SON DAKİKA
Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Vefat Yıl Dönümü

QHA - Kırım Haber Ajansı - Vefat Yıl Dönümü haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Vefat Yıl Dönümü haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Doğu Cephesinin muzaffer komutanı: Kâzım Karabekir Paşa Haber

Doğu Cephesinin muzaffer komutanı: Kâzım Karabekir Paşa

Osmanlı Devleti’nin son dönemi ve Millî Mücadele yıllarında önemli askerî görevlerde bulunmuş, üstlendiği görevlerin hemen hemen hepsini başarıyla tamamlamış seçkin bir komutan ve Cumhuriyet döneminde siyasî alanda önemli hizmetlerde bulunmuş büyük devlet adamı Musa Kâzım Karabekir Paşa, vefatının  77. yıl dönümünde hürmetle yâd ediliyor. Kâzım Karabekir Paşa, Birinci Dünya Savaşı’nda birçok cephede büyük başarılar göstermekle birlikte Çanakkale Savaşı'nda ortaya koyduğu üstün direniş sebebiyle "Alçıtepe Kahramanı"; İstiklâl Harbi’nde Doğu Cephesi’nde kazandığı başarılarından dolayı “Şark Fatihi” ve “Ermenistan Fatihi” unvanları ile anılıyor. İTTİHATÇI KAZIM KARABEKİR Aslen Karaman'ın Karabekir ilçesinden olan Osmanlı subaylarından Mehmet Emin Paşa ile Havva Hanım'ın 5 erkek çocuğundan biri olarak 23 Temmuz 1882'de İstanbul Kocamustafapaşa'da dünyaya gelen Kâzım Karabekir, ilkokula İstanbul'da başladı. Babasının görevi dolayısıyla Van ve Harput'ta devam ettiği ilkokul eğitimini Mekke'de tamamlayan Karabekir Paşa, orta öğrenimini İstanbul Fatih Askeri Rüştiyesi ile Kuleli Askeri Lisesinde sürdürdü. 1902'de ise Harp Okulunu bitirdi. Mekteb-i Erkan-ı Harbiye'yi 1905'te birincilikle tamamlayarak "Altın Maarif" madalyası ile taltif edilen Kazım Karabekir, bu okuldan "Kurmay Yüzbaşı" rütbesiyle mezun oldu. Kâzım Karabekir, kendi isteği ile iki yıllık stajını tamamlamayı tercih ederek, 3. Ordu’da süvari, topçu ve piyade bölük komutanlığı hizmeti olarak Manastır’da yapmaya başladı. Karabekir, Manastır’da bulunurken Binbaşı Enver Bey ile birlikte, sonradan İttihat ve Terakki adını alacak olan; Osmanlı Hürriyet Cemiyetinin şubesini kurdu. 1907’de başarılarından dolayı rütbesi Önyüzbaşılığa yükseltildi. 6 Eylül 1907’de Harbiye Mektebi Strateji Muallim Muavinliğine tayin edildiğinden İstanbul’a geri geldi. Bu arada İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin İstanbul teşkilatının kurulmasında vazife aldı. BEYOĞLU KIŞLASI VE YILDIZ SARAYI'NIN ELE GEÇİRİLMESİNDE ÖNEMLİ ROL OYNADI Kazım Karabekir, 13 Nisan 1909'da 31 Mart Olaylarında Selanik'ten İstanbul'a gelen Hareket Ordusunda görev alarak Beyoğlu Kışlası'nın ve Yıldız Sarayı'nın ele geçirilmesinde ve isyanın bastırılmasında önemli rol oynadı. 1910'da Arnavutluk isyanının bastırılmasında da kolordunun hareket şubesi şefi ve kısmen de erkanı harp reis vekili olarak bulunan Karabekir, 1912'de "Binbaşılığa" terfi etti. Karabekir, 1912-1913 Balkan Savaşı sırasında 10. Tümen Kurmay Başkanı olarak görev yaptı. 22 Nisan 1913'te esir düşerek Sofya'ya gönderilen Karabekir, 21 Temmuz 1913'te Edirne'nin alınmasının ardından Bulgaristan ile imzalanan İstanbul Antlaşması ile İstanbul'a geldi. KÛT'ÜL-AMÂRE KAHRAMANI KARABEKİR Karabekir, 1914'te başlayan 1. Dünya Savaşı'na kaymakam rütbesiyle katılarak, Çanakkale Savaşı'nda Fransızlara karşı Kerevizdere'de kazandığı başarı üzerine miralay rütbesi aldı. Alman Mareşali Graf Von der Gotz Paşa'nın kurmay başkanı olarak Irak'a giden Karabekir, Maraşel'in vefatından Bağdat Savaşı sonuna kadar 18. Kolordu Komutanı oldu ve Kut'ül Amare'de İngilizlerin bozguna uğradığı savaşta yer aldı. 1917'de Diyarbakır'daki 2. Kolordu Komutanı olarak Ruslara karşı savaşan Karabekir, Rusların çekilmesinden sonra Ermeni çetelerle mücadele etmek üzere 31 Aralık 1917'de 3. Ordu'ya bağlı 1. Kafkas Kolordu Kumandanlığına getirildi. Ağır kış koşullarına ve kısıtlı imkanlara rağmen 18 Şubat 1918'de Erzincan'ı, 12 Mart 1918'de Erzurum'u çetecilerden tamamen temizleyen Karabekir, 3 Mart 1918 Brest-Litovsk Anlaşması ile Rusların boşalttığı Kars, Ardahan ve Batum'u, Ermeni ve Gürcülerden almak için harekatı sürdürdü. 25 Nisan 1918'de Kars'ın kurtarılmasından sonra 15 Mayıs'ta Gümrü'ye giren Karabekir, başarılarından dolayı 28 Temmuz'da "Mirliva" rütbesine yükseltildi. Karabekir, 30 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasının ardından İstanbul'a çağrılarak kendisine teklif edilen Erkan-ı Harbiyye-i Umumiyye Reisliği (Genelkurmay Başkanlığı) görevini kabul etmedi. Tekirdağ'daki 14. Kolordu Komutanlığına getirilen Karabekir, kendi isteğiyle 13 Mart 1919'da Erzurum'daki 15. Kolordu Komutanlığına nakledildi. DOĞU CEPHESİ KOMUTANI KARABEKİR Trabzon'da ve Erzurum'da, Muhafaza-i Hukuk Heyeti üyeleriyle görüşen Kazım Karabekir, halka moral kazandırmak ve durumdan haberdar etmek için mitingler ve görüşmelerde bulundu. Bu görüşmelerde tüm şartları zorlayarak silahlanmayı sağlamak ve yurttan düşmana kesinlikle silah veya cephane yardımı yapılmasını engellemek, Ermeni propagandalarına inanmamak, Erzurum'da doğu illeri temsilcilerinden oluşan büyük bir kongre toplamak konuları üzerinde duruldu. Karabekir'in İzmir'in işgaliyle kongre önerisi kabul edildi ve 30 Mayıs 1919'da her tarafa davetiyeler yazıldı. Samsun'a 19 Mayıs 1919'da çıkan Mustafa Kemal Paşa, Erzurum Kongresi'nin toplanması için zemin hazırlayan Kazım Karabekir ile temasa geçti. Erzurum Kongresi'nin toplanma kararını öğrenen Mustafa Kemal Paşa, bunu takdir ettiğini Kazım Karabekir'e telgraf ile bildirdi ve 22 Haziran'da Amasya Genelgesi'ni yayınlayarak kongrenin toplanacağını yurdun dört bir yanına duyurdu. Mustafa Kemal'in Anadolu'daki eylemlerinden çekinen İstanbul hükûmeti, Paşa'yı İstanbul'a çağırdı. Emre karşı çıkan Mustafa Kemal Paşa'nın tutuklanması için Kazım Karabekir Paşa görevlendirildi. Bu emir üzerine Karabekir, Mustafa Kemal'i komutanı olarak kabul ettiğini bildirdi. 10 Temmuz'da toplanan Erzurum Kongresi'nin Temsil Heyeti'ne seçilen Kazım Karabekir, Sivas Kongresi çalışmalarını da yakından takip etti ve kongrenin aldığı kararları destekledi. Karabekir, Millî Mücadele hareketi boyunca, Edirne Milletvekili ve Doğu Cephesi Komutanı olarak görev yaptı. 1920'de Ermenilerce işgal edilen doğu illerini geri aldıktan sonra 31 Ekim 1920'de korgeneralliğe yükseltilen Karabekir, 2 Aralık 1920'de Ermenilerle Gümrü Anlaşması'nı imzaladı. Karabekir, Rus ve Kafkasya hükûmetleri ile yapılan Kars Antlaşması'na ait görüşmeleri Ankara Hükümeti Murahhas Heyeti Başkanı olarak başarıyla sonuçlandırdı. Karabekir, Doğu'daki başarının ardından emrindeki ordunun büyük kısmını Batı Anadolu'daki ordularını desteklemek üzere sevk etti. Savaş süresince gösterdiği kahramanlıkların yanında Kazım Karabekir, merhametiyle de yetim kalan çocuklara kol kanat gerdi. Karabekir, Erzurum, Kars'ta kurduğu yetimhanelerle 6 bininin üzerinde şehit çocuğunu, barınma ve eğitim imkanına kavuşturdu. 21 Kasım 1923'te "Millî Mücadelemizde Siyasi ve Savaş Yararlılığı" görülenlere verilen İstiklal Madalyası ile ödüllendirilen Karabekir, Birinci Dünya Savaşı ile Kurtuluş Savaşı yıllarında özellikle Doğu Anadolu'da gösterdiği kahramanlıklar dolayısıyla "Şark Fatihi" ünvanı ile anıldı. İLK MUHALEFET PARTİSİ LİDERİ KARABEKİR Kâzım Karabekir 15 Ekim 1922'de, Edirne Milletvekili oldu, 17 Şubat-4 Mart 1923'te toplanan İzmir İktisat Kongresi'ne başkanlık yaptı. 29 Haziran 1923'te İstanbul Milletvekili olan Karabekir, 21 Ekim 1923'te 1. Ordu Müfettişliği'ne atandı. Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele, Cafer Tayyar Eğilmez, Adnan Adıvar ve arkadaşları ile 27 Kasım 1924'te cumhuriyetin ilk muhalefet partisi Terrakki Perver Cumhuriyet Fırkası'nı kurdu. Karabekir'in genel başkanı olduğu parti, 1925 yılı şubat ayında ortaya çıkan Şeyh Sait İsyanı dolayısıyla 3 Haziran 1925'te kapatıldı. TBMM BAŞKANI KARABEKİR Karabekir Paşa, 22 Haziran 1926'da İzmir'de Mustafa Kemal'e düzenlenen suikasttan haberdar olduğu halde bildirmediği iddiasıyla tutuklandı ve İstiklal Mahkemesi'nde idamla yargılandı, ancak mahkeme heyetinin oy birliğiyle beraat etti. İkinci dönem milletvekilliği bitince Kazım Karabekir, 5 Aralık 1927'den 1938'e değin Erenköy'deki, bugün müze olan köşkünde inzivaya çekildi. Atatürk'ün vefatının ardından İsmet İnönü, Cumhurbaşkanı olunca Karabekir de, 31 Aralık 1938'de İstanbul milletvekili oldu, 23 Temmuz 1946'da TBMM Başkanı seçildi. 26 Ocak 1948'de Ankara'da vefat eden Kazım Karabekir, önce Hava Şehitleri Mezarlığı'na defnedildi. Karabekir'in cenazesi daha sonra 30 Ağustos 1988'de Atatürk Orman Çiftliği'nde oluşturulan Devlet Mezarlığı'na nakledildi. Aydın eşrafından Cemal Bey'in kızı İclal Hanım ile 1924'te evlenen Karabekir'in, 1927'de ikiz kızları Hayat ve Emel, 1941 yılında da üçüncü kızı Timsal dünyaya geldi. Kâzım Karabekir, hatıratını da yazdığı kitaplarla gelecek nesillere aktardı. Karabekir, aralarında "Birinci Cihan Harbi", "İstiklal Harbimiz", "İzmir Suikastı", "Çocuklara Öğütler", "Hayatım", "İttihat ve Terrakki Cemiyeti 1896-1909", "Ermeni Dosyası", "İngiltere, İtalya ve Habeş Harbi", "Çocuk, Davamız", "İstiklal Harbimizin Esasları", "Sanayi Projelerimiz", "İktisat Esaslarımız", "İstiklal Harbimizde İttihad Terrakki ve Enver Paşa", "İtalya ve Habeş", "Sarıkamış-Kars ve Ötesi" ve "Erzincan ve Erzurum'un Kurtuluşu" olan 17 eser kaleme aldı.

Büyük Selçuklu tarihçisi Osman Turan vefatının 47. yılında anılıyor Haber

Büyük Selçuklu tarihçisi Osman Turan vefatının 47. yılında anılıyor

Türk tarihinin Selçuklu devrine ilişkin yapmış olduğu akademik çalışmalarıyla tanınan, yerli ve yabancı bütün Selçuklu tarihçileri tarafından konunun en iyi âlimi olduğu hususunda fikir birliğine vardıkları büyük tarihçi Prof. Dr. Osman Ferit Turan, 17 Ocak 1978 tarihinde İstanbul'da vefat etti. Türk fikir ve siyaset hayatında da önemli çalışmaları bulunan Turan, vefatının 47. yılında unutulmadı. "PROF. DR. OSMAN TURAN, TÜRKLERİN TARİH, KÜLTÜR VE MEDENİYET DAVALARINA DAİR MEFKÛRE MERKEZLİ DÜŞÜNEN BİR BÜYÜK ZİHİNDİR" Prof. Dr. Altan Çetin, Kırım Haber Ajansına (QHA) verdiği demecinde Türk tarihçiliği açısından Prof. Dr. Osman Turan'ın önemini şöyle tarif etti: Prof. Dr. Osman Turan Cumhuriyet döneminde yetişen en önemli mütefekkir tarihçilerimizden birisidir. Bir Türk Milliyetçisi olan Prof. Dr. Osman Turan Türklerin tarih, kültür ve medeniyet davalarına dair mefkûre merkezli düşünen bir büyük zihindir. “Zira biz Türk kültürüne hizmet ederken ciddi neşriyatla sarsılan milli ahlak ve mefkûreyi korumaya yardım edeceğimizi de düşünüyoruz. Maarif ve üniversitenin kifayetsizliği ve bozuk neşriyatın sel halini almasiyle gittikçe derinleşen manevi buhranın tedavisinde yüksek hislerin ilim ve şuura dayanması şarttı.”, sözleri de onun çalışmasındaki ana hattı ortaya koyar niteliktedir. Manevi buhran karşısında mefkure müdafii olan Prof. Dr. Osman Turan'ın eserleri, ilmî ve fikrî çalışmalar olarak tasnif edilebilir.  Bu açıdan baktığımızda onun muhtelif ilmi çalışmaları vardır. Prof. Dr. Osman Turan, ilmî araştırmalarını iki ana zeminde yürütmüştür denilebilir. Kaynak yayını ve çeviriler ilk grup iken, makaleler ve araştırma eserleri bu alandaki diğer zemini oluşturur. Gerçekten Selçuklular Tarihi alanında büyük bir boşluğu doldurduğu gibi yıllardır hala bu konudaki önemi ve çalışmalarının orijinalliği devam etmektedir. "DÜŞÜNCE ALANINA EN BÜYÜK KATKISI ŞÜPHESİZ TÜRK CİHAN HAKİMİYETİ MEFKURESİ TARİHİ ESERİDİR" Prof. Dr. Çetin, Osman Turan'ın tarihçiliğinin yanında fikir adamı ve mefkureci yönünü ise şu şekilde özetledi: Prof. Dr. Osman Turan’ın tarihçilik yanında düşünce adamı ve milliyetçi bir mefkureci olarak yaptığı çok büyük hizmetler vardır. Bunlar kitap, makale telifi yanında Türk Ocakları gibi kurumlarda başkanlığa varan düzeydeki çalışmaları olarak zikredilebilir. Hoca düşünce alanında şüphesiz en büyük katkılardan birisini Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi adlı eserini yazarak yapmıştır. Türk tarihinin metafiziği mahiyetinde olan bu kitap nereden gelip nereye gittiğimiz konusunda ülkemizde türüne az rastlanan bir vuzuh ve vukufta hazırlanmıştır. Bu eser Türklerin cihana hak, adâlet, düzen ve sulhu hedefine koyan dinî, millî, insanî çerçevede , belgelere müstenit olarak süreklilik içinden bugünden yarına Türk gençlerinde mülahaza ettiği millî ülkü ve tarih bilinci eksikliğine karşı mefkureyi tahkim için yazmıştır. PROF. DR. OSMAN TURAN'IN TÜRK TARİH ŞUURUNA İLİŞKİN DEMEÇLERİ Prof. Dr. Osman Turan bu eseri ve diğer eserlerinde töreli devletli Türkleri, “Tanrının mümtaz bir kavmi olduklarına ve onun kendilerini koruduğuna, kağan ve sultanlar Allah’ın cihan hakimiyetini kendilerine ihsan ettiğine ve bu sebeple de dünya nizamı kurmağa memur bulunduklarına inanıyorlardı” ifadeleriyle tarif eder. OSMAN TURAN KİMDİR? Osman Ferit, o dönemlerde Trabzon ili Of ilçesine bağlı olan günümüzde Bayburt’a bağlı Aydıntepe (Çatıksu) köyünde doğdu. Ailesi, Trabzon’un fethinden sonra Van taraflarından bölgeye iskân edilen Kurdoğulları (halk arasında Koronoğulları-Kuranoğulları) aşiretine mensuptur. Babası Hasan Ağa, I. Dünya Savaşı’nda şehit düştü. Osman Turan ilkokulu Çaykara’da, ortaokulu Bayburt’ta, liseyi Trabzon ve Ankara’da okudu. Yüksek öğrenimini Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Ortaçağ Tarihi Kürsüsünde tamamladı. Türk tarihine ilgisi ve çalışkanlığı dolayısıyla M. Fuad Köprülü’nün dikkatini çekti ve aynı kürsüye burslu doktora öğrencisi seçildi. Köprülü’nün danışmanlığında iki yılda hazırladığı "On İki Hayvanlı Türk Takvimi" adlı çalışmasıyla 1941 yılında doktor unvanını aldı. Bu çalışma Türkiye’de tarih alanında yapılan ilk doktoradır. Köprülü’nün fakülteden ayrılıp siyasete atılması üzerine aynı yıl Ortaçağ Türk-İslâm tarihi derslerini vermekle görevlendirildi. 1942’de aynı kürsüye asistan olarak tayin edildi. Farsça, Arapça ve Fransızca’sını geliştirip kaynak yayımına ve orijinal araştırmalara başlayan Osman Turan, 1943’te "Orta Zaman Türk Devletlerinde Türkçe Unvanlar" adlı çalışmasıyla doçentliğe yükseltildi. 1944’te Türkçülük-Turancılık davasından yargılanan Nihal Atsız’ı fakültedeki odasında ağırlaması yüzünden Millî Eğitim Bakanı tarafından açığa alındı. Memduh Şevket Esendal ve Hasan Tahsin Banguoğlu’nun müdahalesiyle 30 Kasım 1944’te fakültedeki görevine döndü. 1948-1950 yıllarında Paris ve Londra’da araştırmalarda bulundu; bu arada Milletlerarası Şarkiyat ve Türkiyat kongreleriyle UNESCO konferanslarına bildiriler sundu. 1940’lı yıllarda gerçekleştirdiği yayınlarla bilim dünyasının dikkatini çekti. 1949’da Türk Tarih Kurumuna aslî üye seçildi. 1951’de profesör unvanını aldı. Osman Turan, 1954 yılında siyasete atıldı ve 1954 ve 1957 yıllarında Trabzon milletvekili seçildi. Tarih araştırmalarına ve memleket meselelerine dair yazılarına ara vermeden devam etti. 1959’da Türk Ocağı Genel Başkanlığına seçildi. 27 Mayıs 1960 İhtilâli’nde tutuklanarak yaklaşık on altı ay hapis yattı ve ihtilâl mahkemesinde yargılandıktan sonra beraat etti. 1962 yılında fakültedeki görevine dönmek istediyse de fakülte yönetimi bu isteğini geri çevirdi. Böylece Osman Turan’la fakülte yönetimi arasında kıyasıya bir hukuk mücadelesi başladı. Her defasında mahkemeyi kazanmasına rağmen fakülte yönetimi hukukun kararlarına direndi. Bunun üzerine bir kere daha siyaset meydanına çıkmak zorunda kaldı. 1965 genel seçimlerinde tekrar Trabzon milletvekili seçildi. 1966’da tekrar Türk Ocağı genel başkanlığına seçildi ve bu görevi 1973 yılına kadar sürdürdü. Bu dönemde Türk Yurdu dergisi Osman Turan’ın gayretleriyle Türk fikir ve kültür hayatına önemli katkılarda bulundu. Osman Turan emekli olduktan sonra İstanbul’a yerleşti. Emeklilik dönemini Selçuklu İktisat Tarihi adlı kitabını yazmakla geçirdi ancak çalışmayı tamamlayamadı. Geçirdiği beyin kanaması sonucunda 17 Ocak 1978’de vefat eden Osman Turan, Osmanlı hânedanından Satıa Hanımefendi ile evliydi. OSMAN TURAN'IN ESERLERİ Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, Türk Cihân Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi, Selçuklular Zamanında Türkiye(Malazgirt Zaferi’nin 900. yıldönümüne armağan olarak çıkarılan eser, Osman Turan’ın önemli çalışması olup Anadolu Selçuklu Devleti’nin bugüne kadar yazılmış en ayrıntılı tarihidir.) Selçuklular ve İslâmiyet, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi . Kaynak neşirleri olarak ise Aksarâyî, Müsâmeretü’l-ahbâr ve Müsâyeretü’l-ahyâr (Ankara 1944); “Selçuk Devri Vakfiyeleri I, II, III” (TTK Belleten, XI/42 [1947]; XI/43; XII/45 [1948]); İstanbul’un Fethinden Önce Yazılmış Tarihî Takvimler (Ankara 1954, 1984); Türkiye Selçukluları Hakkında Resmî Vesikalar: Metin, Tercüme ve Araştırmalar (Ankara 1958, 1988); M. F. Grenard “Satuk Buğra Han Menkıbesi ve Tarih” (Ülkü, XIII/74, XIV/79, XIV/80, XIV/82, XIV/83, 1939-1940), Selçuklular ve İslâmiyet içinde de yayımlanmıştır (İstanbul 1980, s. 245-308); E. Cavaignac, Tarihî Kronolojinin Esasları (Ankara 1954)

Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım vefatının 102. yılında anılıyor Haber

Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım vefatının 102. yılında anılıyor

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve kurtarıcısı Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün kıymetli annesi Zübeyde Hanım'ın vefatının üzerinden 102 yıl geçti. Türkiye, bugün Zübeyde Hanım'ı yâd ediyor. Türklerin yakın geçmişteki en önemli liderlerinden, Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk'ün eğitimi için büyük fedakarlıklarda bulunan Zübeyde Hanım, 14 Ocak 1923'te hayata veda etti. ZÜBEYDE HANIM Karaman'dan Rumeli'ye göç eden Yörük Türkmenlerinden bir aileye mensup Zübeyde Hanım, Selanik'e bir saat uzaklıktaki Langaza'da 1857'de orta halli bir çiftlik sahibi Sofuzade Feyzullah Efendi ile Ayşe Hanım'ın tek kız çocuğu olarak dünyaya geldi. Çocukluk yıllarını ailesiyle çiftlikte geçiren Zübeyde Hanım, eğitim olanakları sınırlı olmasına rağmen okuma yazma öğrendi. Genç yaşta Ali Rıza Efendi ile evlenen Zübeyde Hanım'ın Fatma, Ahmet, Ömer, Mustafa, Makbule ve Naciye adında altı çocuğu oldu. Fatma, Ahmet ve Ömer'in o dönem yaygın olan kuşpalazı adıyla bilinen difteri hastalığından, Naciye'nin ise 12 yaşında veremden yaşamını yitirmesiyle Zübeyde Hanım, genç yaşında dört evladını kaybetti. 1890 yılında Ali Rıza Efendi'nin erken ölümüyle 33 yaşında yalnız kalan Zübeyde Hanım, bir süre çocuklarıyla Langaza'da tarımla uğraşan üvey kardeşi Hüseyin Ağa'nın çiftliğinde yaşadı. Daha sonra reji memuru Ragıp Efendi ile evlendi. Kısmi felç ve romatizma ağrıları artan Zübeyde Hanım'a İzmir'in havasının iyi geleceği düşünüldü. İzmir'e 18 Aralık 1922'de gelen Zübeyde Hanım, Latife Hanım Köşkü'nde 28 gün yaşadıktan sonra 14 Ocak 1923'te, 66 yaşındayken yaşamını yitirdi. Cenazesi Karşıyaka'daki Ferik Osman Paşa Camisi avlusuna defnedildi. Zübeyde Hanım için bir anıt mezar yaptırmak amacıyla 1938 yılında, dönemin İzmir Belediye Başkanı Behçet Uz bir proje hazırlattı. Projeyi çok süslü ve masraflı bulan Atatürk, mezarın başına sadece ağır bir taş parçası konmasını ve üstüne "Atatürk'ün anası Zübeyde burada gömülüdür. Ölümü: 1923" yazdırılmasını, Zübeyde Hanım çocukları çok sevdiği için de etrafının bir çocuk parkı ile süslenmesini istedi.

Yalçın Topçu, Kırım Tatar yazar Cengiz Dağcı'yı vefatının 13. yılında andı Haber

Yalçın Topçu, Kırım Tatar yazar Cengiz Dağcı'yı vefatının 13. yılında andı

Ünlü Kırım Tatar romancı, yazar Cengiz Dağcı bugün vefatının 13. seneidevriyesinde sevgi, saygı ve özlemle anılıyor. 22 Eylül 2011 tarihinde Londra'da hayata gözlerini yuman Kırım Tatar yazar Cengiz Dağcı, vatan hasretini kaleme aldığı eserleriyle yâd ediliyor.  YALÇIN TOPÇU, YAZAR CENGİZ DAĞCI'YI ANDI Türkiye Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Yalçın Topçu, vefatının 13. yıl dönümünde Cengiz Dağcı'yı andı. Topçu anma mesajında şu ifadelere yer verdi: Atamız İsmail Bey Gaspıralı'dan sonra Kırım Tatar Türklüğünün en güçlü savunucusu ünlü romancımız merhum Cengiz Dağcı'yı vefatının (22 Eylül 2011) yıl dönümünde saygı, rahmet ve şükranla anıyoruz. El-Fatiha... CENGİZ DAĞCI KİMDİR? Eserleriyle vatan Kırım’ı okuyucularına anlatan yazar Cengiz Dağcı 9 Mart 1920’de Yalta’nın Gurzuf kasabasında dünyaya geldi. Kırım Pedagoji Enstitüsü öğrencisiyken İkinci Dünya Savaşı çıktı ve 1941’de Ukrayna cephesinde Almanlara esir düştü. Almanların yenilmesi üzerine esir kampından kurtularak Birleşik Krallık’a sığındı. 1946'da Londra’da Wimbledon yakınlarına yerleşti. Cengiz Dağcı, vatanından ayrıldıktan sonra bir daha hiç Kırım’a dönemedi. 22 Eylül 2011 yaşamını yitiren Dağcı’nın naaşı, 2 Ekim 2011’de atalarının mezarlarının bulunduğu Kırım’ın Yalta bölgesi Kızıltaş köyündeki Müslüman mezarlığına defnedildi. Cengiz Dağcı, Türkiye’ye hiç gelmediği halde kitaplarını Türkiye Türkçesi ile yazmıştı. Böylelikle Türkiye’de basılan kitapları sayesinde geniş kitlelere ulaştı. KIRIM'IN HAYALİYLE YAŞADI O tüm hayatı boyunca gurbette Kırım’ın hayaliyle yaşadı, vatanının nefesini hissetti, romanlarının ve hikayelerinin her satırını; Gurzuf köyüne, gençliğinin en mutlu yıllarını geçirdiği, Akmescit’e adadı. Dağcı’nın tüm eserlerinde vatanına olan sevgisi, Kırım Tatar kimliği, milletine olan bağlılığı ve inancı hissediliyordu. Cengiz Dağcı’nın Türk edebiyatının gelişmesine katkı sağladığı ve önemli eserleri arasında “Yoldaşlar”, “Anneme mektuplar”, “Onlar da insandı”, “Badem Dalına Asılı Bebekler”, “Yurdunu Kaybeden Adam”, “Korkunç Yıllar” adlı eserler yer alıyor. Yazdıkları belgesellere, (Gamalı Haç ile Kızıl Yıldız Arasında Türkler, 2005), çeşitli film (Kırımlı, 2014) ve dizi uyarlamalarına (Yurdumda Ölmek İstiyorum-“Onlar da insandı” uyarlaması-1993) konu oldu. Dağcı’nın ünlü “Korkunç Yıllar” eserindeki şu satırlar, Türk dünyası ve Kırım’a olan inancını ve gerçek bir vatanperver olduğunu gösteriyordu: “Bahçesaray’dan Kaşgar’a varana kadar binlerce minaremiz göklere uzanıyor. Bize Tatar diyorlar, Türkmen diyorlar, Kazak diyorlar, Özbek diyorlar, Azeri diyorlar, Karakalpak, Uygur, Kabardin, Başkurt, Kırgız diyorlar. Bunlar hep yalan! Deniz parçalanamaz, biz Türk’üz!. . Bunu senin kalbinin bildiği gibi, her Başkurt, her Kırgız, her Kazak’ın, Kırgız’ın da kalbi bilir. Kalbinin hisleriyle hareket et. Dünyanın boş hırslarına kapılma…" Milyonlarca Kırım Tatarının anavatanları Kırım’a duyduğu özlemi, eserleriyle dile getirerek hafızalara kazınan ünlü Kırım Tatarı yazar Cengiz Dağcı’yı rahmet, minnet ve saygıyla anıyoruz…

Dr. Sadık Ahmet vefatının yıl dönümünde kabri başında anıldı Haber

Dr. Sadık Ahmet vefatının yıl dönümünde kabri başında anıldı

Batı Trakya Türklerinin unutulmaz lideri, ömrünü hak arayış mücadelesine adayan, Dostluk Eşitlik Barış Partisi (DEB) Kurucu Genel Başkanı merhum Dr. Sadık Ahmet, 24 Temmuz 2024 tarihinde kabri başında anıldı. Gümülcine'de Kahveci Mezarlığı'ndaki kabri başında düzenlenen anma törenine; Türkiye Dışişleri Bakan Yardımcısı Mehmet Kemal Bozay, Aile ve Sosyal Politikalar Bakan Yardımcısı Yavuz Selim Kıran, Edirne Valisi Yunus Sezer, Türkiye Dışişleri Bakanlığı İkili Siyasi İşler Genel Müdürü ve eski Atina Büyükelçisi Burak Özügergin, Türkiye’nin Atina Büyükelçisi Çağatay Erciyes, Türkiye’nin Gümülcine Başkonsolosu Aykut Ünal, Türkiye'den siyasi yetkililer, milletvekilleri, belediye başkanları, kaymakamlar, sivil toplum kuruluşlarının başkan ve yöneticileri ve çok sayıda kişi katıldı.  DR. SADIK AHMET'İN RUHUNA DUALAR OKUNDU Dr. Sadık Ahmet'in eşi Işık Sadık Ahmet, oğlu Levent Sadık Ahmet ve kızı Funda Sadık Ahmet, İskeçe Seçilmiş Müftüsü Mustafa Trampa, azınlık kurum ve kuruluşlarının temsilcilerinin de yer aldığı törende mevlid okundu. İlk olarak İsmail Karagöz, merhum lider Sadık Ahmet'in ruhuna selâ ve Kuran-ı Kerim okudu. Gümülcine Seçilmiş Müftüsü İbrahim Şerif ise Sadık Ahmet'in ruhuna dua etti. "TÜRK DÜNYASINDAN KAYAN YILDIZ GÖNLÜMÜZDE HİÇ SÖNMEDİ" DEB Partisi Genel Başkanı Çiğdem Asafoğlu konuşma yaptı. Dr. Sadık Ahmet'in ömrü boyunca hak arama mücadelesi verdiğini vurgulayan Asafoğlu konuşmasında, "Türk dünyasından bir yıldız kaydı. Ancak o kayan yıldız her Batı Trakya Türkü'nün gönlüne gömüldü ve gönüllerde hiç sönmedi" dedi. Funda Sadık Ahmet'in yaptığı konuşmada okuduğu şiir ile katılımcıları duygulandırdı.  TÜRKİYE CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN'DAN DR. SADIK AHMET'İN VEFATINA İLİŞKİN MESAJ Tören katılımcıların konuşmalarının Türkiye Dışişleri Bakan Yardımcısı Mehmet Kemal Bozay'ın kürsü konuşmasıyla sona erdi. Bakan Yardımcısı Bozay, "Batı Trakya Türklüğünün lideri Sadık Ahmet'in ve yol arkadaşlarının yaktığı meşalenin hiçbir zaman sönmeyeceğini, temel hak ve özgürlüklerine er ya da geç inancınız/inancımız tam olsun" dedi. Bozay, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın mesajını okudu. Mesajda şu ifadelere yer verildi: "Batı Trakya Türklerinin lideri, DEB Partisi kurucusu Dr. Sadık Ahmet'i vefatının 29. sene-i devriyesinde rahmetle anıyorum. Sizlerin deçok iyi bildiği gibi merhum Dr. Sadık Ahmet, Batı Trakya Türklerinin gasp edilen haklarına kavuşabilmeleri için büyük bir cesaretle mücadele etmi, ömrünü bu yola vakfetmiş büyük bir dava adamıydı. Batı Trakya Türk azınlığının büyük bir simgesi haline gelmiş, tüm Türk milletinin gönlünde taht kurmuş bir toplum lideriydi." "TÜRK'ÜZ, VARIZ, VAR OLACAĞIZ" Ardından törenin sonunda merhum liderin eşi Işık Sadık Ahmet eşine ithafen yaptığı konuşmada, "Senin izinde batı Trakya Türklerinin mücadelesini sürdüreceğiz. Mücadeleci ruhunu her zaman yanımızda hissedeceğiz. Türk'üz, varız, var olacağız. Bu güce inancın bize her zaman rehberlik edecek. Azınlığımızın geleceği için her zaman senin ışığınla yol alacağız." ifadelerini kullandı.  Törenin sonunda DEB Partisi, Türkiye’den anma töreni için gelen konuklara ve Batı Trakya Türk azınlık temsilcilerine yemek verdi.

Batı Trakya Türklüğünün lideri Dr. Sadık Ahmet vefatının yıl dönümünde anılıyor Haber

Batı Trakya Türklüğünün lideri Dr. Sadık Ahmet vefatının yıl dönümünde anılıyor

Ömrünü Batı Trakya Türklerinin gasp edilen demokratik haklarını alabilmesine adayan Dr. Sadık Ahmet vefatının 29. yıl dönümünde saygı ve özlemle anılıyor. 24 Temmuz 1995'te şaibeli bir trafik kazasında hayatını kaybeden Dostluk, Eşitlik ve Barış Partisi (DEB) kurucu Genel Başkanı, unutulmaz lider Dr. Sadık Ahmet tüm Türk dünyasında yâd ediliyor.  Batı Trakya Türk halkının varoluş mücadelesinin bayraktarı: Dr. Sadık Ahmet pic.twitter.com/vI8zVrqNxh — QHA - Kırım Haber Ajansı (@qha_kirimhaber) July 24, 2024 DR. SADIK AHMET KİMDİR? Batı Trakya’da Türklerin direnişinin sembol ismi Dr. Sadık Ahmet, 7 Ocak 1947'de Gümülcine'nin Sirkeli köyünde dünyaya geldi. Çocukluk yıllarını Gümülcine'de geçiren Sadık Ahmet, üniversite eğitimi için Türkiye’ye geldi, burada tıp eğitimi aldı ve 1985 yılında Batı Trakya’ya geri döndü. Ülkesine döner dönmez Batı Trakya Türklerinin yaşadığı sorunları yakından takip eden ve hukuki haklarını alabilmek içim mücadele etmek gerektiğini düşünen Dr. Sadık Ahmet, 1985 yılında Batı Trakya çapında bir imza kampanyası başlattı. Topladığı 15 bin imza ile oldukça ses getirdi. Dr. Sadık Ahmet, 8 Ağustos 1986 tarihinde bu faaliyeti nedeniyle tutuklandı. BATI TRAKYA TÜRKLERİNİN İLK SİYASİ PARTİSİNİ KURDU Dr. Sadık Ahmet, 25 Eylül 1987’de Selanik’e giderek, Demokrasi İnsan Hakları toplantısında Türk toplumunun sorunlarını ileten bir broşür dağıttı. 1988 yılında 30 ay hapis cezasına çarptırıldı. 18 Haziran 1989 seçimlerinde milletvekilliğine adaylığını koydu ancak adaylığı çeşitli gerekçeler ile iptal edildi. 26 Ocak 1990’da Lozan Barış Anlaşması'ndan doğan haklara uygun olarak Batı Trakya Türklerine "Türk" dediği için hapis cezası alan Dr. Ahmet, Selanik Dudullu hapishanesinde iki ay hapis yattı.  Sadık Ahmet, 8 Nisan 1990 genel seçimlerinde bağımsız milletvekili seçildi ve Yunanistan Parlamentosu'na girdi. 13 Eylül 1991 tarihinde Batı Trakya Türklerinin ilk siyasi partisi olan Dostluk, Eşitlik ve Barış (DEB) partisini kuran Sadık Ahmet, 1993 genel seçimlerinde Yunanistan’ın seçim kanunlarında yaptığı adaletsiz değişiklik nedeniyle meclise giremedi. ŞÜPHELİ BİR TRAFİK KAZASINDA HAYATINI KAYBETTİ Dr . Sadık Ahmet, Batı Trakya’daki Türk Azınlığın haklarını hukuken imza altına alan Lozan Barış Antlaşması'nın 72. yılı olan 24 Temmuz 1995 tarihinde Gümülcine’nin Susurköy mevkinde şaibeli bir trafik kazasında, aracına traktör çarpması sonucunda yaşamını yitirdi.

İstanbul fatihi Fatih Sultan Mehmet'in vefatının 543. yılı Haber

İstanbul fatihi Fatih Sultan Mehmet'in vefatının 543. yılı

Tarihler 29 Mayıs 1453’ü gösterdiğinde Türk tarihinin en önemli dönüm noktalarından birisi gerçekleşmişti. Siyasi tarihçilerin büyük bir Mareşal olarak gösterdiği henüz 21 yaşındaki Osmanlı Devleti’nin hükümdarı 2. Mehmed’in (Fatih Sultan Mehmed) başında olduğu ordu, 6 Nisan 1453’te başlattığı İstanbul’un kuşatmasını kazamış, Bizans idaresindeki İstanbul’u fethederek, büyük Türk İmparatorluğunun başkenti yapmıştı. İşte bu muzaffer komutan, Peygamberin müjdelediği, 21 yaşında İstanbul'u fethederek 1000 yıllık Bizans İmparatorluğu'na son vermiş Osmanlı’nın 7. padişahı Fatih Sultan Mehmet Han 3 Mayıs 1481'de Gebze yakınlarındaki Hünkar Çayırı'nda vefat etti. Vefatından 543 yıl geçsede büyük Türk Milleti O'nu anmaya ve anlatmaya devam ediyor. FATİH SULTAN MEHMET KİMDİR? Fatih Sultan Mehmed, 30 Mart 1432 tarihinde Edirne'de doğmuştur. Babası II. Murad, annesi ise Hüma Hatun'dur. Mehmed, çocukluğundan itibaren iyi bir eğitim aldı. 1451 yılında Osmanlı'nın başına geçen II. Mehmed, 1453'te İstanbul fethetti. Mehmed fethin ilk günü öğleden sonra şehre girdi ve Ayasofya’ya giderek namaz kıldı. Fatih Sultan Mehmet askeri başarılarının yanı sıra üniversite anlamında Osmanlı tarihinde ve dünya tarihinde bilinen en eski eğitim kurumlarından olan Sahn-ı Seman’ı kurdu. FATİH'İN TAHTA ÇIKIŞI İlk olarak 1444-46 yılları arasında kısa bir dönem tahta çıktı. Babası II. Murad, 3 Şubat 1451 günü öldü ve Mehmet, ikinci kez yirmi yaşında tahta çıktı. Çandarlı Halil Paşa’yı sadrazamlık makamında tuttu. (Çandarlı Halil Paşa, 1439-1453 tarihleri arasında sadrazamlık yapmış Osmanlı devlet adamıdır.)  Mehmed ciddi iç ve dış krizlerle karşı karşıya kaldı. Karamanlılar ayaklanma başlattılar. Mehmed bu isyanı başvurduktan sonra İstanbul için harekete geçti İSTANBUL'UN FETHİ BİZANS'IN SONU 1451'te Sultan Mehmet,  'Boğazkesen' denilen Rumeli Hisarı'nın inşa emrini vererek, İstanbul kuşatmasının hazırlıklarına başladı.  6 Nisan da başlayan kuşatma tam 53 gün sürdü. 29 Mayıs 1453'te İstanbul fethedildi. Mehmed fethin ilk günü öğleden sonra şehre girdi ve Ayasofya’ya giderek namaz kıldı. Sultan Mehmet İstanbul'un fethinden hemen sonra Çandarlı Halil Paşa’yı idam ettirdi. FATİH SULTAN MEHMET'İN ASKERİ BAŞARILARI İstanbul zaferi ile güçlünen Osmanlı Devleti, hıristiyan birliğini bozmak için Avrupa'ya birçok sefer düzenledi. Kırım Hanlığı'nı Osmanlı hakimiyeti altına aldı.  Bosna'ya sefer düzenleyerek Bosna Sancakbeyliğini oluşturdu. Osmanlı yönetiminin dini özgürlük tanıması ve ılımlı yaklaşımından etkilenen Bosnanılar Müslümanlığı benimsediler. (Müslümanlığı benimseyen Bosnalılara Boşnak deniyor.) Fatih Sultan Mehmet, Eflak ve Boğdan'a seferler düzenledi. Fatih'in bizzat başında olduğu Osmanlı kuvvetleri Boğdan ordusunu büyük bir bozguna uğrattı. 1461’de Trabzon İmparatorluğu'nun başkenti Trabzon’u ele geçirdi ve bu devletin varlığına son verdi. Akkoyunlular’la ittifak kuran Karamanoğulları Beyliği'ne karşı Fatih Sultan Mehmed Konya'yı ele geçirdi. Konya o dönemde Karamanoğullarının başkentiydi. 1474 yılında Karamanoğulları Beyliği tamamen ortadan kaldırıldı. FATİH SULTAN MEHMET'İN ÖLÜMÜ 30 yıl hükümdarlık yapan Fatih Sultan Mehmet 1481 yılında Anadolu'ya doğru bir sefere çıktığında bir ordugahta hayatını kaybetti. Fatih Sultan Mehmet Han'ın naaşı İstanbul Fatih Camii’ndeki türbesinde bulunuyor.

İki kapılı bir han kapanalı 51 yıl oldu: Aşık Veysel vefat yıl dönümünde saygıyla anılıyor Haber

İki kapılı bir han kapanalı 51 yıl oldu: Aşık Veysel vefat yıl dönümünde saygıyla anılıyor

Büyük Türk halk ozanı, toplumun sevilen sanatçısı Aşık Veysel’in bugün vefatının 51'inci yıl dönümü. Büyük halk ozanı, "Dostlar Beni Hatırlasın", "Uzun İnce Bir Yoldayım" gibi türküleriyle Türk halkının gönlünde taht kurmuştu. Çiçek hastalığı nedeniyle görme yetisini kaybeden bağlama ustası Aşık Veysel Şatıroğlu 21 Mart 1973’te akciğer kanserinden vefat etmişti. Seslendirdiği türküleriyle hafızalarda yer edinen Aşık Veysel'in "İki kapılı bir handa gidiyorum, gündüz gece" sözleri dillerden düşmüyor.  AŞIK VEYSEL KİMDİR? Asıl adı Veysel Şatıroğlu olan halk ozanı, 25 Ekim 1894'te Sivas’ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan köyünde dünyaya geldi. Çocukluğunu ve gençlik yıllarını Sivrialan köyünde geçiren ünlü ozanın iki kız kardeşi, bölgede yaygınlaşan çiçek hastalığına yakalanarak hayatlarını kaybetti. Aynı hastalığa yakalanan ve 7 yaşında iki gözünü de kaybeden Aşık Veysel, babasının teşvikiyle 10 yaşındayken saz çalıp şiir söylemeye başladı. Büyük ozan, o dönemde saz ustaları Çamşıhlı Ali ve Molla Hüseyin'den ders aldı. İlk evliliğini 1919'da Esma Hanım ile yapan annesini ve babasını 1920'de kaybeden Veysel Şatıroğlu, eşinin kendisini terk etmesi üzerine 1928'de ikinci evliliğini ise Gülizar Hanım ile yaptı. Veysel'in bu evlilikten Zöhre, Ahmet, Hüseyin, Menekşe, Bahri, Zekine ve Hayriye adlarında 7 çocuğu dünyaya geldi. Eserleri: Kara Toprak, Atatürk'e Ağıt, Ne Ötersin Dertli Dertli, Sazım, Seherin Vaktinde, Gönül Sana Nasihatim, Gel Ey Aşık, Dost Çevirmiş Yüzünü Benden, Uzun İnce Bir Yoldayım, Dostlar Beni Hatırlasın, Güzelliğin On Para Etmez eserleri ise hala dillere dolanıyor.   SİVAS AŞIKLAR BAYRAMINDA ADI DUYULDU Sivas'ta öğretmenlik ve Milli Eğitim Müdürlüğü görevlerinde bulunan şair ve oyun yazarı Ahmet Kutsi Tecer'in davetiyle köy enstitüsünde saz hocası olarak görev yapan Veysel'in adı ilk kez 5 Ocak 1931'de düzenlenen “Sivas Aşıklar Bayramında” duyuldu. Ömrü yoksulluk ve zorluklarla geçen Aşık Veysel'in Cumhuriyet'in 10’uncu yılı için yazdığı destanın yayınlanması ve Sivas Aşıklar Bayramı'ndaki başarısı dikkati çekti. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), “Anadilimize ve milli birliğimize yaptığı hizmetlerden ötürü” 1965 yılında özel bir kanunla halk ozanına 500 lira aylık bağladı. Aşık geleneğinin son büyük temsilcilerinden olan ünlü halk ozanı, 1971 yılında Nevşehir'in Hacıbektaş ilçesinde son konserini verdi. 2023 AŞIK VEYSEL YILI İLAN EDİLDİ Aşıklık geleneğinin en önemli temsilcilerinden biri olan büyük halk ozanı Aşık Veysel; yaşama sevinci, doğa ve insan sevgisi, dostluk, birlik ve beraberlik üzerine gelecek nesillere kıymetli dizeler armağan etti. Türkiye Cumuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın imzasıyla Resmi Gazete'de yayımlanan genelgeye göre 2023 "Aşık Veysel Yılı" olarak kutlandı.

Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
logo
QHA - Kırım Haber Ajansı En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.