SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Vatan ve hürriyet şairi Namık Kemal

Vatan Şairi Namık Kemal, vefatının 136. yıl dönümü dolayısıyla anılıyor. Türk edebiyatının köklü isimlerinden olan Namık Kemal’in içindeki vatan ve hürriyet ateşi yaşadığı süre boyunca bir an bile sönmedi.

Haber Giriş Tarihi: 02.12.2024 12:53
Haber Güncellenme Tarihi: 02.12.2024 13:58
Kaynak: Haber Merkezi
https://www.qha.com.tr/
Vatan ve hürriyet şairi Namık Kemal

"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini;
Yok mudur kurtaracak baht-ı kara mâderini?"

Mehmet Namık Kemal, Meclis-i Mâliye âzası, esham müdürü, İkinci Abdülhamid’in müneccimbaşısı Mustafa Asım Bey ile Tekirdağ mutasarrıfı Koniçeli Abdüllatif Paşa’nın kızı Fatma Zehra Hanım evlatları olarak 21 Aralık 1840 tarihinde Tekirdağ’da dünyaya geldi. Annesi o altı yaşındayken vefat eden Namık Kemal, dedesi Mutasarrıf Abdül Latif Paşa’nın yanında yetişti. Dedesi ile beraber Osmanlı topraklarının birçok şehrine seyahat eden Namık Kemal daha sonra bir mektubunda, “Ben anamdan doğdum doğalı gezmeye alıştım” demiştir.

HÜRRİYETE DOĞRU İLK DÜŞÜNCELER

Eğitimine İstanbul’da Beyazıt Rüşdiyesi’ne başlayan daha sonra Vâlide Mektebi’ne (Dârülmaârif) devam eden Namık Kemal’in bu mektepteki eğitim hayatı, dedesinin tayinleri sebebiyle kısa sürdü. Abdüllatif Paşa önce Afyon’a sonrasında Kıbrıs’a daha sonrasında ise merkezi Trabzon’da olan yeni kurulmuş Lazistan sancağı (Doğu Karadeniz) mutasarrıflığına oradan da Kars’a tayin edildi. Ancak Abdüllatif Paşa’nın 1854 yılında azledilmesi, Namık Kemal’de yeni duygular uyandırdı ve ilk küçük şiir denemelerine dedesinin azledilmesi üzerine girişti. Namık Kemal Kars’ta müderris Vâizzâde Mehmed Efendi’den tasavvuf ve edebiyat öğrendi; ders ve okuma yanında Kara Velî Ağa adlı bir binicinin yardımı ile binicilik cirit ve av gibi sporlarla meşgul oldu.

Kırım Savaşı'ndan dönen askerlerle dolup taşan Kars, daha sonra onun fikri hayatını şekillendirecek ve Vatan Yahut Silistre’yi Kırım Savaşı esnasında cenaze merasimine şahit olduğu, asker kıyafetine girerek sevgilisinin peşinden orduya katılan kızın kulaktan kulağa yayılan macerasından etkilenerek yazacaktı.

Bununla beraber Abdüllatif Paşa’nın 1855’te Sofya kaymakamlığına tayin edilmesiyle Sofya’ya yerleşen Namık Kemal daha önce giriştiği şiir çalışmalarına burada ciddiyet verdi ve ilk şiirlerini Sofya’da yazdı. Bununla beraber Namık Kemal’in içindeki edebiyat aşkını ve birikmiş şiirlerini gören Şair Binbaşı Eşref Bey (Paşa), ona daha sonrasında Türk edebiyatının unutulmazları arasında girecek olan Nâmık mahlasını verir.

ERCÜMEN-İ ŞUARÂ VE TASVÎR-İ EFKÂR YILLARI

Namık Kemal, 1857 yılında İstanbul’a dönüşü sonrasında Tercüme Odası’nda memuriyet hayatına başladı. Aynı zamanda tefsir, hadis, fıkıh, tasavvuf, Arap ve Acem edebiyatı dersleri almaya devam eden Namık Kemal, 1860’ta Ziyâ Paşa ile tanışır. Bu arada Leskofçalı Galib ve Hersekli Ârif Hikmet ile de yakın temas kuran Nâmık Kemal, 1861’de eski ve yeni nesilden şairlerin bir araya gelerek oluşturduğu Encümen-i Şuarâ’ya dâhil olur. Üstün inşad kabiliyetine sahip olan Namık Kemal, Encümen-i Şuarâ’da yazılan şiirleri haftada bir Hersekli Ârif Hikmet’in evinde buluştukları gecelerde okumakla yükümlüydü.

Namık Kemal, 1862’de Tasvîr-i Efkâr’ı çıkarmaya başlayan Şinasi ile tanışır ve Tasvîr-i Efkâr’da yazmaya başlar. Bu sırada Fransızca öğrenmeye başlayan Namık Kemal, devamlı olarak maarif meseleleri üzerinde durdu, ilk defa olarak kadınların okutulması meselesini ortaya attı. “Lisân-ı Osmânî’nin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülâhazâtı Şâmildir” adlı yazısında, Türk dili ve edebiyatının meselelerini toplu bir şekilde ilk defa ele aldı ve devrini aşan görüşler ortaya koydu. Belçika Kralı Léopold’ün ölümüne dair haber şeklinde kaleme aldığı fıkrada ise, hürriyet, hükümet ve millet arasında olan karşılıklı ilişki ve hükümdarın halka kendini nasıl sevdirdiği gibi meseleleri hakkındaki düşüncelerini yazıya yansıttı.

Nâmık Kemal bu yazıları yazdığı sıralarda, ülkede meşrutiyet idaresini kurmak amacıyla 1865 yılında doğarak daha sonra Yeni Osmanlılar ismini alan İttifâk-ı Hamiyyet adlı gizli cemiyete katıldı. Burada Veliaht Murad Efendi ile yakınlık kurdu, bu arada Şehzade Abdülhamid Efendi ile de tanıştı. Sultan Abdülaziz’e hitaben Paris’te açık bir mektup neşrederek devlet idaresinin ıslahına dair tavsiyelerde bulundu ve geleceğe dönük siyasî bir program mahiyetindeki görüşlerini bildiren Mustafa Fâzıl Paşa’nın Nord gazetesine gönderdiği mektubun tercümesini Muhbir gazetesinden alıntıladı. Buna ilâve ettiği yazıda vatanı yükselmeye götürecek yeni bir neslin varlığını “Jeunes turcs (Jöntürkler)” ismi karşılığında “Türkistan’ın erbâb-ı şebâbı” tabiriyle haber verdi.

MUHBİR VE ŞARK MESELESİ

Yazının çıkışından sonraki günlerde Muhbir’in, Mısır Valisi Hidiv İsmâil Paşa’nın devletten yeni özel bir unvanla bazı imtiyazlar isteyeceğine dair bir haber neşretmesi ve Tasvîr-i Efkâr’ın haberi aynen sayfalarına geçirmesi Bâbıâli’yi büyük bir kızgınlığa sevketti. Bu yayını üzerine Muhbir bir ay kapatıldı. Sadrazam Âlî Paşa, Nâmık Kemal’den Tasvîr-i Efkâr’dan ayrılmasını istedi. Buna rağmen Namık Kemal, Girit hadiseleri dolayısıyla kaleme aldığı “Şark Meselesi” adlı makalesi yayımladı. Bunun üzerine Namık Kemal, Tasvîr-i Efkâr’ın 465. nüshasından itibaren yazarlıktan menolunur; İstanbul’dan uzaklaştırılmak istenir ve Erzurum’a tayini çıkar. Namık Kemal, Erzurum’a gitmez ve 1867’de Ziya Paşa ile Paris’e kaçar. Daha sonra Londra’ya geçen Namık Kemal, Hürriyet gazetesinin başına geldi ve Bâbıâli’yi rahatsız eden kuvvetli bir muhalefet cephesi oluşturdu. 1869’da ise Hürriyet’ten ayrılan Namık Kemal, 1870’da İstanbul’a döndü.

“YAŞASIN VATAN! YAŞASIN KEMAL! YAŞA VATANIN KEMALİ!”

Namık Kemal, 1872’de İbret gazetesinde yazılarını yayımlamaya başlar. Ancak İbret çıkışından dört ay sonra kapatılır ve Namık Kemal’in Gelibolu mutasarrıflığına tayini çıkar. Namık Kemal, Gelibolu’da halk tarafından sevinçle karşılanır; Gelibolu’da kalıcı icraatler gerçekleştirir. Buna rağmen 18722’de görevinde azledilir. 25 Aralık 1872’de İstanbul’a dönen Nâmık Kemal tekrar İbret’in başına geçer; Vatan Yahut Silistre’yi yazmaya başlar.

Eserini tamamlayan Namık Kemal, 1 Nisan 1873 Salı gecesi Güllü Agop'un Gedikpaşa'daki tiyatrosunda Vatan Yahut Silistre adlı oyununu sergiler. Oyun halkta büyük yankı uyandırır ve sokaklar “Yaşasın vatan! Yaşasın Kemal! Yaşa vatanın Kemali!” nidalarıyla dolup taşar. 3 Nisan 1873 gecesi tekrar sahnelenen Vatan Yahut Silistre’nin ertesi gün Nâmık Kemal ve gazetenin yazar kadrosunun ileri gelenleri tiyatroda bulundukları sırada bir bir tutuklanıp hapishaneye gönderilir. Namık Kemal mahkemeye çıkarılmaksızın Sultan Abdülaziz’in 9 Nisan 1873 tarihli fermanıyla Magosa’ya sürgün edilir.

HÜRRİYET UĞRUNA BİTMEYEN BİR SÜRGÜN HAYATI

Namık Kemal İkinci Abdülhamid zamanında İstanbul’a geri döner ve Şûrâ-yı Devlet üyeliğine getirilir. Bunun arkasından 7 Ekim 1876’da Kānûn-ı Esâsî’yi hazırlamak için kurulmuş olan heyete 2 Kasım 1876 tarihinde üye tayin edilir. Burada, “Ne efsunkâr imişsin âh ey didâr-ı hürriyet/Esîr-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esâretden” dizelerinin yer aldığı Hürriyet Kasidesi’ni yazar.

Kānûn-ı Esâsî’nin ilanından sonra beş ay hapse giren Namık Kemal, 10 Temmuz’da padişahın iradesiyle Akdeniz adalarından birinde oturması şartı ile tahliye edilir. Namık Kemal’in Midilli’ye tayini çıkar ve burada Türk-Rus savaşının talihsiz seyri üzerine “Vâveylâ”, “Murabba”, “Bir Muhacir Kızının İstimdadı”nın yanı sıra “Lâzımsa” redifli gazeli gibi en meşhur vatanî şiirlerini yazar. Şair arkadaşı Hikmet’le oturup sabaha kadar beraberce meydana getirdiği “Vatan Mersiyesi” de burada yazıldı.

Namık Kemal Midilli’den Rum ahalinin ve onlara alet olan eşraf ve memurların şikâyet ve iftiraları neticesinde 15 Eylül 1884’te Rodos mutasarrıflığına nakledilir. Geçirdiği şiddetli zatürreden dolayı çok sarsılmış olarak gittiği Rodos’un güzel ikliminde sağlığı düzelen Nâmık Kemal on iki cilt olarak tasarladığı Osmanlı Târihi’ne burada büyük bir şevkle başlar. Yabancı konsoloslardan birinin evine yapılan bir tecavüz hadisesiyle Namık Kemal Rodos’tan ayrılmak zorunda kalır. 1877 yılında Sakız mutasarrıflığına getirilen Namık Kemal’in sağlığı kötüleşir ve 2 Aralık 1888 yılında vatanına ve Türk’ün hürriyetine adadığı hayatını kaybeder.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.