SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Rusya'nın Ukrayna'ya karşı savaşı ve Kırım Türklerinin Mücadelesi

Yazının Giriş Tarihi: 16.05.2024 01:09
Yazının Güncellenme Tarihi: 16.12.2024 01:46

İdil ve Tuna Nehri havzaları arasındaki saha, Rus İmparatorluğu’nun oyun değiştirici bir aktör olarak etkisini göstermeye başladığı 18. asra kadar Türklerin egemen olduğu bir bölgedir. Kırım için felaketleri başlatan gelişme, hiç şüphesiz katliam ve zulümlerle hakimiyetini güçlendiren, kendi halkını dahi katletmekten çekinmeyen bir muhteris ve bir despot olan Deli Petro’nun tahta çıkması olmuştur.

Unutulmamalıdır ki, Stalin’den Putin’e Kremlin müesses nizamı, Deli Petro’nun vasiyeti olarak görülen yayılmacı siyaseti gerçekleştirmek için Deşt-i Kıpçak ve hinterlandındaki toprakları kana bulamıştır. Ruslar, Kafkasya’dan Türk Boğazlarına kadar ilerlemiştir. Bu durum, Çar Deli Petro'nun vasiyetini gerçekleştiren selefleri tarafından büyük bir ideal gibi görülmüş ve ünlü sıcak denizlere inme politikası için büyük savaşlara girmekten geri durmamışlardır. Bunun için adım adım işgal plani icra edilmiştir.

Kırım’da Türklerin Serüveni ve Kırım Hanlığı

Kırım’ın da içerisinde bulunduğu Deşt-i Kıpçak sahası, Türklüğün Oğuz ve Kıpçak boylarının bir arada yaşadığı bir coğrafyadır. Tarihi sürece bakıldığında; Peçenekler, Uzlar, Kumanlar, Avrupa Hunları, Göktürkler ve onların uzantısı olan Hazar Kağanlığı, İtil Bulgarları, Cengiz İmparatorluğu, Altın Orda (Uluğ Orda) devletleri başta olmak üzere Kırım ve genel olarak Deşt-i Kıpçak sahası, Türklük mirasının asırlar boyunca tevarüs ettiği ve Türk boylarının özgürce yaşadığı bir alan olmuştur.

Bilindiği üzere Kırım Türklerinin konuştuğu dil, bu nedenle Türk dünyasının en doğusundan en batısına anlaşılabilmektedir. Bunun nedeni, Türk kavimlerinin iç içe geçtiği bir bölgede yer almaları olmuştur. Anadolu Selçuklu hükümdârı I. Alaeddin Keykubad’ın Suğdak’ı fethi sayesinde Anadolu ve Kırım Yarımadası arasında ekonomik, siyasi ve kültürel bağ daha da sıkılaşmıştır. Bütün bir tarihi sürece bakılırsa; Anadolu havzası gibi Kırım Yarımadası da büyüklü küçüklü Türk topluluklarının uğrak noktası ve yüzyıllar boyunca vatan olarak gördükleri bir toprak parçasıdır. Kırım’ın Türk kimliğini şüphesiz özetleyen en önemli sözü, Prof. Dr. Halil İnalcık söylemiştir.

İnalcık’ın, “Kırım birbiri ardına gelen Türk kavimlerinin müzesidir” ifadeleri çok kıymetlidir. Altın Orda’nın bir bakiyesi olan Kırım Hanlığı, kurulduğu 1441 yılından Çariçe Katerina (1783) dönemindeki yıkılışına kadar bugünkü Kırım Tatar kültürünün nüvelerini yarımadaya ekmiştir. 1475 yılında Fatih Sultan Mehmet’in hükümdarlığı döneminde icra edilen Kırım Seferi önem arz etmektedir. Kırım Seferi, Osmanlı Devleti ve Kırım Hanlığı arasında münasebetleri geliştirmiştir. Osmanlı-Kırım birliklerinden oluşan Türk müşterek askerleri, sefer neticesinde Kırım’ı Cenevizlilerden temizlemiş ve ardından Mengli Geray, Kırım Hanı olarak tahta oturmuştur. Kefe’nin Osmanlı topraklarına katılması da bu sefer sayesinde olmuştur

Geçen yüzyıllar boyunca Kırım, hem Osmanlı Devleti hem de genel olarak Türk dünyası için önemli bir merkez, bir karakol ve kuzeyden gelen saldırılar için caydırıcı bir güç olarak varlığını sürdürmüştür.

Kırım’ın Jeopolitik Önemi ve Karadeniz’de Rusya Lehine Değişen Güç Dengeleri

Yıl 1774’ü gösterdiğinde artan Rus tehdidi sonrasında imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması, hem Osmanlı hem de Kırım Türkleri için büyük bir travmadır. Bu anlaşma, o vakte kadar bir Türk gölü olan Karadeniz’de Rusları, avantajlı bir konuma getirmiştir. Moskova, bu anlaşma ile Osmanlı Devleti’ne ciddi bir gözdağı vermiştir. Osmanlı Devleti için ise Kırım, büyük bir kayıp olmuştur zira ilk kez imparatorluk içerisinde Müslümanların yaşadığı bir toprak kaybedilmiştir. Ne var ki, Kırım’ın jeopolitik ve siyasi önemi ancak elden çıktığında tam olarak anlaşılabilmiştir. Kırım’daki kalelerin bu anlaşma ile Ruslar tarafından ele geçirilmesi sayesinde Kırım’ın Akyar bölgesinde Rus Karadeniz Filosunun temelleri atılmıştır. Rusların o tarihten günümüze Karadeniz’deki donanma gücünün temelini, Akyar’daki bu filo oluşturmaktadır.

2014 yılında Kırım’ın son kez işgalinin ardından Rusya Genelkurmay Başkanı Valeriy Gerasimov, Karadeniz'deki Rus ordusu ve Türk Deniz Kuvvetleri arasındaki güç oranının son birkaç yıl içerisinde ciddi biçimde değiştiğini belirtmiş, “Türkiye artık Karadeniz'in efendisi değil” demiştir. Türk milletinin tarihini bilmesi ve sadece zaferleri değil yenilgileri de iyi analiz etmesi için Rus komutanın sözleri önemli bir örnektir. 2022 Ukrayna-Rusya Savaşı’nın başından beri bahsi geçen Akyar Rus Karadeniz Filosu, Rus ordusunun başat askeri güçlerinden birisi olmuştur. Yani, 1774’ten sonra kurulan bu donanma, asırlar boyu Rusların Karadeniz’deki etki gücünü yükseltmiş ve bugünlere zemin hazırlamıştır.

Kırım Hanlığı 1774’ten sonra fiilen, 1783’te ise resmen ortadan kalkmıştır. Bunun neticesinde, Karadeniz’deki güç mücadelesinde avantaj, Rusya’nın lehine dönmüştür. Bu Rus şovenizmi siyaseti, Kırım’da ilk işgalden günümüze kadar uygulanmaktadır. Halk anlatıları dahil olmak üzere Kırım adım adım “Rus dünyasına (Ruskiy Mir)” entegre edilmeye çalışılmıştır. Bu kavrama özellikle dikkat çekmek gerekmektedir.

Rusya’nın savaş suçlusu lideri Vladimir Putin, dönem dönem bu hususta makale ve demeçler vermiştir. Nitekim, hemen belirtmek gerekir ki; Stalin’in kanlı mirasının devamcısı olan Putin Rusyası için Rus dünyasının herhangi bir sınırı yoktur. Rusça konuşulan, Rusların yaşadığı herhangi bir bölge, Rus dünyasına dahildir. Bu faşizan ve militan siyaset, Putin’in de katıldığı bir Rus devlet televizyonu yayınında kendisini göstermiştir. Putin’in kameraların kayıtta olduğu kurmaca bir okul ziyaretinde sarf ettiği sözler dikkate değerdir. Rusya’da bir propaganda yayınında Putin, öğrenciler ile Rus haritası üzerinden konuşmaktadır. Bir öğrenciye, Rusya’nın sınırlarını soran Putin, öğrenciden aldığı cevabı beğenmemiş ve uluslararası kabul görmüş sınırlarını hiçe sayarak, “Rusya’nın sınırı yoktur” ve “Rusya’nın sınırı bitmez” sözlerini sarf etmiştir. Bu düzmece Rus televizyon yayını, Putin’in yönetimindeki Kremlin’in, Nazivari bir Faşizme kimelerine göre “Raşizm” olarak adlandırılan bir ideolojik hastalığa tutulduğunu göstermektedir. Verilen bu örnekler, Kırım’ın Rusya için ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.

Kırım Yarımadası, Çariçe Katerina’dan Stalin’e, Stalin’den Putin’e kadar asırlar boyunca Kırım Tatarları için bir zulüm adası haline gelmiş; Türkler ve Türk kültürü, bu tarihi topraklardan adeta adım adım kazınarak silinmeye azmedilmiştir.

Bir Demografik İşgal Örneği Olarak Kırım

Kırım’da Rusya’nın egemen olmaya başladığı 1783 sonrası sürece bakıldığında, demografinin Rus devleti tarafından değiştirildiği fark edilecektir. Öyle ki, bugün Kırım Tatarları, tarihi yurtları olan Kırım’da azınlık vaziyetindedir. Kırım Tatarlarının nüfusu, Kırım’da kimi güncel tahminlere göre; yüzde 13-14 civarındadır. Özellikle, 26 Şubat 2014 tarihindeki Kırım’ın Rusya tarafından işgali ile başlayan süreç, Ukrayna-Rusya Savaşı’nın patlak verdiği 24 Şubat 2022 tarihinden itibaren de devam etmiştir. Bahsi geçen nüfus oranının, daha da aşağıya çekildiği bilinmektedir. Bir diğer Rus kaynaklı nüfus verisine göre; 2014 yılında Kırım’daki Rus nüfusu yüzde 58 iken 2021’de bu rakam yüzde 72’ye çıkmıştır.

Yalnızca bu veriler bile Kırım’a yerleştirilen Rus nüfusun ne derece devasa boyutlara ulaştığını göstermektedir. Kırım’ın yerli halkı olan Kırım Tatarları ve Ukraynalılar yarımadadan çıkmak zorunda kalır iken Rusya Federasyonu’ndan yığınla insan, Kırım’a getirilmiştir. Kırım Tatar Milli Meclisi kaynakları, 2014’ten 2024’e kadar 500 binden fazla Rus kökenli kişinin Kırım’a yerleştirildiğini açıklamıştır.

Kırım Tatar Milli Meclisi Başkanı Refat Çubarov’un, Kırım’a yerleştirilen bu Rus nüfusun derhal yarımadayı terk etmesi gerektiğini ve Kırım işgalinden kurtarıldığı takdirde bu kişilerin yarımadadan gönderileceğini ifade etmesi dikkate değerdir. Kırım’daki demografik işgalin ardında kültürel bir dönüşüm yatmaktadır. Kremlin yönetimi, bu konuda çok bilinçli bir siyaset izlemiştir. Kırım’daki tarihi, kültürel yapılar, milli/ geleneksel değerler, Ortodoks Rus dünyasının bir parçası yapılmaya çalışılmış veya yok edilerek bir kültür soykırımına imza atılmıştır ve bu süreç devam etmektedir. Çarlık Rusyası, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ve bugün Rusya Federasyonu, bu demografik ve kültürel dönüşümün uygulayıcısı olmuştur.

Rus devletinin, on yıllar boyunca Kırım’a Rus etnik kimlikli kitleleri taşımasının bir sonucu olarak Kırım’daki yerel kültür ögelerinin izale edildiği açıktır. Kırım’daki şehir adlarının Grek/Yunan isimleri veya Rus isimleri alması, Kırım’daki Müslümanlara ait kutsal yerlerin bir tarihi anlatı hırsızlığı olarak kutsal Hristiyan mabedleri haline getirilmesi, Rusya’nın Kırım’daki Sovyet dönemine ait kahramanları yüceltme arzusu bu duruma birer örnektir. Kırım’ın eşsiz mirası olan Hansaray’ın restorasyon adı altında tahrip edilmesi, Kırım Hanlığının kültür mirasının yok edilmesi de bu hususa bir diğer örneği teşkil etmektedir.

Bu sömürgeci siyaset, 1783’teki ilk işgalin ardından fasılalar olsa da, Rus devletinin uyguladığı bir demografik/kültürel asimilasyon ve soykırım faaliyetidir ve en az 18 Mayıs 1944’te uygulanan büyük sürgün faciası kadar ciddi bir travmadır.

Gaspıralı’dan Kırımoğlu’na Kırım Tatar Milli Hareketi

Kırım’da bu türlü Ruslaştırma siyaseti ve şovenist politikalara rağmen, Kırım Tatarları milli benliklerini korumuşlardır. Türk dünyasında aydınlanma hareketlerinin büyük öncüsü, Tercüman Gazetesi’nin kurucusu, ünlü fikir adamı İsmail Bey Gaspıralı, Kırım Tatar halkının unutulmaz lideri, Kırım Halk Cumhuriyeti Başbakanı Numan Çelebicihan başta olmak üzere Kırım’da çok sayıda aydın ve fikir adamı yetişmiş ve Türk dünyasında önemli atılımlara sebep olmuştur.

İsmail Bey Gaspıralı’nın, Milletine hizmet etmek istersen bildiğin işten başla” ve “Dilde, Fikirde, İşte Birlik” sözleri, Türk dünyasının yarınlarına ışık tutan fikirlerdir. Gaspıralı’nın ve arkadaşlarının binbir mücadele ile kurduğu Tercüman dergisi ile Usûl-ü Cedid okulları ve eğitim sistemi ise başlı başına birer mefkure hamlesidir. Yalnızca Kırım Türk toplumunu değil umum Türk dünyasının büyümesi ve ilerlemesi için verilen bir uğraşın neticeleridir. Usûl-ü Cedid, Kırım’dan İstanbul’a, Kazan’dan Doğu Türkistan’a modern eğitim ve toplumsal yenileşme hareketidir. Yine, Kırım’da 26 Aralık 1917’de ilan edilen Kırım Ahali (Halk) Cumhuriyeti Türk dünyasındaki ilk ciddi demokratik cumhuriyete dayalı devlet girişimi olarak tarihe geçmiştir. Bolşevik Ruslar tarafından şehit edilen Kırım Tatarlarının mezarsız şehidi Numan Çelebicihan da Kırım Tatar Türklerinin milli mücadelesinin önemli yolbaşçılarındandır. Çelebicihan ve onun nesli, hayatları ve mücadeleleri ile ölümsüzleşen birer abide olarak halen hatırlanmaktadır.

Kırım Tatarları için, 18 Mayıs 1944 tarihi önemli bir dönüm noktasıdır. Sonradan sürgün ve soykırım olarak tarihe geçen bu facia, halkların katili Sovyet lideri Joseph Stalin tarafından icra edilmiştir ve Kırım Tatar halkına karşı yürütülen bir soykırım fiilidir. Bu sürgünün acısını bütün bir halk, en acı şekilde yaşamıştır. 18 Mayıs 1944 Kırım Tatar Sürgünü ve Soykırımı’nda Kırım Tatarları; Orta Asya, Urallar ve Sibirya’ya sürgün edildi. Kırım’dan sürgün edilen 420 bini aşkın Kırım Tatarının yüzde 46’sı sürgün yolunda veya gittikleri yerlerde açlık, susuzluk ve hastalık gibi çeşitli sebeplerden dolayı hayatını kaybetti. Ardından, Kırım’da kültürel soykırım dalgası başladı. Köy, kasaba, ilçe ve şehirler başta olmak üzere yarımadadaki binden fazla yerleşim yerinin Kırım Tatarca olan adları değiştirildi. Stalin yönetimi tarafından uygulamaya konulan Kırım Tatar Sürgünü’ne rağmen Kırım Tatar halkının milli hareketi, bu sürgün yurtlarında Kırım’dan çok uzakta neşet etmiştir.

Yine, günümüzde Kırım Tatarlarının milli varlık mücadelesinin yolbaşçısı olan Kırım Tatarlarının Milli Lideri Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu bu sürgünde doğmuş ve yetişmiştir. Dönemin milli hareket öncüleri, Kırım Tatarlarının 1990’lı yıllarda öz vatanlarına dönüşünü sağlamıştır. Tabiri caizse “Anka Kuşu” gibi küllerinden yeniden doğan Kırım Tatar halkının bu efsanevi lideri, henüz bebekken ailesi ve tüm halkıyla beraber vatan Kırım’dan sürgün edildi. Sürgün yurdu olan Özbekistan’da büyüdü. Devrin Sovyet idaresiyle çeşitli dönemlerde ters düştü. Sırf öz dilini, öz kültürünü yaşamak ve öz vatanına dönmek istediği için türlü işkencelere maruz kaldı. Kırımoğlu, halkının yaşadığı açlık, sürgün, savaş, zulüm, baskı, ayrımcılık gibi tüm dramatik unsurları bizzat yaşamış bir dava adamı, mazlum bir halkın olağanüstü mücadelesine önderlik etmiş sıra dışı bir kahramandır. 70’li yıllarda verdiği mücadele sayesinde Türkiye’de geniş halk kitleleri tarafından tanınmış ve esir Türklerin sembolü haline gelmiştir. O, uluslararası çapta tanınan bir halk adamı ve insan hakları savunucusudur.

Yıllar süren hapis ve mücadelenin sonunda 90’lı yıllarda nihayet vatan Kırım’a kavuşmuştur. Kırım Tatarları da o dönemde Kırım’a dönmeye başlamışlar ve öz vatanlarında milli kurumlarını yeniden ihdas etmişlerdir. Kırım Tatar Milli Meclisi ve Kırım Tatar Milli Kurultayı yeniden hayata geçirilmiştir. İlerleyen yıllarda, Ukrayna ve Türkiye arasındaki iyi ilişkiler sayesinde Kırım önemli bir atılıma sahne oldu. Bu gelişmeler ne yazık ki akamete uğradı. Çeçenistan, Dağıstan, Gürcistan ve Moldova’yı kana bulayan Putin Rusyası, 2013 yılının sonuna doğru yeni bir operasyonun düğmesine basmıştır. Ukrayna’daki Rus yanlısı kliğin faaliyetleri ve bağlantılı olarak Yanukoviç iktidarının attığı bazı adımlar, Kırım’da sonun başlangıcı oldu. 26 Şubat 2014’te Kırım Tatarlarının ana vatanı Kırım, yeniden Rusya tarafından işgal edildi. Aynı yılın mart ayında yapılan düzmece bir referandum ile Kırım, Ukrayna’dan koparıldı.

26 Şubat 2014-24 Şubat 2022: Kırım’ın İşgali ve Ukrayna’da Topyekun Savaş

2013 yılının sonu 2014 yılının başı, hem Ukrayna hem de Rusya Federasyonu için bir milat niteliği taşımaktadır. Çünkü, Ukrayna’da Rus yanlısı Viktor Yanukoviç iktidarı, attığı bazı adımlar ile ülke içerisindeki gelecek adına endişeli halk kitlelerini harekete geçirdi. Yanukoviç, Kasım 2013’te Rusya’nın, Karadeniz deniz gücünün merkezi olan Akyar’ı üs olarak 40 yıllığına kullanmasına izin verdi. Ardından, Avrupa Birliği ile geçmiş hükumetlerin kurduğu ortaklık anlaşmasını imzalamaktan vazgeçti. Tüm bunlar, ülkede sonradan Euromeydan Olayları olarak adlandırılan eylemlerin fitilini ateşlemiştir. Ne Kırım’daki ne de Ukrayna’daki halkın iradesini yansıtmayan bu adımlara karşı halkın net bir tavır koyması, Kremlin’i ve devrin Kıyiv yönetimini köşeye sıkıştırdı. Ukrayna’da nihayetinde Avrupa yanlıları galip gelmiş ve Yanukoviç, Rusya’ya kaçmak zorunda kalmıştır. Ancak, Euromeydan Ukrayna’da hareketli günlerin sadece başlangıcını teşkil ediyordu.

Ukrayna halkına diz çöktüremeyen Rusya Federasyonu, 26 Şubat 2014’te Kırım’a “yeşil adamlarını” soktu. Bu yeşil adamlar, Putin Rusyası’nın Kırım’ı işgal operasyonunu icra etti. Kırım’da ordu, meclis, yönetim binaları abluka altına alındı ve çalışamaz hale getirildi. Kırım’da Rus işgaline karşı en net ve kesin tavrı, Kırım Tatarları sergiledi. Parlamentonun önünde Kırım’ın dört bir yanından gelen Kırım Tatarları tarafından ateşli eylemler yapıldı. Kırım’da Rus yanlısı propagandanın etki ajanları eliyle adım adım bir propaganda, provokasyon ve algı operasyonu icra edilmiş adeta Rusya’ya bağlanmak tek ve kesin bir çare olarak sunulmuştur. Mart ayına gelindiğinde düzmece bir referandum ile uluslararası hukuku hiçe sayan bir tiyatro daha sahneye koyuldu. Kırım Tatar Milli Meclisi sürecin başından bu yana Kırım’da yaşananların, Rusların sergilediği bir senaryo olduğunun bilincinde idi ve bu yönde net mesajlar verdi. Ancak, çabalar yeterli olmadı ve Kırım Yarımadası ve Akyar, yasa dışı sözde bir referandum ile Ukrayna devletinden koparıldı. Bu düzmece ve sahte referanduma Kırım Tatarları katılmamıştır. Referanduma katılım oranı, sonradan Rusya Güvenlik Servisi (FSB) raporlarına da yansıdığı üzere yüzde 34’lerde kalmıştır. İşgalin hemen ardından Kırım’da Rus idaresini kesinlikle istemeyen Kırım Tatarları sistematik bir baskıya maruz bırakılmıştır. Kremlin, adeta Kırım Tatarlarının üzerine bir kabus gibi çökmüştür.

Kırım’daki Kırım Tatar Milli Meclisi, Kırım SOS, Kırım Tatar Kaynak Merkezi, Kırım Haber Ajansı, Kırım Dayanışması dahil olmak üzere tüm milli kurum ve kuruluşlar ile yerel gazeteciler ve sosyal medya kullanıcıları, işgalin ilk günlerinden bugüne yaşanan baskıları dünya kamuoyuna ulaştırmaya çalışmaktadır. Yaşanan insan hakları ihlallerine ait raporlar, yarımadadaki işgalci Rus yönetiminin ortaya koyduğu hukuksuzlukları ve baskıları gözler önüne sermiştir. Bundan dolayı da işgalci Rus idaresi, bu kurumların Kırım'da faaliyet göstermesine izin vermemektedir.

Kırım’da Ruslara karşı çıkan ve barışçıl protestolara imza atan çok sayıda aktiviste; işkence, gözaltı ve adam kaçırma dahil olmak üzere çeşitli fiiller uygulanmıştır. Kremlin güdümündeki Rusya Federal Güvenlik Servisi kısaca FSB, bu noktada yarımadadaki insanlık suçlarına imza atan en önemli aktördür. İşgale karşı çıkan sivil direnişçiler gözaltına alınmış, işkence görmüş ve hatta öldürülmüştür. Kırım Tatar Milli Hareketi üyeleri; Bahçesaray Kırım Tatar Bölge Meclisi Üyesi Ervin İbragimov, Kırım Tatar milli hareketinin emektarı Veciye Kaşka bunlardan sadece bazılarıdır. Kırım Tatar Milli Meclisi Başkan Yardımcısı Nariman Celal, Kırım Tatar aktivist Leniye Umerova, Ayder Cepparov, Seyran Hayretdinov, Zekeriya Muratov, İsmet İbragimov, Vadim Bektemirov ve Emil Ziyadinov bunlardan sadece birkaçıdır. Güncel rakamlara göre; Kırım’dan alınarak hapse atılan kişi sayısı 230’un üzerindedir. Bunlar arasında şu anda Rus esaretinde olan 123 kişi ise Kırım Tatarıdır. Kırım’da 300’ün üzerinde çocuk bu nedenle babasız büyümektedir.

Kırım Tatar Kaynak Merkezi, 2023 yılı sonunda siyasi tutsaklara ilişkin kapsamlı bir rapora imza atmıştır. Bu kapsamda, Kırım’da yıl boyunca yapılan 173 gözaltıdan 119’u Kırım Tatarlarına yönelik olmuştur. Yine, 217 tutuklamanın 142’si Kırım Tatarlarına yöneliktir. 65 ev aramasının/baskının 46’sı Kırım Tatarlarını hedef almaktadır. 15 Bu sayılara, Ukrayna’da 24 Şubat 2022’den sonra işgal edilen Herson bölgesindeki Kırım Tatarları dahil değildir. Sayıları tam olarak tespit edilemese de baskın, arama ve yasa dışı hapse maruz kalan Kırım Tatar Türkü sayısı her geçen gün artmaktadır. Bu sayılar, Rus işgali devam ettiği sürece katlanarak yükselecektir.

Görüldüğü üzere; Rusya, Kırım Yarımadası’nı Kırım Tatarları için adeta açık bir cezaevine çevirmiştir. Buna mukabil daha önceki bölümlerde bahsedildiği üzere yarımadaya Ruslar yerleştirilmektedir. Bu durum, savaş şartlarına rağmen fasılasız bir şekilde Kremlin tarafından sürdürülmektedir. Özellikle de tamamen bir yarımada, Rus ordusunun askeri üssü haline getirilmiştir. Kırım Tatarlarının Milli Lideri Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu, vatanları Kırım’da işgalci Rus idaresi ve Putin rejimi olduğu sürece bu sayının artacağını defaatle ifade etmiş ve esas hedeflerinin, işgalci rejime son vermek olduğunun altını çizmiştir. Ukrayna’daki Euromeydan ve Kırım’ın işgali gelişmelerini, Nisan 2014’te ülkenin doğusundaki Donetsk ve Lugansk’ta başlayan çatışmalar izlemiştir. Donbas bölgesinde Rus yanlısı ayrılıkçıların yönetim merkezlerini işgal etmesiyle beraber çatışmalar başlamıştır. Ukrayna’nın doğusunda sanayi bölgeleri, yer altı ve yer üstü kaynakları ile bölge jeopolitiğinde önemli bir yer tutan Donbas, Ruslar tarafından fiilen işgale uğramıştır.

Bölgenin Rusya’ya sınır olması ve Moskova’nın “Rus dünyası miti” bu işgalin sebepleri arasındadır. Ukrayna Silahlı Kuvvetleri ve Rusya destekli sözde “Novorossiya Federal Devleti” adındaki Rus silahlı güçleri tarafından 6 Nisan 2014’ten bu yana devam eden bölgedeki çatışmalara “Donbas Savaşı” adı verilmektedir. 24 Şubat 2022’de başlayan topyekun savaşla beraber, Donbas cephesi de en aktif sıcak çatışmaların yaşandığı mevzilerdendir.

Kırım Tatarları, Kırım’daki işgalin yarattığı psikoloji ve askeri bir direniş olmaması nedeniyle Donbas’ta Ruslara karşı savaşmaya başlamıştır. 2014’te yaşanan bu gelişmeler, şüphesiz Ukrayna’da Rusya’nın topyekun bir savaş başlatmasına kapı aralamıştır. Çünkü, ısrarla vurgulanması gereken en önemli gerçek, Ukrayna’daki savaşı Rusya’nın başlattığı gerçeğidir ve bu savaş, 24 Şubat 2022’de değil 26 Şubat 2014’teki Kırım’ın işgali ile çoktan başlatılmıştı.

Putin Rusya’nın Savaş Propagandası ve Yayılmacı Emelleri

Peki, Rusya’nın Kırım ve Donbas’ı işgali ve Ukrayna-Rusya Savaşı’nı başlatmasındaki motivasyon nedir?

Bu sorunun cevabını vermek için literatürdeki Yakın Çevre Doktrini’ni incelemek gerekmektedir. Nihai olarak, Rusya’nın bu doktrini uygulamasındaki en önemli faktör, Ukrayna ve Ukrayna’daki yönetici sınıfın tutumu olmuştur. Bu tutum neden önemlidir? 1991’de Sovyetler Birliğinin dağılmasının ardından Kremlin müesses nizamı, Rusya Federasyonu’nun resmi dış politikasına “Yakın Çevre Doktrini” adını verdi. Bu doktrin, uluslararası sistemde dengeleri Rusya’nın lehine kurmak için post-Sovyet ülkeler ile güçlü bağlar kurulması gerektiğini ön kabul olarak gösterdi. Bu bir manada, Rusya Federasyonu için Bağımsız Devletler Topluluğu tarzındaki yapılarla, eski nüfuz alanını kaybetmemek demekti. Kremlin, bunu uzun bir süre mükemmelen uyguladı. Ancak, post-Sovyet ülkelerdeki uydu Rus yanlısı yönetimler birer birer çökünce, bu doktrinin de bir çöp olduğu ortaya çıkmıştır. Yakın Çevre Doktrini, Sovyetleri kuran Rusya’dan sonraki ikinci irade olan Ukrayna’nın rolüne büyük önem veriyordu. 1991’de ilan edilen bağımsızlığın ardından Ukrayna’nın Batı ile Rusya arasında kalan yapısı, Kremlin’in işini hayli zorlaştırmıştır. Özellikle; Rusya’nın Karadeniz Filosunun Kırım’daki etkisi, enerji politikalarında yaşanan krizler ve Batı ile yakınlaşmalar nedeniyle bazı sorunlar yaşanmıştır.

Ünlü ABD’li diplomat Zbigniew Brzezinski, Yakın Çevre Doktrini ile bağlantılı olarak Rusya’nın tekrar süper güç olabilmesi için Ukrayna’nın desteğine ihtiyaç duyduğunu öne sürmüştür. Rusya’nın Kırım’ı işgal etmesi, Donbas’ı işgal etmesi, Ukrayna’yı 2022’de topyekun işgale girişmesi, bu noktada Ukrayna’yı Batı ile yakınlaştırmak istememesinden ileri gelmektedir. Burada, bir diğer önemli konuyu dikkate almak elzemdir. Putin Rusyası’nın temel karakteristiği nedir ve Putin rejiminin başlattığı topyekun savaşın temel sebepleri nelerdir? Rusya devlet başkanı Vladimir Putin, göreve geldiğinden bu yana Çeçenistan, Dağıstan, Gürcistan, Moldova’da istikrarsızlık yaratmıştır.

Putin iktidarı, Kremlin’in Çarlık ve Sovyetler Birliği mirasını sahiplenmiş ve bunun için faaliyet yürütmüştür. Paralı asker şirketleri ile denizaşırı operasyonlar, kontrespiyonaj girişimleri, istihbarat savaşları Putin Rusyası’nın temel karakteristiği olmuştur. Kırım, Donbas ile başlayan ve Ukrayna Savaşı ile topyekun bir hal alan savaşta Kremlin, bu karakterini defaatle ortaya koymuştur. Rus propaganda çalışmalarının ısrarla kamuoyuna sokmaya çalıştığı “Ukrayna, Batı’ya yaklaşıyor ve NATO genişliyor” söylemleri, Kremlin odaklı beşinci kol faaliyetlerinin birer sonucudur. Ukrayna, şüphesiz Kasım 2013 Euromeydan Olayları ile Avrupa Birliği’ne katılım için çaba sarf etmiş ve NATO’ya da girmek istediğini en üst perdeden aşağıya, geniş halk kitlelerine kadar açıktan ifade etmiştir. Bu bir sır veya perde arkasında yürütülen bir politika değildir. Diğer yandan, Ukrayna’da 2019 yılındaki başkanlık seçimlerini kazanan Volodımır Zelenskiy, seçim süreci başta olmak üzere ilerleyen yıllarda ülkede köklü bir değişimin fitilini ateşlemiştir. Zelenskiy, başta ülke ile bağlantılı oligarkların etkisinden rahatsızlık duyduğunu ve 40 milyon Ukraynalının zenginler için çalıştığını ifade etmiş ve bunun değişmesi gerektiğini vurgulamıştır. Ardından, Ukrayna’nın kronik sorunları olan bürokrasinin işlevli hale getirilmesi, yolsuzluk ve rüşvetin ülkenin kaderi olmadığını belirtmesi ve çözüm için teklif getirmesi, Ukrayna’da geniş halk kitleleri tarafından karşılık bulmuştur.

Volodımır Zelenskiy, bir yandan vaatlerini büyük oranda gerçekleştirirken; diğer yandan da devletin dümenini NATO ve Avrupa Birliğine entegrasyonuna çevirmiştir. Bu durum, Rus müesses nizamını rahatsız etmiştir. Zelenskiy iktidarı, zaten “Rus dünyasından” çoktan kopmuş olan Ukrayna’yı, Moskova’dan geri dönüşü olmayan bir şekilde uzaklaştırmıştır. Bunun üzerine Putin Rusyası, düğmeye basmış ve Donbas’taki çatışmalar şiddetlenmiştir. Bir yandan da, Ukrayna sınırlarına asker sevkiyatına başlamış ve özellikle Kırım başta olmak üzere Rus ordusunun ağır silah gücü, Ukrayna sınırlarına konuşlandırılmıştır. Rusya’da Putin yönetiminin genel karakteristiği, Sovyet sonrasında kurulan ülkelerin kontrollü bir yapıda olmasını öngörmektedir. Kremlin’in uydusu olan yönetimler makbul kabul edilir iken (ör: Belarus) Kremlin ile köprüleri yıkan devletler tehdit, Nazi-faşist, Batı yanlısı ve NATO destekçisi olarak görülmüştür.

Rusya Federasyonu’nun yarattığı bu cadı avına en yakın örnek, Paşinyan’ın yönettiği Ermenistan’ın durumudur. Kafkasya’da asırlardır kendi toprağı olmayan bir coğrafyada, bölgesel bir aktör olarak oyun kurmaya çalışan Rusya’nın, İkinci Karabağ Savaşı’ndaki suskunluğu ve ardından oluşturduğu kazanımlar dikkate alındığında Putin rejiminin karakteristik istihbari yapısı gözler önüne serilmektedir. Buna mukabil, Ukrayna’da Petro Poroşenko’nun devlet başkanlığı ile başlayan Rusya’ya karşı mesafeli tutum, Zelenskiy ile daha da ateşli bir şekilde uygulanmış ve ciddi bir mesafe alınmıştır. Zelenskiy’in yolsuzluk ve rüşvete sıfır tolerans politikası, Ukrayna’daki Rus yanlısı oligarklar dahil olmak üzere büyük sermaye sahiplerini rahatsız etmiş ve Kremlin’i acil tedbirler almak durumunda bırakmıştır. Ukrayna-Rusya Savaşı’nın perde gerisindeki en önemli sebeplerinden birisi de budur. Putin iktidarının oluşturduğu kolonyal ve şovenist siyaset, kanlı Rus mirasını reddeden ve köprüleri yıkan Ukrayna’ya felaket getirmiştir. Putin’in adıyla yayımlanan muhtelif makalelerde bu husus işlenmiş ve tarihi gerçekler çarpıtılarak Rus Kremlin’in gücü gösterilmeye çalışılmıştır.

Putin’in “Tarihte Ukraynalı yok, Kırım Tatarları rejim düşmanı Alman Nazi yanlısı” gibi söylemleri öne çıkarması, milyonlarca insanın katili Sovyet diktatörü Josef Stalin’i hatırlatmaktadır. Putin Rusyası’nın zihniyet dünyasını, -eğer varsa- Rus devlet zihniyetini anlamak için yakın dönem Rusya Federasyonu siyasetine bakmak gerekmektedir. Rusya’da Ağustos 2018’de gündeme gelen ve 4 Temmuz 2020’de anayasaya giren “devlet kurucu halkın dili” maddesi yürürlüğe girmiştir. Putin bu adım ile Rusya Federasyonu içerisindeki Rus olmayan halkların dilini ve kültürünü yoksaymıştır. Bu madde o kadar önemlidir ki, günümüzdeki Rus şovenizmi ve Rus irredantizminin temelini oluşturmuştur. Yasa, Rusya’da yaşayan Rus olmayan halkların ölüm fermanı demektir. Rusya içerisinde yaşayan ve etnik Rus olmayan halkların kendi dillerini öğrenmelerine ilişkin zorunluluk kalkmıştır. Zaten fiilen özerkliğini çoktan kaybeden bu cumhuriyetlerin artık dili de yasaklanmıştır. Bu tam olarak Stalinist ve faşizan bir karardı ve Putin Rusyası bunu en sert şekilde uyguladı. Aynı şekilde Vladimir Putin, Temmuz 2021’de “Ruslarla Ukraynalıların Tarihî Birliği Hakkında” bir makale kaleme almıştır. Bu makale, bir manada Ukrayna’nın işgaline kılıf hazırlamak demektir. Rusya ve Ukrayna’daki halkların kardeşliğine dayanan bu metinde, özetle Ukraynalı kimliği yoksayılmıştır. Putin, bu makalede Ruslar ve Ukraynalıların “tek millet” olduğunu ileri sürmüştür.

Faşizmin temel ilkesi, bir halkı, bir toplumu, bir etnisiteyi görmezden gelmektir. Rusya Federasyonu, Ukrayna halkına karşı tam olarak bunu yapmaktadır. Aslında dikkatle incelendiğinde Putin doktrini, bu tür faşizan temellere dayanmaktadır. Kremlin; Rusya’yı “Ana Vatan”, Belarus’u “Belaya Rossiya/Beyaz Rusya”, Ukrayna’yı “MaloRossiya (Küçük Rus)”, Kırım, Donbas, Kuban, Zaporijya, Çerkesya vs. yeni işgal ettiği bölgeleri de “Novorossiya (Yeni Rusya)” olarak görmektedir. Bu anlayışla, işgal edilen her yeni bölge “Yeni Rusya” idealinin içerisindedir. Yeni Rusya'nın sınırları da Putin'in iddia ettiği üzere yoktur yani dünyanın her yeri olabilir.

Ve her türlü işgale zemin hazırlayacak olan bu doktrin, Kremlin tarafından bazı argümanlarla haklı hale getirilmeye çalışılmaktadır. Putin, Ukrayna’ya başlatılan savaşın başladığı 24 Şubat 2022’den önce yaptığı ulusa sesleniş konuşmasında da benzer demeçler vermiştir. Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla, güya Rusya'ya ait toprakların "çalındığını" iddia eden Putin, Rus emperyal hedeflerini bir kere daha gözler önüne serdi. Bununla, Polonya, Baltık ülkeleri, Kazakistan, Azerbaycan Türk dünyası ülkelerini tehdit etti. Buradan anlaşılmaktadır ki, Kremlin açısından Ukrayna’nın ardından yeni hedef Kazakistan ve Polonya’dır.

Ukrayna-Rusya Savaşı’nın Değerlendirmesi ve Kırım Türklerinin Rolü

Topyekun savaş, Ukrayna’da ve dünyada dengeleri ciddi manada değiştirmiştir. Koronavirüs salgını ile bir salınıma giren dünya ekonomisi, savaşla beraber büyük bir risk ile karşı karşıya kalmıştır. Ukrayna’nın Amerika Birleşik Devletleri ve Batı dünyasından, Rusya’nın Kuzey Kore ve Çin gibi totaliter dikta rejimlerinden aldığı maddi destek, doğal gaz ve petrol tedariği, enerji hatları ve gıda güvenliği hususunda ülkeleri darboğaza sokmuştur. Konvansiyonel silahlar başta olmak üzere yeni nesil savaş teknolojileri ve satışı konusunda ise dünya büyük bir atılım sağladı. Ayrıca Rusya’nın saldırgan ve tehditkar tavırları nedeniyle ülkelerin silahlanma için ayırdığı bütçe büyük bir artışla karşı karşıya kalmıştır. 2023 yılında dünya ülkeleri, özellikle küresel askeri harcamalar için savunmaya ayrılan bütçeyi 3 trilyon dolarlara kadar çıkarmıştır.

Savaşın ekonomi boyutu için pek çok çıkarım ve araştırma yapılmıştır ancak bunların yanında insani boyutu çok daha büyük bir sorun teşkil etmektedir. Ukrayna’da 2 yıldır devam eden topyekun savaşın en ciddi kısmı, insani boyuttur. Rusya, savaşın ilk gününden bu yana siviller üzerine korku salan, sivilleri hedef alan bir savaş stratejisi benimsemiştir. Uluslararası araştırmacıların tespitleri ışığında, Ukrayna’nın Bahmut, İrpin, Buça gibi kentlerinde Rus askerlerinin işkence ve infaz eylemleri kamuoyunu uzun bir süre meşgul etmiştir.

Rusya ordusu, federasyon içindeki Rus olmayan milletleri, Ukrayna’da “top yemi” olarak görmekte ve ön cepheye sürmektedir. Kremlin için cephede ölen askerler, yalnızca birer istatistiktir. Kremlin için önemli olan olgu, kaybedilen askerler değil kazanılan muharebelerdir. Ancak, Ukrayna devleti için durum tam tersidir. Cephede savaşan her bir asker, Kıyiv için önem arz etmektedir. Zira sınırlı asker gücünün yanında bir askeri kaybetmenin maddi ve manevi birçok girdisi ve çıktısı mevcuttur. Ukrayna devletinin ve komuta kademesinin bu konuda defaatle demeçleri olmuş ve kaybedilen her bir Ukrayna askerinin yerini doldurmanın zor olduğu ifade edilmiştir. Buradan, savaşın insani boyutunun hangi devlet nezdinde önemli olduğu açıktır. Geçmişten bugüne Moskova müesses nizamının savunucularının, komünist-Sovyet ideoloji nosyonuyla yetiştiği açıktır. Bu nedenle, savaşlar her zaman büyük trajedileri bünyesinde barındırır. Burada, önemli olan bir insani duruş sergileyebilmektir.

Peki, Rusya Federasyonu için Kırım neden bu kadar önemlidir?

Kırım, günümüzde devam eden savaş için çok önemli bir nirengi noktasıdır. Zira, birçok uzman ve araştırmacı savaşın düğümünün Kırım olduğunu söylemektedir. Rusya’nın Ukrayna’da başlattığı bu topyekun işgal ve topyekun saldırıların ardından Ukrayna’daki halk, topyekun bir şekilde bu işgale ve saldırılara refleks göstermesidir. Ukrayna’daki savaş, aslında 24 Şubat 2022’de değil Kırım’ın Rusya tarafından işgal edildiği 26 Şubat 2014 tarihinde başlamıştır. 2014 Mart’ında ise Ukrayna’nın Donbas bölgesinde Rus yanlısı ayrılıkçıların yönetim merkezilerini işgal etmesiyle beraber çatışmalar başlamış ve halen devam etmektedir.

Uluslararası ilişkiler teorisyenleri ve uzmanlar, Ukrayna-Rusya arasında devam eden topyekun savaşın belirleyici sahasının, Rusların ana ikmal hattı olan Kırım Yarımadası olduğunu ifade etmişlerdir. Ukrayna-Rusya Savaşı’nın düğümü Kırım ise savaşın kaderini belirleyen halk da şüphesiz Kırım Tatarlarıdır. Unutulmamalıdır ki, Kırım Tatarları, 1968’de Sovyetlerin Çekoslavakya’yı işgaline karşı diğer Sovyet muhalifi insan hakları savunucuları ile Moskova meydanlarına çıkmıştır. Sovyetler Birliği döneminde; milyonlarca insanın ölümüne yol açan halkların katili Stalin’in insanlık suçlarına karşı, korkusuzca Moskova meydanlarında bir insanlık mücadelesi vermişlerdir. 2014 yılında Kırım’ın işgaline de benzer şekilde sivil ve barışçıl bir direniş örneği sergilemişlerdir. Geçen yıllar boyunca gerek diplomatik, gerek uluslararası arenadaki hak mücadelesi belirli bir seviyeye gelmiştir. Ancak, 2022 yılında Rusların savaşı topyekun bir yöne çevirmesiyle beraber bu mücadele yeni bir yöne girmiştir. Ukrayna’da 1991 yılından bu yana Rus sömürge ve işgal siyasetine karşı ses veren güç, Kırım Tatarları olmuştur. Günümüzde de Ukrayna’nın vermiş olduğu askeri mücadelenin başat faktörlerinden bir tanesi Kırım Tatarlarıdır. Kırım Tatar Türkleri, Kremlin’in bu büyük savaş makinasının nelere yol açabileceğini en iyi bilen millettir. Bu nedenle, verilen bu vatan mücadelesinde milli bir duruş sergilemektedir.

Kırım Türkleri, savaşta Ukrayna saflarında öz vatanları Kırım için mücadele etmektedir. Ancak, Rusya’nın işgal ettiği Kırım’da yaşayan Kırım Tatarlarını cepheye kendi devletleri ve kendi halkıyla savaşmaya zorladığını da unutmamak gerekmektedir. Ki, bu uluslararası hukuka göre bir savaş suçudur. Bu nedenle, savaşlar er geç biter ancak “kardeşi kardeşe kırdıran”, Rus şovenist siyaseti için milyonlarca insani ölüme sürükleyen bu iradenin, tarih önünde hesap vermesi elzemdir, zorunludur.

Kırım Türkleri, asırlar süren mücadelelerinde bugün her zaman olduğundan daha fazla zafere yakındır. Kırım Türklerinin Milli Lideri, Türkiye ve Türk dünyasının yakından tanıdığı insan hakları savunucusu Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu, “Masum bir tek insanın bile canını acıtmışsanız, bağımsız kalsanız bile o bağımsızlık mücadelesi hiçbir zaman zaferle sonuçlanmış sayılmaz” sözleriyle, bu meselede Kırım Tatar halkının duruşunu da göstermektedir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin bu meselede duruşu ise 2014 yılından bu yana gayet nettir. Türkiye’nin, Kırım ve Ukrayna ile ilgili gerek Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi gerekse de Birleşmiş Milletler’deki birçok Rusya’nın işgaline karşı kararın altında imzası bulunmaktadır. Türk devleti, bizzat devlet başkanı başta olmak üzere, Kırım’ın yasadışı ilhakını tanımamıştır ve tanımayacaktır. Kırım Tatarlarının hak ve hürriyetlerinin korunması yönündeki çabalarını da kararlılıkla sürdürecektir. Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne en başından bu yana destek vermektedir. Topyekun savaşlar, her zaman dünya milletleri için büyük zararlar doğurur. Savaşın, Ukrayna’nın Kırım dahil toprak bütünlüğü temelinde adil ve kalıcı bir barışa dönmesi gereklidir. Bunun dışındaki her senaryo, başta Türkiye Cumhuriyeti olmak üzere dünya siyaseti ve Türk devletinin kurduğu uluslararası dengeler açısından büyük riskler barındırmaktadır. Tabii ki, bu savaş, Avrupa’da 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana görülen en geniş ölçekli topyekun çatışmadır. İki halktan, milyonlarca insan etkilenmiş ve etkilenmeye devam etmektedir. Rusya Federasyonu tarafından başlatılan bu savaşta, dünyada sınırların değişmezliği ilkesi başta olmak üzere Budapeşte Anlaşması defaatle çiğnenmiştir. Açıkça, 10 yıldır devam eden Rus işgalinin, topyekun hale gelmesini sağlamıştır. Özellikle, “işgal” kelimesini kullanmak gerekmektedir. Çünkü, kavramlarını kendileri kuramayan aktörler, günümüz dünya jeopolitiğinde yenilmeye mahkumdur. Kırım’da sözde bir referandum ile yapılan uygulama, kesinlikle bir “ilhak” değildir. Bir ölçüde Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi söyleminde geçtiği gibi, “yasa dışı ilhak” olarak kabul edilse de bu kavram, Kırım Yarımadası’ndaki Rus işgali gerçeğini değiştirmemektedir. Kırım Yarımadası, Rus ordusunun merkez ikmal noktası olması hasebiyle hayati önemdedir. Yarımada, savaşın sonucunu da belirlemesi bakımından önemli bir noktadır. Pek çok önemli savaş teorisyeni, Kırım’ı savaşın sonunda elinde bulunduranın, kesin galip geleceğini öngörmektedir. Bu noktada, Kırım üzerinde Rusya Federasyonu’nun gevşeyen hakimiyetini göz ardı etmek yanlış olur. Rusya’nın Akyar’daki filosunun çalışamaz hale gelmesi ve Rus deniz gücünün önemli yaralar alması, Kırım Köprüsü ve temel ikmal yollarının Ukrayna tarafından etkisiz hale getirilmesi Rusya Federasyonu’nda ciddi paniğe yol açmıştır.

Kırım’daki Ukrayna gücünün büyük bir kısmını Kırım Tatarları oluşturmaktadır. Yani, Kırım Tatarları vatanlarını işgalci Ruslardan silah yoluyla kurtarmak için mücadele etmektedir. Denilmelidir ki, 2014’ten bu yana geçen 10 yılda Kırım, Rus işgalinden kurtularak azat olmaya her zamankinden daha yakındır. Ordunun, ön cephe, geri hizmetler, din hizmetleri, sosyal yardım, sağlık, mühendislik gibi alanlarında Kırım Tatarları aktif görev almaktadır. Kırım Tatarlarının görev aldığı Kırım Gönüllü Taburu, Numan Çelebicihan Taburu, Karadağ Taarruz Tugayı, Rus işgaline son vermek için Ukrayna saflarında mücadele vermektedir.

Sonuç Yerine

Kırım Tatarlarının Kırım’daki milli varlığı, 1783’ten günümüze açlık, sürgün, savaş ve işgaller ile ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır. Kırım’da gerek Osmanlı asırları boyunca gerekse de sonraki yıllarda Türkiye Cumhuriyeti döneminde yoğun ilişkiler kurulmuştur. Nitekim, Kırım Hanlığı sarayı yazışmaları dahil olmak üzere halkın yazışma dili birkaç nüans farkı haricinde Osmanlı Türkçesi’ne yakındır. Kırım ile Anadolu Türkleri arasındaki ilişki, asırlara yayılan bir birlikteliktir. Kırım Savaşı ve Osmanlı-Rus savaşlarının, yarattığı zulümden dolayı çok sayıda Kırım Türkü, “Ak Topraklar”25 dedikleri Anadolu’ya göç etmiştir. Bugün, Türkiye Cumhuriyeti’nin birçok şehrinde yaşayan ve sayıları milyonlarla ifade edilen Kırım Tatarları, bu göç ve sürgünler neticesinde Türkiye Cumhuriyeti’nde huzur içinde yaşamaktadır. Günümüzde ise Ukrayna’da devam eden savaşın mağduru olan Kırım Tatarları da geçmişte olduğu gibi güvenli bir sığınak olarak Anadolu’yu görmektedir ve Türkiye’ye gelmektedirler. Ukrayna’da devam eden savaş, Kırım Tatarları için hayati önemdedir. Vatanlarını yeniden kazanmaları için büyük bir fırsattır. Kırım Tatar halkı, bir yumruk halinde Rus işgalinin sona ermesi için mücadele vermektedir. Kırım Yarımadası, savaşın düğümü ve Rus ordusunun sıklet merkezi olması bakımından çok önemlidir. Ukrayna yönetim ve askeri kademesi de bunun farkındadır. Ukrayna’nın 2024 yılı itibariyle Kırım cephesine ağırlık vermek için çalışmalara başladığını söylemek gerekmektedir. Rusya Karadeniz Filosu’nun yüzde 20’sinin Ukrayna ordusu tarafından imha edildiği bilinmektedir. Ukrayna ordusunun, 24 Şubat 2022’den sonra işgal edilen toprakların yüzde 50’sini geri aldığını buna mukabil Rus ordusunun, yakıp yıktığı az sayıda köy ve kasabayı ele geçirebildiğini ve savaş sahasında ilerleme kaydedemediğini göz önüne alırsak savaşın Ukrayna tarafından kazanılması sürpriz bir gelişme olmayacaktır.

Ukrayna’da milli kimliğin oluşmasında, Ukrayna'nın Rus dünyasından kopması ve Rusyalaşmaya karşı durmasında en büyük aktör Sovyetlere ve Ruslara ezelden muhalif olan Kırım Türkleri ve Kırım Türk Milli Hareketidir. Bu hareketin arkasındaki beyin ve irade ise Türkiye Cumhuriyeti’nin yakından tanıdığı dünya çapında büyük bir insan hakları savunucusu olan Kırım Türklerinin Yolbaşçısı Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu vardır. Kırımoğlu, gerçek bir efsane olmasının yanı sıra bedeli ne olursa olsun haksızlığa karşı tarihin her döneminde dik durabilmiş bir toplum lideridir. Onun Sovyetlerin cinayetlerine, haksızlıklarına karşı başlattığı bu muhalefet hareketi, bugün Ukrayna’nın tek bir vücut olarak Putin Rusyası’na karşı koyabilmesini sağlamıştır. Kırımoğlu ve başını çektiği Kırım Tatar Milli Hareketi, çekip koparıldıkları sürüldükleri öz topraklarını Kırım Tatarlarının artık asırlara mal olmuş Türkiye’ye göç hikayelerinin özeti bu kelimelerdir.

Türkiye’yi, Anadolu’yu “Ak Topraklar” olarak gören Kırım Tatarlarının bu sözü, romanlara konu olmuştur. bu cani idareden geri almak için mücadeleye devam etmektedir. 2014’ten bu yana geçen 10 yılda Kırım, Rus işgalinden kurtularak azat olmaya her zamankinden daha yakındır. Kırımoğlu’nun Sovyet döneminde ve Ukrayna devleti nezdinde verdiği mücadele, baskı ve zulüm gören milletlere ders niteliğindedir. 80 yılı aşkın yaşına rağmen şu ana kadar Ukrayna ve dünya siyasetine barışçıl direniş ve barışçıl vatan mücadelesinin nasıl olması gerektiğini göstermektedir. Bugün, Ukrayna devletinin nüfus olarak yüzde ikisine tekabül eden Kırım Türklerinin, Ukrayna devlet kademelerindeki pek çok üst düzey noktada yer alması, hele hele bir Kırım Tatar Türkünün Ukrayna Savunma Bakanı olarak savaşın merkezinde, savaşı yöneten konumda olması, Kırım Tatar Milli Mücadelesinin ulaştığı noktada bakımından çok önemlidir. Kırımoğlu ve Kırım Tatar halkının verdiği mücadelenin göstergesidir. Ukrayna’nın Türkiye ile ilişkilerinde köprü vazifesi gören Kırım Türkleri, aynı zamanda en büyük desteği de Türkiye’den görmekte ve bunu beklemektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin Ukrayna’nın verdiği vatan mücadelesi desteklemesi, Türk SİHA’larının ve Türk askeri araçlarının cephede Ukrayna ordusunun en büyük yardımcısı olması pek çok açıdan Türkiye-Ukrayna ilişkilerini yeni bir seviyeye taşımıştır. Bugün Ukrayna’da Bayraktar TB2 SİHA’ları, adına şarkılar yazılan ve çocuklara ismi verilen bir fenomendir.

Türkiye Cumhuriyeti devleti, Kırım ve Ukrayna ile ilgili gerek AKPM gerek BM’deki birçok Rusya’nın işgaline karşı çıkan metne imza atan ve yazılmasına katkı sunan bir noktadadır. Türkiye, Kırım’ın yasa dışı ilhakını tanımamıştır ve tanımayacaktır. Kırım Tatarlarının hak ve hürriyetlerinin korunması yönündeki çabalarını da kararlılıkla sürdürecektir. Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne en başından bu yana destek vermektedir. Putin Rusyası, Türkiye başta olmak üzere pek çok ülkede etki ajanları ve propaganda çalışmaları sayesinde Ukrayna’ya verilen desteği ve Ukrayna’nın verdiği vatan mücadelesini gevşetmek, susturmak ve zayıflatmak için var gücüyle çalışmaktadır.

Bu noktada, Batı dünyasının ikircikli hamleleri, vaatleri ve zayıf desteği, Rusya Federasyonu’nun elini güçlendirmektedir ve savaş suçlarına devam etmesini sağlamaktadır. Bu manada, Putin Rusyası’nı iyi anlamamız, iyi analiz etmemiz risklerin ve tehditlerin farkında olmamız gerekmektedir. Savaş gibi büyük trajediler, insan olmak ya da olmamak arasındaki ince çizgiyi daha da belirgin kılmaktadır. Rusya, Çin ve İran gibi ülkeler, çıkarları için her şeyi yapmaya müsait despot rejimlerdir. Putin’in ısrarlı nükleer tehditleri buna en açık delildir. Rusya ile Suriye’de, Irak’ta, Libya’da, Doğu Akdeniz’de, Balkanlarda, Gürcistan’da, Azerbaycan’da, Ukrayna’da Kırım’da ve Türk dünyasında çıkarları en basit ifade ile çelişen Türkiye’nin, Kremlin tarafından oluşturulan tehditleri ciddiye alması, konjönktür ne olursa olsun bir zorunluluktur. Geçen asırda batıda Yeşilköy ve doğuda Erzurum ve Kars’a kadar ulaşan Rusların yarın İstanbul’da olmayacağının kimse garantisini veremez. Çünkü Kremlin’in grand stratejisi Boğazlara egemen olmaktır. Rus şovenistlerin, "Önce Ukrayna'daki işimizi bitirelim sonra İstanbul ve Çanakkale boğazlarını vuracağız" tehditlerine kulak tıkamak geri dönüşü olmayan sorunları beraberinde getirmektedir. Biz Türkler olarak çoğu zaman neyi kaybettiğimizin farkında olamıyoruz. Ancak, Ruslar neyi kazandığının ve neyi kazanması gerektiğinin bilincindedir.

Bu itibarla, Türk devleti ve Türk milleti olarak dostumuzu da düşmanımızı da en iyi şekilde bilmek ve bu minvalde politikalar geliştirmek gelecek asırları güvence altına almak için hayatidir.

*Boysunmayacaqmız. Küreş devam ete!

Kaynakça

Aykol, Ufuk. “Kırım Ahalî Cumhuriyeti ve Kırım’da İlk Bolşevik İşgali (1917-1918)” Uluslararası Suçlar ve Tarih / International Crimes and History 19, (2018): 75-103.

Ayşegül Aydıngün & İsmail Aydıngün (der.) “Sovyet Sonrası Ukrayna’da Devlet, Toplum ve Siyaset: Değişen Dinamikler, Dönüşen Kimlikler”, Terazi Yayıncılık, Ankara, 2020.

Cihangir, E. , “Usul-ü Cedit Hareketi ve Gaspıralı İsmail Bey” , Yeni Türkiye 15, 1977. 340-354.

Dilmaç, Turhan. “Rusya’nın Ruhu Efsane İle Gerçek Arasında”, Ötüken Yayınevi, İstanbul, 2022.

Erendor, M., “Kırım Türkleri”, Kamer Yayınları, 2020.

Görgen, İ., (2022). “Kırım’ın Jeopolitik Önemi ve Kırım Türkleri”, ODÜSOBİAD 12 (1) 283-300.

Karatay, Zafer. “Kırımoğlu: Bir Halkın Mücadelesi”, İstanbul, Kasım 2019.

Kanlıdere, A. (2004) , “Sovyet ve Türk Tarih Yazıcılığında Rusya Müslümanlarının Düşünce Tarihi”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, Cilt: 2, Sayı:1, s. 149-181.

Mustafayev, B. “Cihan Hakimiyetini Moskoflara Öğütleyen Deli Petro’nun Vasiyetnamesi ve Ermenistan Devletinin Kurulmasında Etkisi”, International Journal Of Eurasia Social Sciences, 2013(11), 17-27.

Sapmaz, Ahmet. “Rusya'nın Transkafkasya Politikası”, Ötüken Yayınevi, İstanbul, 2008.

Kireçci, M. Akif ve Tezcan, Selim. “Kırım’ın Kısa Tarihi”, Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi, Ankara, 2015.

İnalcık, Halil. “Kırım Hanlığı.” TDV İslam Ansiklopedisi.

Kırımlı, Hakan. “Rus İdaresi Dönemi.” TDV İslam Ansiklopedisi.

Kırımal, Edige. “Kırımda Topyekün Tehcir ve Katliam.” Kırım’daki Soykırımı Unutmayınız. Haz. Sabri Arıkan. Ankara, 1994.

İnternet kaynakları:

https://www.tuicakademi.org/kurtarimcilik-irrridentizm/

https://khpg.org/820 https://crimean-solidarity.org/

https://crimea-platform.org/news/zmina-demografiyi-okupovanogo-krimu/

https://crimea-platform.org/news/politichni-peresliduvannya/

* (Boyun eğmeyeceğiz. Mücadele sürüyor)


Bu yazı, Milli Mecmua dergisinin Mart - Nisan 2024 tarihli 37. sayısında "Türk Elleri 3: Kırım" dosya başlığı altında yayımlanmıştır.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.