Oğurlu, Tercüman gazetesinin kurucusu ve Kırım Tatar aydını İsmail Bey Gaspıralı’nın çabalarının özellikle altını çizerek, “Gaspıralı ve onun arkadaşlarının yapmış olduğu mücadele, gerçekten bu işin zirvesi. Ortak Türkçe konusunda verdikleri mücadele, ailesinin tamamının bu uğurda harcadığı emek, çıkardıkları dergiler, bültenler… O ömrünü, Kırım’a ve Türk dünyasına vakfetti” değerlendirmesini yaptı.

"MAYIS AYI BİR SÜRGÜN AYIDIR"

1944 yılının özellikle Türk halkları açısından bir kara dönem olduğunu vurgulayan Oğurlu, “Kırım Tatarları, Karaçay Türkleri, Ahıska Türkleri, Çeçenler… Bu halkların hepsi aynı yıl, aynı dönemde, hiçbir ayrım yapılmadan topraklarından sürüldü. Mayıs ayı tam anlamıyla bir sürgün ayı olarak düşünülebilir. Kırım Tatarlarına da aynısı yapılıyor ve arkada tek bir aile bile kalmayacak şekilde, ayrım yapılmaksızın bütün bir halk hain ilan edilerek kendi topraklarından binlerce kilometre uzağa, günler süren tren yolculuklarıyla Türkistan'nın farklı yerlerine ve Sibirya'nın farklı bölgelerine tehcir ediliyor. 'Bir insan için üç göç bir yangına bedel' denilir. Bir millet için tehcir ise korkunç bir travmadır. Kültürel hafızanın yarısının kopmasıdır. Göçmenin her zaman bir tarafı kırık kalır...” cümlelerini kullandı.

"BİR TUHUM TAMAMEN YOK EDİLDİ"

Aynı zamanda bir millet için tehcirin nesiller boyu sürecek bir travma olduğunu vurguladı ve “Biz bunu yaşayan halklarız. Benim büyüklerim bugün Azerbaycan ve Dağıstan'ın sınırında olan bir bölgeden gelmişler. Biz yaklaşık olarak diyebilirim ki 60-70 sene o göçün, orada arkada bıraktıklarımızın, akrabalarımızın acısını hep hissettik. Ama bizden çok daha yoğun bunu yaşayan aileler var. Mesela bütün sülale olarak bir klan ki tuhum (soy) da denir, tamamen yok oluyor” ifadelerini kullandı.

Kafkasyalılar, Kırım Tatarları ve Balkan muhacirlerinin Türkiye’yi bir vatan olarak gördüğünü belirten Prof. Dr. Oğurlu şu ifadeleri kullandı:

"Türkiye'deki Kafkasyalılarda, Balkan muhacirlerinde ve Kırım Tatarlarında geçmişe dair hafızayı aktarma ve anlatma isteği yoktur özellikle büyüklerde. Onlar burayı zaten yabancı bir yer olarak görmediler. Burayı ana yurt olarak gördüler. Sığınılacak asıl yer olarak gördüler, vatan olarak gördüler. Muhacirler için geçerli olan bir söz var: Vatan kaybeden, vatanın ne olduğunu, vatanın kıymetini iyi bilir. Bana bir Boşnak şunu söylemişti: Biz Boşnaklar olarak başımıza bir şey gelirse hemen Türkiye'ye gitmeyi düşünüyoruz. Sizin başınıza bir hal gelirse ne olacak? Bizim bir yerimiz yok. Bilmem farkında mısınız? Bizim Türkiye Türkleri olarak burayı savunmaktan başka bir çaremiz yok."

"MUSTAFA AGA BİR EFSANEDİR, ONUNLA UĞRAŞAN REJİM YIKILDI AMA O DİMDİK AYAKTA KALDI"

Prof. Dr. Oğurlu, Kırım Tatar halkının millî lideri Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’nu ilk defa çocukluk yıllarda dönemin gazete ve dergilerinde gördüğünü belirterek şöyle konuştu:

"Mustafa Aga’nın zihnimizde önemli bir yeri var. O gerçekten efsanevi bir lider. Bir kahraman. Açlık grevi sırasında 30 kiloya kadar düşmüştü. '30 kiloluk bir ölü' diye bahsediyorlardı. Onun için gıyabi cenaze namazları kılındı. Ama o gerçekten bir efsane olarak yaşadı. Ve onunla uğraşan rejim yıkıldı; ama o yıkılmadı. O hâlâ fikirleriyle burada. Ve bana göre az konuşan, öz konuşan bir entelektüel ve hayat mücadelesinin içerisinden büyük bir tecrübe aktararak günümüze kadar taşımayı başarmış olan bir örnek şahsiyet. Onun mücadelesini iyi öğrenmek gerekir. Kafkasya için bunu söylüyoruz bence Kırım Tatarları da bunu slogan haline getirmeli: Kırım, henüz son sözünü söylemedi."

Türk dünyasının, 21. yüzyılda yeniden tanımlanmakta olan küresel güç dengeleri içerisinde jeopolitik bir alan değil aynı zamanda kültürel, ekonomik ve nüfus potansiyeliyle başlı başına bir merkez hâline geldiğini bildiren Oğurlu, bu merkezin uzun yıllar boyunca üzerinde dış güçlerce kültürel, demografik ve linguistik birçok deney yapılan bir "yapboz tahtası" gibi değerlendirildiğini vurguladı. 

"TÜRK DÜNYASI İÇİN BEKLEME DEĞİL HAREKET ETME ZAMANI"

Prof. Dr. Yücel Oğurlu, Türk dünyasının en az 200 milyon nüfusa sahip olduğunu belirterek; coğrafi olarak Türkiye'nin 20 katı büyüklüğünde olduğunu ifade etti. Öte yandan; Türk dünyasına sadece siyasî açıdan bakılmaması gerektiğini kaydeden Oğurlu, ortada gerçek bir irade olursa ekonomiden kültüre birçok iş birliği imkanı olabileceğini vurguladı. Aynı zamanda Avrupa Birliği (AB) Ekonomik Topluluğu gibi bir kuruluşun da hayal olmadığını kaydeden Oğurlu, bahsedilen coğrafyanın sadece nüfus olarak değil fiziksel ve ekonomik kapasite olarak da devasa boyutta olduğunu söyledi.

Bunlara ek olarak Türk dünyasında aceleyle atılması gereken pek çok adımın olduğunu vurgulayan Oğurlu, “Ortak alfabe, ortak dil politikaları, kültürel yakınlaşma, ortak filmlerin çevrilmesi, bütün Türk dünyası okullarında Türk lehçelerinden birkaç tanesinin seçimlik dersi olarak okutulması gibi acilen atılması gereken çok sayıda adım var. Bunlar, 'hadi şimdi yapamadık, önümüzdeki 20 yılda yapalım' diyebileceğimiz işler değil. Çünkü dünya anbean değişiyor. Şu anda başka fırsatlar var ama başka imkânsızlıklar da var. Onun için her yılın, kendine göre getirmiş olduğu fırsat ve imkânlar dâhilinde değerlendirilmesi gerekir” dedi.

BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ VE TÜRK DÜNYASI HAREKETLİLİĞİ

Bunlara ek olarak Oğurlu röportajında, Balıkesir Üniversitesinin Türk dünyası hedefli ulusal ve uluslararası projeleri hakkında da bilgi verdi. Bu bağlamda; üniversitenin kültürel entegrasyona değer verdiğinin altını çizen Oğurlu, Balıkesir Üniversitesinin Türk dünyasından ve akraba toplulukların olduğu bölgelerden üniversitelerle çalışmalar yaptığını kaydetti. Bu amaçla kendi imkanları ile ve bağlantılı üniversitelerin imkanlarıyla bir fon oluşturulduğunu ve ortak protokoller kapsamında bir faaliyet yürütüldüğünü vurguladı. 

Rektör Oğurlu, üniversitenin oluşturduğu bu model çerçevesinde, bugüne kadar 280 kişilik bir öğrenci ve akademisyen hareketliliği sağlandığını bildirdi. Oğurlu, “Öğrencilerimiz sadece uçak biletini alıyor. Geri kalan tüm ihtiyaçları; yemek, barınma, ders, kültürel gezi, ev sahibi üniversite tarafından karşılanıyor. Gelen misafir öğrencileri de biz üniversite içindeki özel yurtlarımızda ücretsiz ağırlıyoruz” şeklinde ekledi. Şu ana kadar; Özbekistan, Bosna Hersek, Moldova, Kuzey Makedonya gibi ülkelerden protokol imzalanan üniversiteler ile hareketliliğin devam ettiğini dile getirdi.

Prof. Dr. Oğurlu, “Biz bu hareketliliği hızlandırmaya çalışıyoruz ve model oluşturduk ve bu modeli, diğer üniversitelerimize de aktararak bütün bu gönül coğrafyamızda her yere ulaşabileceğimiz, Türkiye'yi sevgisi olan, Türkiye'yi seven bütün coğrafyayla küçük de olsa temaslarla, iş birliğimizi büyütmeye çalışıyoruz” değerlendirmesini yaptı. Rektör cümlelerini, "Seyahat konusunu esnetecek politikalar üretmeliyiz. Mesela uzun mesafeli tren hatları geliştirebiliriz. Bugün sadece kimliğinizle Azerbaycan’a giriş yapabiliyorsunuz, Bosna Hersek ve Makedonya için de benzer uygulamalar var. Bunlar çok kıymetli adımlar. Ancak ulaşımın daha da ucuzlaması, iletişimi güçlendirecektir" ifadelerini kullandı.

Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
logo
QHA - Kırım Haber Ajansı En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.