SON DAKİKA
Hava Durumu

#Prof. Dr. Altan Çetin

QHA - Kırım Haber Ajansı - Prof. Dr. Altan Çetin haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Prof. Dr. Altan Çetin haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Haber

"21. yüzyılda Türk devletinin en önemli müesseselerinden birisi Türk Tarih Kurumu olacaktır"

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle 15 Nisan 1931’de kurulması kararlaştırılan Türk Tarih Kurumu, teşekkülünün ardından 92. yılı geride bıraktı. Türkiye'nin en köklü müesseseleri arasında yer alan Türk Tarih Kurumu; faaliyetleri ve çalışmaları ile geçmişten günümüze Türk tarihçiliğinin gelişmesindeki büyük bir rol oynadı. Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk tarihçiliğinin önemini, "Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır" sözleriyle veciz bir şekilde ifade etmişti. TÜRK TARİH KURUMU 92 YAŞINDA Anadolu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Altan Çetin, Türk tarihçiliğinin asırlık çınarı Türk Tarih Kurumu'nun teşekkülü hakkında Kırım Haber Ajansına verdiği demeçte şöyle konuştu: "Türk Tarih Kurumunun teşekkülü şüphesiz genç Cumhuriyetin tarihi süreçte Osmanlı devri ve sonrasında yaşanan gelişmelerle yakından ilgilidir. Atatürk'ün tarih çalışmalarına yönelmesinin sebeplerini iyi anlamak için, öncelikle o yıllarda dış devletlerin tarih bilgisini içe dönük ve işgal hareketlerine gerekçe olarak kullanma çabalarının iyi anlaşılması gerekir. Bilindiği gibi bu yüzyılın başında ortaya çıkan sömürgecilik hareketleri bir­ takım tarihi bilgilere dayandırılarak meşrulaştırılmak istenmiş ve asıl niyet ile, gerçek emeller adeta gizlenmiştir. Fransızlar İngilizlerle yaptıkları gizli Sykes-Picot Antlaşmasına göre; -ki bu paylaşma projesi bilahare açıklanmıştır-. Ortadoğu ve Anadolu'dan kendilerine paylar ayırmış, bunu yaparken ve bu yerlerin işgal edilmesi sırasında, Haçlı Seferleri sonrasında Anadolu'nun güneydoğusunda ve Kudüs'te kurulmuş olan Frank krallıklarını gündeme getirerek, kendilerine haklılık ve meşruluk kazandırabilecek bir yol izlemişlerdir. Bu iddialara göre, bilindiği gibi Haçlı Seferleri sırasında Frank prens ve komutanları idaresinde Urfa Haçlı Kontluğu, Antakya Haçlı Konduğu ve Kudüs Krallığı gibi prenslik ve devletçikler kurulmuş, bilahare bunlara Selçuklular veya onlara tâbi devletler tarafından son verilmişti. Bu nedenle Fransızlar buraları işgal için 'tarihî hak' yaratarak, sömürgeci emellerini gizlemek istemişler. "ATATÜRK, AVRUPALILARIN TÜRKLER ÜZERİNDEKİ KÖTÜ İMAJLARINI SİLMEK İÇİN, TARİH İLMİ VE TARİHÇİLERE İHTİYAÇ DUYMUŞTUR" Türk Tarihi ve Türklere atılan medeniyetçi olmama iftirası da Mustafa Kemal Atatürk ve Türk Tarih Kurumu’nun teşekkülünde etkilidir. Türk milletine yöneltilen bir diğer iftira ve suçlama da şuydu: 'Türkler medenî olmayan ve bu yetenekten yoksun olan bir topluluktur.' Tabiî bu da Avrupalıları Türklerin sarı ırktan gösterilmelerinin bir sonucu olarak, medeniyet ve buna ilişkin istidattan yoksun olma sonucuna götürüyordu. Yakınçağda Osmanlı devletinde yapılan ıslahat hareketlerinin, beğenilmemesi veya yeterli görülmemesi nedeniyle birçok Avrupa tarihçi ve yazarı ile siyaset adamları Türkleri kabiliyetsizlikle suçlamışlardır. Aynı çevreler, Türkleri anlayışsız ve kabiliyetten yoksun olmakla itham ederken, hiçbir medenî eser yaratmadıklarını, Avrupa'da ordu kurmuş bir insan topluluğundan ibaret ve aslında Avrupa'dan kovulmaları gereken barbarlar oldukları yolunda fikirler ileri sürmüşlerdir. Bu devride 17 Haziran 1919 tarihli bir muhtıra, Avrupalı devletlerin Türklere ve Osmanlı devletine nasıl baktıklarının açık bir göstergesi şeklinde görülmektedir. Bu yazının altında o zamanki Fransız Başbakanı George Clomencau'nun imzası bulunmaktadır. 'Türklerin faziletleri arasında yabancı milletleri yönetme yeteneği olduğu kanısında değiliz. Tarih bize Türklerin birçok başarıları yanında, türlü kusurlarını da göstermektedir. Onların saldırısına uğramış ve kurtulmuş milletlerin medeniyet ve kültür seviyesi düşmüş ve bu milletler geri kalmışlardır. Hiçbir örnek gösterilemez ki, Türk egemenliğinin kalkmasıyla bayındırlık artmamış ve kültür seviyesi yükselmemiş olsun. İster Avrupa Hristiyanları, ister Suriye, Arabistan ve Afrika Müslümanları arasında olsun, Türk ele geçirdiği her yere yıkım getirmiş, savaşta kazandığını barış zamanlarında geliştirememiştir., gibi fikirler söz konusu olacaktır. Cumhuriyetin İlk Yıllarında Millî Tarih ve Tarihçilere duyulan ihtiyaç Atatürk'ün kurmuş olduğu Cumhuriyet idaresini sağlam temellere oturtmak için milletine yeni bir ruh ve benlik kazandırmak, Avrupalıların Türkler üzerindeki kötü imajlarını silmek için, tarih ilmi ve tarihçilere ihtiyaç duymuştur. Atatürk, bütün bu tecrübeleri yaşayarak, Cumhuriyetin kuruluş yıllarına geldiği zaman, 'milli tarihimiz neden ibaret, milli özelliklerimiz ve milli karakterimiz nedir, kültürümüz ve milliyetimizin esasları nelerdir?' sorularına cevap aramıştır. "TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NİN TEMELİ TÜRK KAHRAMANLIĞI VE TÜRK KÜLTÜRÜDÜR" 'Eğer bir millet büyükse, kendini tanımakla daha büyük olur.' 'Millet için ve milletçe yapılan işlerin hatırası, her türlü hatıraların üzerinde tutulmazsa millî tarih kavramının kıymetini takdir etmek mümkün olmaz' diyen Atatürk, taraflı ve kinci tarih tezlerinin gerçekleri yansıtmadığı ve kasıtlı olduğuna inanıyordu. Anadolu'nun bin yıllık Ata yurdu olduğunu ve Türklerin beyaz ırka mensup olduklarını savunuyordu. Bu nedenle üzerinde yaşadığı toprakların bin yıllık hakikî sahibi ve medenî değerlerle yetenek bakımından iddia edildiği gibi milletimizin geri olmadığı kanısındaydı. Atatürk, 'Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli Türk kahramanlığı ve Türk kültürüdür' demiştir. Türk kahramanlık ve kültürünün en önemli bilimsel kaynağı şüphesiz tarihtir. Millî şuurun, millî birlik ve bütünlüğün bu yolla pekişeceğini bildiğinden bu yöndeki ifadeleri sıkça kullanan Atatürk, bir diğer özdeyişinde, "Geçmişte sayısız medeniyetler kurmuş bir milletin çocukları olduğumuzu ispatlamak için yapmamız gereken şeylerin hepsini yaptığımızı ileri süremeyiz. Bugüne ve yarına bırakılmış daha birçok büyük işlerimiz var" 'Tarih yazmak tarih yapmak kadar mühimdir, yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır'. 'Türk milletinin tarihi şimdiye kadar tanıtılmak istendiği gibi, yalnız Osmanlı devletinden ibaret değildir. Türkün tarihi çok daha eskidir. Ve bütün milletlere kültür ışığını saçmış olan millet, Türk milletidir.' 'Türk ırkı çoğu kez ileri sürüldüğü gibi sarı ırk değildir. Türkler beyaz insanlardır ve brakisefaldir. Bugünkü yurdumuzun sahipleri, en eski kültür kurucularıyla aynı vasıfları taşıyan çocuklarıdır.' 'Türkler yayıldıkları yerlere medeniyetlerini de götürmüşlerdir. Irak, Mısır, Anadolu ve Ege medeniyetlerinin ilk kurucuları Orta Asyalılardır. Biz bugünkü Türkler de Orta Asyalıların çocuklarıyız.' Tarih metodolojisine sıkça değinen Atatürk, 'Tarih hayal mahsulü olamaz. Tarih yazarken gerçek olayları bulmaya çalışmalıyız. Eğer bunları bulamazsak, meçhuliyeti ve bu noktada bilgisizliğimizi itiraf etmekten çekinmeyelim.' 'Biz daima hakikati arayan ve buldukça, bulduğumuza inandıkça, ifadeye cüret gösteren insanlarız' demiştir. Atatürk bu çerçevede, 'herhangi bir tarihi elinize aldığınız zaman, onun gerçeğe uygun olup olmadığına güven duymak için dayandığı kaynak ve belgeler araştırılır; Bizim şimdiye kadar doğru bir milli tarihe sahip olmayışımızın sebebi; gerçek olayların belgelere dayanmaktan ziyade ya bir takım meddahların veya bir takım kendini beğenenlerin gerçek ve mantıktan uzak sözlerinden başka kaynak bulunmaması talihsizliğidir.' Tarih araştırmalarına önem veren Atatürk, 23 Ocak 1930'da toplanan VI. Türk Ocakları Kurultayı'nda 'Türk tarih ve medeniyetini İlmî bir surede tetkik ve tetebbu eylemek vazifesiyle mükellef olmak üzere, bir Türk Tarih Heyeti teşkil eder' yolundaki bir hükmü Türk Ocakları tüzüğüne ekletmiştir. Millî tarih şuurunun oluşturulması için kollar sıvanmış ve Türk tarihi başlangıçtan günümüze kadar bir bütün olarak ele alınıp, incelenmiş, bu amaçla bir yandan tarih kurumlan açılırken, bir yarıdan da önemli tarih adamlarının yetiştirilmesine çalışılmıştır. Bunların başında Türk Tarih Kurumu ile Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi'nin açılması ve toplanan tarih kongreleri ile yeni bir tarihçi kadrosunun ortaya çıkması örnek olarak gösterilebilir. Bütün bu ön çalışmalardan sonra Türk Ocakları’nın kapatılması akabinde 15 Nisan 1931’de Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti bağımsız bir kurum haline getirilmiş, ileride 1935’de Türk Tarih Kurumu haline getirilecek bu cemiyete Önemli görevler verilmiştir. Nitekim 1932 yılında ilk, 1937 yılında ikinci Tarih Kongreleri bu cemiyet ve kurum tarafından düzenlendi.  "ATATÜRK'ÜN MÜSTAKBELDEKİ TÜRK BİRLİĞİNE İNANCI TAMDI" Türkiye Cumhiriyeti ve Atatürk’ün müstakbeldeki Türk birliğine inancı da tamdı. Mustafa Kemal 29 Ekim 1933, Çankaya Köşkü'nde, 'Bugün Sovyetler Birliği dostumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse bugünden kestiremez. Tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan gibi parçalanabilir, ufalanabilir. Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. İste o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Bizim dostumuzun idaresinde dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak yalnız o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevi köprüleri sağlam tutarak. Dil bir köprüdür... İnanç bir köprüdür... Tarih bir köprüdür... Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimiz içinde bütünleşmeliyiz. Onların bize yaklaşmasını beklememeliyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gerekir.' demiştir. Yine başka bir yerde, 'Biz Balkanları niçin kaybettik biliyor musunuz? Bunun tek sebebi vardır; bu da İslav araştırma cemiyetlerinin kurduğu dil kurumlarıdır. Bizim içimizdeki insanların mili bilinçlerini uyandırdığı zaman, biz Balkanlarda Trakya hudutlarına çekildik. Türk Birliği’nin bir gün hakikat olacağına inancım vardır. Ben görmesem bile gözlerimi dünyaya onun rüyaları içinde kapatacağım. Türk Birliğine inanıyorum. Yarının tarihi, yeni fasıllarını Türk Birliği ile açacak, dünya sükûnunu bu fasıllar içinde bulacaktır. Türklüğün varlığı bu köhne âleme yeni ufuklar açacak, güneş ne demek, ufuk ne demek o zaman görülecek.' gibi sözleri de bu durumu göstermektedir. Türk Tarih Kurumu, bu çerçevede bir vizyonla 21. yüzyılda Türk tarihi ve medeniyetini Türk birliği ülküsü çerçevesinde ele almalı, bu konuda uzmanların yetişmesi için kaynak ayırmalı, kaynakların neşrini sağlamalı ve dünya tarihi için Türklerin yerini tespit ederken Türklerin 21. yüzyıl geleceği için de gerekli altyapı ve proje çalışmalarını yapmalıdır. Bir dönem Bilim Kurulu üyeliği yapma onuruna eriştiğim Türk Tarih Kurumu, ciddi bir vizyon ve misyon bilinciyle devlet ve millet hayatında yerini almalıdır. Buranın bir resmi tarih üretim merkezi olmadığı gerçeğinden yola çıkarak tarih ilminin gerekleri ve geleceğin önümüze koyduğu sorular ve gerekler içerisinde çalışmalarını sürdürmelidir. Türklerin medeniyetçi bir millet olduğundan yola çıkarak bu tecrübenin geleceğe aktarılması ve yeni Türk medeniyetinin kurulmasında üstüne düşen görevi yerine getirmelidir. Bu bakımdan Türk Tarih Kurumu Başkanı olacak kişilerin omuzlarında tarih bir görev bulunduğu, bu makamda bulunmanın bazı toplantılarda açılış konuşması yapmak ve bürokratik rutini yönetmekten fazla ve bunun ötesinde bir vizyon ve yeterliliğe sahip olunması gerektiğini de burada ifade etmek isterim. Milli olanın tarihle savunulması ve milli medeniyetin teşekkülü konusunda en stratejik ve değerli kurumlardan biri olarak Türk Tarih Kurumu bu hayati görevde dikkatle yer almalıdır. Kuruluş ilkeleri ve gereklerini de göz önüne alarak düşünecek olursa 21. Yüzyılda Türk devletinin çok önemli misyon ve vizyon kurumlarından birisinin Türk Tarih Kurumu olacağından şüphe yoktur."

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.