SON DAKİKA
Hava Durumu

#Panel

QHA - Kırım Haber Ajansı - Panel haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Panel haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Doğu Türkistan cumhuriyetleri ve kurucu kadrosu İstanbul'da anıldı Haber

Doğu Türkistan cumhuriyetleri ve kurucu kadrosu İstanbul'da anıldı

İstanbul Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsünde 16 Kasım 2024 tarihinde düzenlenen “İşgal Edilişinin 75. Yılında Doğu Türkistan Cumhuriyetleri, Kurucu Kadrolar ve Büyük Göç” başlıklı panel, önemli bir dönüm noktasına ışık tuttu. Panel, Türkiye'deki çeşitli sivil toplum kuruluşlarının iş birliğiyle gerçekleştirildi. İstanbul Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Dünya Uygur Kongresi Vakfı, İsa Yusuf Alptekin Vakfı, Kazak Türkleri Eğitim ve Araştırma Derneği ve Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı ortaklığında tertip edilen panel, Türk dünyasının önemli meselelerinden birini gündeme taşıdı. Etkinlik, saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasının ardından Doğu Türkistan Milli Marşı ile devam etti. Açılış konuşmaları ise Dünya Uygur Kongresi Başkanı Abdurreşit Abdulhamit, İsa Yusuf Alptekin Vakfı Başkanı Cahit Dak, Kazak Türkleri Eğitim ve Araştırma Derneği Başkanı Süleyman Öztoprak, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Genel Müdürü Saadet Pınar Yıldırım ve Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Ayşe Zişan Furat tarafından yapıldı. “BÜYÜK GÖÇ”UN CANLI TANIKLARI SÖZ ALDI Panelde, Doğu Türkistan’ın işgalinin ardından yaşanan büyük göç ve bunun etkileri, alanında uzman isimler tarafından ele alındı. Oturum başkanlığını Prof. Dr. Mualla Uydu Yücel’in üstlendiği etkinlikte, İYAV Genel Sekreteri Abdullah Oğuz, İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Kul, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Öğretim Üyesi Abdulvahap Kara, Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Tekin Tuncer ve Uzm. Harun Mesut Akgün, konuyu farklı açılardan değerlendirerek katılımcılara önemli bilgiler sundu. Panelin dikkat çeken bölümlerinden biri ise, Kazak Göçü’nün canlı tanığı Abdurrahman Çetin’in konuşması oldu. Çetin, acı dolu geçmişini ve büyük göçün etkilerini samimi bir dille anlatarak katılımcılara duygusal anlar yaşattı. Göçün zorluklarını ve yaşanan travmaları aktaran Çetin, bu süreçteki kişisel deneyimlerini “Ömür Yolculuğumdaki Son Göç” adlı kitabından alıntılarla sundu. Panelin sonunda, konuşmacılara Abdurrahman Çetin’in “Ömür Yolculuğumdaki Son Göç” adlı kitabı hediye edildi. Etkinlik, toplu fotoğraf çekimiyle son buldu. Bu özel gün, Doğu Türkistan’ın tarihi mücadelesinin hatırlanmasının yanı sıra, Türk dünyasının ortak geçmişine dair önemli bir farkındalık yarattı.

İşgalin 75. yılında Doğu Türkistan cumhuriyetleri ve kurucu kadrosu İstanbul'da anılacak Haber

İşgalin 75. yılında Doğu Türkistan cumhuriyetleri ve kurucu kadrosu İstanbul'da anılacak

İstanbul Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Doğu Türkistan cumhuriyetlerinin işgalinin 75. yılına özel bir panel tertip edecek. Panelde, Doğu Türkistan’ın tarihsel mücadelesi, kurucu kadrolar ve büyük göç hareketi ele alınacak. AKADEMİSYENLER VE UZMANLAR PANELDE BULUŞACAK 16 Kasım 2024 tarihinde gerçekleşecek etkinlikte, alanında tanınmış akademisyenler ve uzmanlar, Doğu Türkistan’dan göçleri ve bu bölgedeki tarihi süreci çeşitli yönleriyle değerlendirecek. Panelin moderatörlüğünü Prof. Dr. Mualla Uydu Yücel üstlenirken, konuşmacılar arasında Mimar Sinan Üniversitesinden Prof. Dr. Abdulvahap Kara, İstanbul Üniversitesinden Prof. Dr. Ömer Kul, Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesinden Doç. Dr. Tekin Tuncer ve İYAV Genel Sekreteri Abdullah Oğuz yer alacak. Ayrıca, Uzm. Harun Mesut Akgün de “Yaşayanların Gözüyle Doğu Türkistan’dan Göçler” başlıklı bir sunum yapacak. ETKİNLİK İSTANBUL ÜNİVERSİTESİNDE GERÇEKLEŞECEK Etkinlik, İstanbul Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü İhtisas Kütüphanesi Orta Alanı’nda, 13.30-17.00 saatleri arasında düzenlenecek. Enstitünün 100. yıl etkinlikleri kapsamında gerçekleştirilen panel, Doğu Türkistan’a dair tarihi ve güncel konulara dikkat çekmeyi amaçlıyor. Panel, Doğu Türkistan’ın tarihini ve kültürünü anmak isteyenler için önemli bir buluşma noktası olacak.

Karabağ Zaferi tüm boyutlarıyla Ankara'da ele alındı Haber

Karabağ Zaferi tüm boyutlarıyla Ankara'da ele alındı

Yağmur Filiz Şahin/QHA Ankara Türkiye Politik ve Stratejik Araştırmalar Vakfı (TÜRPAV) tarafından 9 Kasım 2024 tarihinde, Karabağ Zaferi’nin 4. yıl dönümü münasebetiyle “Vatan Muharebesi, Karabağ’ın Azatlığı ve Türk Dünyası” başlığıyla panel düzenlendi. Ankara Adnan Ötüken İl Halk Kütüphanesinde tertip edilen etkinliğe; Azerbaycan’ın Ankara Büyükelçiliği temsilcileri başta olmak üzere çok sayıda siyasî parti yetkilisi ve akademisyen katıldı. Program saat 14.00’te saygı duruşu, İstiklâl Marşı ve Azerbaycan millî marşının okunmasıyla başladı. "KARABAĞ ZAFERİ 21. YÜZYILIN EN ŞANLI ZAFERİDİR" TÜRPAV Başkanı ve Gazi Üniversitesi Öğretim Görevlisi Dr. Sinan Demirtürk açılış konuşmasında, Karabağ Zaferi’nin 21. yüzyılda Türk dünyasının en şanlı zaferi olduğunu vurguladı. Karabağ Zaferi’ni 1974’teki Kıbrıs Barış Harekâtına benzeten Demirtürk, “En az onun kadar coşkulu ve görkemli. 150 yıl boyunca Anadolu'yu Türkistan'a bağlayan Karabağ coğrafyası; en önemli, en kritik mevkileri ve mevzileri Rusya'nın marifetiyle işgal etmiş olan Ermeni terör gruplarından ve ortak iradeden bahsediyoruz. Bu yönüyle tıpkı 1974’teki Kıbrıs Barış Harekâtı gibi bu yüzyılın en önemli askerî ve siyasî zaferlerinden birisidir.” ifadelerini kullandı. "ŞEHİTLERİN KANIYLA ÇİZİLMEK İSTENEN HARİTA PARÇALANMIŞTIR" Rusya’nın ve kukla olarak kullanmış olduğu Ermenistan’ın gerçekleştirdiği kıyımların 1828’den bu yana sürdüğünü, Karabağ meselesinin bir asırlık bir konu olduğunu vurgulayan Demirtürk, 26 Şubat 1993’te Hocalı’da dökülen kanların nihayetinde; Azerbaycan, Türkiye ve Türk dünyasının ortak çalışmaları sonucunda şanlı bir zafer getirdiğini kaydetti. Ayrıca TÜRPAV Başkanı sözlerine, “20. yüzyılın başında çizilmek istenen, şehitlerin kanıyla inşa edilmiş olan bir harita ve jeopolitik, bugün çok büyük ölçüde parçalanmıştır. Yeni bir harita ortaya çıkmıştır. Azerbaycan, tarihî yurtlarına kavuşmuştur, bu Anadolu’yu, Balkanlar’ı, Avrupa'yı, Akdeniz'i, Kafkasya’yı, Hazar Havzası’nı Türkistan'la buluşturan yepyeni bir güzergâhı, yepyeni bir hattı, yepyeni bir gönül birliğini meydana getirmiştir.” ifadelerini ekledi. "ZAFER TÜRK DÜNYASININ BİRLİĞİNE KATKI SAĞLADI" Türk Dünyası Parlamenterler Birliği Başkanı ve 21. Dönem Trabzon Milletvekili Nail Çelebi ise konuşmasına, 44 Günlük Savaş’ta 2 bin 980 askerin şehit olduğunu, 94 Azerbaycanlı sivilin yaralandığını, 6 askerin ise hâlâ kayıp olduğunu anımsatarak başladı. Bu kapsamda 5 kent merkezi, 4 kasaba ve 286 köyün Ermeni işgalinden kurtarıldığını ifade eden Çelebi; Ağdam, Laçın ve Kelbecer bölgelerinin tamamen işgalcilerden boşatıldığını belirtti. “Karabağ'da son 30 yıldır yaşanan krizde kimin ne kazandığı, kimin ne kaybettiği çok iyi bilinmektedir. Bu nedenle kaybeden, acı çeken sadece Karabağ'da yaşayan insanlar olmuştur.” vurgusu yapan Çelebi, zaferin Türk dünyasının birliğine katkı sağladığının altını çizdi. Çelebi şu ifadeleri kullandı: Karabağ Savaşı; Türk dünyasında dayanışmayı güçlendiren, Türkiye ile Azerbaycan arasındaki kardeşlik bağlarını pekiştiren, Türk Konseyinin otoritesi etkinliğini arttıran ve Türk dünyası jeopolitik gücünü gösteren bir dönüm noktası olmuştur. Bu savaş, Türk devletleri arasında askerî, ekonomik, kültürel ve diplomatik iş birliği geliştirilmesi için bir fırsat yaratmıştır. Açılış konuşmalarının ardından Karabağ Zaferi’ni anlatan bir video klip gösterildi. Panelde; Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Toğrul İsmayıl, Karabük Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Asker ve Azerbaycan Devlet İktisat Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Nazım Caferol konuşmacı olarak yer aldı. AZERBAYCAN TARİHİNDE 7 STRATEJİK OLAY  Dr. Nazım Caferol, gönderdiği video ile panelde görüşlerini bildirdi. Caferol, Karabağ Zaferi’nin Kafkasya tarihindeki 7 stratejik olaylardan biri olduğunun altını çizdi. Bin 500 yıl içinde bunların; bölgeye Arapların yerleşmesi (bölgenin İslam dinini benimsemesini sağladı), Selçuklular dönemiyle birlikte Türklerin bölgeye gelmesi (bölgenin Türk coğrafyası haline gelmesini sağladı), Safevilerin bölgede İmparatorluk kurmuş olması (bölgede Şii mezhebinin yaygınlaşmasını sağladı), 19. Yüzyılda Rusya’nın bölgeyi işgal etmesi (Azerbaycan’ın ikiye bölünmesine neden oldu), Güney Kafkasya’nın bağımsızlaşması ve Sovyetler Birliği’nin dağılması olduğunu aktardı. Ayrıca Caferol Karabağ Zaferi’ni, “Bu çerçevede Azerbaycan-Ermenistan ilişkilerinin geleceğine bakmak lazım. Hem Güney Kafkasya’nın iç ve dış siyasî durumuna -yani Türkiye, Rusya, Ermenistan- hem de küresel durumuna bakmak lazım. Çin, ABD, Rusya kucağında önemi, daha iyi anlaşılacak bir süreç olarak değerlendirmemiz gerektiğini düşünüyorum.” şeklinde yorumladı. SOVYETLERDEN SONRAKİ EN BÜYÜK ENGEL: İŞGALCİ ERMENİLER Konuşmacılardan Prof. Dr. Ali Asker, Azerbaycan’ın tam egemenliğinin tesis edilmesinin; Azerbaycan Türkleri ile birlikte tüm Türk dünyası için önemli olduğunu belirtti. 20. yüzyılda topraklarının ikiye bölünmesi, Rusya ve İran arasında taksim edilmesiyle birlikte kuzeydeki Azerbaycan Türklerinin kaderinin Rusya’ya bağlandığını anımsattı. Azerbaycan tarihine kısaca değinen Asker, Sovyet döneminden sonra en büyük engelin Ermeni işgali olduğunu kaydetti. Asker, “Ermeni tehdidi her zaman Azerbaycan için vardır. Ermenistan için bizim varlığımız, Türk varlığı en büyük tehditlerinden birisidir. Ermeni katliamlarına, insanlık dışı muameleye, tarihin çok az olaylarında karşılaşırsınız, bunu asla unutmamamız lazım. Bize savaş sarhoşluğu da verilmemesi lazım. Yani sadece öldürmek ya da kıyıma uğratmak değil. Ermeniler, ölmüş insanların üzerinde azalarını kesebiliyorsa insanlıktan nasibini almamış bir gürûhtur. Bizim bunu asla unutmamamız lazım.” dedi. Asker, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü ilk kez 100 yıl sonra Karabağ Zaferi ve Antiterör Operasyonu ile sağlayabildiğinin altını çizdi. AZERBAYCAN, ORDUSUYLA TARİH YAZDI Birinci Karabağ Savaşı’na katıldığını dile getiren Asker, Rus gazetecinin Azerbaycan millî kahramanı Vezir Orucov hakkındaki hikâyesinden bahsetti. Asker, o dönemdeki gerçeklerden söz eden Rus gazetecinin, “Çok metanetliydi. Hiçbir Shakespear kahramanı böyle onurlu yürümemişti.” dediğini aktardı. İlk Karabağ Savaşı’nda yenilginin Ermenilere karşı değil Rusya’ya karşı olduğunu söyleyen Öğretim Üyesi, zamanla Azerbaycan ordusunun yeni bir yapılanmaya girdiğini ve Azerbaycan’ın tarih yazdığını vurguladı. Azerbaycan ve Ermeni ordusunu kıyaslayan Asker, “Azerbaycan sadece silahlı unsurlara karşı savaştı, bir tane sivil Ermeninin burnu kanamadı. Ama onlar yenileceklerini bile bile Rusların silahlarıyla saldırdı." vurgusu yaptı.  "TÜRK DEVLETLERİ TEŞKİLATININ DESTEĞİ YENİ BİR BOYUT KAZANDIRDI" Karabağ Zaferi bağlamındaki Türkiye’nin rolüne de değinen Asker, Türk ordusunun sahaya inmediğini ancak F-16 savaş uçakları ve insansız hava araçlarıyla (İHA) son yüzyılın en büyük desteğini verdiğini belirtti. Ayrıca Türk devletleri arasındaki sebep olan yeni ilişkiye dikkat çeken Asker, “Türk devletlerinin eksik kalan yardımı zamanla Türk Devletleri Teşkilatının Azerbaycan'a sağladığı siyasî ve diplomatik destekle giderildi ve bu savaştaki zafer aslında Türk cumhuriyetleri arasında iş birliğini çok yeni bir boyuta taşıdı, çok iyi bir motivasyon kaynağı oldu.” değrlendirmesinde bulundu. "TÜRKİYEMİZ'İN MİLLÎ MÜCADELE DÖNEMİ HEPİMİZE ÖRNEK TEŞKİL ETTİ" Ardından Prof. Dr. Toğrul İsmayıl, 8 Kasım Karabağ Zaferi, 9 Kasım Azerbaycan Devlet Bayrak Günü ve 10 Kasım Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu lideri Mustafa Kemal Atatürk’ün vefat yılı olduğunu hatırlatarak başladığı sözlerine, “Hepimiz Atatürk’ün askerleriyiz. Çünkü Türkiye’mizin Millî Mücadele dönemi bizim için örnek teşkil etmiştir.” ifadelerini ekledi. Azerbaycan’ın her zaman Türkiye’nin yanında olduğunu vurgulayan İsmayıl, 10 Kasım’daki zaferin 8 Kasım’a çekilmesinin hassasiyet içeren önemli bir mevzu olduğunu, “Bir millet iki devlet zihniyetini bu şekilde yaşatmamız önemlidir” ifadesiyle vurguladı. "TÜRKİYE'NİN AZERBAYCAN'A YÖNELİK DESTEĞİ ÇOK ÖNEMLİYDİ" Karabağ Savaşı’nın 100 yıldan fazla süren bir varoluş mücadelesi olduğunu aktaran İsmayıl, Türkiye’nin Azerbaycan’a yönelik desteğinin Türk devletleri içerisindeki çok önemli bir örnek olduğunu, Türk Dili Konuşan Devletler Teşkilatından Türk Devletleri Teşkilatına evrildiği örneğiyle vurguladı. İsmayıl, böylelikle Türk devletlerinin de zaferden sonra Azerbaycan’a tam destek verdiğini ifade etti. "ÖLÜLERİN SAYISINI ARTIRAN TEK MİLLET ERMENİLERDİR" Öte yandan İsmayıl, Azerbaycan’ın topraklarını işgalden kurtarmakla uğraşmasının yanı sıra bölgedeki yasa dışı Ermeni silahlı gruplarını da temizlemek için mücadele verdiğini söyledi. Azerbaycan’a yönelik suçlamalara dikkat çeken İsmayıl, “Karabağ'dan gelen Ermeni asıllıları nedense ölülerini, 30 binden 180 bine kadar çıkardı. Biz alışığız aslında. Türklerin yaptığı sözde soykırım meselesinde de eskiden tarih kitaplarında 300 binden başlamışlardı. Şimdi 2 milyona kadar çıkmış bu rakam. Yani ölülerinin sayısını artıran tek millet, Ermenilerdir” dedi. Karabağ Zaferi’nin ardından bölgedeki gelişmeleri ele alan İsmayıl, “Dağlık” Karabağ teriminin son derece yanlış olduğunu, bunun uyduruk bir kavram olduğunu ve Türk siyaset uzmanlarının da bu hususa dikkat etmesi gerektiğini sözlerine ekledi. İsmayıl ayrıca konuşmasında şu ifadelere yer verdi: Ortak Sınırların Tespit Komisyonunun oluşturulması meselesi... Yenilmiş Ermenistan buna evet demek yerine süreci uzatıyor. Hem Rusya hem de Batılı devletler bir oyun oynuyorlar. Bu oyunun da neticesinde hala Barış Anlaşması imzalanmış değil. Azerbaycan için bu önemli mi? Hayır. Çünkü Azerbaycan kendi toprak bütünlüğünü temin etmiş. Bizim sorunumuz yok. Ama bizim için önemli olan şu: Tartışılacak bir mesele kalmasın. "ŞUŞA BEYANNEMESİ DİĞER TÜRK DEVLETLERİ İÇİN BİR UMUT KAPISI" Türk dünyasına değinen İsmayıl, Türkiye’nin Azerbaycan’a yönelik desteğinin bu bağlamda Şuşa Beyannamesi’nin imzalanmasının diğer Türk devletleri için bir umut kapısı olduğunun altını çizerek, Türkiye Cumhuriyeti’ne teşekkür etti. İsmayıl son olarak konuşmasında, “Nasıl ki, Nuri Paşa komutanlığında, Kafkas İslam Ordusu sadece Bakü'nün değil gerçek anlamda Azerbaycan'ın kurtuluşunda aktif rol üstlendiyse, bugün Azerbaycan halkı o şehitlerini sevgi ve saygıyla anıyorsa aynı şekilde bugün Karabağ’da yaşananlarda da Türkiye'mizin 100 sene önceki gösterdiği bu kahramanlıve bu meseledeTürkiye'nin rolü inanılmazdır. Bu da Türk dünyasına etki gösterir.” ifadelerini kullandı. Panelin ardından, konuşmacılar katılımcıların sorularına kapsamlı bir şekilde yanıt verdi.

Karabağ Zaferi'nin 4. yılı Ankara'da panelle kutlanacak Haber

Karabağ Zaferi'nin 4. yılı Ankara'da panelle kutlanacak

Türkiye Politik ve Stratejik Araştırma Vakfı (TÜRPAV), Karabağ Zaferi'nin 4. yıl dönümü münasebetiyle "Vatan Muharebesi, Karabağ'ın Azatlığı ve Türk Dünyası" başlıklı panel tertip edecek.  Ankara'da Adnan Ötüken İl Halk Kütüphesinde düzenlenecek olan panelde; Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Toğrul İsmayıl, Karabük Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Asker ve Azerbaycan Devlet İktisat Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Nazım Caferol konuşmacı olarak yer alacak.  Etkinlik, 9 Kasım 2024 tarihinde saat 14.00'te gerçekleştirilecek. 8 KASIM 2020: AZERBAYCAN'IN TARİHİ KARABAĞ ZAFERİ  Ermenistan'ın Azerbaycan sınırına yönelik tacizleri karşısında savunma hattında karşı saldırılarla savaşa başlayan Azerbaycan ordusunun zaferi Karabağ Savaşı'nın 4. yıl önce yaşandı. Azerbaycan'ın 27 Eylül'de sınırda Ermenistan birliklerine karşı başlattığı harekât, "44 Gün Savaşı" veya "İkinci Karabağ Savaşı" olarak biliniyor. Azerbaycan, 8 Kasım'da Şuşa'yı ve topraklarını Ermenistan işgalinden kurtarma operasyonuyla 5 şehir, 4 kasaba ve 286 köyü kurtararak savaşı zaferle sonuçlandırdı. Savaşın sonunda 2 bin 907 Azerbaycan askeri hayatını kaybetti. Ermenistan yenilgiyi kabul ederek işgal altındaki Ağdam, Laçin ve Kelbecer illerini de boşaltacağını taahhüt eden anlaşmaya 10 Kasım’da imza attı. Ancak Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, 10 Kasım tarihinin Türkiye Cumhuriyeti kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün vefat günü olmasıyla zaferin tarihini 8 Kasım 2020 olarak değiştirme kararı aldı. ZAFERE GİDEN YOL Azerbaycan ordusu, 27 Eylül sabahı cephe hattı boyunca harekât başlattı. Harekâtın hemen başında 3 bin 500 metre yükseklikteki stratejik Murov Dağı zirvesi Azerbaycan ordusunun kontrolüne geçti. Ermenistan, bu süreçte sık sık sivilleri hedef aldı. Gence ve Berde’ye yapılan saldırılarda onlarca sivil hayatını kaybetti. Azerbaycan ordusu ise Karabağ çevresindeki bölgeleri birer birer işgalden kurtardı. Azerbaycan’ın Türkiye’den satın aldığı SİHA’lar sahada dengeleri değiştirdi. 8 Kasım’da Şuşa’nın işgalden kurtarılması bir dönüm noktası oldu. Ermeni güçlerinin savaşma iradesi kırıldı. Bir gün sonra da Rusya arabuluculuğunda Azerbaycan ve Ermenistan arasında ateşkes anlaşması imzalandı. Sivil yerleşim yerlerini bombalayan Ermenistan'ın Azerbaycan topraklarındaki işgali ve Azerbaycan ordusunun karşı saldırılarla sonuçlandırdığı zafer gün gün kaydedildi: 27 EYLÜL 2020 Azerbaycan ordusu, Karabağ’da Ermeni işgalindeki toprakları kurtarmak için harekâta başladı. 4 EKİM 2020 Azerbaycan ordusu, 27 yıldır Ermeni işgalinde olan Cebrail şehrini kurtardı. 6 EKİM 2020 Cephede Azerbaycan’a karşı ağır kayıplar veren Ermeniler çareyi hain saldırılarda buldu. 10 EKİM 2020 Moskova’da Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un arabuluculuğunda Ermenistan ve Azerbaycan arasında geçici insanî ateşkes imzalandı. 11 EKİM 2020 Ateşkesi bozan Ermenistan, Azerbaycan’ın Gence kentinde sivilleri hedef aldı. 13 EKİM 2020 Azerbaycan ordusu, Karabağ’ın güney cephesinde operasyona başladı. 17 EKİM 2020 Füzuli şehri işgalden kurtarıldı. Füzuli’de 27 yıl sonra ilk kez ezan okundu. 18 EKİM 2020 Azerbaycan ve Ermenistan arasında ikinci kez insanî ateşkes ilan edildi. 8 KASIM 2020 Karabağ’ın kalbi Şuşa 28 yıl sonra Ermeni işgalinden kurtarıldı.  10 KASIM 2020 Paşinyan yenilgiyi kabul etti ve Ermenistan ordusu teslim oldu. Azerbaycan ordusu, 27 Eylül’den 9 Kasım’a kadar devam eden operasyonlarda Cebrail, Fuzuli, Zengilan, Gudablı, Şuşa, Ağdam, Kelbecer ve Laçın kentlerini Ermeni işgalinden kurtardı. 8 Kasım’da Şuşa’nın işgalden kurtarılması bir dönüm noktası oldu. Ermeni güçlerin savaşma iradesi kırıldı. Bir gün sonra da Rusya arabuluculuğunda Azerbaycan ve Ermenistan arasında ateşkes anlaşması imzalandı. 26 AĞUSTOS 2022 Azerbaycan ordusu 26 Ağustos 2022 tarihinde, Laçın'ın tüm topraklarını Ermeni işgalinden kurtardı. 19 EYLÜL 2023 Azerbaycan'ın 19 Eylül 2023 tarihinde Karabağ'da düzenlediği Antiterör Operasyonu'nda ayrılıkçı Ermeniler tamamen teslim oldu. Karabağ, Ermeni teröristlerden temizlendi ve yeniden Azerbaycan toprağı oldu.

Karaçay Sürgünü 81. yılında İstanbul'da anılacak Haber

Karaçay Sürgünü 81. yılında İstanbul'da anılacak

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin (SSCB) Kırım Tatarlarına, Ahıska Türklerine ve Malkar Türklerine yönelik olarak uyguladığı vahşet 1943 yılında Karaçay Türklerine uygulandı. Tarih sayfalarına kaydedilen Karaçay Sürgünü 81. yılında, İstanbul'da anılacak.  İstanbul Karaçay ve Kuzey Kafkasya Kültür ve Dayanışma Derneği, 2 Kasım 2024 tarihinde "Karaçay Sürgünü Anma Programı" tertip edecek. Program, saat 15.30 itibarıyla sürgüne uğrayan halkların temsilcilerinin açılış konuşması ile başlayacak. Ardından Dr. Yasin Başpınar'ın oturum başkanlığını üstleneceği panlede; Prof. Dr. Abdullah Temizkan ve Araştırmacı-Yazar Yusuf Tunçbilek konuşmacı olarak yer alacak.  KARAÇAY-MALKAR SÜRGÜNÜ Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin (SSCB) 18 Mayıs 1944 tarihinde Kırım Tatarlarına, 14 Kasım 1944 tarihinde Ahıska Türklerine uyguladığı sürgün ve soykırım politikasının bir diğer kurbanı ise 2 Kasım 1943 tarihinde Karaçay Türkleri, 8 Mart 1944 tarihinde ise Malkar Türkleri olmuştu. Sağlıklı ve eli silah tutan Karaçay-Malkarlı erkekler muhtelif cephelerde Sovyet ordusu saflarında Almanlara karşı savaşırken aileleri vatanlarından sürülmekteydi. Kayıtlarda sürgün edilen Karaçaylıların sayısı en az 69 bin 267, Malkarlıların sayısı ise 37 bin 713 olarak yer aldı. Bu sayıların yaklaşık yüzde 54’ü çocuk, yüzde 28’i kadın ve yüzde 18’i yaşlı ve savaştan yaralı dönmüş malûl erkeklerden oluşmaktaydı. MADALYALI KAHRAMANLARIN "VATAN HAİNİ" AİLELERİ! İkinci Dünya Savaşı'nın 9 Mayıs 1945 tarihinde sona ermesiyle zorla Sovyet ordusuna alınan ve birçoğuna madalya verilen Karaçay-Malkarlı askerler ailelerine kavuşmak için vatanlarına döndüklerinde; annelerinin, babalarının, kardeşlerinin, eşlerinin ve çocuklarının vatan hainliğiyle suçlanarak bir gün içerisinde yurtlarından sürgün edildiklerini öğrendi. İkinci Dünya Savaşı sırasında, tıpkı Kırım Tatarlarına ve Ahıska Türklerine uygulandığı gibi Sovyetler Birliği topraklarını işgal eden Almanlarla iş birliği yaptıkları suçlamasıyla Karaçay ve Malkar Türkleri hayvan vagonlarına doldurulmak suretiyle bir gün içerisinde Sovyet yönetimi tarafından topyekûn sürgün edildi. VATANA İLK GERİ DÖNÜŞLER 14 YIL SONRA BAŞLADI SSCB hakimiyetindeki muhtelif bölgelerine gönderilerek sürgün yerlerinde birbirlerinden ayrılması özellikle planlanan Karaçay-Malkarlılar; Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’ın ücra köşelerine dağıtıldı. Karaçaylılar, Kruşçev’in 1956 yılında Komünist Partisi 20. Kongresindeki gizli konuşmasında Stalin tarafından haksız yere sürüldüklerini belirttiği 5 Sovyet halkından biriydi. Aynı yıl Kruşçev, Karaçaylıların geri dönmeleri ve bu haksızlığın düzeltilmesi yolunda gerekli çalışmaları yapacağına dair garanti vermişti. 14 yıl boyunca Kafkasya’dan uzakta sürgünde yaşayan Karaçay-Malkar halkı, 1957 yılında vatanlarına geri dönmeye başladı. Bir soykırım halini alan sürgün yıllarında Karaçay-Malkarlılar nüfuslarının büyük bölümünü kaybetti. KARAÇAY-MALKARLARIN NÜFUS DEĞİŞMİ 1939 yılında 75 bin 800 kişilik bir nüfusa sahip olan Karaçaylılar 1959 yılında ancak 81 bin 400 kişilik bir nüfusa ulaşabilmişti. Malkarlıların nüfus kaybı ise çok daha fazlaydı. 1939 yılında 42 bin 700 olan Malkar nüfusu, 1959 yılında 42 bin 400’e düşmüştü. 1959 nüfus sayımı sonuçlarına göre sürgünden Kafkasya’ya dönen Karaçaylıların sayısı 67 bin 830 kişiydi. 13 bin 570 Karaçaylı ise sürgün yerlerinde kalmıştı. 1959 yılında Kafkasya’ya dönebilen Malkarlı sayısı ise 34 bin 88 kişiydi. Malkarlıların 8 bin 312’si sürgün yerlerinde kalmıştı.

Haber

"Aliya: Bir Medeniyetin İnşası" paneli ilgi topladı

Anadolu Eğitim, Kültür ve Bilim Vakfı (AEKBV) tarafından başlatılan "Aliya: Bir Medeniyetin İnşası" isimli proje kapsamında yaklaşık 3 yıldır devam eden çeşitli etkinlikler ses getirmeye devam ediyor. Vakfın koordinasyonu; Türkiye Kültür ve Turizm Bakanlığı, Türkiye Gençlik ve Spor Bakanlığı, Gazi Üniversitesi, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi (AHBVÜ) Kültürel Diplomasi ve İş Birliği Topluluğu ile Uluslararası İlişkiler Araştırma ve Geliştirme Topluluğu tarafından 8 Mayıs 2024 tarihinde Aliya İzzetbegoviç'i Tanıma ve Tanıtma etkinlikleri kapsamında fotoğraf sergisi ve panel etkinliği düzenlendi. Etkinliğe; Ankara Vali Yardımcısı Kağan Mekan Çeviren, AHBVÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Metin Orbay, AHBVÜ İktisadi İdari Bilimler Fakültesi (İİBF) Dekanı Prof. Dr. Fırat Purtaş, İİBF Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Fatih Dikmen, Anadolu Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Av. Hayrullah Başer, Anadolu Eğitim Kültür ve Bilim Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Abidin Memili, Yönetim Kurulu üyeleri ve çok sayıda öğrenci katıldı.  "ALİYA SADECE BOSNA'YI DÜŞÜNEN BİR LİDER DEĞİLDİ" AHBVÜ'nün 100. Yıl Kültür Merkezinde gerçekleşen program saat 14.00'te saygı duruşu ve İstikâl Marşı ile başladı. Ardından açılış konuşmalarını yapmak üzere Vakfın Mütevelli Heyeti Başkanı Av. Başer kürsüde yer aldı. Aliya İzzetbegoviç'in hayatından kısaca söz eden Başer, bilge liderin sıradan bir Cumhurbaşkanı olmadığını vurguladı. Başer, "Aliya yalnızca Bosna'yı düşünen bir lider değildi, o savaş başladığında askerlerle cephede beraberdi, savaş bitsin diye dünyayı dolaşan, 'Hayatımın en zor imzasını attım' dediği Dayton Anlaşması'na imza atan bir diplomat, Boşnakların anayasal haklarını teminat altına almak için mücadele veren bir devlet ve siyaset adamıydı. Düşündüklerini ruhuna kadar yaşayan bir rol model idi. O bu özellikleriyle Bosna Hersek'in lideriydi" ifadelerini kullandı.  Başta Doğu Türkistan olmak üzere dünyanın birçok yerinde soykırımın olduğunu vurgulayan Başer, "'Kafkasya'da Türkistan'da Balkanlar'da soykırım sona erdi mi?' bu soruyu sormamız lazım" diyerek, Gönül Çoban'ın "Herkes hür bu dünyada yalnız esir biz varız. İnim inim çırpınır kanlı kanlı ağlarız" sözlerini içeren şiirini okudu.  Başer, "Bütün insanlığın medeniyete, medeniyet inşasına ihtiyacı var" diyerek sözlerine son verdi.  "ALİYA İZZETBEGOVİÇ TÜM DÜNYAYA ÖRNEK BİR ŞAHSİYETTİR" Ardından Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Orbay, "Dinler tarihinde de milletler tarihinde de kriz ve savaş anları özel ve güzel insanları doğrumuştur maalesef. Maalesef diyorum çünkü  21. yüzyılın ortasında, Avrupa'nın göbeğinde din ve ırk temelli çatışmanın ortasında Müslümanlara karşı yapılan soykırıma 'Dur' deme cecsareti gösteren, geçmişteki bilgeliğiyle milletini kendi ekseni etrafında toplayan bir bilge liderdir Aliya İzzetbegoviç. Söylemleri ve eylemleriyle yalnızca din temelinde değil ahlak temelinde de tüm dünyaya örnek bir şahsiyettir" ifadelerini kullandı. Orbay, programda emeği geçenlere teşekkür etti. ALİYA İSİMLİ SİNEVİZYON GÖSTERİMİ BEĞENİ TOPLADI Açılış konuşmalarının ardından "Aliya" adlı sinevizyon gösterimi yapıldı. Dikkatleri üzerine toplayan sinevizyonun ardından AHBVÜ Öğretim Üyesi Prof. Dr. Osman Şimşek'in moderatörlüğünde "Aliya: Bir Medeniyetin İnşası" paneli başladı. Programda; TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hilmi Demir "Aliya İzzetbegoviç'in Dünyasında Din ve Özgürlük", Ankara Yıldırım Beyzaıt Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Özcan Güngör "Aliya'nın Medeniyet İnşasında Siyaset ve Din", Anayasa Mahkemesi Basın Müşaviri Dr. Osman Arslan ise "Aliya İzzetbegoviç'te İnsan Olmak ve İnsan Kalmak" başlığıyla konuşmacı olarak yer aldı.  "ALİYA İZZETBEGOVİÇ KURAMCI VE KURAMLARINI HAYATA GEÇİREN BİR ŞAHSİYET" Panelin açılışını yapan Prof. Dr. Osman Şimşek, medeniyet kavramına dikkat çektiği konuşmasında, "Bugünkü dünyamız medeniyet anlayışını yeniden kurmalı" diyerek söz konusu kavramın birçok toplum tarafından farklı algılandığını kaydetti. Aliya İzzetbegoviç'in bu manada bir kuramcı olduğunu ve kuramlarını hayata geçiren değerli bir şahsiyet olduğunu belirten Şimşek, bilge liderin İslam üzerinde sosyal bir teori inşa ettiğini vurguladı.  "BİLGE LİDER İSLAM'I YENİDEN ANLAMA İHTİYACI HİSSETTİ" TOBB ETÜ Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hilmi Demir ise gençliğinde Bosna Savaşıyla birlikte Aliya İzzetbegoviç'e ve Bosna Hersek'e ilgi topladığını aktardı. Demir, evlad-ı fatihan topraklarında Müslüman ifadesinin Türk ifadesiyle aynı olduğunu vurgulayarak, "Bu toprakların mesuliyeti bizim boynumuzun borcudur" dedi. Osmanlı'nın Balkanlardan çekildikten sonra 1942-1945 yılları arasında Nazilerin ve SSCB'nin işgaliyle komünizm etkisiyle kırılma yaşadığını anımsatan Demir, "Aliya İzztebegoviç hem nazizmi hem de komünizmi yaşadı. O yüzden kendisi 'Müslüman olmak' derken bize kendi Müslümanlığını anlatıyor. Bu şartların yani dinsizliğin içinde kendini koruyarak İslam'ı yeniden anlama ihtiyacı hissetti. Bu yüzden kendisi yeniden Müslüman oldu. Aliya'nın İslam'ı seçilmiş İslam'dı" ifadelerini kullandı.  Öte yandan Demir, Aliya İzzetbegoviç'in Bosna Hersek Savaşı'nı ahlâkıyla yürüttüğünü dile getirdi. Demir, İzzetbegoviç'in "Bir savaşı düşmanınıza benzediğiniz zaman kaybedersiniz" sözünü örnek vererek, intikam ve kin duymadan ama geçmişi unutmadan hareket edilmesi gerektiğinin altını çizdi. Ayrıca Demir, Türkistan'daki Müslümanlıkla Balkanlar'daki Müslümanlığın birbirine çok benzediğini ifade ederek, Aliya İzzetbegoviç'in önemine işaret etti. İSTANBUL İSLAMCILIĞI VE ALİYA İZZETBEGOVİÇ Ardından panelistlerden Prof. Dr. Özcan Güngör, Bilge lider Aliya İzzetbegoviç'in dinin araç olarak kullanılmasına karşı çıktığını 4 yaklaşım üzerinden anlattı. Güngör; araçsal yaklaşım, diyalektik yaklaşım, dinsel yaklaşım ve liberal yaklaşım üzerinden İzzetbegoviç'ten kendi dünyasını imgeleyerek söz etti. Aliya İzzetbegoviç'in hem faşizm hem nazizim hem de komünizm dönemlerini gördüğünü ve kendi siyaset anlayışını bu noktada modelleyerek yeniden inşa ettiğini belirtti. Güngör, İstanbul İslamcılığı olarak nitelendirdiği kavram çerçevesinde Aliya İzzetbegoviç'in tarikat ve cemaatlere, bununla birlikte dayatmaya dayalı devrimlere karşı olduğunu söyledi. "İNSAN OLMAK VE İNSAN KALMAK..." Dr. Osman Arslan konuşmasına, Balkanlar'ın evlad-ı fatihan toprakları olduğunu vurgulayarak başladı. "Bosna bizim kaybettiğmiz uzvumuz gibidir. Ne zaman Bosna'da bir acı olsa bizim vücudumuzda hissedilir" diyerek başladığı sözlerine, Sırp birliklerin Bosna Hersek'teki acı katliamlarına işaret etti. Mavi kelebekler sayesinde savaşın ardından toplu mezarların bulunduğunu ve soykırımın tüm dünyaya kanıt olarak sunulduğunu anımsatan Arslan, Balkanlar'daki durumu değerlendirdi. Arslan, böyle bir ortamda "insan olmak ve insan kalmanın" altını çizerek Aliya İzzetbegoviç'in not aldığı şu ifadeleri dile getirdi: "İnsan olmak ve insan kalmak... Allah'a karşı en büyük sorumluluğumuzdur. İnsan, insanlığından çıktığı noktalardadır. Fakat siz o anda bile ahlakınızdan, ilkelerinizden ve benliğinizden ayrılmamlısınız" Arslan sözlerine, "Aliya, 'İnsan kalmanın en önemli sırrı ise her şartta ahlkalı kalmak, ajlakı koruyabilmektir. Aliya İzzetbegoviç ahlakın daha doğrusu insan kalmanın siyaseti uygulama biçiminde denemiştir. Siyasete uyguladığı zaman insan kalmayı, başkalarına saygı bakımından çoğulcu, demokratik sistemin, hakları korumak bakımından da hukuk devletini karşılayan şekilde hareket eder. İnsan kalmanın mümükün olduğu rejim, çoğulcu, demokratik, hukuk devletidir' der. Dolayısıyla çoğulcu, demokratik, hukuk devleti zemininde ancak insanlar insan olarak kalabilirler. İnsan kalmanın en önemli özelliği özgürlüktür. Ahlaklı olmanın şartı da özgür olmaktır. Bu nedenle ahlaklı olacaksanız özgür olmalısını, özgür olursanız ancak insanlığınızı koruyacaksınız" ifadeleriyle son verdi. PROGRAM FOTOĞRAF ÇEKİMİ İLE SONA ERDİ Panelin ardından panelistlere katılımcı belgesi takdim edildi. Öte yandan Vakıf, Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Fırat Purtaş, organizasyona katkı sağlayan Küresel Diplomasi ve İş Birliği Topluluğu Başkanı Harun Reşit Öcal ve Uluslararası İlişkiler Araştırma ve Geliştirme Topluluğu Başkanı Muhammed Nuri Yalçın'a hediye verdi. Program toplu fotoğraf çekimi ile sona erdi. Programın sonunda Dr. Osman Arslan öğrencilere, kaleme aldığı "Bilge Aliya" kitabını imzaladı. 

Ukrayna'nın millî şairi Taras Şevçenko, Ankara'da anıldı Haber

Ukrayna'nın millî şairi Taras Şevçenko, Ankara'da anıldı

Selahaddin Kaşgarlı/QHA Ankara Muhabiri Ukrayna'nın milli şairi Taras Şevçenko, bu  yıl doğumunun 210. yıl dönümünde hayat hikayeleri ve şiirleriyle anıldı. Ukrayna'nın Ankara Büyükelçiliği, Ukrayna Derneği ve Arkadaş Kitabevi iş birliğinde 9 Mart 2024 tarihinde "Taras Şevçenko'yu Anma Günü" etkinliği düzenlendi. "O'NUN UKRAYNA MİLLETİ İÇİN NE KADAR ÖNEMLİ OLDUĞUNU ANLARSANIZ UKRAYNA MİLLETİNİ DE ANLARSINIZ" Programın açılış konuşmasını Ukrayna Derneği Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Yuliya Biletska yaptı. Biletska gerçekleştirdiği konuşmasında Şevçenko'nun hayatına değinerek, "Şevçenko 10 yıldan fazla Rus hapishanesinde siyası tutuklu olarak kaldı. O yüzden onu anlamak gerekiyor. Onun Ukrayna Milleti için, Ukrayna kimliği için ne kadar önemli olduğunu anlarsanız Ukrayna milletini de anlarsınız. Onun yazılarını okuduğunuz ve anladığınız zaman, Ukraynalıların neden bu kadar Rusya'ya karşı mücadele ettiğini anlamış olacaksınız" ifadelerini kullandı.  "ONUN HAYATINI ÖZGÜRLÜĞÜN ÖRNEĞİ OLARAK ELE ALABİLİRİZ Ukrayna'nın Ankara Büyükelçiliği Başkâtibi Oleg Biyli ise yaptığı açılış konuşmasında Şevçenko'nun Ukrayna milletinin zorluklarla dolu hayatını eserlerinde gelecek nesillere akatardığını belirterek, "O eserlerinde Ukrayna halkının zorluklarla dolu hayatını aktarmayı başardı. Bu yüzden Ukraynalılar tarafından çok seviliyor. Ayrıca o yazdığı eserlerle dünyanın bir çok yerinden insanların dikkatini çekmeyi başardı. Onun hayatını aslında özgürlüğün örneği olarak ele alabiliriz" dedi.  "KAPISINDAN GİRER GİRMEZ ŞEVÇENKO KARŞILADI BENİ" Etkinlik, açılış konuşmaları sonrasında tertip edilen panelle devam etti. Panelde araştırmacı yazar Devrim Baskıncı Şevçenko'nun hayatını anlattı. Ardından Nazım Hikmet'in Şevçenko'ya ithafen yazdığı, "Kapısından girer girmez Şevçenko karşıladı beni/ O dakka, o saniye/ Gözlerini görür görmez/ Birden sevdalandım Kıyiv şehrine. Kat be kattır yamaçları/ Gelinlerine benzer ağaçları/ Ak topuklarını döver saçları/ Birden sevdalandım Kıyiv şehrine" dörtlüklerinden oluşan şiirini okudu.  Panelde yer alan çevirmen Varol Tümer ise Şevçenko'nun "Ressam" adlı eserini nasıl Türkçeye  çevirdiğini ve Ukrayna ziyaretlerinde Şevçenko'nun hayatına dair kendisinde nasıl merak uyandığını anlattı. Daha sonra  Prof. Dr. Ali Asker Şevçenko'nun "Peygamber" isimli şiiri seslendirdi.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.