SON DAKİKA
Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Röportaj

QHA - Kırım Haber Ajansı - Röportaj haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Röportaj haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Refat Çubarov: Kırım, Rusya olarak tanınırsa Trump, Pandora'nın Kutusu'nu açmış olacak Haber

Refat Çubarov: Kırım, Rusya olarak tanınırsa Trump, Pandora'nın Kutusu'nu açmış olacak

Kırım Tatar Milli Meclisi Başkanı (KTMM) Refat Çubarov, gündemdeki küresel ve bölgesel gelişmeler, Ukrayna'da devam eden Rus saldırıları, Kırım Tatarlarına yönelik baskılar ve ABD'nin yürüttüğü tartışmalı ateşkes süreci hakkında BBC'ye önemli bir röportaj verdi. BBC Muhabiri Jon Donnison ve ekibi, 30 Nisan 2025 tarihinde KTMM ofisini ziyaret etti ve merak edilen birçok konu hakkında Başkan Refat Çubarov'un yanıtlarını dinledi. Söyleşi kapsamında; Rus işgalindeki Kırım, Rusya'nın saldırganlığa son vermesi için atılması gereken adımlar, Kırım'ın Rusya olarak tanınması pahasına yapılacak olan müzakere süreci ve buna bağlı tartışmalar ele alındı. "35 İLA 50 BİN KIRIM TATARI KIRIM'I TERK ETMEK ZORUNDA KALDI" Kırım Tatar Milli Meclisi Başkanı Refat Çubarov, Kırım'ın 2014 yılında Rusya tarafından işgalinden önceki tarihi süreci anlattı ve Rusya'nın Kırım'ın yerli halkı olan Kırım Tatarlarına yönelik son 11 yıldır sürdürdüğü baskı, sürgün ve işkence eylemlerini ayrıntılı bir şekilde ele aldı. Refat Çubarov, BBC'ye verdiği röportajda, "Çeşitli tahminlere göre, 2014'ten bu yana ve özellikle 2022'de Rus ordusunda zorunlu seferberlik ilan edilmesinden sonra, 35 ila 50 bin Kırım Tatarı Kırım'ı terk etmek zorunda kaldı. Ve 300 bin kişilik bir nüfus için bunlar felaket rakamlardır" dedi. ABD Başkanı Trump'ın, Ukrayna'ya Kırım'ın Rus toprağı olarak tanınması pahasına barış vaadinde bulunması hususunda ise Çubarov, "Cumhurbaşkanı Volodımır Zelenskıy'ın işgalcilere, Ukrayna topraklarının hiçbir parçasını verme hakkı yoktur, çünkü bu anayasaya aykırı olacaktır. Zelenskıy asla böyle bir adım atmaz..." şeklinde konuştu. "UKRAYNA, KIRIM VE KIRIM TATAR HALKININ ÇIKARLARI GÖZ ARDI EDİLİRSE, İNSANLIK İÇİN SONUÇLARI FELAKET OLACAKTIR" BBC'nin "Rusya, Kırım'ı onlara vermezseniz savaşın devam edeceğini söylerse ne yapacaksınız?" sorusu karşısında Refat Çubarov şunları ifade etti: "Bu soru artık sadece bizimle ilgili değil dünya ile ilgili... Eğer dünya buna rıza gösterirse, o zaman dünya düzenimiz kökten değişecek, burada güç egemen olacak hukuk değil. Bu nedenle, tüm dünya Rusya'yı uluslararası hukuka dönmeye ikna etmelidir. Ukrayna, Kırım ve Kırım Tatar halkının çıkarları göz ardı edilirse, insanlık için sonuçları felaket olacaktır. Bu arada, dünya zaten iki nükleer güç olan Hindistan ve Pakistan arasında bir savaşın arifesinde... Yani, eğer Kırım Rusya olarak tanınırsa, Trump Pandora'nın Kutusu'nu açmış olacaktır." Başkan Çubarov, ABD Başkanı Trump'ın Temmuz 2018'de yayımladığı Kırım Bildirgesi'ni de hatırlattı. Söz konusu bildirgede, "... ABD, müttefikleri, ortakları ve uluslararası toplumla birlikte, Rusya'nın Kırım'ı ilhak etme girişimini reddediyor ve Ukrayna'nın toprak bütünlüğü yeniden sağlanana kadar bu politikayı sürdürmeye kararlıdır" ifadeleri yer alıyordu.  KTMM Başkanı, Trump'ın ülkelerin toprak bütünlüğünü önceleyen Birleşmiş Milletler Şartı ve uluslararası hukukla uyumlu olması gerektiğini sözlerine ekledi.

Türk Cumhuriyetleri ve Güney Kıbrıs meselesi: KKTC için henüz hiçbir şey bitmiş değil, diplomasi süreci devam ediyor Haber

Türk Cumhuriyetleri ve Güney Kıbrıs meselesi: KKTC için henüz hiçbir şey bitmiş değil, diplomasi süreci devam ediyor

Dilara Dilşah Kaya / QHA Ankara Üç Türk cumhuriyetinin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'ne (GKRY) büyükelçi ataması ve ardından, gerçekleşen Avrupa Birliği-Orta Asya Zirvesi sonunda imzalanan deklarasyonun maddeleri, Türk dünyasında büyük yankı uyandırdı. Bu gelişmeler, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC) Türk cumhuriyetleri bünyesindeki yerini ve önemini sorgulatırken; aynı zamanda ülkenin tanınması hususunda da soru işaretlerini ortaya çıkardı. Büyük infial uyandıran ve gündemden düşmeyen bu gelişmeleri, Uluslararası Kriz Araştırmaları Merkezi (USKAM) Başkanı Prof. Dr. İsmail Şahin, Kırım Haber Ajansına (QHA) değerlendirdi. “KIBRIS MESELESİNDE ORTAK BİR TUTUM GELİŞTİRİLMESİ ZORLAŞABİLİR” Şahin; Kazakistan, Özbekistan ve Türkmenistan’ın Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne (GKRY) büyükelçi atamasının Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) için diplomatik açıdan olumsuz bir gelişme olduğunu vurguladı. Şahin, durumu, “Bu gelişme, KKTC’nin Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) içerisindeki konumunu ve beklentilerini sorgulamasına yol açabilir. Dahası, KKTC’nin uluslararası alandaki yalnızlığını derinleştirme potansiyeli taşır. Diğer taraftan ise TDT’nin Kıbrıs meselesinde ortak tutum geliştirmesini de zorlaştırabilir” ifadeleriyle açıkladı. DURUM, UZUN VADEDE KKTC YARARINA OLABİLİR Büyükelçi atamalarını bir başka açıdan da değerlendiren Şahin; bu durumun diplomatik ilişkilerin artmasına, Türk cumhuriyetlerinin GKRY üzerinden Ada ile daha yakından temas etmesine ve bölgedeki dengeleri daha iyi anlamalarına olanak sağlayabileceğini kaydetti. Şahin, “Bu durum uzun vadede, KKTC’nin ihtiyaç ve beklentilerine dair daha gerçekçi ve dengeli yaklaşımların gelişmesine zemin hazırlayabilir” ifadelerini kullandı. TÜRK CUMHURİYETLERİ, ORTAYA SİYASİ BİR İRADE KOYMAKTAN KAÇINIYOR Şahin, aynı zamanda nisan ayında gerçekleşen ilk AB-Orta Asya Zirvesi sonucunda imzalanan deklarasyonun 4. maddesini de ele aldı. Uzman; söz konusu maddede bulunan, KKTC'yi doğrudan ilgilendiren ve ülkenin uluslararası alanda tanınmasını zorlaştıran Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin (BMGK) 541/1983 ve 550/1984 sayılı kararlarının kabul edilmesinin ne ifade ettiğini açıkladı. BMGK'NIN 541 VE 550 SAYILI KARARLARININ İÇERİĞİ BMGK'nın 541 sayılı kararı KKTC aleyhine bir madde. Kararda KKTC ilanı kınanıyor, hukuken geçersiz sayılıyor, diğer devletlere KKTC’yi tanımama ve sadece Rum yönetimini tanıma çağrısı yapılıyor. Kararda ayrıca 1974 yılında alınan 365 ve 1975 yılında alınan 367 sayılı kararlar da yeniden teyit ediliyor. Bu kararlarda Türk Barış Harekatı kınanıyor ve Türk askerlerinin derhal geri çekilmesi isteniyor. Bu karar aynı zamanda Güney Kıbrıs'ı "tek meşru hükümet" ilan ediyor. 550 sayılı karar ise sadece KKTC'yi değil Türkiye Cumhuriyeti'ni de hedef alıyor. Söz konusu maddeler şu şekilde: İmza atılan ortak bildirinin 4. maddesi: “BM Güvenlik Konseyi'nin ilgili 541 (1983) ve 550 (1984) sayılı kararlarına olan güçlü bağlılığımızı bir kez daha teyit ettik.” BMGK’nın 1983 tarihli 541 nolu kararı: “Tüm Devletlere, Kıbrıs Cumhuriyeti (Güney Kıbrıs) dışında herhangi bir Kıbrıs Devletini tanımamaları çağrısında bulunulur” BMGK’nın 1984 tarihli 550 nolu kararı: “Türkiye ile Kıbrıs Türk liderliği arasında yapılan sözde büyükelçi değişimi de dahil olmak üzere tüm ayrılıkçı eylemleri kınar, bunları yasa dışı ve geçersiz ilan eder” Uzman; Türk cumhuriyetlerinin AB ile ilişkileri geliştirmek adına mevzubahis kararları kabul etmelerinin, KKTC’nin tanınması konusunda ortaya siyasi bir irade koymaktan kaçındıkları anlamına geldiğini belirtti. KKTC’NİN HİÇBİR ZAMAN TANINMAYACAĞI SÖYLENEMEZ Prof. Dr. İsmail Şahin, konu hakkında şu ifadeleri kullandı: Bu vaziyet, AB ile uyum süreci ve çıkar dengeleri nedeniyle KKTC’yi tanımama yönündeki pozisyonlarını şimdilik koruyacaklarına işaret eder. Ancak uluslararası konjonktürün değişme ihtimali, özellikle Türkiye’nin artan bölgesel etkisi ve Türk dünyasında derinleşen entegrasyon süreçleri, gelecekte bu tutumun yeniden değerlendirilmesine zemin hazırlayabilir. Bu nedenle, bugünkü koşullarda tanıma olasılığı zayıf olsa da ilkesel olarak hiçbir zaman tanımayacakları kesin olarak söylenemez. KKTC ve Türkiye bu süreçte Türk dünyasıyla ilişkilerini güçlendirmek adına daha aktif diplomatik girişimlerde bulunmak zorundadır. “KARARLI, SABIRLI VE STRATEJİK BİR YAKLAŞIMLA KKTC’NİN HAKLI DAVASI ULUSLARARASI ALANDA DAHA GÖRÜNÜR KILINABİLİR” Prof. Dr. Şahin, yaşanan gelişmelerin KKTC ve halkı tarafından nasıl karşılandığını da değerlendirdi. Uzman, Kıbrıs Türk halkının gelişmelere yönelik verdiği tepkilerin tarihsel deneyimler ve haklı beklentiler çerçevesinde son derece doğal olduğunu kaydetti. Ancak resmî makamların, duygusal refleksler yerine stratejik ve yapıcı bir tutum benimsemesinin büyük önem taşıdığını vurgulayan Şahin, KKTC için henüz hiçbir şeyin bitmediğinin altını çizdi. Değerlendirmesinde, “Bu noktada, toplumun motivasyonunu diri tutmak, doğru bilgilendirme ile yönlendirmek ve uluslararası alandaki diplomatik çabaları kararlılıkla sürdürmek sorumluluğu ön plana çıkmaktadır. Diplomatik süreçler dinamik ve uzun solukludur; bu nedenle mevcut gelişmeler nihai bir son değil, yeni fırsatlar üretilebilecek bir sürecin parçası olarak görülmelidir. Henüz hiçbir şey bitmiş değildir; kararlı, sabırlı ve stratejik bir yaklaşımla KKTC’nin haklı davası uluslararası alanda daha görünür kılınabilir.” ifadelerine yer verdi. KKTC’NİN DURUMU FIRSATA ÇEVİRMESİ İÇİN ÇALIŞMASI GEREKİYOR Diplomasinin yaşayan bir mekanizma olduğunu belirten uzman, bu çerçevede devletlerin uzun soluklu planlar yaptıklarını vurguladı. Şahin, KKTC’nin “Rum tarafında açılan bu elçilikleri nasıl fırsata dönüştürülebilirim?” sorusu üzerine yoğunlaşması gerektiğinin altını çizdi. ÇOK YÖNLÜ VE YAPICI BİR DİPLOMASİ YÜRÜTÜLMELİ KKTC’nin TDT’nin gözlemci üyesi olduğunu belirten Şahin, bu kimlikten hareketle ülkenin Rum kesimindeki Kazakistan, Özbekistan ve Türkmenistan büyükelçilerini etkilemek ve onlara kendi haklı tezlerini anlatmak adına çok yönlü ve yapıcı bir diplomasi yürütmesi gerektiğini kaydetti. Son olarak uzman, bu sürecin nasıl yönetilmesi gerektiğini şu ifadelerle açıkladı: “Öncelikle, büyükelçilerle doğrudan veya dolaylı temas yolları oluşturmalı; kültürel etkinlikler, akademik toplantılar ve düşünce kuruluşları aracılığıyla KKTC’nin duruşunu anlatan faaliyetler düzenlemelidir. İkincisi, KKTC’deki Türk cumhuriyetleri öğrencileri ve iş insanlarıyla bağlarını güçlendirerek halklar arası etkileşimi artırmalı, bu etkileşimi diplomatik algıya dönüştürmelidir. Üçüncü ve son olarak; Türkiye ile eşgüdüm içinde, bu ülkelerin diplomatik çevrelerine yönelik bilgilendirici yayınlar, analizler ve medya içerikleri üretmeli; Kıbrıs Türk halkının uluslararası hukuka uygun taleplerini anlatan çok dilli dijital platformlar oluşturmalıdır.”

Ukrayna Dışişleri Bakanı Andriy Sıbiha: Ateşkesin sağlanması gerekiyor bu Rusya'dan talep edilmeli Haber

Ukrayna Dışişleri Bakanı Andriy Sıbiha: Ateşkesin sağlanması gerekiyor bu Rusya'dan talep edilmeli

Ukrayna Dışişleri Bakanı Andriy Sıbiha, "Ayrışan Dünyada Diplomasiyi Sahiplenmek" temasıyla gerçekleşen 4. Antalya Diplomasi Forumu (ADF-2025) çerçevesinde 11-12 Nisan 2025 tarihlerinde önemli görüşmelere imza attı ve Ukrayna'nın dış politika hassasiyetlerine dikkat çekti. Forum, çerçevesinde 20'nin üzerinde görüşme yaptığını belirten Bakan Sıbiha, Kırım Haber Ajansının sorularını yanıtladı. Bakan Sıbiha; Antalya Diplomasi Forumu marjındaki görüşmeleri ve vardığı sonuçları, Türkiye-Ukrayna ilişkilerinin gelişen stratejik yönünü, Rusya ve ABD ile topyekun savaşın adil bir şekilde sona ermesi hususundaki müzakereleri ve Ukrayna'nın dış politika hedeflerini dile getirdi. Andriy Sıbiha, Kırım Haber Ajansına verdiği özel röportajda şu şekilde konuştu: "GÖRÜŞME YAPTIĞIM KİŞİLER, HAYSİYETLİ DURUŞ İÇİN VE ONURUMUZU SAVUNDUĞUMUZ İÇİN BİZE (UKRAYNA) TEŞEKKÜR ETTİ" "Antalya Diplomasi Forumu çerçevesinde gerçekleştirdiğimiz görüşmeler sonucunda vardığımız ana sonuç şudur: Herkes, Ukrayna’daki savaşın adil bir şekilde sona erdirilmesinin gerekliliğini ve önemini anlıyor. Ukrayna’ya karşı başlatılan bu sebepsiz savaşı sona erdirmek ve Rus saldırganlığını durdurmak için Ukrayna’nın bu yoldaki çabalarının desteklenmesi gerektiğini düşünüyor. Ayrıca açıkça görüyorum ve şu sonuca varabilirim ki; Ukrayna’nın küresel düzeydeki önemi ve anlamı büyüktür. Ukrayna’daki güvenlik durumu ve bu savaşın nasıl sona ereceği, ne şekilde sona ereceği dünyanın diğer bölgelerindeki güvenlik durumu ve gelişmeler üzerinde doğrudan etkili olacaktır. Afrika’da, Orta Doğu’da ve Pasifik bölgesinde... Bunların hepsi birbiriyle bağlantılıdır. Görüştüğüm tüm meslektaşlarım bu gerçeği kabul etmektedir. Forumda, ikili görüşmeler sırasında bizim ilkeli yaklaşımımıza yönelik desteği hissettim, çünkü bu ilkeleri savunarak aslında küresel ölçekte de BM Şartı'nın temel ilkelerini, toprak bütünlüğü ve egemenliğin dokunulmazlığını, uluslararası hukukun temel ilkelerini savunmuş oluyoruz. Forum çerçevesinde çoğu dışişleri bakanıyla olmak üzere 20'den fazla görüşme gerçekleştirdim. Görüşme yaptığım kişiler bize haysiyetli duruş için ve onurumuzu savunduğumuz için teşekkür etti. Çünkü bizim duruşumuz onurdan söz etmeye imkân tanıyor. Bunu duymak beni çok mutlu etti. Elbette, barış dışında, tüm görüşmelerde ikili iş birliği perspektifleri hakkında da konuştuk. Afrika’da muazzam bir potansiyele sahibiz.  Savaşa rağmen, orada dokuz temsilcilik açtık. Ve Afrika kıtasındaki varlığımızı artırmayı başardık, çünkü bu karşılıklı faydaya dayalı bir ilişki. Ülkeme kesinlikle güçlendireceğimiz belirli alanlar konusunda net bir anlayış kazanarak geri dönüyorum. Önemli bir diğer husus ise, somut bir sonucun ortaya çıkmasıdır." "STRATEJİK ORTAĞIMIZ TÜRKİYE İLE İLİŞKİLERİMİZİ DAHA DA DERİNLEŞTİRECEĞİZ" Ukrayna ve Türkiye arasında yıllardır devam eden stratejik ortaklık ilişkisi ve bu minvalde devam eden görüşmeler hususunda ise Bakan Sıbiha şunları ifade etti: "Türkiye’nin bizim barış çabalarımıza verdiği desteği takdir ediyoruz ve bu konuda aktif rol oynamaya devam edeceğine güveniyoruz. Türkiye, elbette Karadeniz bölgesinde önemli bir rol oynamaktadır. Esir alınan komutanlarımızın serbest bırakılmasında bize yardımcı oldular. Ve tüm bu konular gündemde kalmaya devam ediyor. Bu nedenle, stratejik ortağımız olan Türkiye ile var olan ikili ilişkilerimizi daha da derinleştireceğiz. "ADİL BARIŞIN ÖNÜNDEKİ ENGEL UKRAYNA DEĞİL" Bakan Sıbiha, son olarak Ukrayna'nın Rusya'nın işgal girişimi ve saldırıları noktasında diplomasi cephesindeki mücadelesi hususunda ise şunları vurguladı: "Savaşın sona erdirilmesine yönelik ilk adım olarak; Rusya'dan, ABD'nin önerdiği koşulsuz ateşkes teklifine karşı açık ve kesin bir yanıt vermesini talep etmeliyiz. Ayrıca bir ateşkesin sağlanması gerekiyor. Bu, Rusya’dan talep edilmeli. Bu forum gibi etkinliklerde kendi tutumumuzu söylediğimizde, muhataplarımız bizi anlıyor ve destekliyor. Ayrıca adil bir barışın önündeki engelin Ukrayna olmadığını açık ve net görüyorlar. Biz Cidde’de ABD’nin (ateşkes) teklifini kabul ettik. Öte yandan Rusya, enerji altyapısı dahil olmak üzere Ukrayna’daki sivil tesislere yönelik saldırılarını, füze terörünü artırdı. Cidde görüşmesinin üzerinden bir ay geçti ve elimizde Rusya’nın bize karşı kullandığı silahların istatistiği var. Rus ordusu bu süre içinde Ukrayna’ya karşı yaklaşık 70 füze, 2 bin 200’ten fazla Şahid tipi SİHA, ve 6 binden fazla güdümlü bomba kullandı. Bu Rusya’nın tüm tekliflere verdiği cevap. Saldırganlıklarını sürdürmek için zaman kazanıyorlar, manipüle ediyorlar ve ortaklarımızla oynuyorlar. Birleşerek onları durdurmalıyız."

Litvanya’nın Ankara Büyükelçisi: Ukrayna’nın olmadığı masada herhangi bir görüşme yapılamaz Haber

Litvanya’nın Ankara Büyükelçisi: Ukrayna’nın olmadığı masada herhangi bir görüşme yapılamaz

Ukrayna'nın Ankara Büyükelçiliğinde savaşın 3. yıl dönümü münasebetiyle tertip edilen programın ardından Litvanya'nın Ankara Büyükelçisi Ricardas Degutis, Kırım Haber Ajansına (QHA) değerlendirme yaptı. "BİZLER UKRAYNA'YA YÖNELİK DESTEĞİMİZİ SÜRDÜRMELİYİZ" Büyükelçi Degutis, geniş kapsamlı Rus saldırılarının başladığı ilk günler savaşın ne zaman biteceğini düşündüklerini fakat bugün dördüncü yılın başlangıcı olduğunu kaydetti. Ukrayna'nın 3 yıl boyunca büyük bir mücadele verdiğini vurgulayan Degutis, "Bizler onlara destek olmak zorundayız, böylece desteklerimize devam etmeliyiz" dedi. "UKRAYNA'NIN OLMADIĞI MASADA GÖRÜŞME YAPILAMAZ" Son dönemde savaşın sona ermesi kapsamındaki muhtelif skandal açıklamalara işaret eden Degutis, Ukrayna olmadan hiçbir anlaşmaya ve karara varılmaması gerektiğinin altını çizdi. Degutis şu ifadeleri kullandı: Ukrayna’nın olmadığı masada herhangi bir görüşme yapılamaz. Ukrayna olmaksızın herhangi bir sonuca varılamaz. Çünkü bu savaşta en büyük bedeli onlar ödüyor. Net bir şekilde kimin saldırgan kimin kurban olduğunu da anlamalıyız. Buradan hareket ettiğimizde adil bir barışa ulaşmak daha kolay olacaktır. Adil bir barışın sürekli ve kalıcı olması için de Ukrayna’nın hak ettiği Avrupa Birliği ve Euro Atlantik ittifakındaki üyeliğini garantilemesini sağlamalıyız.

Olena Zelenska: Savaş, Kırım'ın işgaliyle başladı Haber

Olena Zelenska: Savaş, Kırım'ın işgaliyle başladı

Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodımır Zelenskıy ve eşi Olena Zelenska'nın 18 Şubat 2025 tarihindeki Türkiye ziyareti dünya kamuoyunun dikkatini Ankara'ya çevirmişti. Ukrayna'nın First Lady'si Olena Zelenska, başkent Ankara'da CNN Türk'ün Ukrayna'daki son duruma ve gelişmelere ilişkin sorularına yanıt verdi. 14 BİN UKRAYNALI SİVİL RUS SALDIRILARINDA HAYATINI KAYBETTİ Olena Zelenska, CNN Türk Muhabiri Ece Altuğ'un sorusu üzerine, 24 Şubat 2022'de Ukrayna'nın toprak bütünlüğüne ve egemenliğine karşı başlatılan geniş çaplı işgal girişimiyle birlikte toplamda 14 bin savunmasız Ukraynalı sivilin hayatını kaybettiğini belirtti. Zelenska bunların 529'unun çocuk olduğunun da altını çizdi. "SAKİN GÖRÜYORSANIZ GÜÇLÜ DURMAYA ÇALIŞIYORUZ DEMEKTİR" Söz konusu verileri anbean takip ettiğini ifade eden Zelenska, savaş şartlarındaki "yeni normal" nitelemesine ise şöyle yanıt verdi: "Başka bir şansınız olmuyorsa, insan kendi evinde uyanamıyorsa buna biz nasıl normal diyebiliriz? Fakat çalışmak zorundayız, okumak zorundayız, çocuklar okula gitmek zorunda, insanlar işlerine devam etmek zorunda. Dışarıdan sakin görünmeye çalışıyoruz ama aslında içimizde ne fırtınalar koptuğunu tahmin bile edemezsiniz. Biz yeni normal diyemiyoruz buna. Çünkü biz buna alışmak istemiyoruz ve bizim için bu güvenli değil, güvenli olmayan gerçeği kabul etmek istemiyoruz. Yeni normal demek istemiyorum buna. Savaş uzun sürüyorsa bunun normal olmaması lazım. Çünkü bizim yükümüz hafiflemiyor ve ne kadar duygusal olsa da bu bizi yıpratıyor. Biz tabii ki güçlü durmaya çalışıyoruz. Bizi sakin görüyorsanız gerçekten güçlü olmaya çalışıyoruz demek ki. Güçlü olmaya başarıyoruz demek ki ama bu bizim için kolay olduğu anlamına gelmez." Türkiye ile Ukrayna arasındaki diplomatik ilişkiye ve Emine Erdoğan ile yaptığı görüşmelere dikkat çeken Olena Zelenska, "Ülkelerimiz arasındaki ilişki sürüyor ve aramızdaki ilişkimiz özellikle Emine Erdoğan ile ilişkimiz çok sıcak ve beraber çok şey başarabiliyoruz." yorumunu yaptı. Erdoğan ile birlikte Beştepe'deki Millet Kütüphanesi'ni ziyaret ettiklerini ve kütüphaneye Ukrayna kitabı hediye ettiğini belirtti. OLENA ZELENSKA'NIN EMİNE ERDOĞAN İLE İLİŞKİSİ Konuya ilişkin olarak açıklama yapan Zelenska yanıtını şöyle sürdürdü: "Ukrayna stüdyoları Harvard'da da bulunuyor. Ankara'da olmasını da istedik, bizim için bu önemli. Ayrıca Emine Erdoğan'la çocuklarımızı (Kimsesiz Ukraynalı çocuklar) ziyaret ettik. Onlar Ukrayna'yı zorlu bir şekilde terk ettiler. Sayın Emine Erdoğan bize bu konuda çok yardımcı oldu. Soneçko adlı çocuk evinden, burada bulunan çocuklar aslında çok ağır teşhislerle buraya geldiler. Türkiye'nin onların sağlığını ne kadar olumlu etkilediğini görebildik. Onlara ne kadar iyi davrandıklarını gördük. Olabildiği en iyi şekilde davranıyorlar bizim çocuklarımıza. Bizim için konser hazırlamışlar. Tabii ki iyi, olumlu taraflar var ama bir taraftan da bu çocukların maalesef savaş kurbanları olduğunu anlıyoruz. Çok zor bir kader yaşıyorlar, bunu anlıyoruz. Fakat hayatlarının bu sürecini, Türkiye'de bulundukları süreci eminim ki minnettarlıkla hatırlayacaklar. Eminim ki Türkiye onlar için ikinci vatan olacak artık." LİDER EŞLERİ ZİRVESİ EYLÜL'DE YAPILACAK Lider Eşleri Zirvesi'nin bu sene eylül ayında yapılacağını belirten Zelenska, zirvenin sonuç odaklı olacağını kaydetti. CNN Türk'ün savaş mağduru çocuklar üzerine sorusuna ise Zelenska, eğitim konusunu son derece desteklediklerinin altını çizdi. Savaş nedeniyle bazı eğitim kurumlarının saldırı altında kaldığına dikkat çeken Zelenska, çevrim içi eğitimin önemine değindi. Zelenska, saldırya maruz kalan çocukların eğitimi için çeşitli projeleri görüştüklerini kaydetti. "SAVAŞ, RUSYA'NIN KIRIM'I İŞGALİYLE BAŞLADI" Zelenska mesajında şunları kaydetti: Ben şunu hatırlatmak istiyorum ki bu savaş aslında yakın zamanda başlamadı. 2014'te başladı. Rus askerler Kırım'ı gelip işgal ettiğinden beri başladı. Biz o zaman dışarıdan biri gelip de bize yardımcı olacak diye çok umuyorduk. Dışarıdan biri gelip de bizim hakkımızda bir şeyler söylesin, bizi korusun istiyorduk ama maalesef olmadı. Bu barış isteğimiz büyüyor, savaş büyüdüğü kadar. Bizi umursayan partnerlerimizin uyanmalarını istiyoruz. Savaşa, merhametsizliğe, bu acılara ve acımasızlığa alışmalarını istemiyoruz. Gerçekten korkuyorum ki bizim yeni normalimiz bu olmasına alışmalarını ya da düşünmelerini istemiyorum. Çünkü biz hayatta kalmak istiyoruz. Kendi topraklarımızda hayatta kalmak istiyoruz ve bunun için yardım istiyoruz.

"Suriye'de Sednaya Hapishanesi ile Doğu Türkistan'daki toplama kampları birbirinden farklı değil" Haber

"Suriye'de Sednaya Hapishanesi ile Doğu Türkistan'daki toplama kampları birbirinden farklı değil"

Yağmur Filiz Şahin/QHA Ankara Suriye’deki muhaliflerin operasyonu ile birlikte 8 Aralık 2024 tarihinde 61 yıllık Baas rejimi son buldu. Böylelikle Esed rejimi resmen çöküşe geçti ve bölgede kartlar yeniden dağıtılmaya başlandı. Son döneme damgasını vuran bu olayın ardından Kırım Haber Ajansı (QHA); Suriye’deki gündem, Esed rejimin son bulmasıyla Türkiye ve Rusya’daki tablo ile başkent Şam’da bulunan Sednaya Hapishanesi üzerinden merak edilenleri Uluslararası Radikalizm Gözlemevi (URAD) Başkanı, TOBB ETU Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hilmi Demir yöneltti. "ESED ZATEN HALKINI TERK ETMİŞ BİR REJİMDİ" URAD Başkanı Demir, “Esed rejimi aslında uzunca bir süredir halkını terk etmiş, İran ve Rusya’nın desteği ile ayakta duran bir rejimdi. Bu, 29 Kasım’da başlayan muhaliflerin saldırısı ile bir kez daha tescillendi. Rusya ve İran olmadığında Esed rejiminin ne askerî ne toplumsal anlamda desteği olduğunu gördük” yorumunda bulundu. Söz konusu olayla birlikte İran’ın da sahip olduğu rejim dolayısıyla sonunun geldiğini aktaran Demir, militarist yapıların İran’ın vekalet savaşlarında güçsüz bir kol olduğunu dünya kamuoyunun gördüğünü ifade etti. Demir, İran’ın iç politikada yaşadığı ekonomik ve sosyal krizleri, dış politikadaki saldırgan tavrıyla örtbas etmeye çalıştığını da vurguladı. "RUSYA UKRAYNA'DAKİ SAVAŞTA GÜÇSÜZ BİR DURUMA DÜŞTÜ" Ayrıca Rusya’nın Suriye bağlantısına işaret eden Demir, Esed rejiminin son bulmasını 3 yıl önce Ukrayna’ya karşı başlattığı topyekûn saldırılara bağladı. URAD Başkanı, “Rusya girdiği Ukrayna savaşında Kuzey Kore’den asker taşıyacak kadar kötü bir duruma düştü. Bu da Esed’in düşmesine yol açtı. Şimdi bu ülkeler kendi iç sorunları ile ilgilenecek, uzun süre bölgede etkisiz kalacaklardır” değerlendirmesini yaptı. SEDNAYA HAPİSHANESİ'NDE DEHŞETE DÜŞÜREN GÖRÜNTÜLER OLDU Demir, yaşanan vahşet durumu nedeniyle medyaya yansıyan Sednaya Hapishanesi’ne de dikkat çekti. Beşşar Esed’in Suriye’den kaçmasıyla birlikte başkent Şam’da kapıları açılan ve medyayı dehşete düşüren görüntülerle ilgili değerlendirmelerde bulunan Demir, “Şam'da bulunan Sednaya Hapishanesi baskıcı ve diktatörlerin halkına reva gördüğü tabloyu çok acı biçimde önümüze serdi. Maalesef diktatör ve demokratik olmayan baskıcı rejimler toplumda muhalefeti ve kendinden olmayanları baskıda tutmak için insan haklarını ihlal etmeyi göze alabiliyorlar. Gazeteci, düşünce insanı, sanatçıların işkenceye tabi tutulduğu Sednaya gibi cezaevleri dünyanın her yerinde karşımıza çıkıyor” diyerek Doğu Türkistan’daki toplama kamplarına değindi. "SEDNAYA HAPİSHANESİ VE DOĞU TÜRKİSTAN'DAKİ TOPLAMA KAMPLARI BİRBİRİNDEN FARKLI DEĞİL" ???? Sednaya Hapishanesi'nden gelen görüntüler, akıllara Doğu Türkistan'ı getirdi ???? Geçen aylarda ortaya çıkan ve Çin'in Doğu Türkistan'da bazılarını kapattığını iddia ettiği toplama kamplarından sızan görüntüler, Uygur Türklerinin maruz kaldığı zor koşulları ve Çin zulmünü bir… pic.twitter.com/PRHsl69m0Z — QHA - Kırım Haber Ajansı (@qha_kirimhaber) December 12, 2024 Demir, Uygur Türklerinin Çin’in sözde eğitim merkezi, rehabilitasyon merkezi veya mesleki eğitim merkezi olarak inşa ettiği toplama kamplarında işkencelerin yapıldığını tüm dünyanın bariz bir şekilde bildiğini şu sözlerle ifade etti: Doğu Türkistan’daki gizli gözaltı kamplarında kitlesel tecavüz, cinsel taciz ve işkence olduğunu bizatihi tanıkları ile dünyaya birçok kez duyuruldu. Eğitim yoluyla dönüştürme adı altında doğrudan Uygur Türklerine bir tür Çinlileştirme programı baskı ve işkence ile uygulanıyor. Doğu Türkistan genelinde inşa edilen söz konusu yapıları, dünyaya ‘eğitim merkezi’, ‘rehabilitasyon merkezi’ ya da ‘mesleki eğitim merkezi’ olarak lanse etmeye çalıştılar. Bu merkezlerde insanlar zorla tutuluyor, Sednaya Hapishanesi’nden farklı da değil.  Ama bunlar dünya kamuoyunda o kadar güçlü seslendirilmiyor. Çin’in gücü ve parası maalesef vicdanları susturuyor. "TÜRKLERE UYGULANAN İNSAN HAKLARI İHLALLERİNE ORTAK BİR DURUŞ İLE KARŞI KOYMAK MÜMKÜNDÜR" Öte yandan Prof. Dr. Demir, QHA’nın “İnsan hakları ihlalleri üzerinden, Rus işgali altındaki Kırım, Doğu Türkistan, Türkmeneli, Kerkük, Güney Azerbaycan ve Batı Trakya özelinde Türk dünyasına bir mesajınız var mı?” sorusuna kapsamlı bir yanıt verdi. Söz konusu bölgelerin tamamında insan hakları ihlallerinin yaşandığının altını çizen Demir, Türklüğün ayrımcılığa ve etnik temizlik gibi bir vahşete maruz kaldığını vurguladı. Bu noktada Türk dünyasının daha çok birlik ve beraberliğe ihtiyacı olduğunu belirten Demir, “Türk dünyası tek ve bir olarak bu zulümlere güçlü biçimde karşı koyamıyor. Dünya kamuoyu Türklere karşı uygulanan insan hakları ihlallerine güçlü biçimde karşı gelemiyor. Batılılar da İslam dünyasında Türklere yapılan insan hakları ihlallerine karşı suskun kalmada birleşiyor. Uygurlara, Kırım Türklerine, Batı Trakya’da olanlara Güney Azerbaycan’da yaşananlara karşı İslam Konferansı örgütünün bile bir kınamasını göremedik” diyerek sert bir eleştiride bulundu.   Demir, “Gaspıralı’nın (İsmail Bey Gaspıralı) ‘Dilde, fikirde, işte birlik’ şiarı, önce Türklere karşı uygulanan insan hakları ihlallerine karşı ortak bir duruşla mümkün olur. Türk’e kalkan olamayan bir birlik asla gerçek bir birlik olamayacaktır” dedi.

Kırımoğlu'ndan QHA'ya özel açıklamalar: Ukrayna'nın toprak bütünlüğünü sağlamayan hiçbir teklifi kabul etmiyoruz Haber

Kırımoğlu'ndan QHA'ya özel açıklamalar: Ukrayna'nın toprak bütünlüğünü sağlamayan hiçbir teklifi kabul etmiyoruz

Yağmur Filiz Şahin/QHA Ankara Kırım Tatar halkının millî lideri ve Ukrayna Milletvekili Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’nun içinde yer aldığı Ukrayna-Türkiye Parlamentolar Arası Dostluk Grubu heyeti, 27 Kasım 2024 tarihinde Türkiye ziyaretini sonlandırdı. UKRAYNA'DAN TBMM'YE KIYİV DAVETİ Efsanevi lider Kırımoğlu, heyet ile birlikte gerçekleştirdikleri resmî görüşmeleri Kırım Haber Ajansına (QHA) aktardı. Kırımoğlu, Türkiye temaslarına Dostluk Grubu Başkanı, AK Parti Ankara Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeş ile başladıklarını ve görüşmelerin oldukça verimli geçtiğini belirtti. Kırımoğlu, Türkiye Büyük Millet Meclisi yetkililerini, Ukrayna’ya davet ettiklerini ifade etti. "UKRAYNA'NIN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜNÜ SAĞLAMAYAN HİÇBİR TEKLİFİ KABUL ETMİYORUZ" Aynı gün içinde Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı Numan Kurtulmuş ile bir araya geldiklerini söyleyen millî lider Kırımoğlu, Ukrayna’nın son durumu ve Cumhurbaşkanı Volodımır Zelenskıy’ın (Volodimir Zelenski) sunduğu Barış Formülü üzerine konuştuklarını bildirdi. Kırımoğlu, "Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü sağlamayan hiçbir alternatif Barış Formülü teklifini kabul etmiyoruz" diyerek; söz konusu durumu Kurtulmuş’a ilettiklerini de kaydetti. Ayrıca Kırım Tatarlarının milli lideri, Millî İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın ile de görüştüklerini dile getirdi. Kırımoğlu, Türkiye Cumhuriyeti'nin, Ukrayna'nın toprak bütünlüğü ve egemenliği konusundaki net tavrından dolayı memnun olduklarını belirtti. TÜRKİYE İLE HAVA SAVUNMA ORTAKLIĞI SÜRÜYOR Öte yandan, Ukrayna ve Türkiye Cumhuriyeti arasında savunma sanayi iş birliği yönünde temaslar yaptıklarını dile getiren Kırımoğlu, bu alanda tedarik edilmesi beklenen hava savunma sistemleri için sürecin ilerlediğini ifade etti. Kırımoğlu, bu noktada Ukrayna Savunma Bakanlığına takdim edilecek yeni projelerin olduğunu kaydetti.  ???? Kırımoğlu ve Ukrayna Parlamentosu heyetinden Kırım Derneğine anlamlı ziyaret pic.twitter.com/Ze6WMXk7or — QHA - Kırım Haber Ajansı (@qha_kirimhaber) November 28, 2024

Rüyadan dombra tellerine bir ozan: Semih İpek Haber

Rüyadan dombra tellerine bir ozan: Semih İpek

Türkistan coğrafyasında ozanlar, bahşılar, kamalar; destan, hikâye, deyiş anlatırken Türk kültüründe en eski çalgı aleti olarak bilinen kopuz/dombra çalarlar. Bununla beraber kopuz veya dombra çalmak Türk kültür tarihinde asırlardır usta-çırak ilişkisi aktarımıyla süren bir gelenek olarak yer alır. Peki gönlüne ilham gelen ozanların çaldığı bu alet mi kişilerini seçer yoksa kişiler mi dombrayı seçer? Azerbaycan’da yaşayan halk sanatçısı Semih İpek, asırlardır süren dombra çalma geleneğini Kırım Haber Ajansına (QHA) anlattı. “BEN BU YOLU SEÇMEDİM YOL BENİ SEÇTİ” Dombra çalma merakının çocukluk yaşlarında başladığını belirten Semih İpek, bu merakının üniversite yıllarında okuduğu Türk folklor araştırmacısı Bahaddin Ögel'in Türk Kültür Tarihine Giriş adlı eserindeki “Sazların en eskisi dombradır” ifadesi ile körüklendiğini söyledi. Buna rağmen uzun bir süre dombra çalamayan İpek, dombranın onu buluş hikâyesini şu şekilde anlattı: Moğolistan Kazaklarından gelen bir dombramız vardı. Arkadaşımın hediye ettiği o dombramız evde duruyor ama ben çalamıyorum. Okula gidiyorum, geliyorum üniversite zamanlarında. Tabii çalamamak benim için ayrıca bir can sıkıcı duruma dönüşüyor. Yani içim sıkılıyor. Ben nasıl olur da çalamam diye. Bir gün yine o düşünceyle yattım, uyudum. Rüyamda odamda oturuyorum, kendi evimizdeki normal odamızda. Odada otururken oturduğum böyle koltuğun tam arkasındaki duvar birden yarıldı. Duvar yarılınca böyle sapsarı bir bozkır göründü. Sapsarı bozkırın içinde yeşil çapanıyla, başında 'ügi' adı verilen o tüyleriyle bir Kazak ozan göründü. Kendi dombrasını verdi hatta gövdesi bana doğru, sapı kendine doğru uzattı. Dedi ki, al evladım bu dombrayı çal. Ondan sonrası zaten uyandım, baktım çalabiliyorum. 7 BİN YILLIK KAYA RESMİNDE DOMBRA VAR İpek, Göktürkler ve Hunlar döneminde dombra çalındığını anımsatarak dombranın tarihî kökenlerinin çok eskilere dayandığını vurguladı. İpek ayrıca Kazakistan'ın Aktöbe bölgesinde ortalama 7 bin yıllık bir kaya resminde dombranın resmedildiği ve dombra çalan bir insan etrafında dans eden oynayan başka insanların da bulunduğunun bilgisini verdi. Bununla beraber İpek, dombranın sadece Kazakistan'da değil, Karakalpakistan'da, Tataristan'da, Kırım'da ve daha yüzyıl öncesine kadar Türkiye'nin doğu bölgesinde de çalınmakta olduğunu vurguladı. TANBUR DOMBRADAN GELMİŞTİR Öte yandan İpek, Türk musikisinin telli sazlarından biri olan tanburun kökenine dair “Birkaç yazı da görmüştüm teorisyenlerin yazılarında tambur sözü köken olarak Sümerce panturdan gelmektedir ifadeleri var. Hayır, aksine tambur dombradan gelmiştir. Dombra sözü de tambur, tangur, tumbur sözünden çıkmıştır. En azından etimolojik olarak bir kelimeyi ele alırken önce Türkçede ararsak daha da doğru iş yapacağımızı düşünüyorum.” ifadelerini kullandı. HER KÜYÜN BİR ANLAMI VAR Öte yandan dombra ile çalınan küylerin Türk kültüründeki manalarına değinen İpek, “Bazı küyler sevinci bildirir, bazı küyler acıyı bildirir, bazı küyler dediğiniz gibi özel bir günde çalar. Mesela atıyorum Mırza Baba'nın Meleke küyü, bu Meleke bayramda çalınır. O bayramın küyüdür. Kazaklar ya da bütün Türkler derdini, sevincini, her şeyini sazla, kopuzla, dombra ile dile getirmiştir. Ölen evladının başında da dombra çalmıştır. Hastalanan devesinin başında da dombra çalmıştır. Yahut bir ölüm haberini de dombra ile vermiştir. Mesela Aksak Kulan küyü Cengizhan dönemine dayanıyor, Ketboğa Baba'nın. O da mesela bir ölüm haberini bildirir. Doğu Kazakistan'daki başka bir küy olan Avcı'nın Ağlayışı adlı küy ile haber verme işlevi görülür. Başka başka amaçları, başka başka yerlere göre çalınış stilleri, amaçları, maksatları da vardır. Yani dombra ile haberleşebilinirdi eskiden.” dedi. DOMBRA TÜRK’ÜN SESİ, TÜRK’ÜN TANRIYLA KONUŞMASI İpek, Türk’ün sesi ve Türk'ün Tanrı'yla konuşması olduğunu söylediği dombranın ortaya çıkış hikâyesini ise Türk halk anlatılarına dayandırarak anlattı: Jalmaus (cadı) iki çocuğu kaçırıp onları götürüp bir ağaca asmış. Bir zaman sonra ailesi bunları bulunca görüyor ki, bu çocukların bedenleri parçalamış ve onların bağırsakları aslında ağaçtan aşağıya inmiş, sarkmış. Böylece bağırsaklar kurumuş ve o kuru ağaç gövdesinden de ses çıkarmaya başlamış. Bu dombranın iki teli “mumluk” ve “zarlık”ının yani ağlayış ve gam hikâyesi... Diğer bir halk hikâyesinin ise kadim Dede Korkut anlatılarından olduğunu söyleyen İpek sözlerine şu şekilde devam etti: Dede Korkut aklındaki fikirle bir kopuz yapmak istiyor. Tabii bunun için ormana gidiyor ama nasıl yapacağını ne yapacağını bilemiyor ama ormanda şeytanları görüyor. Şeytanlar diyorlar ki, ey Korkut ne yaparsın? Korkut Ata da onlara fikrini söylüyor. Diyor ki, ben ormanda geziyorum böyle bir fikrim var böyle bir enstrüman yapmak istiyorum. Böyle bir enstrümanım olsun böyle teller olsun böyle ses çıkarsın. Şeytanlar da diyorlar tamam sana kolay gelsin. Bundan sonra Dede Korkut onlardan ayrılırken gitmiyor. Bir ağacın arkasına saklanıyor ama şeytanların kendi aralarında konuştuklarını dinliyor. Şeytanlar birbiriyle aralarında konuşup diyorlar ki, işte Korkut Ata kopuzu yapamaz. Çünkü diyorlar ki, Korkut Ata'nın bahsettiği şey kopuzdur ama o kopuzu yapamaz. Çünkü o bilmiyor, gövdesi için iğde ağacını kullanmak lazımdır. Yaban domuzunun devirde iğde ağacı olması gerek bunun için. İşte o bilmiyor ki, telleri için hastalıktan ölmüş kuzunun bağırsaklarını kullanmak lazımdır. İşte burgular için yaban domuzunun devirdiği “üyenki” adlı bir ağaç var onu kullanmak lazımdır diye detaylarını sayarken Korkut Ata da bunları dinliyor ve o esasa göre kopuzu/dombrayı yapıyor. Bununla beraber kopuzun/dombranın yapılışı sırasında “ah” alınmaması gerektiğini belirten İpek sözlerine, “Eğer sen ahını alırsan, senin yaptığın müzik, senin yaptığın ezgi tesirli olmaz. O yüzden sen bütün anlamda her şeyi tekmil seviyede oluşturursan, böylece senin müziğin de eserlerin de tesirli olur. Ve dediğim gibi, Tanrı'yla iletişimi tam sağlayabilirsin.” ifadeleriyle son verdi. “ERİN CÖMERDİNİ, ERİN CİMRİSİNİ OZAN BİLİR” Dede Korkut der ki, “Gittikçe yerin otlaklarını geyik bilir. Yeşermiş yerlerin çimenlerini yaban eşeği bilir. Ayrı ayrı yolların izini deve bilir. Yedi dere kokularını tilki bilir. Geceleyin kervan göçtüğünü ana bilir. Erin ağırını hafifini at bilir. Ağır yüklerin zahmetini katır bilir. Nerede sızılar var ise çeken bilir. Gafil başın ağrısını beyni bilir. Kolca kopuz yükseltip elden ele, beyden beye ozan gezer. Erin cömerdini, erin cimrisini ozan bilir. Karşınızda çalıp söyleyen ozan olsun. Azıp gelen kazayı Tanrı salsın hanım hey!” demiş Oğuz’un ol kişi tamam bilicisi, Hak Teâla’nın gönlüne ilham ettiği Korkut Ata. Elinde kopuz Oğuz boylarını bir bir gezmiş, gezdikçe de söylemiş, söyledikçe de kopuz çalmış. Korkut Ata kopuz çalmaya başladığında rüzgâr durmuş, dağlar yerinden doğrulmuş… 

Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
logo
QHA - Kırım Haber Ajansı En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.