SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Röportaj

QHA - Kırım Haber Ajansı - Röportaj haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Röportaj haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

"Suriye'de Sednaya Hapishanesi ile Doğu Türkistan'daki toplama kampları birbirinden farklı değil" Haber

"Suriye'de Sednaya Hapishanesi ile Doğu Türkistan'daki toplama kampları birbirinden farklı değil"

Yağmur Filiz Şahin/QHA Ankara Suriye’deki muhaliflerin operasyonu ile birlikte 8 Aralık 2024 tarihinde 61 yıllık Baas rejimi son buldu. Böylelikle Esed rejimi resmen çöküşe geçti ve bölgede kartlar yeniden dağıtılmaya başlandı. Son döneme damgasını vuran bu olayın ardından Kırım Haber Ajansı (QHA); Suriye’deki gündem, Esed rejimin son bulmasıyla Türkiye ve Rusya’daki tablo ile başkent Şam’da bulunan Sednaya Hapishanesi üzerinden merak edilenleri Uluslararası Radikalizm Gözlemevi (URAD) Başkanı, TOBB ETU Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hilmi Demir yöneltti. "ESED ZATEN HALKINI TERK ETMİŞ BİR REJİMDİ" URAD Başkanı Demir, “Esed rejimi aslında uzunca bir süredir halkını terk etmiş, İran ve Rusya’nın desteği ile ayakta duran bir rejimdi. Bu, 29 Kasım’da başlayan muhaliflerin saldırısı ile bir kez daha tescillendi. Rusya ve İran olmadığında Esed rejiminin ne askerî ne toplumsal anlamda desteği olduğunu gördük” yorumunda bulundu. Söz konusu olayla birlikte İran’ın da sahip olduğu rejim dolayısıyla sonunun geldiğini aktaran Demir, militarist yapıların İran’ın vekalet savaşlarında güçsüz bir kol olduğunu dünya kamuoyunun gördüğünü ifade etti. Demir, İran’ın iç politikada yaşadığı ekonomik ve sosyal krizleri, dış politikadaki saldırgan tavrıyla örtbas etmeye çalıştığını da vurguladı. "RUSYA UKRAYNA'DAKİ SAVAŞTA GÜÇSÜZ BİR DURUMA DÜŞTÜ" Ayrıca Rusya’nın Suriye bağlantısına işaret eden Demir, Esed rejiminin son bulmasını 3 yıl önce Ukrayna’ya karşı başlattığı topyekûn saldırılara bağladı. URAD Başkanı, “Rusya girdiği Ukrayna savaşında Kuzey Kore’den asker taşıyacak kadar kötü bir duruma düştü. Bu da Esed’in düşmesine yol açtı. Şimdi bu ülkeler kendi iç sorunları ile ilgilenecek, uzun süre bölgede etkisiz kalacaklardır” değerlendirmesini yaptı. SEDNAYA HAPİSHANESİ'NDE DEHŞETE DÜŞÜREN GÖRÜNTÜLER OLDU Demir, yaşanan vahşet durumu nedeniyle medyaya yansıyan Sednaya Hapishanesi’ne de dikkat çekti. Beşşar Esed’in Suriye’den kaçmasıyla birlikte başkent Şam’da kapıları açılan ve medyayı dehşete düşüren görüntülerle ilgili değerlendirmelerde bulunan Demir, “Şam'da bulunan Sednaya Hapishanesi baskıcı ve diktatörlerin halkına reva gördüğü tabloyu çok acı biçimde önümüze serdi. Maalesef diktatör ve demokratik olmayan baskıcı rejimler toplumda muhalefeti ve kendinden olmayanları baskıda tutmak için insan haklarını ihlal etmeyi göze alabiliyorlar. Gazeteci, düşünce insanı, sanatçıların işkenceye tabi tutulduğu Sednaya gibi cezaevleri dünyanın her yerinde karşımıza çıkıyor” diyerek Doğu Türkistan’daki toplama kamplarına değindi. "SEDNAYA HAPİSHANESİ VE DOĞU TÜRKİSTAN'DAKİ TOPLAMA KAMPLARI BİRBİRİNDEN FARKLI DEĞİL" ???? Sednaya Hapishanesi'nden gelen görüntüler, akıllara Doğu Türkistan'ı getirdi ???? Geçen aylarda ortaya çıkan ve Çin'in Doğu Türkistan'da bazılarını kapattığını iddia ettiği toplama kamplarından sızan görüntüler, Uygur Türklerinin maruz kaldığı zor koşulları ve Çin zulmünü bir… pic.twitter.com/PRHsl69m0Z — QHA - Kırım Haber Ajansı (@qha_kirimhaber) December 12, 2024 Demir, Uygur Türklerinin Çin’in sözde eğitim merkezi, rehabilitasyon merkezi veya mesleki eğitim merkezi olarak inşa ettiği toplama kamplarında işkencelerin yapıldığını tüm dünyanın bariz bir şekilde bildiğini şu sözlerle ifade etti: Doğu Türkistan’daki gizli gözaltı kamplarında kitlesel tecavüz, cinsel taciz ve işkence olduğunu bizatihi tanıkları ile dünyaya birçok kez duyuruldu. Eğitim yoluyla dönüştürme adı altında doğrudan Uygur Türklerine bir tür Çinlileştirme programı baskı ve işkence ile uygulanıyor. Doğu Türkistan genelinde inşa edilen söz konusu yapıları, dünyaya ‘eğitim merkezi’, ‘rehabilitasyon merkezi’ ya da ‘mesleki eğitim merkezi’ olarak lanse etmeye çalıştılar. Bu merkezlerde insanlar zorla tutuluyor, Sednaya Hapishanesi’nden farklı da değil.  Ama bunlar dünya kamuoyunda o kadar güçlü seslendirilmiyor. Çin’in gücü ve parası maalesef vicdanları susturuyor. "TÜRKLERE UYGULANAN İNSAN HAKLARI İHLALLERİNE ORTAK BİR DURUŞ İLE KARŞI KOYMAK MÜMKÜNDÜR" Öte yandan Prof. Dr. Demir, QHA’nın “İnsan hakları ihlalleri üzerinden, Rus işgali altındaki Kırım, Doğu Türkistan, Türkmeneli, Kerkük, Güney Azerbaycan ve Batı Trakya özelinde Türk dünyasına bir mesajınız var mı?” sorusuna kapsamlı bir yanıt verdi. Söz konusu bölgelerin tamamında insan hakları ihlallerinin yaşandığının altını çizen Demir, Türklüğün ayrımcılığa ve etnik temizlik gibi bir vahşete maruz kaldığını vurguladı. Bu noktada Türk dünyasının daha çok birlik ve beraberliğe ihtiyacı olduğunu belirten Demir, “Türk dünyası tek ve bir olarak bu zulümlere güçlü biçimde karşı koyamıyor. Dünya kamuoyu Türklere karşı uygulanan insan hakları ihlallerine güçlü biçimde karşı gelemiyor. Batılılar da İslam dünyasında Türklere yapılan insan hakları ihlallerine karşı suskun kalmada birleşiyor. Uygurlara, Kırım Türklerine, Batı Trakya’da olanlara Güney Azerbaycan’da yaşananlara karşı İslam Konferansı örgütünün bile bir kınamasını göremedik” diyerek sert bir eleştiride bulundu.   Demir, “Gaspıralı’nın (İsmail Bey Gaspıralı) ‘Dilde, fikirde, işte birlik’ şiarı, önce Türklere karşı uygulanan insan hakları ihlallerine karşı ortak bir duruşla mümkün olur. Türk’e kalkan olamayan bir birlik asla gerçek bir birlik olamayacaktır” dedi.

Kırımoğlu'ndan QHA'ya özel açıklamalar: Ukrayna'nın toprak bütünlüğünü sağlamayan hiçbir teklifi kabul etmiyoruz Haber

Kırımoğlu'ndan QHA'ya özel açıklamalar: Ukrayna'nın toprak bütünlüğünü sağlamayan hiçbir teklifi kabul etmiyoruz

Yağmur Filiz Şahin/QHA Ankara Kırım Tatar halkının millî lideri ve Ukrayna Milletvekili Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’nun içinde yer aldığı Ukrayna-Türkiye Parlamentolar Arası Dostluk Grubu heyeti, 27 Kasım 2024 tarihinde Türkiye ziyaretini sonlandırdı. UKRAYNA'DAN TBMM'YE KIYİV DAVETİ Efsanevi lider Kırımoğlu, heyet ile birlikte gerçekleştirdikleri resmî görüşmeleri Kırım Haber Ajansına (QHA) aktardı. Kırımoğlu, Türkiye temaslarına Dostluk Grubu Başkanı, AK Parti Ankara Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeş ile başladıklarını ve görüşmelerin oldukça verimli geçtiğini belirtti. Kırımoğlu, Türkiye Büyük Millet Meclisi yetkililerini, Ukrayna’ya davet ettiklerini ifade etti. "UKRAYNA'NIN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜNÜ SAĞLAMAYAN HİÇBİR TEKLİFİ KABUL ETMİYORUZ" Aynı gün içinde Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı Numan Kurtulmuş ile bir araya geldiklerini söyleyen millî lider Kırımoğlu, Ukrayna’nın son durumu ve Cumhurbaşkanı Volodımır Zelenskıy’ın (Volodimir Zelenski) sunduğu Barış Formülü üzerine konuştuklarını bildirdi. Kırımoğlu, "Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü sağlamayan hiçbir alternatif Barış Formülü teklifini kabul etmiyoruz" diyerek; söz konusu durumu Kurtulmuş’a ilettiklerini de kaydetti. Ayrıca Kırım Tatarlarının milli lideri, Millî İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın ile de görüştüklerini dile getirdi. Kırımoğlu, Türkiye Cumhuriyeti'nin, Ukrayna'nın toprak bütünlüğü ve egemenliği konusundaki net tavrından dolayı memnun olduklarını belirtti. TÜRKİYE İLE HAVA SAVUNMA ORTAKLIĞI SÜRÜYOR Öte yandan, Ukrayna ve Türkiye Cumhuriyeti arasında savunma sanayi iş birliği yönünde temaslar yaptıklarını dile getiren Kırımoğlu, bu alanda tedarik edilmesi beklenen hava savunma sistemleri için sürecin ilerlediğini ifade etti. Kırımoğlu, bu noktada Ukrayna Savunma Bakanlığına takdim edilecek yeni projelerin olduğunu kaydetti.  ???? Kırımoğlu ve Ukrayna Parlamentosu heyetinden Kırım Derneğine anlamlı ziyaret pic.twitter.com/Ze6WMXk7or — QHA - Kırım Haber Ajansı (@qha_kirimhaber) November 28, 2024

Rüyadan dombra tellerine bir ozan: Semih İpek Haber

Rüyadan dombra tellerine bir ozan: Semih İpek

Türkistan coğrafyasında ozanlar, bahşılar, kamalar; destan, hikâye, deyiş anlatırken Türk kültüründe en eski çalgı aleti olarak bilinen kopuz/dombra çalarlar. Bununla beraber kopuz veya dombra çalmak Türk kültür tarihinde asırlardır usta-çırak ilişkisi aktarımıyla süren bir gelenek olarak yer alır. Peki gönlüne ilham gelen ozanların çaldığı bu alet mi kişilerini seçer yoksa kişiler mi dombrayı seçer? Azerbaycan’da yaşayan halk sanatçısı Semih İpek, asırlardır süren dombra çalma geleneğini Kırım Haber Ajansına (QHA) anlattı. “BEN BU YOLU SEÇMEDİM YOL BENİ SEÇTİ” Dombra çalma merakının çocukluk yaşlarında başladığını belirten Semih İpek, bu merakının üniversite yıllarında okuduğu Türk folklor araştırmacısı Bahaddin Ögel'in Türk Kültür Tarihine Giriş adlı eserindeki “Sazların en eskisi dombradır” ifadesi ile körüklendiğini söyledi. Buna rağmen uzun bir süre dombra çalamayan İpek, dombranın onu buluş hikâyesini şu şekilde anlattı: Moğolistan Kazaklarından gelen bir dombramız vardı. Arkadaşımın hediye ettiği o dombramız evde duruyor ama ben çalamıyorum. Okula gidiyorum, geliyorum üniversite zamanlarında. Tabii çalamamak benim için ayrıca bir can sıkıcı duruma dönüşüyor. Yani içim sıkılıyor. Ben nasıl olur da çalamam diye. Bir gün yine o düşünceyle yattım, uyudum. Rüyamda odamda oturuyorum, kendi evimizdeki normal odamızda. Odada otururken oturduğum böyle koltuğun tam arkasındaki duvar birden yarıldı. Duvar yarılınca böyle sapsarı bir bozkır göründü. Sapsarı bozkırın içinde yeşil çapanıyla, başında 'ügi' adı verilen o tüyleriyle bir Kazak ozan göründü. Kendi dombrasını verdi hatta gövdesi bana doğru, sapı kendine doğru uzattı. Dedi ki, al evladım bu dombrayı çal. Ondan sonrası zaten uyandım, baktım çalabiliyorum. 7 BİN YILLIK KAYA RESMİNDE DOMBRA VAR İpek, Göktürkler ve Hunlar döneminde dombra çalındığını anımsatarak dombranın tarihî kökenlerinin çok eskilere dayandığını vurguladı. İpek ayrıca Kazakistan'ın Aktöbe bölgesinde ortalama 7 bin yıllık bir kaya resminde dombranın resmedildiği ve dombra çalan bir insan etrafında dans eden oynayan başka insanların da bulunduğunun bilgisini verdi. Bununla beraber İpek, dombranın sadece Kazakistan'da değil, Karakalpakistan'da, Tataristan'da, Kırım'da ve daha yüzyıl öncesine kadar Türkiye'nin doğu bölgesinde de çalınmakta olduğunu vurguladı. TANBUR DOMBRADAN GELMİŞTİR Öte yandan İpek, Türk musikisinin telli sazlarından biri olan tanburun kökenine dair “Birkaç yazı da görmüştüm teorisyenlerin yazılarında tambur sözü köken olarak Sümerce panturdan gelmektedir ifadeleri var. Hayır, aksine tambur dombradan gelmiştir. Dombra sözü de tambur, tangur, tumbur sözünden çıkmıştır. En azından etimolojik olarak bir kelimeyi ele alırken önce Türkçede ararsak daha da doğru iş yapacağımızı düşünüyorum.” ifadelerini kullandı. HER KÜYÜN BİR ANLAMI VAR Öte yandan dombra ile çalınan küylerin Türk kültüründeki manalarına değinen İpek, “Bazı küyler sevinci bildirir, bazı küyler acıyı bildirir, bazı küyler dediğiniz gibi özel bir günde çalar. Mesela atıyorum Mırza Baba'nın Meleke küyü, bu Meleke bayramda çalınır. O bayramın küyüdür. Kazaklar ya da bütün Türkler derdini, sevincini, her şeyini sazla, kopuzla, dombra ile dile getirmiştir. Ölen evladının başında da dombra çalmıştır. Hastalanan devesinin başında da dombra çalmıştır. Yahut bir ölüm haberini de dombra ile vermiştir. Mesela Aksak Kulan küyü Cengizhan dönemine dayanıyor, Ketboğa Baba'nın. O da mesela bir ölüm haberini bildirir. Doğu Kazakistan'daki başka bir küy olan Avcı'nın Ağlayışı adlı küy ile haber verme işlevi görülür. Başka başka amaçları, başka başka yerlere göre çalınış stilleri, amaçları, maksatları da vardır. Yani dombra ile haberleşebilinirdi eskiden.” dedi. DOMBRA TÜRK’ÜN SESİ, TÜRK’ÜN TANRIYLA KONUŞMASI İpek, Türk’ün sesi ve Türk'ün Tanrı'yla konuşması olduğunu söylediği dombranın ortaya çıkış hikâyesini ise Türk halk anlatılarına dayandırarak anlattı: Jalmaus (cadı) iki çocuğu kaçırıp onları götürüp bir ağaca asmış. Bir zaman sonra ailesi bunları bulunca görüyor ki, bu çocukların bedenleri parçalamış ve onların bağırsakları aslında ağaçtan aşağıya inmiş, sarkmış. Böylece bağırsaklar kurumuş ve o kuru ağaç gövdesinden de ses çıkarmaya başlamış. Bu dombranın iki teli “mumluk” ve “zarlık”ının yani ağlayış ve gam hikâyesi... Diğer bir halk hikâyesinin ise kadim Dede Korkut anlatılarından olduğunu söyleyen İpek sözlerine şu şekilde devam etti: Dede Korkut aklındaki fikirle bir kopuz yapmak istiyor. Tabii bunun için ormana gidiyor ama nasıl yapacağını ne yapacağını bilemiyor ama ormanda şeytanları görüyor. Şeytanlar diyorlar ki, ey Korkut ne yaparsın? Korkut Ata da onlara fikrini söylüyor. Diyor ki, ben ormanda geziyorum böyle bir fikrim var böyle bir enstrüman yapmak istiyorum. Böyle bir enstrümanım olsun böyle teller olsun böyle ses çıkarsın. Şeytanlar da diyorlar tamam sana kolay gelsin. Bundan sonra Dede Korkut onlardan ayrılırken gitmiyor. Bir ağacın arkasına saklanıyor ama şeytanların kendi aralarında konuştuklarını dinliyor. Şeytanlar birbiriyle aralarında konuşup diyorlar ki, işte Korkut Ata kopuzu yapamaz. Çünkü diyorlar ki, Korkut Ata'nın bahsettiği şey kopuzdur ama o kopuzu yapamaz. Çünkü o bilmiyor, gövdesi için iğde ağacını kullanmak lazımdır. Yaban domuzunun devirde iğde ağacı olması gerek bunun için. İşte o bilmiyor ki, telleri için hastalıktan ölmüş kuzunun bağırsaklarını kullanmak lazımdır. İşte burgular için yaban domuzunun devirdiği “üyenki” adlı bir ağaç var onu kullanmak lazımdır diye detaylarını sayarken Korkut Ata da bunları dinliyor ve o esasa göre kopuzu/dombrayı yapıyor. Bununla beraber kopuzun/dombranın yapılışı sırasında “ah” alınmaması gerektiğini belirten İpek sözlerine, “Eğer sen ahını alırsan, senin yaptığın müzik, senin yaptığın ezgi tesirli olmaz. O yüzden sen bütün anlamda her şeyi tekmil seviyede oluşturursan, böylece senin müziğin de eserlerin de tesirli olur. Ve dediğim gibi, Tanrı'yla iletişimi tam sağlayabilirsin.” ifadeleriyle son verdi. “ERİN CÖMERDİNİ, ERİN CİMRİSİNİ OZAN BİLİR” Dede Korkut der ki, “Gittikçe yerin otlaklarını geyik bilir. Yeşermiş yerlerin çimenlerini yaban eşeği bilir. Ayrı ayrı yolların izini deve bilir. Yedi dere kokularını tilki bilir. Geceleyin kervan göçtüğünü ana bilir. Erin ağırını hafifini at bilir. Ağır yüklerin zahmetini katır bilir. Nerede sızılar var ise çeken bilir. Gafil başın ağrısını beyni bilir. Kolca kopuz yükseltip elden ele, beyden beye ozan gezer. Erin cömerdini, erin cimrisini ozan bilir. Karşınızda çalıp söyleyen ozan olsun. Azıp gelen kazayı Tanrı salsın hanım hey!” demiş Oğuz’un ol kişi tamam bilicisi, Hak Teâla’nın gönlüne ilham ettiği Korkut Ata. Elinde kopuz Oğuz boylarını bir bir gezmiş, gezdikçe de söylemiş, söyledikçe de kopuz çalmış. Korkut Ata kopuz çalmaya başladığında rüzgâr durmuş, dağlar yerinden doğrulmuş… 

Büyükelçi Bodnar, Ukrayna'daki savaşın 1000 gününü QHA’ya değerlendirdi Haber

Büyükelçi Bodnar, Ukrayna'daki savaşın 1000 gününü QHA’ya değerlendirdi

Ukrayna'nın Ankara Büyükelçisi Vasıl Bodnar (Vasyl Bodnar), Rusya'nın başlattığı topyekun savaşın 1000. gününde Ukrayna cephesindeki son durum hakkında Kırım Haber Ajansına (QHA) konuştu. Bodnar, yeni seçilen ABD Başkanı Donald Trump'ın Ukrayna'ya yönelik tutumunu da röportajda değerlendirdi.  UKRAYNA 1000 GÜNDÜR RUS SALDIRILARINA KAŞI DİRENİYOR Büyükelçi Bodnar, dünya kamuoyunun, Rus saldırılarına karşı Ukrayna'nın yetersiz kalacağına inandığını ancak bugün direniş mücadelesinin bininci gününde olduklarını vurguladı. "Rusya'nın yenilmez ve korkunç olmadığını gösterdik" diyen Bodnar, Ukrayna'nın müttefiklerinin desteğiyle Avrupa'yı savunduğu belirtti. "UKRAYNA, KIRIM'DAKİ BASKILARI SONLANDIRMAK İÇİN DE MÜCADELE VERİYOR" Ukrayna'nın Rusya ile herhangi bir barış görüşmesine veya müzakere masasına oturmayacağının altını çizen Bodnar, "Ukrayna'nın müzakerelerde Kırım'ı, Kırım Tatarlarını Rusların eline bıraktığı bir senaryo düşünebilir miyiz? Ukrayna ordusundaki Kırım Tatarları ve genel olarak Ukrayna ordusu bunun için savaşmıyor. Son 10 yıldır yaşanan bu baskıları sonlandırmak için mücadele veriyor" değerlendirmesini yaptı. UZUN MENZİLLİ FÜZELERİN RUSYA'DA KULLANILMASINA İZİN VERİLMESİ İÇİN BATI'YA ÇAĞRI Ukrayna Büyükelçisi, işgalci Rusya'nın bir "güç" dili kullandığını ve bunu durdurmak için Batı'nın silah ve mühimmat desteğiyle birlikte uzun menzilli füzelerin Rusya'da kullanılmasına ilişkin talebinin değerlendirilmesi gerektiğini söyledi. Bodnar, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Türkiye dahil olmak üzere tüm müttefiklere destekleri için teşekkür etti. "UKRAYNALI ASKERLER TRUMP BAŞKANKEN EĞİTİLDİ" Öte yandan Bodnar, ABD'nin 47. Başkanı olarak koltuğa oturan Trump'ın Ukrayna'ya yönelik merak edilen tutumunu değerlendirdi. Büyükelçi konuşmasında şu ifadelere yer verdi: Trump'ın Ukrayna'yı stratejik olarak kendi tarafında gördüğünü açık bir şekilde söyleyebiliriz. Çünkü, onun birinci başkanlık döneminde ilk defa Amerikan silahları Ukrayna'ya sevk edilmişti. Ukraynalı askerler, Trump başkan iken eğitilmeye başlanmıştı. Genel açıdan bakacak olursak da Trump'ın başkanlığının Ukrayna için faydalı olduğunu söyleyebiliriz. Büyükelçi Bodnar, tüm dengelerin Ukrayna'nın lehine olması için çalışmaya devam edeceklerinin altını çizdi. Ukrayna Büyükelçisi Bodnar'ın savaşın 1000. gününde QHA'ya verdiği röportajın tamamı:

Ukrayna Gagauzları Birliği Başkanı: Altaylardan gelen Oğuz boyundan Türkleriz Haber

Ukrayna Gagauzları Birliği Başkanı: Altaylardan gelen Oğuz boyundan Türkleriz

Ukrayna Gagauz Birliği Başkanı Vasıl Kelioglo (Vasiliy Keloğlu); Ukrayna'daki Gagauz Türklerinin tarihi ve kültürü ile Ukrayna-Rusya Savaşı'ndaki son durum ve Avrupa Milletleri Federal Birliği (FUEN) Türk Azınlıkları/Toplulukları Çalışma Grubu (TAG) 10. Yıllık Toplantısı hakkında Kırım Haber Ajansının (QHA) sorularını yanıtladı. "ALTAYLARDAN GELEN OĞUZ BOYUNDAN TÜRKLERİZ"  Ukrayna’daki Gagauz nüfusu hakkında bilgi veren Kelioglo sözlerine, “Bizler Altaylardan kalkıp Avrupa’ya yerleşmiş Oğuz boyundan Türkleriz” diyerek başladı. Kelioglo, Gagauzların tarihi serüveninden bahsettiği konuşmasında, Gagauz köylerinin yüzde 70’inin Nogay Türklerine ait olduğunu, buradaki Gagauzların Rusya’nın sözde vaatleri dolayısıyla geldiğini belirtti. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) kurulmasıyla birlikte Gagauzların çok kez zulme maruz kaldığını ve topraklarından sürüldüğünü aktaran Kelioglo, “Ruslar tıpkı 1944’te Kırım Tatarlarını sürgüne gönderdiği gibi Gagauzları da sürgüne maruz bıraktı” diyerek, Gagauzların Kırım Tatarlarına kıyasla daha az nüfusa sahip olduğunu ancak yine de zulme uğradıklarını vurguladı.  İLK KEZ 1981'DE GAGAUZCA DERSİ ALABİLDİLER Ayrıca 1946-1947 yılları arasında SSCB’nin sunî açlık oluşturduğunu hatırlatan Kelioglo kendi köyünün yüzde 60’ının bu sebepten hayatını kaybettiğini belirterek, ailesinden örnekler verdi. Rus okulunda okudukları için ana dilde eğitim alamadıklarını aktaran Kelioglo, ilk kez 1981 yılında Gagauzca dersi alma imkânına sahip olduklarını söyledi. Kelioglo, Ukrayna’daki köylerine çok yakın bir bölge olan Moldova’ya Gagauzların yerleştiğini ve burada Moldovaca, Gagauzca ve Rusça olmak üzere 3 resmî dilin konuşulduğunu aktardı. Ana dillerini korumayı hedeflediklerini vurgulayan Kelioglo, “Ukrayna Gagauzları Birliği olarak, tüm Gagauzları 2008 yılında Kiril alfabesinden Latin alfabesine geçirdik. Bununla birlikte 2016 yılında Taras Şevçenko Üniversitesinde Gagauzca Dili Bölümü açıldı” bilgisini verdi. Ayrıca Kelioglo, çeşitli kültürel çalışmalar yaptıklarının da altını çizdi. "GÜÇLÜ TÜRKİYE'NİN YANIMIZDA OLDUĞUNU HİSSEDİYORUZ" Öte yandan, röportaj kapsamında Rusya’nın Ukrayna'daki saldırılarına dikkat çeken Kelioglo şu ifadelere yer verdi: "Ukraynalı Gagauzlar olarak, 200 seneden fazladır yaşadığımız topraklarımızda Ukrayna saflarında savaşan askerlerimiz var. Yaralı da var, kaybolan da var, ölen de var... Diğer yandan, Türkiye Cumhuriyeti bize her zaman kapısını açıyor. Örneğin TİKA, büyük bir kültür merkezimizi tamir etti, su projeleri yaptı. Kitaplar bastırdık, gençlerimizi yurt dışına gönderdik, ihtiyaç sahiplerine çeşitli malzemeler verildi. Güçlü Türkiye’nin yanımızda olduğunu hissediyoruz. Türkiye savaş zamanında da elinden geleni yapıyor." Ukrayna Gagauzları Birliği olarak okul açmayı planladıklarını ve Yunus Emre Enstitüsü (YEE) ile irtibatta olduklarını belirten Kelioglo, ana dil ve kültür üzerine çalışmalarla çocukları ve gençleri yetiştirmeyi amaçladıklarını söyledi.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.