Zera Bekirova, ALJİR ölüm kampındaki Kırım Tatar kadınlarını anlattı
Sovyetler Birliği’nin eli kanlı lideri Josef Stalin’in 1937’de başlattığı “Kızıl Terör” sonucunda, Kazakistan'ın başkenti Astana'dan yaklaşık 40 kilometre uzakta bir kamp kuruldu. Bu ölüm kampının ismi, "Akmola Vatan Hainlerinin Eşlerinin Kampı" sözcüklerinin ilk harflerinden oluşuyordu: ALJİR.
Stalin’in emriyle sözde vatan haini suçlamasıyla öldürülen aydınların eşleri, bu kamplarda tutularak çeşitli işkencelere maruz bırakıldı. Bu kampta 62 milletten 20 bine yakın kadın esir tutuldu. 1937 yılından itibaren 15 yıl boyunca faaliyet gösteren kamp, 1953'te eli kanlı diktatör Stalin’in ölümünün ardından kapatıldı. Kazakistan’ın Akmola şehrinde 2007 yılında ALJİR’de bulunan ve hayatını kaybeden kadınların hatırasına bir müze inşa edildi. Müzede, ALJİR kurbanlarının hatırası yerli ve yabancı turistler için sergileniyor.
Sayısız zulüm ve baskının merkezi olan Sovyetler Birliği'nin toplama kamplarına dair bilgi ve belgeler her geçen yıl gün yüzüne çıkmaya devam ediyor. Kanlı rejimin yarattığı yıkımlar halen hafızalardaki yerini koruyor. 1937 yılında Kazakistan'ın Akmola kasabasında kurulan ALJİR toplama kampı, kelimenin tam manasıyla bir ölüm kampıydı. Bu ölüm kampında, Türk dünyasına hizmet veren onlarca Türk aydının eşleri tutuldu.
İnsan hayatının hiçe sayıldığı ALJİR ölüm kampına dair yeni bulguları Kırım Tatar gazeteci, araştırmacı Zera Bekirova, Kırım Haber Ajansı için anlattı.
SOVYETLERİN GÜNAH GALERİSİ: ALJİR ÖLÜM KAMPI
Gazeteci Zera Bekirova, QHA'nın, "ALJİR kamplarında, kadınlar nasıl yaşıyordu? Neler yapıyordu?'' sorusunu yanıtladı. Bekirova, Sovyetler Birliği’nin birçok milletten aydının eşlerini de hapsetmek için harekete geçtiğini dile getirdi. Bekirova, "Sovyetler Birliği, belirlediği sözde vatan hainlerinin eşlerinin de cezalandırılmasını istemişti. Kadınların çoğu eşlerine ne olduğundan habersizdi" dedi.
Sovyetlerin kanlı mirası olan kamp hakkında değerlendirme yapan Zera Bekirova, “Akmola'daki müzede kadınların çektikleri zorlukları, yaşadıkları sıkıntıları, nasıl hakarete uğradıkları tekrar canlandırıldı” dedi. Bekirova, işgencelere dair, "Mesela bir NKVD subayı kadına sorgun yaparken, kadın öyle yüksek bir iskemlede oturuyor ki kadının ayakları havada kalıyor. Sorgu, 5-6 saat sürdüğü için kan dolaşımı yüzünden damarları patlıyor. Bu da cezanın bir türü..." ifadelerini kullandı. Kampta tutulan kadınların 6 barakada bulunduğunu dile getiren Bekirova, "Bu altı barakada, 60'tan 100'e kadar kadın yaşıyordu" değerlendirmesini yaptı.
Bekirova, ALJİR’de mahkum edilen kadınların, gardiyanlar ve görevliler tarafından türlü hakaretlere maruz kaldığını dile getirdi. Zera Bekirova, mahkumların kimliğine saygısızlık yapıldığına dikkat çekerken, “Adları soyadları yoktu. Mahkum edilen kadınların kim olduğunu belirten numaraları vardı. Bu isimler sonradan belirlenebildi” dedi.
Akmola’daki müzeyi gezen Bekirova, “İnsan, orada gezerken hayret ediyor. Toprağın her karışı kemik, insanın ayak bastığı yerler kemik… Kasaba büyük bir kabristan adeta” dedi. Bekirova, “Doğrusu, bunları bilip orada yaşayan insanlar şimdi nasıl yaşıyor, geceleri nasıl rahat uyuyorlar diye hayret ettim” ifadelerini kullandı. Akmola'nın yerlileri ile de konuşan Bekirova, bir köylünün kendisine, “Burası Allah’ın lanetlediği topraklardır. Bu toprakta bereket olmaz. Buranın her adımında kemik yatar” dediğini dile getirdi.
"YAKINLARINDAN UTANDILAR..."
QHA, konuya ilişkin gazeteci Bekirova’ya, “Her milletten kadının burada tutulması, onların zihinlerinde bir milli bilinç oluşturdu mu?” sorusunu yöneltti. Bekirova, “Kadınlar ceza müddetlerini tamamlamalarına rağmen eve dönmek için güç bulamıyordu” dedi. Kadınların kampta yaşadıkları zorluklardan utandığını dile getiren Bekirova, “Örneğin, Bekir Çobanzade’nin eşi kamptan bir çocukla geri döndü. Çobanzade’nin çocuğu olmadığı sonradan ortaya çıktı. Abdullah Latifzade’nin eşi, ALJİR'e gönderilirken oğlu Yaver de çocuk yurduna yollandı. Yaver, Kırım’a asla dönmedi. Kazakistan’da yaşamaya devam etti” açıklamasını yaptı.
ALJİR’de bulunan kadınların duygu durumuna değinen Bekirova, “Bu kadınların yıllar boyunca uğradıkları hakaretler, aşağılamalar, kendilerini kadınlıktan çıkmış hissettirdi onlara. Belki de yakınlarından utandılar” dedi. Bekirova, yaşanan faciadan Türk dünyasından gelen kadınların büyük oranda etkilendiğini ifade ederek, “Burada yaşananları çeşitli milletten insanlar hatıratlarında yazsa da Türk kadınlarının yazdığı bir hatırata rastlamadım” ifadelerini kullandı.
Kırım Tatarlarından 1931 yılında da bölgeye göç edenlerin olduğuna dikkat çeken Bekirova, “Akmola kampında kurulan 26 numaralı özel yerleşim yerinden 1931 yılında sadece Kırımlı 54 aile sürgün edildi. Ancak konuyla ilgili, tek resmi bilginin bu olduğunu söylemekte fayda var. Bunun dışında daha nice aile sürgüne mahkum edildi” dedi.
SOVYETLERİN ALJİR KAMPINA ALDIĞI KIRIM TATAR KADINLAR KİMLERDİ?
ALJİR ölüm kampına Kırım’dan getirilen kadınların sayısını belirlemek için yeterli düzeyde arşiv belgesi bulunmuyor. Kampta tutulan kadınların arasında akademisyenler, profesörler, şairlerin eşleri yer alıyor. Bunlar arasında: Bekir Çobanzade'nin eşi Rukiye Çobanzade, Kırım Pedagoji Enstititü doçenti, şair Abdulla Lâtif’in hanımı Regina Lâtifzade, Tercüman gazetesinin muharriri, dilci, I. Kurultay Başkanı Asan Sabri Ayvazov’un eşi Olga Ayvazova, yazar ve tercüman, Kırım Pedagoji Enstitüsü hocası, alim Osman Akçokraklı’nın eşi Zera Akçokraklı, Kırım Tahsil Nazırlığının 1934-1937 yıllarındaki Bakanı Ramazan Aleksandroviç’in eşi Tenzile Aleksandroviç, Kırım Toprak Bakanı Fevzi Musanifin’in eşi Ediye Halaycı Musanif, Kırım Tahsil Bakanı (1937) Bilal Çagar’ın eşi Lüdmila Çagar, Kırım Sağlık Bakanı, Kırım Devlet Neşriyatı Genel Müdürü Bilal Çeşmeci’nin eşi Zera Çeşmeci ve pek çok devlet adamının eşi vardı. Bu kamplardaki daha nice önemli insanın eşleriyle ilgili araştırmalar yapılmaya devam ediyor.
Adı geçen kadınların hepsinin Eylül-Kasım 1937 yılında yakalanmasına karar verildi. 2 Ağustos 1938 tarihinde ise tutuklandılar. Eli kanlı Sovyetler Birliği, kadınların toplama kampına alınmasına sebep olarak, eşlerinin faaliyetlerini bildirmemelerini gerekçe gösterdi. Bu kadınların eşleri, 1938 yılında kurşuna dizilmişti.
Zera Bekirova, ALJİR ölüm kampındaki #Kırım Tatar kadınlarını anlattı
????️ Videonun tamamı için: https://t.co/9yCE0i45Yk
???? https://t.co/9d7Q7cYdZO pic.twitter.com/6EEX8AVBFC
— QHA - Kırım Haber Ajansı (@qha_kirimhaber) August 14, 2023