Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Mesut Aslan, uluslararası ilişkilerde yapay zekanın kullanımını, ortaya çıkabilecek olası sorunları ve Çin’in konuya ilişkin çalışmalarını Kırım Haber Ajansına (QHA) değerlendirdi.
Haber Giriş Tarihi: 15.01.2024 16:05
Haber Güncellenme Tarihi: 16.01.2024 18:48
Kaynak:
Haber Merkezi
https://www.qha.com.tr/
Şerife Beyza Satılmaz / QHA ANKARA
Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Mesut Aslan, uluslararası ilişkilerde yapay zekanın kullanımını, yapay zekanın yaygın hale gelmesiyle ortaya çıkabilecek sorunları ve Çin’in yapay zeka teknolojisine ilişkin "tehlikeli" uygulamalarını Kırım Haber Ajansına (QHA) değerlendirdi.
“İLK KEZ ULUSLARARASI İLİŞKİLERDE İNSAN DIŞI BİR AKTÖRLE KARŞILAŞTIK”
Günümüzde artık yapay zekanın uluslararası ilişkilerde de kritik bir rol üstlendiğini görüyoruz. Yapay zekanın bu bağlamdaki rolünü nasıl değerlendirirsiniz? Özellikle yapay zeka devletlerin ve uluslararası örgütlerin karar alma süreçlerini nasıl şekillendiriyor?
Mesut Aslan: Yapay zeka algoritmaları uluslararası ilişkiler ve dış politikada yoğunluk olarak kullanılmakta. Günümüzde, özellikle Çin'in dışişleri alanında yaptığı analizlerde yapay zekadan faydalandığını biliyoruz. Bunların yanı sıra hızlı bir biçimde yalnız Çin’in değil hem uluslararası örgütlerin hem de diğer devletlerin farklı seviyelerde, günümüzde özellikle bu yapay zeka algoritmalarının uzman sistemler olmaları sebebiyle spesifik analistler yerine artık bu algoritmalar tarafından yapılan analizlerin doğrudan insan aktörüne aktarıldığını görüyoruz. Uluslararası ilişkiler ve diplomasi tarihinde bugüne kadar bütün teoriler ve tartışmalarda yer alan uluslararası ilişkilerin aktörü kimdi? Yani birey, devlet düzeyinde yapılan analizler veyahut toplumsal bakımdan yapılan analizlerin yanı sırailk kez uluslararası ilişkiler ve dış politikada artık bizim insan dışı, insan zekasının aşina olmadığı bir aktörle karşılaştığımız anlamına geliyor. Fakat bu analizleri algoritmaların yapması ise hem uluslararası hukuk bakımından sorumlulukların tespiti hem de insani olmayan bir aktörün eylemlerine ve kararlarına, yahut analizlerine ne şekilde ulaştığını görmemizi engelleyen bir “kara kutu” olmaları sebebiyle, birtakım avantajlar ve beraberinde de köklü önemli dezavantajları beraberinde getirmektedir. Yani bizim bugün uluslararası ilişkilerin geleceğine dair elbette ki her türlü teknolojik araçta olduğu gibi yapay zeka algoritmalarının kullanılmasına karşı ortaya koymamız gereken tavır ve tutumun temelinde yatan konuyu, "Bu gibi teknolojilerin, algoritmaların diplomasi, dış politika ve analizlerde kullanımının fayda ve zararlarının göz önüne alınarak sorumluluk bilinci çerçevesinde kullanılmasını sağlamaktır" şeklinde özetleyebilirim.
Yapay zeka uluslararası sistemde hangi sorunlara yol açabilir? Elon Musk’ın "nükleer silahlardan daha tehlikeli" diye nitelendirdiği yapay zeka, nükleer yarışın yerini mi alıyor?
Mesut Aslan: Günümüzde bu konuda bir tür silahlanma yarışına benzer, doğrudan akademik bağlamda ve ispatlı bir biçimde silahlanma yarışı diyemesek de buna benzer bir yarış olduğunu söylemek mümkündür. Hem Çin'in yapay zeka alanında yayınladığı raporlar hem Avrupa Birliği'nin hem Amerika Birleşik Devletleri'nin, hatta Türkiye'nin ve muhtelif diğer devletlerin hemen hemen her birisinin belli bir yapay zeka plan ve programı açıkladığını görüyoruz. Bunların yanı sıra bu algoritmaların gerçekleştirilmesi ve ortaya konması için kullanılan süper bilgisayarlar konusunda da yine devletler arasında askeri silahlanma yarışlarına benzer bir mühimmat bağlamında da önemli bir yarış ve rekabet olduğunu gözlemlemek mümkün. Örneğin; Amerika ve Çin arasındaki ticaret savaşının bir boyutu gibi görünse de Biden’ın göreve geldiği ilk dönemlerde "NVIDIA" dediğimiz işlemci üreten şirketin, yapay zekaların geliştirilmesinde kullanılan spesifik bir işlemcinin, Çin'e satışını yasaklamış olması bunun temel bir göstergesi olarak kabul edilebilir. NVIDIA şirketinin doğrudan Çin’e bütün ihracatını değil de spesifik olarak yapay zekaların geliştirilmesinde kullanılan bir cihazın satışını engellemiş olması üzerine Çin’in kendi imkanlarıyla aynı cihazı üretmeye karar verdiğinde de görebiliriz. Hollanda'da bu makinenin geliştirilmesini sağlayacak bir nevi altyapısını sunan firmaya da Amerikalı yetkililerin aynı süreci ve sistemi Çin'in kendi kendine üretmesini engellemek için bunu da satmanızı istemiyoruz şeklinde bir tür siyasal baskılar yapıyor oluşu, geleneksel veyahut nükleer silahlanmada gördüğümüz baskıların veya kontrol mekanizmasını kullanıldığını gösterebilir.
“ARTIK YENİ BİLGİNİN BÜYÜK BİR KISMINI BU ALGORİTMALAR ÜRETECEK”
"Etik olarak burada problem ne olabilir?" dediğimizde ise yapay zekaların yine bu bilgi ve bilinç kısmına geliyor konu. Ne şekilde geliştirdiğini bilmemiz lazım. Algoritmalar sihirli şeyler değiller. Bunlar aslında günümüzde toplanan büyük verinin yani internet ve dijitalleşmeyle ortaya çıkan bu yeni çağın getirdiği bilgi birikiminin analizi ile ortaya konan algoritmalar. Bu noktada en önemli ya da en temel birinci etik sorun doğal olarak bugünün bilgisini tarihe kazıyacak olmaları olabilir. Yani örneğin; ChatGPT’ye bir konu sorduğumuzda buna bir yanıt veriyor. Bu yanıtı bugüne kadar dijital dünyada var olan bilgilerin tamamının analizi üzerinden yapıyor. Biz gelecekte bilginin üretiminde de yapay zekayı kullanmaya başladığımızda artık yeni bilginin büyük bir kısmını bu algoritmalar üretecek. Böylelikle insan girdisi azaldıkça belki son 200 yıllık tarihimizin üretmiş olduğu veriler, sürekli olarak gelecekte yapay zekaların temelini oluşturmuş olacak. Bu da şu gibi örnekleri doğuruyor: Bugün diyelim ki; bir önyargı var. Örneğin bunun güzel bir örneği Amerika'da yaşanmış. Hukuk karar alma mekanizmaları bakımından, yerel hukukta da olsa mahkemelerde dava dosyalarını, "acaba hakim yerine daha objektif olması bakımından hem de algoritmalara karar verdirebilir miyiz? Peki bunu nasıl yapabiliriz?" demişler ve bugüne kadar Amerika'daki bütün mahkeme zabıtlarını, kayıtları ve verilen hükümleri öncelikle bir algoritmaya okutup analiz ettirmişler. Ardından bizim bir hakim yapay zekamız olacak ve bu daha sonra objektif olacak. Neden? Çünkü insani handikaplardan bağımsız bir sistem. Bu algoritma geliştiriliyor ve daha sonra test etmeye karar veriyorlar. Test aşamasında şunu fark ediyorlar ki bu algoritma siyahi taraflara daha fazla ceza veriyor. Tabii bunun nedenine baktığımızda Amerika'nın bütün hukuk tarihi sisteme yükleniyor. Amerika'da tarihi anlamda bu konuda bir ırkçılık eğilimi olduğu gerçeğini de göz önüne aldığımızda mahkemelerde, bir beyazla aynı suçtan yargılanan bir siyahi insanın daha fazla ceza alması sonucunda görüyoruz ki bu algoritmada aynı önyargıyı öğrenmiş oluyor. Biz her ne kadar bunu objektif bir bilgisayar programı olarak kabul etsek de elimizde çağımızın önyargılarının beynine kazındığı bir algoritma ortaya çıkmış olabilir.
???? Yapay zeka, uluslararası sistemin yeni aktörü mü?
????️ Dr. Öğretim Üyesi Mesut Aslan, uluslararası ilişkilerde yapay zekanın kullanımını Kırım Haber Ajansına (QHA) değerlendirdi.
Uluslararası ilişkiler bağlamında baktığımızda karar alma mekanizmalarını değiştirdiğimiz algoritmaların bu gibi önyargılarının olup olmadığını, yani geliştirilmesinde kullanılan verinin gerçek anlamda objektif, her türlü ayrımcılıktan soyutlanmış ve temizlenmiş olduğundan emin olmamız gerekir. Benzeri bir biçimde yine denemek isterseniz ChatGPT benzeri günümüzde kullanılan pek çok yapay zeka algoritmasına spesifik olarak örneğin bana bir CEO, bir şirket yöneticisinin resmini çiz dediğinizde beyaz bir erkek çizmektedir. Çünkü çağımızda Google'a da aynı şekilde CEO'nun fotoğrafını aramaya kalktığınızda beyaz bir erkekle karşılaşırsınız.
“YAPAY ZEKA GÜVENLİK SORUNLARINI DA BERABERİNDE GETİRECEK”
Şimdi bu noktada bir beyaz mühendis, bir beyaz şirket sahibi, bir de siyahi şirket sahibi bir de Asyalı şirket sahibi mi çiz demeliyiz? Yoksa erkek veya kadın bağlamında da yine hepsini kadın çiz dersek bu anlamsız bir ayrımcılık ama makineyi bugünün çağın algoritmalarıyla, yani çağın gerçekten toplumsal kodlarıyla başbaşa bıraktığımızda da beyaz bir erkek çizmekte. Peki biz buna siyahi kadın çizdirecek miyiz? Kaç adet siyahi kadın çizdireceğiz? Yani bir insan bana bir şirketin yöneticisi çiz dediğin de bu algoritma aslında ne çizmeli sorusuna karar verecek bir merci var mıdır? Yok ise bugünün toplumsal kodlarıyla çizmesine devam etmek doğru mudur? Aslında bu derin bir temel felsefi sorun ve beraberinde de pek çok etik ve hatta belli bir noktaya kadar güvenlik sorunlarında beraberinde getirecektir. Aslında en büyük tehdit bir noktada bu denebilir.
“UYGURLARIN YAŞADIĞI BÖLGEDE ÇEŞİTLİ DENETİM MEKANİZMALARINI BİRBİRİNE BAĞLAYAN YAPAY ZEKA ALGORİTMALARI VAR”
BBC, 2021 yılındaki haberinde Çin'in Uygur Türkleri üzerinde yapay zeka ile duygu tanıma teknolojisini kullandığını ortaya çıkarmıştı. Bu örnekten yola çıkarsak Çin’in Uygur Türkleri üzerindeki yapay zeka çalışmaları ve kısıtlamaları nelerdir?
Mesut Aslan: Çin toplumsal gözetim bakımından dünyanın teknoloji devidir. Yani Çin'in gözetim araçlarının teknolojik bağlamında özellikle rakibi hemen hemen bulunmamaktadır. Aslında teknoloji alanında her ne kadar Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa'yı genel olarak çağımızda öncü kabul etsek de söz konusu siyasal gözetime, gözetim teknolojilerine geldiğinde gerçekten dünyanın bütün piyasalarında Çin hükumetin ihracatını görmek mümkündür. Tabii ki diğerlerinden fersah fersah ilerde diyemezsek de Çin bu teknolojide çok başarılı ve piyasada baskın bir biçimde dışarı ya da ve içeriyede satış yapmayı başarmakta olan bir devlettir. Bu noktada Çin'in günümüzde kendi içinde uyguladığı siyasal gözetim mekanizmalarını öncelikle yapay zeka algoritmasına entegre etmesinin altında yatan sebep aslında Çin'in nüfusundan kaynaklanmaktadır. Yani geçmişte Çin hem Uygur Türkleri için olsun hem de geneli itibariyle Çin Komünist Partisinin otoriter rejimini güvence altına almak için çağımızda pek çok otoriter rejimlerde olduğu gibi muhtelif güvenlik kameraları ve denetim mekanizmaları uygulamaktaydı. Ancak milyarlarca insanın yaşadığı bir toplumda kamusal alanların kameralarla izlenmesi, denetim bağlamından çok büyük bir kitlenin kontrol ve denetimini sağlamak gerektirdiğinden pek elverişli değildi.
Yapay zeka algoritmalarının büyük veriyi analiz etme, kabiliyet kapasitesi sunuyor oluşu ise Çin hükumeti için hem Uygur Türkleri bakımından hem de dediğim gibi Çin'in diğer otoritenin uygulamaları bakımından bir avantaj getirdi. Neden? Çünkü bu algoritmaları geliştirilmesi için devasa bir veri deposuna ihtiyacınız var. Çin zaten uzun yıllardır bu alanda çalıştığı ve gözetim yaptığı için bu veriye sahip. Örneğin pek çok vatandaşın yüzü gibi...
Çin’de ve Avrupa'da var olan ve bizim ülkemizde de bir miktar uygulamaya konmuş olan "Kişisel Verileri Koruma Kanunu" gibi düzenlemeler, ortada bulunmayınca bu veriyi kullanmak da çok kolay bir hale geliyor. Bu iki donenin nihayetinde teknolojiniz var, büyük bir bilgiye sahipsiniz ve otoriter bir rejim olduğu için hukuki düzenlemeleriniz yok. Yahut bu bağlamda düzenlemeler rahatlıkla geçirebiliyorsunuz. Bu üçünü birleştirdiğiniz ortaya çıkan şey, yalnızca yüz tanıma sistemleri değil. Çin hükumetinin özellikle Uygur bölgesini tehdit olarak kabul etmesi sebebiyle o bölgedeki yaşayan toplumu ve toplumsal hareketlenmeleri, doğrudan "terör, rejim güvenliği ve devlet güvenliği" kategorisinden ele almaları sebebiyle bu bölgede çeşitli denetim mekanizmalarını birbirine bağlayan yapay zeka algoritmaları kullandığını görüyoruz. Yani bir vatandaşın yürüyüşünden kimliğini tespit etmekten tutun da cep telefonunun siz gezerken şebekeden konumunuzu tespit etmesi, ardından kamera üzerinden bunun teyit edilmesi işlemini bir insana yaptıracak olsanız muazzam bir emek ve zaman harcanması gerekir. Bu algoritmalar sayesinde mekanizmaların birbirine bağlanması bir kısım geleneksel dijital gözetim araçları ve yapay zeka birleştirilerek çok daha devasa ve sınırları artık iç içe geçmiş bulanık, güçlü ve kapsayıcı bir gözetim aracı ortaya koymuş oluyorsunuz. Bu noktada; yalnızca yüz tanıma sistemleri değil aslında burada ele alınması gereken esas konu; Çin'in muhtelif araçları birbirine bağlayarak ortaya çıkarmış olduğu, parçalarının ayrı ayrı her birinden bağımsız, bütünsel ve daha farklı niteliklere sahip bir gözetim mekanizması ile gerçekten toplumsal anlamda bu konuda da dünyada öncü devletlerden biri olması.
"ÇİN, BASKI VE GÖZETİM MEKANİZMALARINDA AÇIK ARA ÖNDE"
Lakin Çin'in hem otoriterliği hem Uygur Türkleri konusunda uluslararası basından ve örgütlerden de gelen birtakım tepkiler olmakla beraber bu noktada Amerika Birleşik Devletleri'nin alnının o kadar açık olmadığını söylemek mümkündür. Yani her ne kadar Çin bunları bir devlet politikası olarak açık bir biçimde uyguluyorsa da geçmişte hem Edward Snowden’ın hem Julian Assange’ın sızdırdığı bilgiler bize göstermektedir ki Amerika hükumeti de kendi topraklarında ve yine sınır dışı operasyon diyebileceğimiz istihbarat bağlamında aslında bu gibi aktivitelerde bulunmakta.
Ancak, bunları çok daha başarılı bir biçimde gizli yürütmek zorunda olduğu ve daha görece demokratik bir toplumdan bahsettiğimiz için çok fazla ön plana çıkmamaktadır. Evet, asla Çin'deki seviyeyle alakası yok. Elbette ki devlet baskı ve gözetim mekanizmalara bağlamında Çin radikal bir biçimde açık ara önde ama Amerika'da da örneğin kişisel verilerin koruma kanununa dair herhangi bir kanun olmayışı bu noktada bir göstergeyi kabul edilebilir. Aslında Amerika Birleşik Devletleri az önce bahsettiğimiz bu silahlanma yarışı perspektifinden de ele aldığımızda Çin'den geri kalmamak adına bu alanda hem teknoloji geliştirmeye devam etmekte hem de büyük verinin belki Çin'in siyasal kullanımının aksine ticari anlamda kullanımının önünü açmakta ve teşvik etmektedir.
Buradaki temel ayrım hukuku bir gözetim, vatandaşların haklarının korunmasından ziyade Amerika Birleşik Devletleri'nde bu alandaki etkinliklerinin ticari çıkarlar uğruna yapılırken, Çin'de bu alandaki etkinliklerin rejim güvenliği ve siyasal baskı bağlamından yapılıyor oluşu denebilir. Yani birincisi gözetimin kapsamı ve boyutu açısından elbette bir fark var. İkincisi gözetimin amacı bakımından bir fark var. AncakAmerika Birleşik Devletleri'ni komple ele aldığımızda, doğrudan bu konuda onların da bir hak savunucusu noktasında olmadığını gözlemlediğimiz gibi Çin hükümeti de söylemlerinde bunu kullanmaktadır. Yani Çin, Uygur Türklerine yahut genel itibariyle yapmış olduğu gözetim ve kontrol mekanizmalarını savunurken Snowda ve Assange’ın açıkladığı belge döküman ve olgulara sıklıkla gönderme yapmakta ve bahis mevzu terör olunca ve devlet güvenliği olunca siz de bunu yapıyorsunuz demektedir. O nedenle birbirlerinden çok radikal bir biçimde prensip olarak ayrıldıklarını söylemek de esasen mümkün değildir. Ancak pratiğe geldiğimizde elbette Çin hükumetin uygulamaları radikal bir biçimde ilk sırada ve eşsiz bir gözetim ve güven denetim mekanizması haline geldiğini söyleyebiliriz.
“YAPAY ZEKANIN BİR AKTÖR OLARAK YERI ALDIĞINI ZATEN ŞU ANDA DA SÖYLEMEK MÜMKÜN”
Yapay zekaya sorduk: “Uluslararası sistemin yeni bir aktörü olarak görüyor musun kendini?”
Mesut Aslan: Ben yapay zekaya soruyu sormadan önce bu soruya vereceği yanıtı öngörmeye çalışayım. Günümüzde hem ChatGPT hem Bard özel şirketler tarafından sunulan hizmetler oldukları için birer algoritma olarak politik doğruculuk dediğimiz belli bir takım elle konulmuş kısıtlara sahip. Yani bu algoritmalar tamamen özgür, tamamen öğrendikleri parametrelerle bize doğrudan yanıt vermemekteler. Aksine bu algoritmalar özellikle de tepki doğurabilecek, kullanıcılarının yanlış yönlendirilmesine sebebiyet verebilecek sorularla karşılaştıklarında bir takım önceden hazırlanmış veya filtrelenmiş dediğimiz yanıtlar vermekte. O nedenle bu soruyu algoritma sorduğumuz noktada size vereceği yanıt muğlak, oldukça belirsiz ve herhangi bir irade içermeyen yanıtlarla karşı karşıya kaldığımızı görüyoruz. Şimdi benim görüşüme gelecek olursak, elbette en başta da söylediğim üzere yapay zekanın bir aktör olarak yeri aldığını zaten şu anda da söylemek mümkün. Belli bir seviyeye kadar ve hızla bu alanında genişleyeceğini söyleyebiliriz. Ama algoritmaya söz konusu soruyu yönlendirdiğimiz noktada algoritmanın bu cevabı vermekten kaçınacağı ve kendisini bir aktör olarak görmediği bir araç olarak sunduğu yönünde yanıtlar gelecek ve bu yanıtın gelmesinin ardındaki temel sebep günümüzde toplumun buna hazır olmayışı ve halk tepki gösterecek oluşu diyebiliriz aslında.
ChatGPT:
“Ben bir yapay zeka dil modelinde kişisel bir varlık değilim. Dolayısıyla uluslararası ilişkilerde bir aktör olarak yer almam veya bir konuma sahip olmam mümkün değil. Ancak sorularınızı yanıtlamak ve bilgi sağlamak için buradayım. Eğer uluslararası kişiler hakkında bilgi almak istiyorsanız, size yardımcı olmaktan memnuniyet duyarım.”
Gördüğünüz üzere az önce tam olarak bahsettiğim kaçınmacı ve politik doğruculuk perspektifinden insanların rahatsız etmeyecek bir yanıt verdi. Ancak soruyu şu şekilde değiştirirsek: Yapay zeka algoritmalarının gelecekte uluslararası ilişkiler bağlamında kullanımının yaygınlaşacağını düşünüyor musun? Bu soruda aktör tartışmasından kaçındım. Çünkü dediğim gibi kendini bir aktör olarak tanımlamaması üzerine mühendisler tarafından koyulmuş filtreler var önümüzde.
Soruyu bir aktör, irade ve bir birey olmaktan çıkarıp teknoloji haline dönüştürdüğümüzde ise doğrudan yanıtı:
“Evet, yapay zeka (YA) algoritmalarının gelecekte uluslararası ilişkiler bağlamında daha fazla kullanımının yaygınlaşması muhtemeldir. Yapay zeka, büyük veri analizi, tahminleme, dil işleme, görüntü tanıma ve karar verme gibi birçok alanda potansiyel avantajlar sunabilir. İşte bu nedenlerle uluslararası ilişkilerde şu şekilde kullanılabilir:
Büyük Veri Analizi: Yapay zeka, büyük veri setlerini analiz ederek, uluslararası olayları daha iyi anlama ve öngörme yeteneği sağlayabilir. Bu, politika oluşturuculara daha iyi bilgi sağlama ve daha etkili kararlar almalarına yardımcı olabilir.
Dil İşleme ve Çeviri: Yapay zeka, çok dilli iletişimi kolaylaştırabilir. Diplomatik belgelerin çevirisi, görüşmelerin anlık çevirisi gibi alanlarda yapay zeka çözümleri kullanılabilir.
Güvenlik ve Tehdit Analizi: Yapay zeka, güvenlik tehditlerini belirleme, izleme ve önleme konusunda yardımcı olabilir. Örneğin, siber güvenlikte kullanılan yapay zeka çözümleri, ülkeler arasındaki dijital güvenliği artırmak için kullanılabilir.
İnsansız Araçlar ve Gözetleme: İnsansız hava araçları (İHA'lar) gibi yapay zeka destekli teknolojiler, uluslararası güvenlik ve gözetleme operasyonlarında kullanılabilir.
Diplomatik İletişim ve İşbirliği: Yapay zeka, farklı kültürler arasındaki diplomatik iletişimi kolaylaştırabilir ve uluslararası işbirliği alanında etkili bir rol oynayabilir.
Ancak, yapay zeka kullanımının beraberinde etik, güvenlik ve mahremiyet konularını da getireceği unutulmamalıdır. Uygulamaların sorumlulukla ve şeffaflıkla yönetilmesi önemlidir.”
"Peki bütün bunları yapan bir algoritmaya biz artık bir aktör diyemez miyiz?"
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Yapay zeka uluslararası sistemin yeni aktörü mü?
Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Mesut Aslan, uluslararası ilişkilerde yapay zekanın kullanımını, ortaya çıkabilecek olası sorunları ve Çin’in konuya ilişkin çalışmalarını Kırım Haber Ajansına (QHA) değerlendirdi.
Şerife Beyza Satılmaz / QHA ANKARA
Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Mesut Aslan, uluslararası ilişkilerde yapay zekanın kullanımını, yapay zekanın yaygın hale gelmesiyle ortaya çıkabilecek sorunları ve Çin’in yapay zeka teknolojisine ilişkin "tehlikeli" uygulamalarını Kırım Haber Ajansına (QHA) değerlendirdi.
“İLK KEZ ULUSLARARASI İLİŞKİLERDE İNSAN DIŞI BİR AKTÖRLE KARŞILAŞTIK”
Günümüzde artık yapay zekanın uluslararası ilişkilerde de kritik bir rol üstlendiğini görüyoruz. Yapay zekanın bu bağlamdaki rolünü nasıl değerlendirirsiniz? Özellikle yapay zeka devletlerin ve uluslararası örgütlerin karar alma süreçlerini nasıl şekillendiriyor?
Mesut Aslan: Yapay zeka algoritmaları uluslararası ilişkiler ve dış politikada yoğunluk olarak kullanılmakta. Günümüzde, özellikle Çin'in dışişleri alanında yaptığı analizlerde yapay zekadan faydalandığını biliyoruz. Bunların yanı sıra hızlı bir biçimde yalnız Çin’in değil hem uluslararası örgütlerin hem de diğer devletlerin farklı seviyelerde, günümüzde özellikle bu yapay zeka algoritmalarının uzman sistemler olmaları sebebiyle spesifik analistler yerine artık bu algoritmalar tarafından yapılan analizlerin doğrudan insan aktörüne aktarıldığını görüyoruz. Uluslararası ilişkiler ve diplomasi tarihinde bugüne kadar bütün teoriler ve tartışmalarda yer alan uluslararası ilişkilerin aktörü kimdi? Yani birey, devlet düzeyinde yapılan analizler veyahut toplumsal bakımdan yapılan analizlerin yanı sıra ilk kez uluslararası ilişkiler ve dış politikada artık bizim insan dışı, insan zekasının aşina olmadığı bir aktörle karşılaştığımız anlamına geliyor. Fakat bu analizleri algoritmaların yapması ise hem uluslararası hukuk bakımından sorumlulukların tespiti hem de insani olmayan bir aktörün eylemlerine ve kararlarına, yahut analizlerine ne şekilde ulaştığını görmemizi engelleyen bir “kara kutu” olmaları sebebiyle, birtakım avantajlar ve beraberinde de köklü önemli dezavantajları beraberinde getirmektedir. Yani bizim bugün uluslararası ilişkilerin geleceğine dair elbette ki her türlü teknolojik araçta olduğu gibi yapay zeka algoritmalarının kullanılmasına karşı ortaya koymamız gereken tavır ve tutumun temelinde yatan konuyu, "Bu gibi teknolojilerin, algoritmaların diplomasi, dış politika ve analizlerde kullanımının fayda ve zararlarının göz önüne alınarak sorumluluk bilinci çerçevesinde kullanılmasını sağlamaktır" şeklinde özetleyebilirim.
“EN TEMEL BİRİNCİ ETİK SORUN: YAPAY ZEKALARIN BUGÜNÜN BİLGİSİNİ TARİHE KAZIYACAK OLMALARI”
Yapay zeka uluslararası sistemde hangi sorunlara yol açabilir? Elon Musk’ın "nükleer silahlardan daha tehlikeli" diye nitelendirdiği yapay zeka, nükleer yarışın yerini mi alıyor?
Mesut Aslan: Günümüzde bu konuda bir tür silahlanma yarışına benzer, doğrudan akademik bağlamda ve ispatlı bir biçimde silahlanma yarışı diyemesek de buna benzer bir yarış olduğunu söylemek mümkündür. Hem Çin'in yapay zeka alanında yayınladığı raporlar hem Avrupa Birliği'nin hem Amerika Birleşik Devletleri'nin, hatta Türkiye'nin ve muhtelif diğer devletlerin hemen hemen her birisinin belli bir yapay zeka plan ve programı açıkladığını görüyoruz. Bunların yanı sıra bu algoritmaların gerçekleştirilmesi ve ortaya konması için kullanılan süper bilgisayarlar konusunda da yine devletler arasında askeri silahlanma yarışlarına benzer bir mühimmat bağlamında da önemli bir yarış ve rekabet olduğunu gözlemlemek mümkün. Örneğin; Amerika ve Çin arasındaki ticaret savaşının bir boyutu gibi görünse de Biden’ın göreve geldiği ilk dönemlerde "NVIDIA" dediğimiz işlemci üreten şirketin, yapay zekaların geliştirilmesinde kullanılan spesifik bir işlemcinin, Çin'e satışını yasaklamış olması bunun temel bir göstergesi olarak kabul edilebilir. NVIDIA şirketinin doğrudan Çin’e bütün ihracatını değil de spesifik olarak yapay zekaların geliştirilmesinde kullanılan bir cihazın satışını engellemiş olması üzerine Çin’in kendi imkanlarıyla aynı cihazı üretmeye karar verdiğinde de görebiliriz. Hollanda'da bu makinenin geliştirilmesini sağlayacak bir nevi altyapısını sunan firmaya da Amerikalı yetkililerin aynı süreci ve sistemi Çin'in kendi kendine üretmesini engellemek için bunu da satmanızı istemiyoruz şeklinde bir tür siyasal baskılar yapıyor oluşu, geleneksel veyahut nükleer silahlanmada gördüğümüz baskıların veya kontrol mekanizmasını kullanıldığını gösterebilir.
“ARTIK YENİ BİLGİNİN BÜYÜK BİR KISMINI BU ALGORİTMALAR ÜRETECEK”
"Etik olarak burada problem ne olabilir?" dediğimizde ise yapay zekaların yine bu bilgi ve bilinç kısmına geliyor konu. Ne şekilde geliştirdiğini bilmemiz lazım. Algoritmalar sihirli şeyler değiller. Bunlar aslında günümüzde toplanan büyük verinin yani internet ve dijitalleşmeyle ortaya çıkan bu yeni çağın getirdiği bilgi birikiminin analizi ile ortaya konan algoritmalar. Bu noktada en önemli ya da en temel birinci etik sorun doğal olarak bugünün bilgisini tarihe kazıyacak olmaları olabilir. Yani örneğin; ChatGPT’ye bir konu sorduğumuzda buna bir yanıt veriyor. Bu yanıtı bugüne kadar dijital dünyada var olan bilgilerin tamamının analizi üzerinden yapıyor. Biz gelecekte bilginin üretiminde de yapay zekayı kullanmaya başladığımızda artık yeni bilginin büyük bir kısmını bu algoritmalar üretecek. Böylelikle insan girdisi azaldıkça belki son 200 yıllık tarihimizin üretmiş olduğu veriler, sürekli olarak gelecekte yapay zekaların temelini oluşturmuş olacak. Bu da şu gibi örnekleri doğuruyor: Bugün diyelim ki; bir önyargı var. Örneğin bunun güzel bir örneği Amerika'da yaşanmış. Hukuk karar alma mekanizmaları bakımından, yerel hukukta da olsa mahkemelerde dava dosyalarını, "acaba hakim yerine daha objektif olması bakımından hem de algoritmalara karar verdirebilir miyiz? Peki bunu nasıl yapabiliriz?" demişler ve bugüne kadar Amerika'daki bütün mahkeme zabıtlarını, kayıtları ve verilen hükümleri öncelikle bir algoritmaya okutup analiz ettirmişler. Ardından bizim bir hakim yapay zekamız olacak ve bu daha sonra objektif olacak. Neden? Çünkü insani handikaplardan bağımsız bir sistem. Bu algoritma geliştiriliyor ve daha sonra test etmeye karar veriyorlar. Test aşamasında şunu fark ediyorlar ki bu algoritma siyahi taraflara daha fazla ceza veriyor. Tabii bunun nedenine baktığımızda Amerika'nın bütün hukuk tarihi sisteme yükleniyor. Amerika'da tarihi anlamda bu konuda bir ırkçılık eğilimi olduğu gerçeğini de göz önüne aldığımızda mahkemelerde, bir beyazla aynı suçtan yargılanan bir siyahi insanın daha fazla ceza alması sonucunda görüyoruz ki bu algoritmada aynı önyargıyı öğrenmiş oluyor. Biz her ne kadar bunu objektif bir bilgisayar programı olarak kabul etsek de elimizde çağımızın önyargılarının beynine kazındığı bir algoritma ortaya çıkmış olabilir.
Uluslararası ilişkiler bağlamında baktığımızda karar alma mekanizmalarını değiştirdiğimiz algoritmaların bu gibi önyargılarının olup olmadığını, yani geliştirilmesinde kullanılan verinin gerçek anlamda objektif, her türlü ayrımcılıktan soyutlanmış ve temizlenmiş olduğundan emin olmamız gerekir. Benzeri bir biçimde yine denemek isterseniz ChatGPT benzeri günümüzde kullanılan pek çok yapay zeka algoritmasına spesifik olarak örneğin bana bir CEO, bir şirket yöneticisinin resmini çiz dediğinizde beyaz bir erkek çizmektedir. Çünkü çağımızda Google'a da aynı şekilde CEO'nun fotoğrafını aramaya kalktığınızda beyaz bir erkekle karşılaşırsınız.
“YAPAY ZEKA GÜVENLİK SORUNLARINI DA BERABERİNDE GETİRECEK”
Şimdi bu noktada bir beyaz mühendis, bir beyaz şirket sahibi, bir de siyahi şirket sahibi bir de Asyalı şirket sahibi mi çiz demeliyiz? Yoksa erkek veya kadın bağlamında da yine hepsini kadın çiz dersek bu anlamsız bir ayrımcılık ama makineyi bugünün çağın algoritmalarıyla, yani çağın gerçekten toplumsal kodlarıyla başbaşa bıraktığımızda da beyaz bir erkek çizmekte. Peki biz buna siyahi kadın çizdirecek miyiz? Kaç adet siyahi kadın çizdireceğiz? Yani bir insan bana bir şirketin yöneticisi çiz dediğin de bu algoritma aslında ne çizmeli sorusuna karar verecek bir merci var mıdır? Yok ise bugünün toplumsal kodlarıyla çizmesine devam etmek doğru mudur? Aslında bu derin bir temel felsefi sorun ve beraberinde de pek çok etik ve hatta belli bir noktaya kadar güvenlik sorunlarında beraberinde getirecektir. Aslında en büyük tehdit bir noktada bu denebilir.
“UYGURLARIN YAŞADIĞI BÖLGEDE ÇEŞİTLİ DENETİM MEKANİZMALARINI BİRBİRİNE BAĞLAYAN YAPAY ZEKA ALGORİTMALARI VAR”
BBC, 2021 yılındaki haberinde Çin'in Uygur Türkleri üzerinde yapay zeka ile duygu tanıma teknolojisini kullandığını ortaya çıkarmıştı. Bu örnekten yola çıkarsak Çin’in Uygur Türkleri üzerindeki yapay zeka çalışmaları ve kısıtlamaları nelerdir?
Mesut Aslan: Çin toplumsal gözetim bakımından dünyanın teknoloji devidir. Yani Çin'in gözetim araçlarının teknolojik bağlamında özellikle rakibi hemen hemen bulunmamaktadır. Aslında teknoloji alanında her ne kadar Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa'yı genel olarak çağımızda öncü kabul etsek de söz konusu siyasal gözetime, gözetim teknolojilerine geldiğinde gerçekten dünyanın bütün piyasalarında Çin hükumetin ihracatını görmek mümkündür. Tabii ki diğerlerinden fersah fersah ilerde diyemezsek de Çin bu teknolojide çok başarılı ve piyasada baskın bir biçimde dışarı ya da ve içeriyede satış yapmayı başarmakta olan bir devlettir. Bu noktada Çin'in günümüzde kendi içinde uyguladığı siyasal gözetim mekanizmalarını öncelikle yapay zeka algoritmasına entegre etmesinin altında yatan sebep aslında Çin'in nüfusundan kaynaklanmaktadır. Yani geçmişte Çin hem Uygur Türkleri için olsun hem de geneli itibariyle Çin Komünist Partisinin otoriter rejimini güvence altına almak için çağımızda pek çok otoriter rejimlerde olduğu gibi muhtelif güvenlik kameraları ve denetim mekanizmaları uygulamaktaydı. Ancak milyarlarca insanın yaşadığı bir toplumda kamusal alanların kameralarla izlenmesi, denetim bağlamından çok büyük bir kitlenin kontrol ve denetimini sağlamak gerektirdiğinden pek elverişli değildi.
Yapay zeka algoritmalarının büyük veriyi analiz etme, kabiliyet kapasitesi sunuyor oluşu ise Çin hükumeti için hem Uygur Türkleri bakımından hem de dediğim gibi Çin'in diğer otoritenin uygulamaları bakımından bir avantaj getirdi. Neden? Çünkü bu algoritmaları geliştirilmesi için devasa bir veri deposuna ihtiyacınız var. Çin zaten uzun yıllardır bu alanda çalıştığı ve gözetim yaptığı için bu veriye sahip. Örneğin pek çok vatandaşın yüzü gibi...
Çin’de ve Avrupa'da var olan ve bizim ülkemizde de bir miktar uygulamaya konmuş olan "Kişisel Verileri Koruma Kanunu" gibi düzenlemeler, ortada bulunmayınca bu veriyi kullanmak da çok kolay bir hale geliyor. Bu iki donenin nihayetinde teknolojiniz var, büyük bir bilgiye sahipsiniz ve otoriter bir rejim olduğu için hukuki düzenlemeleriniz yok. Yahut bu bağlamda düzenlemeler rahatlıkla geçirebiliyorsunuz. Bu üçünü birleştirdiğiniz ortaya çıkan şey, yalnızca yüz tanıma sistemleri değil. Çin hükumetinin özellikle Uygur bölgesini tehdit olarak kabul etmesi sebebiyle o bölgedeki yaşayan toplumu ve toplumsal hareketlenmeleri, doğrudan "terör, rejim güvenliği ve devlet güvenliği" kategorisinden ele almaları sebebiyle bu bölgede çeşitli denetim mekanizmalarını birbirine bağlayan yapay zeka algoritmaları kullandığını görüyoruz. Yani bir vatandaşın yürüyüşünden kimliğini tespit etmekten tutun da cep telefonunun siz gezerken şebekeden konumunuzu tespit etmesi, ardından kamera üzerinden bunun teyit edilmesi işlemini bir insana yaptıracak olsanız muazzam bir emek ve zaman harcanması gerekir. Bu algoritmalar sayesinde mekanizmaların birbirine bağlanması bir kısım geleneksel dijital gözetim araçları ve yapay zeka birleştirilerek çok daha devasa ve sınırları artık iç içe geçmiş bulanık, güçlü ve kapsayıcı bir gözetim aracı ortaya koymuş oluyorsunuz. Bu noktada; yalnızca yüz tanıma sistemleri değil aslında burada ele alınması gereken esas konu; Çin'in muhtelif araçları birbirine bağlayarak ortaya çıkarmış olduğu, parçalarının ayrı ayrı her birinden bağımsız, bütünsel ve daha farklı niteliklere sahip bir gözetim mekanizması ile gerçekten toplumsal anlamda bu konuda da dünyada öncü devletlerden biri olması.
"ÇİN, BASKI VE GÖZETİM MEKANİZMALARINDA AÇIK ARA ÖNDE"
Lakin Çin'in hem otoriterliği hem Uygur Türkleri konusunda uluslararası basından ve örgütlerden de gelen birtakım tepkiler olmakla beraber bu noktada Amerika Birleşik Devletleri'nin alnının o kadar açık olmadığını söylemek mümkündür. Yani her ne kadar Çin bunları bir devlet politikası olarak açık bir biçimde uyguluyorsa da geçmişte hem Edward Snowden’ın hem Julian Assange’ın sızdırdığı bilgiler bize göstermektedir ki Amerika hükumeti de kendi topraklarında ve yine sınır dışı operasyon diyebileceğimiz istihbarat bağlamında aslında bu gibi aktivitelerde bulunmakta.
Ancak, bunları çok daha başarılı bir biçimde gizli yürütmek zorunda olduğu ve daha görece demokratik bir toplumdan bahsettiğimiz için çok fazla ön plana çıkmamaktadır. Evet, asla Çin'deki seviyeyle alakası yok. Elbette ki devlet baskı ve gözetim mekanizmalara bağlamında Çin radikal bir biçimde açık ara önde ama Amerika'da da örneğin kişisel verilerin koruma kanununa dair herhangi bir kanun olmayışı bu noktada bir göstergeyi kabul edilebilir. Aslında Amerika Birleşik Devletleri az önce bahsettiğimiz bu silahlanma yarışı perspektifinden de ele aldığımızda Çin'den geri kalmamak adına bu alanda hem teknoloji geliştirmeye devam etmekte hem de büyük verinin belki Çin'in siyasal kullanımının aksine ticari anlamda kullanımının önünü açmakta ve teşvik etmektedir.
Buradaki temel ayrım hukuku bir gözetim, vatandaşların haklarının korunmasından ziyade Amerika Birleşik Devletleri'nde bu alandaki etkinliklerinin ticari çıkarlar uğruna yapılırken, Çin'de bu alandaki etkinliklerin rejim güvenliği ve siyasal baskı bağlamından yapılıyor oluşu denebilir. Yani birincisi gözetimin kapsamı ve boyutu açısından elbette bir fark var. İkincisi gözetimin amacı bakımından bir fark var. Ancak Amerika Birleşik Devletleri'ni komple ele aldığımızda, doğrudan bu konuda onların da bir hak savunucusu noktasında olmadığını gözlemlediğimiz gibi Çin hükümeti de söylemlerinde bunu kullanmaktadır. Yani Çin, Uygur Türklerine yahut genel itibariyle yapmış olduğu gözetim ve kontrol mekanizmalarını savunurken Snowda ve Assange’ın açıkladığı belge döküman ve olgulara sıklıkla gönderme yapmakta ve bahis mevzu terör olunca ve devlet güvenliği olunca siz de bunu yapıyorsunuz demektedir. O nedenle birbirlerinden çok radikal bir biçimde prensip olarak ayrıldıklarını söylemek de esasen mümkün değildir. Ancak pratiğe geldiğimizde elbette Çin hükumetin uygulamaları radikal bir biçimde ilk sırada ve eşsiz bir gözetim ve güven denetim mekanizması haline geldiğini söyleyebiliriz.
“YAPAY ZEKANIN BİR AKTÖR OLARAK YERI ALDIĞINI ZATEN ŞU ANDA DA SÖYLEMEK MÜMKÜN”
Yapay zekaya sorduk: “Uluslararası sistemin yeni bir aktörü olarak görüyor musun kendini?”
Mesut Aslan: Ben yapay zekaya soruyu sormadan önce bu soruya vereceği yanıtı öngörmeye çalışayım. Günümüzde hem ChatGPT hem Bard özel şirketler tarafından sunulan hizmetler oldukları için birer algoritma olarak politik doğruculuk dediğimiz belli bir takım elle konulmuş kısıtlara sahip. Yani bu algoritmalar tamamen özgür, tamamen öğrendikleri parametrelerle bize doğrudan yanıt vermemekteler. Aksine bu algoritmalar özellikle de tepki doğurabilecek, kullanıcılarının yanlış yönlendirilmesine sebebiyet verebilecek sorularla karşılaştıklarında bir takım önceden hazırlanmış veya filtrelenmiş dediğimiz yanıtlar vermekte. O nedenle bu soruyu algoritma sorduğumuz noktada size vereceği yanıt muğlak, oldukça belirsiz ve herhangi bir irade içermeyen yanıtlarla karşı karşıya kaldığımızı görüyoruz. Şimdi benim görüşüme gelecek olursak, elbette en başta da söylediğim üzere yapay zekanın bir aktör olarak yeri aldığını zaten şu anda da söylemek mümkün. Belli bir seviyeye kadar ve hızla bu alanında genişleyeceğini söyleyebiliriz. Ama algoritmaya söz konusu soruyu yönlendirdiğimiz noktada algoritmanın bu cevabı vermekten kaçınacağı ve kendisini bir aktör olarak görmediği bir araç olarak sunduğu yönünde yanıtlar gelecek ve bu yanıtın gelmesinin ardındaki temel sebep günümüzde toplumun buna hazır olmayışı ve halk tepki gösterecek oluşu diyebiliriz aslında.
ChatGPT:
“Ben bir yapay zeka dil modelinde kişisel bir varlık değilim. Dolayısıyla uluslararası ilişkilerde bir aktör olarak yer almam veya bir konuma sahip olmam mümkün değil. Ancak sorularınızı yanıtlamak ve bilgi sağlamak için buradayım. Eğer uluslararası kişiler hakkında bilgi almak istiyorsanız, size yardımcı olmaktan memnuniyet duyarım.”
Gördüğünüz üzere az önce tam olarak bahsettiğim kaçınmacı ve politik doğruculuk perspektifinden insanların rahatsız etmeyecek bir yanıt verdi. Ancak soruyu şu şekilde değiştirirsek: Yapay zeka algoritmalarının gelecekte uluslararası ilişkiler bağlamında kullanımının yaygınlaşacağını düşünüyor musun? Bu soruda aktör tartışmasından kaçındım. Çünkü dediğim gibi kendini bir aktör olarak tanımlamaması üzerine mühendisler tarafından koyulmuş filtreler var önümüzde.
Soruyu bir aktör, irade ve bir birey olmaktan çıkarıp teknoloji haline dönüştürdüğümüzde ise doğrudan yanıtı:
“Evet, yapay zeka (YA) algoritmalarının gelecekte uluslararası ilişkiler bağlamında daha fazla kullanımının yaygınlaşması muhtemeldir. Yapay zeka, büyük veri analizi, tahminleme, dil işleme, görüntü tanıma ve karar verme gibi birçok alanda potansiyel avantajlar sunabilir. İşte bu nedenlerle uluslararası ilişkilerde şu şekilde kullanılabilir:
Büyük Veri Analizi: Yapay zeka, büyük veri setlerini analiz ederek, uluslararası olayları daha iyi anlama ve öngörme yeteneği sağlayabilir. Bu, politika oluşturuculara daha iyi bilgi sağlama ve daha etkili kararlar almalarına yardımcı olabilir.
Dil İşleme ve Çeviri: Yapay zeka, çok dilli iletişimi kolaylaştırabilir. Diplomatik belgelerin çevirisi, görüşmelerin anlık çevirisi gibi alanlarda yapay zeka çözümleri kullanılabilir.
Güvenlik ve Tehdit Analizi: Yapay zeka, güvenlik tehditlerini belirleme, izleme ve önleme konusunda yardımcı olabilir. Örneğin, siber güvenlikte kullanılan yapay zeka çözümleri, ülkeler arasındaki dijital güvenliği artırmak için kullanılabilir.
İnsansız Araçlar ve Gözetleme: İnsansız hava araçları (İHA'lar) gibi yapay zeka destekli teknolojiler, uluslararası güvenlik ve gözetleme operasyonlarında kullanılabilir.
Diplomatik İletişim ve İşbirliği: Yapay zeka, farklı kültürler arasındaki diplomatik iletişimi kolaylaştırabilir ve uluslararası işbirliği alanında etkili bir rol oynayabilir.
Ancak, yapay zeka kullanımının beraberinde etik, güvenlik ve mahremiyet konularını da getireceği unutulmamalıdır. Uygulamaların sorumlulukla ve şeffaflıkla yönetilmesi önemlidir.”
"Peki bütün bunları yapan bir algoritmaya biz artık bir aktör diyemez miyiz?"
Son Haberler