SON DAKİKA
Hava Durumu

Kırım'ı anlattılar: "Her gittiğim mecrada aydınlandığımı hissettim" İKİNCİ BÖLÜM

Zaim ve Deniz Güvenç... Onlar büyük ve zor işler başarmanın sırlarını röportajımızın ilk bölümünde QHA'ya anlatmışlardı. İlk kez gittikleri vatan Kırım onlarda derin izler bırakmış. Şimdi, "Biz işte bu halktan geliyoruz" diyorlar...

Haber Giriş Tarihi: 24.01.2016 20:59
Haber Güncellenme Tarihi: 24.01.2016 21:28
Kaynak: Haber Merkezi
https://www.qha.com.tr/
Kırım'ı anlattılar: "Her gittiğim mecrada aydınlandığımı hissettim" İKİNCİ BÖLÜM

Şimdilerde Şükran Kozalı'nın romanından uyarlanan ve Yeşim Salkım'ın oynadığı Eğreti Gelin Ladik'i çeken, Deniz ve Zaim Güvenç kardeşlerle gerçekleştirdiğimiz söyleşinin ilk bölümünde onları kendilerinden dinleyerek daha yakından tanımıştık.

Söyleşimizin ikinci bölümünde Güvenç kardeşlerle sohbetimize ilk kez işgal öncesinde gittikleri ana vatan Kırım'ı, oradaki anılarını ve gözlemlerini konuşmaya devam ediyoruz...

Onlar büyük işler başarmayı Kırım Tatarı olmalarına bağlıyor  (Linke Tıklayınız)

İlk kez gittiğiniz vatan Kırım'da neler yasadınız? Anılarınızı, gözlemlerinizi paylaşır mısınız?


Zaim G: Kırım'a 2014 yılında, bir kardeşlik projesi için, Kırım Tatarları'nın ülkelerinden zorunlu göçünü, sürgününü konu alan Haytarma adlı filmin Türkçe seslendirmesini yapmak üzere gittik. Aynı zamanda o dönemlerde Türkiye'de çektiğimiz, "Melek yoksa şeytan mı" adlı sinema filmimizin yurt dışında tanıtımını yaptık. Kırım'da bütün televizyon kanallarında, radyolarda bizi konuk ettiler. Filmimizin fragmanları döndü. Filmimiz ve ülkemiz Türkiye ile ilgili konuşmalar yaptık. Kırım Tatarları bizleri çok güzel ağırladılar ve sanatçıya inanılmaz değer veriyorlar. Havaalanında ilk indigimiz andan itibaren bizleri isimlerimizle karşıladılar. Hiç öyle bir talebimiz olmadığı halde sanata verdikleri kıymet nedeniyle bize özel otomobiller tahsis ettiler ve en iyi otellerde ağırladılar.

Fotoğraf: ATR Haber Programı- 'Melek Yoksa Şeytan mı?' filmini anlatırken. Kırım-Akmescit, 2014.

"Onu gördüğümde, 'biz işte bu halktan geliyoruz' dedim"

Deniz G: Kırım'a gittiğimizde, tabi ki annemizden babamızdan duyduğumuz bilgiler vardı ama bir taraftan da Kırım'ı okuyarak vatan topraklarına gittik. Okuduğum kaynaklarda Kırımoğlu'nun kahramanlıkları beni gerçekten çok etkiledi ve şunu düşündüm; Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu vatanı için çok ciddi işkencelere, baskılara maruz kalmış ve hala direnen çok güçlü bir ruh... 

Tanıştığımızda önünde saygıyla eğildim, elini öpmek istedim, izin vermedi. O kadar da mütevazı bir insan. Onu gördüğümde, biz işte bu halktan geliyoruz ve bizim hiçbir şeyden şikayetimizin olmaması lazım, dedim. Yıllarca hep yoktan var etmişler, var olmuşlar.
 
Hani insanda vatan sevgisi vardır ya, her ne kadar o ana kadar Kırım'ı görmesek de demek ki kan çekiyor, gittiğimiz zaman çok heyecanlandık. Evet, hep hayal ediyorduk ama gideceğimiz güne kadar da inanamıyorduk.

"Kırım'da bunu başarmışlar"

Zaim G: Sanatın en büyük şifa veren gücü, yani yazmanın, çizmenin, oynamanın şifası insanın oynadığı rol ile farkındalık sağlayabilmesi. Çünkü oynarken farkındalık daha iyi sağlanıyor ve "burada demek böyle bir şey oluyormuş" diyebiliyorsun, gerektiğinde özeleştiri de yapabiliyorsun.

Fotoğraf: Eğreti Gelin Ladik Filmi, setten bir kare.

Mesela Kırım'da bunu başarmışlar. Kırım'ın işgalinin hemen öncesiydi, hem kendi filmimizin tanıtımını yapmak için hem de Haytarma filmini seslendirmek için Kırım Akmescit'e gittik. Bu dönemde Kırım'da bir hanımefendi ile tanışmıştık. Kırım'da bulunduğumuz sürede bize eşlik etti. Her sabah bizi kaldığımız otelden saat tam 8:30'da almaya geliyordu ve çalışma yapacağımız yere gidiyorduk. Kendisi yanlış hatırlamıyorsam keman sanatçısıydı. Her zaman düzgün bir şekilde makyajını yapan, gayet güzel giyinen inanılmaz zarif bir hanımefendiydi. Bir gün kendisine, "Hiç zamanı sektirmiyorsunuz, bu konuda ne kadar başarılısınız" dedim. Kendisi, "Ben sabah namazına kalkıyorum. Namazımı kılıyorum. Sonra hazırlanıp sizi almaya geliyorum" dedi. Bu hanımefendi akşamları da sanırım bir orkestrada keman çalıyor. Bu durum beni o kadar etkiledi ki... Bundan etkilenmiş olmamdan dolayı da kendime kızdım. Fakat sonra düşündüm ki Türkiye'de ne yazık ki ötekileştirmeler, küçük, klişe ve kalıp dünyalar bizim hayata bu kadar zengin bakamamamıza neden oluyor. Orada (Kırım'da) müthiş bir hayata bakış zenginliği var. Benim için bu son derece etkileyiciydi. 

 

Fotoğraf: Röportajımızdan bir kare.

Deniz G: Tanıştığımız bütün Kırım Tatarları'nın hepsi bir enstrüman çalıyor, sanatın bir dalı ile ilgileniyor, şarkı söylüyor. Şu çok ilgimi çekmişti. Televizyonda toplantı halindeydik, bir bayan arkadaşımızın nerede olduğu sordum. Güzel, gayet şık elbisesini giymiş hoş bir bayan, namazını kılmaya gitmiş. Akşam çibörek yemeğe götürdüler bizi ve o bayan opera söyledi, şarkı söyledi. Yani o kadar güzel ki, sanatını ayrı yaşıyor, dinini ayrı yaşıyor ve çok modern bir dünyada yaşıyorlar. O kadar büyük yürekleri var ve o kadar evrensel yaşıyorlar ki, bunda sanatın çok büyük katkısı olduğuna inanıyorum. Kırım Tatarları kendilerini sanatla güçlü hissediyorlar bence.

Türkiye'de mesela büyük bir coğrafyada yaşıyoruz, her evde açıkçası enstrüman çalan veya sanatla uğraşan bir insan yok. Ben herkesin bu barış dilini bilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bütün halklar bence sanatıyla daha ileri gidecektir diye düşünüyorum.

"Kırım Tatarları inanılmaz zarif insanlar, sanata çok değer veriyorlar, üretiyorlar ve bütün dünya ile kardeş yaşamaya zeminleri hazır"

Zaim G: Yüreğinden sanat, barış, yaşama aşkı ve dünya ile kardeş olma, kardeşçe yaşama duygusu fışkırıyor. Bunu bütün samimiyetimle söylüyorum. Biz Türkiye'de bunu bu kadar başarabilmiş değiliz. Kırım'da her evde enstrüman çalan birisi var ve o enstrümanı muhabbetlerine katık ediyorlar. Düşünsenize şimdi burada konuşurken bir anda hadi diyoruz bir keman ile şu eseri dinleyelim ve müzik yapıyoruz. Öyle bir muhabbet ağı var ve onun içinden de büyük bir zenginlik fışkırıyor. 

"Her gittiğim mecrada aydınlandığımı hissettim"

Bütün samimiyetimle söylüyorum ben çağdaş, demokratik ve Atatürkçü bir insanım. Atatürk'ün bize bıraktığı mirası sürekli geliştirmeye, anlamaya çalışan ve bunu geliştirip evrensel bir şekilde dünyaya bakmaya çalışan bir insanım. Hatalarımız tabi oluyor, herkesin oluyor. İşte Kırım Tatarları da Kırım'da hayata bakış açılarını öyle güzel bir zemine oturtmuşlar ki her gittiğim mecrada aydınlandığımı hissettim. Bu da beni çok mutlu etti. 

Fotoğraf: Zaim Güvenç.

Yalnız hissettiğim bir şey daha vardı. Buna çok üzüldüm. Kırım'da ne yazık ki Kırım Tatarları Ruslar tarafından biraz dışlanıyorlardı. Bu son derece üzücüydü ve Rusların duygudan arınmış didaktik bir yaklaşımları vardı. 

Kırım Tatarları adına son derece müteessir oldum. Çünkü ben de Kırım Tatarıyım ama Kırım'da yaşayan Tatarlar adına da üzüldüm. Ruslar keşke Kırım Tatarları'nın o zenginliğini, içtenliğini kendi toplumlarına da akıtabilseler, kendilerine katkı sağlamış olurlar ve daha da güzel olurdu diye düşünüyorum.

Türkiye'de sanatla uğraşan bir insan olarak bir çok şey ürettik, altına imzamızı attık, sanatçıyım diyebilmek ukalalık olmaz herhalde, kendi yaşadığım ülkemde görmediğim nezaketi, inceliği, sanatçıya verilen değeri ben öz vatanım Kırım'da bizi ilk karşıladıkları andan itibaren gördüm, yaşadım.

Sanat demişken, dinlediğiniz Kırım Tatar şarkıları hangileri?

Deniz G: "Biz Kırım'dan çıkan da", o bizim artık marşımız. Ben özellikle Kırım'dan döndükten sonra bir kaç Kırım Tatar sanatçıyı dinlemeye başladım. Mesela Elnara Küçük Hanımı. Aslında telefonda tanışma fırsatımız oldu. Hatta kendisinin Türkiye'de bir klibini çekmeyi de düşündük, bir proje konuştuk ama olmadı. Müthiş güzel bir ses. 

"Dünyaya Haytarma ile seslenmeye çalıştılar"

Fotoğraf: Deniz Güvenç.

Kırım'a gittiğimde uçaktan indiğim andan itibaren hem kendi adıma sanatçıya verilen o büyük değeri hissettim hem de ilk defa herkes ciddi anlamda sanatla yaşadığını gördüm. Bu beni gerçekten çok mutlu etti. Ben sanatın barış dili olduğunu düşünüyorum. Topraklarında işgal oluyor, baskı altındalar ama insanlar yine de sanatla kendilerini ifade etmeye çalışıyorlar. Bunun son örneği de Haytarma filmidir. Dünyaya Haytarma ile seslenmeye çalıştılar. Orada da Lenur İslamov'un ciddi katkısı olmuştur. Yönetmeni gerçek bir sanatçı olan Ahtem Seyidablayev ile de tanışmış olduk. 

Kırım ile bağlarınız Kırım'ı gittikten sonra daha çok artmıştır...

Deniz G: Kırım'ı daha çok takip eder olduk. Kırım Haber Ajansını her gün takip ediyorum. Bazı şeylerin daha çok farkına varıyoruz. 

İlk işgal olduğunda orada tanıştığımız arkadaşlarımızla görüştüm. Nasıl olduklarını sordum. Birşeyler yapmak istedim. Türkiye'de misafir etmek istedim. Ama hepsi gerçekten öyle kahraman ruhlu insanlar ki hiçbiri Kırım'dan vazgeçmiyorlar ve ayrılmak istemiyorlar. Hepsi teşekkür ederek, "Biz burada iyiyiz, mücadelemize devam edeceğiz" dedi. Mücadelemiz derken şunu söylemek istiyorum; savaşçıl bir mücadele değil, barışçıl bir mücadele ile bunu sürdürmeye çalışıyorlardı. 

Fotoğraf:Zaim Güvenç - Deniz Güvenç.

Zaim G: Her ne zorluk olursa olsun ben ülkenin terk edilmesini asla doğru bulmuyorum, koşullar ne okursa olsun. Biz kurtuluş savaşı geçirmiş bir milleti ve neler yaşandığını biliyoruz. Bunu çok önemli olduğunu düşünüyorum, kendi ülkemiz için de. Ülkemiz derken, Türkiye de bizim ülkemiz, Kırım da veya Azerbaycan da.

Eğreti Gelin romanında da savaş zamanı evin erkeği savaşa gidiyor sonra evin annesi tek başına eşkıyaya karşı gelinlerini koruyor. 

Deniz G: Kırım'ı Türk topraklarından ayrı düşünmüyorum ben de. Kırım da bizim topraklarımız, orada yaşayanlar bizim kardeşlerimiz ve oradaki biziz. Bugün bir yerde okumuştum, "Türk olduğum için gurur duyuyorum, Kırım Tatarı olduğum için onur." diye bu cümlenin altına ben de imzamı atıyorum. 

Türkiye'de mesela Hakan Kırımlı gerçekten Kırım adına ciddi ve barışçıl mücadelesi ile kahramanlık göstergesidir benim için. Kendisiyle sohbetler ettik. Benim Tatarca konuşmam da kendisinin teşviği oldu. Eşi Elmas Hanım da öyle. 

"Eğreti Gelin Ladik filmini Ahtem ile birlikte çekmeyi planlamıştık"

Görüyor musunuz, sanatın dili ne kadar güçlü! Haytarma'nın yönetmeni ve oyuncusu Ahtem Seyitablayev, Ukrayna'da ciddi bir popülariteye sahip. Sanat ile kahramanlık yaratmış kendisine. Tiyatro oyunlarını takip ediyoruz. Müthiş işler yapıyor. Bildiğim kadarıyla yeni bir filme başlayacak. Hatta olanaklar elverseydi Eğreti Gelin Ladik filmini Ahtem ile birlikte çekmeyi planlamıştık. Onun yönetmesini istemiştik. Çünkü Haytarma filminde onun kadrajlarından, çekimlerinden çok etkilenmiştik. Malesef imkânlar çakışmadı.

İsmet Yüksel - Gayana Yüksel çifti gerçekten ciddi kahramanlıklar sergiliyorlardı, kalemle mücadelelerini sürdürüyorlar. Ciddi baskılar altındalar. İsmet Beyin Kırım'a alınmadığı günü hatırlıyorum. Gayana Hanım ile çocukları Kırım'a girmiş ancak İsmet Bey havaalanında kalmıştı. Ben o haberi okuduğumda gerçekten o an o çocukları gördüm ve çok duygulandım, üzüldüm. Vatan toprağına giremiyorsun, bu çok acı bir şey. Beni bu süreçte etkileyen durumlardan biridir. 

Kırım ATR Kanalından Şevket Abi, Elmaz Asan hanım, Sabina hanım... Hepsi o kadar güzel insanlar ki... Dublajda İskender Bey mesela, adamcağız 3 günde Türkçe öğrenmişti... 

Devam edecek...

Röportaj: Asya Atila

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.