SON DAKİKA
Hava Durumu

#Osman Turan

QHA - Kırım Haber Ajansı - Osman Turan haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Osman Turan haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Büyük Selçuklu tarihçisi Osman Turan'ın vefatının 46. yılı Haber

Büyük Selçuklu tarihçisi Osman Turan'ın vefatının 46. yılı

Türk tarihinin Selçuklu devrine ilişkin yapmış olduğu akademik çalışmalarıyla tanınan, yerli ve yabancı bütün Selçuklu tarihçileri tarafından konunun en iyi âlimi olduğu hususunda fikir birliğine vardıkları büyük tarihçi Prof. Dr. Osman Ferit Turan, 17 Ocak 1978 tarihinde İstanbul'da vefat etti. Türk fikir ve siyaset hayatında da önemli çalışmaları bulunan Turan, vefatının 46. yılında unutulmadı. "PROF. DR. OSMAN TURAN, TÜRKLERİN TARİH, KÜLTÜR VE MEDENİYET DAVALARINA DAİR MEFKÛRE MERKEZLİ DÜŞÜNEN BİR BÜYÜK ZİHİNDİR" Prof. Dr. Altan Çetin, QHA'ya verdiği bir demecinde Türk tarihçiliği açısından Prof. Dr. Osman Turan'ın önemini şöyle tarif etti: Prof. Dr. Osman Turan Cumhuriyet döneminde yetişen en önemli mütefekkir tarihçilerimizden birisidir. Bir Türk Milliyetçisi olan Prof. Dr. Osman Turan Türklerin tarih, kültür ve medeniyet davalarına dair mefkûre merkezli düşünen bir büyük zihindir. “Zira biz Türk kültürüne hizmet ederken ciddi neşriyatla sarsılan milli ahlak ve mefkûreyi korumaya yardım edeceğimizi de düşünüyoruz. Maarif ve üniversitenin kifayetsizliği ve bozuk neşriyatın sel halini almasiyle gittikçe derinleşen manevi buhranın tedavisinde yüksek hislerin ilim ve şuura dayanması şarttı.”, sözleri de onun çalışmasındaki ana hattı ortaya koyar niteliktedir. Manevi buhran karşısında mefkure müdafii olan Prof. Dr. Osman Turan'ın eserleri, ilmî ve fikrî çalışmalar olarak tasnif edilebilir.  Bu açıdan baktığımızda onun muhtelif ilmi çalışmaları vardır. Prof. Dr. Osman Turan, ilmî araştırmalarını iki ana zeminde yürütmüştür denilebilir. Kaynak yayını ve çeviriler ilk grup iken, makaleler ve araştırma eserleri bu alandaki diğer zemini oluşturur. Gerçekten Selçuklular Tarihi alanında büyük bir boşluğu doldurduğu gibi yıllardır hala bu konudaki önemi ve çalışmalarının orijinalliği devam etmektedir.  "DÜŞÜNCE ALANINA EN BÜYÜK KATKISI ŞÜPHESİZ TÜRK CİHAN HAKİMİYETİ MEFKURESİ TARİHİ ESERİDİR" Prof. Dr. Çetin, Prof. Dr. Osman Turan'ın tarihçiliğinin yanında fikir adamı ve mefkureci yönünü şu şekilde özetledi: Prof. Dr. Osman Turan’ın tarihçilik yanında düşünce adamı ve milliyetçi bir mefkureci olarak yaptığı çok büyük hizmetler vardır. Bunlar kitap, makale telifi yanında Türk Ocakları gibi kurumlarda başkanlığa varan düzeydeki çalışmaları olarak zikredilebilir. Hoca düşünce alanında şüphesiz en büyük katkılardan birisini Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi adlı eserini yazarak yapmıştır. Türk tarihinin metafiziği mahiyetinde olan bu kitap nereden gelip nereye gittiğimiz konusunda ülkemizde türüne az rastlanan bir vuzuh ve vukufta hazırlanmıştır. Bu eser Türklerin cihana hak, adâlet, düzen ve sulhu hedefine koyan dinî, millî, insanî çerçevede , belgelere müstenit olarak süreklilik içinden bugünden yarına Türk gençlerinde mülahaza ettiği millî ülkü ve tarih bilinci eksikliğine karşı mefkureyi tahkim için yazmıştır.  PROF. DR. OSMAN TURAN'IN TÜRK TARİH ŞUURUNA İLİŞKİN DEMEÇLERİ Prof. Dr. Osman Turan bu eseri ve diğer eserlerinde töreli devletli Türkleri, “Tanrının mümtaz bir kavmi olduklarına ve onun kendilerini koruduğuna, kağan ve sultanlar Allah’ın cihan hakimiyetini kendilerine ihsan ettiğine ve bu sebeple de dünya nizamı kurmağa memur bulunduklarına inanıyorlardı” ifadeleriyle tarif etmektedir. “Bu inkişaf içinde kifayetsiz ve aşağılık duygularına düşmüş küçük bir aydın zümrenin Türkiye’nin kaderi üzerinde gittikçe gelişen menfi tesirleri de başlamıştı. Filhakika memleketin ana meseleleri ve dünyanın gidişi hakkında ciddi bir görüşe sahip bulunmayan bu zümre derhal temelsiz bir rejim davasına ve fanteziye kapılmıştı. “Orhun Kitabeleri nasıl Çin esaretine düşmeyi milletin değil idareci ve aydın sınıfın milli mefkure ve ruhtan uzaklaşması neticesi olduğunu, milli ıstırap ve şeref duyguları ile hareket geçen Türk hakan, halkı ve başbuğları sayesinde kurtulduklarını heyecanlı hitabelerle bildirmiş ise bugün de ahlak ve mefkuresini kaybetmiş, maddenin esiri olmuş münevverler de aynı rolü oynamaktadır.” “Gerçekten Türkiye’de komünizmin bu derece süratle yayılması ve azgınlaşması, başka memleketlerden farklı olarak iktisadi ve içtimai şartlardan ziyade manevi buhranın tabii bir neticesi olmuş, münevverlere aid kültür, ahlak ve mefkure sükutu, sosyalist moda ve propagandanın kısa zamanda marazi bir inkişafına kafi gelmiştir.” OSMAN TURAN KİMDİR? Osman Ferit, o dönemlerde Trabzon ili Of ilçesine bağlı olan günümüzde Bayburt’a bağlı Aydıntepe (Çatıksu) köyünde doğdu. Ailesi, Trabzon’un fethinden sonra Van taraflarından bölgeye iskân edilen Kurdoğulları (halk arasında Koronoğulları-Kuranoğulları) aşiretine mensuptur. Babası Hasan Ağa, I. Dünya Savaşı’nda şehit düştü. Osman Turan ilkokulu Çaykara’da, ortaokulu Bayburt’ta, liseyi Trabzon ve Ankara’da okudu. Yüksek öğrenimini Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Ortaçağ Tarihi Kürsüsünde tamamladı. Türk tarihine ilgisi ve çalışkanlığı dolayısıyla M. Fuad Köprülü’nün dikkatini çekti ve aynı kürsüye burslu doktora öğrencisi seçildi. Köprülü’nün danışmanlığında iki yılda hazırladığı "On İki Hayvanlı Türk Takvimi" adlı çalışmasıyla 1941 yılında doktor unvanını aldı. Bu çalışma Türkiye’de tarih alanında yapılan ilk doktoradır. Köprülü’nün fakülteden ayrılıp siyasete atılması üzerine aynı yıl Ortaçağ Türk-İslâm tarihi derslerini vermekle görevlendirildi. 1942’de aynı kürsüye asistan olarak tayin edildi. Farsça, Arapça ve Fransızca’sını geliştirip kaynak yayımına ve orijinal araştırmalara başlayan Osman Turan, 1943’te "Orta Zaman Türk Devletlerinde Türkçe Unvanlar" adlı çalışmasıyla doçentliğe yükseltildi. 1944’te Türkçülük-Turancılık davasından yargılanan Nihal Atsız’ı fakültedeki odasında ağırlaması yüzünden Millî Eğitim Bakanı tarafından açığa alındı. Memduh Şevket Esendal ve Hasan Tahsin Banguoğlu’nun müdahalesiyle 30 Kasım 1944’te fakültedeki görevine döndü. 1948-1950 yıllarında Paris ve Londra’da araştırmalarda bulundu; bu arada Milletlerarası Şarkiyat ve Türkiyat kongreleriyle UNESCO konferanslarına bildiriler sundu. 1940’lı yıllarda gerçekleştirdiği yayınlarla bilim dünyasının dikkatini çekti. 1949’da Türk Tarih Kurumuna aslî üye seçildi. 1951’de profesör unvanını aldı. Osman Turan, 1954 yılında siyasete atıldı ve 1954 ve 1957 yıllarında Trabzon milletvekili seçildi. Tarih araştırmalarına ve memleket meselelerine dair yazılarına ara vermeden devam etti. 1959’da Türk Ocağı Genel Başkanlığına seçildi. 27 Mayıs 1960 İhtilâli’nde tutuklanarak yaklaşık on altı ay hapis yattı ve ihtilâl mahkemesinde yargılandıktan sonra beraat etti. 1962 yılında fakültedeki görevine dönmek istediyse de fakülte yönetimi bu isteğini geri çevirdi. Böylece Osman Turan’la fakülte yönetimi arasında kıyasıya bir hukuk mücadelesi başladı. Her defasında mahkemeyi kazanmasına rağmen fakülte yönetimi hukukun kararlarına direndi. Bunun üzerine bir kere daha siyaset meydanına çıkmak zorunda kaldı. 1965 genel seçimlerinde tekrar Trabzon milletvekili seçildi. 1966’da tekrar Türk Ocağı genel başkanlığına seçildi ve bu görevi 1973 yılına kadar sürdürdü. Bu dönemde Türk Yurdu dergisi Osman Turan’ın gayretleriyle Türk fikir ve kültür hayatına önemli katkılarda bulundu. Osman Turan emekli olduktan sonra İstanbul’a yerleşti. Emeklilik dönemini Selçuklu İktisat Tarihi adlı kitabını yazmakla geçirdi ancak çalışmayı tamamlayamadı. Geçirdiği beyin kanaması sonucunda 17 Ocak 1978’de vefat eden Osman Turan, Osmanlı hânedanından Satıa Hanımefendi ile evliydi. Prof. Dr. Osman Turan'ın başta Selçuklular Tarihi olmak üzere halen orijinalliğini koruyan eserleri şunlardır: Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, Türk Cihân Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi, Selçuklular Zamanında Türkiye(Malazgirt Zaferi’nin 900. yıldönümüne armağan olarak çıkarılan eser, Osman Turan’ın önemli çalışması olup Anadolu Selçuklu Devleti’nin bugüne kadar yazılmış en ayrıntılı tarihidir.) Selçuklular ve İslâmiyet, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi . Kaynak neşirleri olarak ise Aksarâyî, Müsâmeretü’l-ahbâr ve Müsâyeretü’l-ahyâr (Ankara 1944); “Selçuk Devri Vakfiyeleri I, II, III” (TTK Belleten, XI/42 [1947]; XI/43; XII/45 [1948]); İstanbul’un Fethinden Önce Yazılmış Tarihî Takvimler (Ankara 1954, 1984); Türkiye Selçukluları Hakkında Resmî Vesikalar: Metin, Tercüme ve Araştırmalar (Ankara 1958, 1988); M. F. Grenard “Satuk Buğra Han Menkıbesi ve Tarih” (Ülkü, XIII/74, XIV/79, XIV/80, XIV/82, XIV/83, 1939-1940), Selçuklular ve İslâmiyet içinde de yayımlanmıştır (İstanbul 1980, s. 245-308); E. Cavaignac, Tarihî Kronolojinin Esasları (Ankara 1954) sayılabilir.

Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi'nin yazarı Prof. Dr. Osman Turan'ın vefat yıl dönümü Haber

Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi'nin yazarı Prof. Dr. Osman Turan'ın vefat yıl dönümü

Osman Turan, 1914 yılında Trabzon'un Aydıntepe köyünde dünyaya geldi. Ailesi, Van'dan Trabzon'a iskan edilen Kurdoğulları aşiretine mensuptur. Babası I. Dünya Savaşı'nda şehit düşmüş, aile Çaykara'ya taşınmak zorunda kalmıştır. Osman Turan, ilk eğitimini Çaykara'da, lise eğitimini ise Trabzon ve Ankara'da almıştır. Turan, 1940 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Ortaçağ Tarihi Kürsüsü'nden mezun olmuştur. Osman Turan'ın çalışkanlığından etkilenen Fuad Köprülü, onu kürsüsüne doktora öğrencisi olarak aldı. Köprülü ile hazırlıklarının ardından, Türkiye Cumhuriyeti'nin tarih alanında yapılan ilk doktorasını teslim etti. 1942 yılında  Ortaçağ Türk-İslâm Tarihi Kürsüsüne asistan olarak atandı. Bu tarihten itibaren araştırmalarını genişleten Turan Farsça, Arapça ve Fransızca kaynaklardan araştırmalar yapmaya başlamıştır. 1944 yılında Nihal Atsız ile temasından ötürü açığa alınan Turan, aynı yıl görevine geri döndü. 1940'ların sonunda Fransa ve İngiltere'de araştırmalarda bulundu. Yaptığı araştırmaların neticelerini UNESCO konferanslarında bildirdi ve bu dönem bilim dünyasının dikkatini üzerinde topladı. 1949 yılında TTK tarafından asli üye olarak seçilirken, iki sene sonra da profesör ünvanını aldı.  Osman Turan, 1954 yılında hocası Fuad Köprülü'nün de bulunduğu Demokrat Parti'nin Trabzon milletvekili olarak siyasete atıldı. Bu sırada fakültedeki görevini bırakmış olsa da yazılar kaleme almaya devam etti. Turan, 1959 yılında Türk Ocağı Genel Başkanı seçildi. Adalet Partisi ile çalışmaya başlayan Turan, siyasi yaklaşımlarını eleştiren bir yazı yüzünden partiden ihraç edildi. Bunun sonucunda Osman Turan, Milliyetçi Hareket Partisine katıldı. 1966 yılında tekrar Türk Ocağı Genel Başkanı seçilen Turan, 1973 yılına kadar bu görevi sürdürdü. Geçirdiği beyin kanaması sonucunda 17 Ocak 1978'de hayata gözlerini yumdu. Osman Turan, çalışmalarının büyük bir kısmını hocası Fuad Köprülü'den etkilenerek Anadolu Selçuklularının tarihine ayırdı. Ona göre Türk tarihi bir devamlılık sağlamıştır. Tarihçiliğinde, Orta Asya'dan Anadolu'ya kültürün takviye edilerek korunduğunu düşünmektedir. Osman Turan'ın "Türk Cihân Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi" eseri, ilmi açıdan en bilinen eserdir. OSMAN TURAN’IN HAYATI VE ESERLERİ 27 Mayıs 1960 ihtilâlinde tutuklanarak yaklaşık on altı ay hapis yattı ve ihtilâl mahkemesinde yargılandıktan sonra beraat etti. Fakültedeki görevine dönmek istediyse de fakülte yönetimi bu isteğini geri çevirdi (29 Haziran 1962). Böylece Osman Turan’la fakülte yönetimi arasında kıyasıya bir hukuk mücadelesi başladı. Her defasında mahkemeyi kazanmasına rağmen fakülte yönetimi hukukun kararlarına direndi. Bunun üzerine bir kere daha siyaset meydanına çıkmak zorunda kaldı. Adalet Partisi’ne giren Osman Turan, bu partinin 1964’te yapılan kongresinde teşkilâttan sorumlu genel başkan yardımcısı, 1965 genel seçimlerinde Trabzon milletvekili seçildi. Fakat Adalet Partisi’nin siyasetine de ayak uyduramadı; Yeni İstanbul gazetesinde yazdığı başmakalelerle partinin genel başkanını rahatsız etti ve 1967’de partiden ihraç edildi. Osman Turan, Milliyetçi Hareket Partisi’nde siyasete devam etmeye karar verdi. 1969’da bir defa daha fakültedeki görevine dönmek istediyse de boş kadro bulunmadığı gerekçesiyle isteği reddedildi. Bunun üzerine emekliye ayrılıp meslek hayatına fiilen son verdi (Mayıs 1972). 1966’da tekrar Türk Ocağı genel başkanlığına seçildi ve bu görevi 1973 yılına kadar sürdürdü. Bu dönemde Türk Yurdu dergisi Osman Turan’ın gayretleriyle Türk fikir ve kültür hayatına önemli katkılarda bulundu. Osman Turan emekli olduktan sonra İstanbul’a yerleşti. 1974’te Türk Tarih Kurumu, Osman Turan’ı aslî üyelikten çıkardı. Türk Tarih Kurumu’nun bu kararı Osman Turan’ı çok etkiledi. Kurumun bu davranışı aynı zamanda Türk tarih ilmine vurulmuş ağır bir darbe şeklinde değerlendirildi. Emeklilik dönemini Selçuklu İktisat Tarihi adlı kitabını yazmakla geçirdi, ancak çalışmayı tamamlayamadı. Geçirdiği beyin kanaması sonucunda 17 Ocak 1978’de vefat eden Osman Turan, Osmanlı hânedanından Satıa Hanımefendi ile evliydi. Osman Turan özel hayatında ve sosyal ilişkilerinde mütevazi ve kibar bir insandı. Ancak ilmî ve fikrî tartışmalarda son derece kararlı ve ödün vermez bir tutum sergilemiş, siyasette ise iddialı olmamıştır. Osman Turan’ın yayınlarını ilmî ve fikrî olarak ikiye ayırmak mümkündür. Bu çalışmalar birbirinden tamamen farklı özellikler taşımakla birlikte birbirini destekler ve tamamlar niteliktedir. Turan, geniş yorumlarıyla tarihe dair yazılarını kuru birer bilgi olmaktan çıkardığı gibi ilmî çalışmalar sonucunda elde ettiği bilgileri de memleket meselelerinin aydınlatılmasındaki fikirlerine dayanak yaparak değerlendirmiştir. Doçentliğinden sonra M. Fuad Köprülü’nün “Anadolu Selçukluları Tarihi’nin Yerli Kaynakları” adlı makalesinden (TTK Belleten, XXVII [1943], s. 379-522) etkilenip çalışmalarının büyük kısmını Anadolu Selçukluları’na ayırmıştır. Osman Turan, yine M. Fuad Köprülü gibi Türk millî kültürünün temellerinin Orta Asya’da atıldığına ve İslâmî dönemde yeni unsurlarla takviye edilip korunduğuna, bu kültürün devamlılığına inanmış bir tarihçiydi. Bu devamlılığı özellikle “Le droit terrien sous les seljoukides de Turquie” adlı bildirisinde, Türk Cihân Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi adlı eserinde ve İslâm Ansiklopedisi’ne yazdığı “İktâ” maddesinde açık biçimde ortaya koymuştur. Ancak hem kendisinin hem Köprülü’nün Türkler’de Batı tarzında bir feodalizmin bulunduğuna dair görüşleri Fransız bilim adamı Claude Cahen tarafından kabul edilmemiştir. Osman Turan, eserlerinde genellikle siyasî ve askerî olayların tesbiti ve tasvirini yapmışsa da bazı tarihî olguları tahlil etmekten geri durmamıştır. Meselâ Anadolu’nun fethi ve Türkleşmesi ile Moğol istilâsının İslâm medeniyeti üzerindeki etkileri gibi önemli olayları hep analitik bir yöntemle incelemiştir. Olayların sebep ve sonuçlarını belirlerken daima çok sebeplilik ilkesini benimsemiş, bilhassa maddî ve mânevî âmillere eşit derecede önem vermiştir. Osman Turan

"Prof. Dr. Osman Turan, Türklerin tarih, kültür ve medeniyet davasını mefkure merkezli düşünen bir büyük zihindir" Haber

"Prof. Dr. Osman Turan, Türklerin tarih, kültür ve medeniyet davasını mefkure merkezli düşünen bir büyük zihindir"

Türkiye Cumhuriyeti’nin yetiştirdiği en önemli Selçuklu tarihçilerinden birisi olarak kabul edilen Prof. Dr. Osman Turan, 1914 yılında Trabzon Çaykara’da doğdu. Yükseköğrenimi 1940 yılında Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nde tamamladı. Çalışkanlığı ile döneminin en önemli tarih otoritelerinden olarak bilinen hocası Fuat Köprülü’nün dikkatini çekti. Ortaçağ kürsüsüne asistan olarak giren Turan, 12 Hayvanlı Türk Takvimi çalışmasıyla doktor unvanını aldı. Bununla birlikte, tarih doktoru unvanını alan ilk isim oldu. Fakültede Ortaçağ Türk İslam Tarihi derslerini , Köprülü’nün siyasete girmesiyle devam ettiren Osman Turan, 1944’te doçentlik derecesini aldı. 1951’de profesörlük unvanını alan Turan, Selçuklu tarihi üzerine yaptığı çalışmalarla dönemin Türk ve dünya bilim çevrelerinde parmakla gösterilen bir isim olmuştu. Yazdığı bir çok eserin yanında “Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi” kitabı en bilinen çalışmaları arasındadır. Prof. Dr. Osman Turan'ın üç çalışmasını yayına hazırlayan ve aynı alanda titiz çalışmalar yürüten Prof. Dr. Altan Çetin, Prof. Dr. Turan'ın Türk tarihçiliği açısından önemini yazdı. Osman Turan 1914’te Trabzon’da doğdu. Türk tarih profesörü, akademisyen ve siyasetçi. Selçuklu İmparatorluğu hakkında detaylı incelemeler ve araştırmalar ile tanındı. Ordinasyüs Profesör Doktor Mehmed Fuat Köprülü’nün öğrencisi oldu. Selçuklu üzerine yaptığı çalışmalar İslam Ansiklopedisi gibi yerlerde yayınlanmış ve uluslararası tarih camiasında tanınmasına olanak sağlamıştır. 17 Ocak 1978’de İstanbul’da hayatını kaybetti. Prof. Dr. Osman Turan'ın, Türk Tarih Kurumu'ndan çıkan "Selçuklu Tarihi Araştırmaları" ile "Kunlar ve Eski Türkler" ve "Prof. Dr. Osman Turan-Makaleler" kitaplarını yayına hazırlayan Anadolu Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi, Prof. Dr. Altan Çetin, Türk tarihçiliği ve Türk tarih şuuruna unutulmaz izler bırakan Prof. Dr. Turan'ı anlattı. "PROF. DR. OSMAN TURAN, TÜRKLERİN TARİH, KÜLTÜR VE MEDENİYET DAVALARINA DAİR MEFKÛRE MERKEZLİ DÜŞÜNEN BİR BÜYÜK ZİHİNDİR" Prof. Dr. Altan Çetin, QHA'ya verdiği değerlendirmede Türk tarihçiliği açısından Prof. Dr. Osman Turan'ın önemini şöyle tarif ediyor: Prof. Dr. Osman Turan Cumhuriyet döneminde yetişen en önemli mütefekkir tarihçilerimizden birisidir. Bir Türk Milliyetçisi olan Prof. Dr. Osman Turan Türklerin tarih, kültür ve medeniyet davalarına dair mefkûre merkezli düşünen bir büyük zihindir. “Zira biz Türk kültürüne hizmet ederken ciddi neşriyatla sarsılan milli ahlak ve mefkûreyi korumaya yardım edeceğimizi de düşünüyoruz. Maarif ve üniversitenin kifayetsizliği ve bozuk neşriyatın sel halini almasiyle gittikçe derinleşen manevi buhranın tedavisinde yüksek hislerin ilim ve şuura dayanması şarttı.”, sözleri de onun çalışmasındaki ana hattı ortaya koyar niteliktedir. Manevi buhran karşısında mefkure müdafii olan Prof. Dr. Osman Turan'ın eserleri, ilmî ve fikrî çalışmalar olarak tasnif edilebilir.  Bu açıdan baktığımızda onun muhtelif ilmi çalışmaları vardır. Prof. Dr. Osman Turan, ilmî araştırmalarını iki ana zeminde yürütmüştür denilebilir. Kaynak yayını ve çeviriler ilk grup iken, makaleler ve araştırma eserleri bu alandaki diğer zemini oluşturur. Gerçekten Selçuklular Tarihi alanında büyük bir boşluğu doldurduğu gibi yıllardır hala bu konudaki önemi ve çalışmalarının orijinalliği devam etmektedir. Prof. Dr. Osman Turan'ın başta Selçuklular Tarihi olmak üzere halen orijinalliğini koruyan eserleri şunlardır: Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, Türk Cihân Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi, Selçuklular Zamanında Türkiye(Malazgirt Zaferi’nin 900. yıldönümüne armağan olarak çıkarılan eser, Osman Turan’ın önemli çalışması olup Anadolu Selçuklu Devleti’nin bugüne kadar yazılmış en ayrıntılı tarihidir.) Selçuklular ve İslâmiyet, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi . Kaynak neşirleri olarak ise Aksarâyî, Müsâmeretü’l-ahbâr ve Müsâyeretü’l-ahyâr (Ankara 1944); “Selçuk Devri Vakfiyeleri I, II, III” (TTK Belleten, XI/42 [1947]; XI/43; XII/45 [1948]); İstanbul’un Fethinden Önce Yazılmış Tarihî Takvimler (Ankara 1954, 1984); Türkiye Selçukluları Hakkında Resmî Vesikalar: Metin, Tercüme ve Araştırmalar (Ankara 1958, 1988); M. F. Grenard “Satuk Buğra Han Menkıbesi ve Tarih” (Ülkü, XIII/74, XIV/79, XIV/80, XIV/82, XIV/83, 1939-1940), Selçuklular ve İslâmiyet içinde de yayımlanmıştır (İstanbul 1980, s. 245-308); E. Cavaignac, Tarihî Kronolojinin Esasları (Ankara 1954) sayılabilir.    "DÜŞÜNCE ALANINA EN BÜYÜK KATKISI ŞÜPHESİZ TÜRK CİHAN HAKİMİYETİ MEFKURESİ TARİHİ ESERİDİR" Prof. Dr. Çetin, Prof. Dr. Osman Turan'ın tarihçiliğinin yanında fikir adamı ve mefkureci yönünü şu şekilde özetliyor: Prof. Dr. Osman Turan’ın tarihçilik yanında düşünce adamı ve milliyetçi bir mefkureci olarak yaptığı çok büyük hizmetler vardır. Bunlar kitap, makale telifi yanında Türk Ocakları gibi kurumlarda başkanlığa varan düzeydeki çalışmaları olarak zikredilebilir. Hoca düşünce alanında şüphesiz en büyük katkılardan birisini Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi adlı eserini yazarak yapmıştır. Türk tarihinin metafiziği mahiyetinde olan bu kitap nereden gelip nereye gittiğimiz konusunda ülkemizde türüne az rastlanan bir vuzuh ve vukufta hazırlanmıştır. Bu eser Türklerin cihana hak, adâlet, düzen ve sulhu hedefine koyan dinî, millî, insanî çerçevede , belgelere müstenit olarak süreklilik içinden bugünden yarına Türk gençlerinde mülahaza ettiği millî ülkü ve tarih bilinci eksikliğine karşı mefkureyi tahkim için yazmıştır.  PROF. DR. OSMAN TURAN'IN TÜRK TARİH ŞUURUNA İLİŞKİN DEMEÇLERİ Prof. Dr. Osman Turan bu eseri ve diğer eserlerinde töreli devletli Türkleri, “Tanrının mümtaz bir kavmi olduklarına ve onun kendilerini koruduğuna, kağan ve sultanlar Allah’ın cihan hakimiyetini kendilerine ihsan ettiğine ve bu sebeple de dünya nizamı kurmağa memur bulunduklarına inanıyorlardı” ifadeleriyle tarif etmektedir. “Bu inkişaf içinde kifayetsiz ve aşağılık duygularına düşmüş küçük bir aydın zümrenin Türkiye’nin kaderi üzerinde gittikçe gelişen menfi tesirleri de başlamıştı. Filhakika memleketin ana meseleleri ve dünyanın gidişi hakkında ciddi bir görüşe sahip bulunmayan bu zümre derhal temelsiz bir rejim davasına ve fanteziye kapılmıştı. “Orhun Kitabeleri nasıl Çin esaretine düşmeyi milletin değil idareci ve aydın sınıfın milli mefkure ve ruhtan uzaklaşması neticesi olduğunu, milli ıstırap ve şeref duyguları ile hareket geçen Türk hakan, halkı ve başbuğları sayesinde kurtulduklarını heyecanlı hitabelerle bildirmiş ise bugün de ahlak ve mefkuresini kaybetmiş, maddenin esiri olmuş münevverler de aynı rolü oynamaktadır.” “Gerçekten Türkiye’de komünizmin bu derece süratle yayılması ve azgınlaşması, başka memleketlerden farklı olarak iktisadi ve içtimai şartlardan ziyade manevi buhranın tabii bir neticesi olmuş, münevverlere aid kültür, ahlak ve mefkure sükutu, sosyalist moda ve propagandanın kısa zamanda marazi bir inkişafına kafi gelmiştir.” Gafletten Uyanalım! (Ankara 1948), Türkiye’de Manevî Buhran Din ve Laiklik (Ankara 1964; İstanbul 1978, 1993), Türkiye’de Komünizmin Kaynakları ve Kültür İhtilâli (Ankara 1964; İstanbul 1967, 1977, 1980), Türkiye’de Siyasî Buhranın Kaynakları (İstanbul 1969, 1979, 1994), Türkler Anadolu’da (İstanbul 1973), Vatanda Gurbet (İstanbul 1980), Târihî Akışı İçinde Din ve Medeniyet (İstanbul 1980, 1998) PROF. DR. OSMAN TURAN KİMDİR? Osman Ferit Bayburt’un Aydıntepe (Çatıksu) köyünde doğdu. Ailesi, Trabzon’un fethinden sonra Van taraflarından bölgeye iskân edilen Kurdoğulları (halk arasında Koronoğulları-Kuranoğulları) aşiretine mensuptur. Babası Hasan Ağa, I. Dünya Savaşı’nda şehid düştü. Ailesi Çaykara ilçesine bağlı Soğanlı köyüne yerleşti. Osman Turan ilkokulu Çaykara’da, ortaokulu Bayburt’ta, liseyi Trabzon ve Ankara’da okudu (1935). Yüksek öğrenimini Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Ortaçağ Tarihi Kürsüsü’nde tamamladı (1940). Bu arada çalışkanlığı ve Türk tarihine ilgisi dolayısıyla M. Fuad Köprülü’nün dikkatini çekti ve aynı kürsüye burslu doktora öğrencisi seçildi. Köprülü’nün danışmanlığında iki yılda hazırladığı On İki Hayvanlı Türk Takvimi adlı çalışmasıyla doktor unvanını aldı (1941). Bu çalışma Türkiye’de tarih alanında yapılan ilk doktoradır (Birinci, Osman Turan, s. 34). Köprülü’nün fakülteden ayrılıp siyasete atılması üzerine (1941) Ortaçağ Türk-İslâm tarihi derslerini vermekle görevlendirildi. 1942’de aynı kürsüye asistan olarak tayin edildi. Farsça, Arapça ve Fransızca’sını geliştirip kaynak yayımına ve orijinal araştırmalara başlayan Osman Turan, 1943’te Orta Zaman Türk Devletlerinde Türkçe Unvanlar adlı çalışmasıyla doçentliğe yükseltildi. 1944’te Türkçülük-Turancılık davasından yargılanan Nihal Atsız’ı fakültedeki odasında ağırlaması yüzünden Millî Eğitim bakanı tarafından açığa alındı (4 Mayıs 1944). Ancak Memduh Şevket Esendal ve Hasan Tahsin Banguoğlu’nun müdahalesiyle 30 Kasım 1944’te fakültedeki görevine döndü. 1946-1947’de askerlik hizmetini yaptı. 1948-1950 yıllarında Paris ve Londra’da araştırmalarda bulundu; bu arada Milletlerarası Şarkiyat ve Türkiyat kongreleriyle UNESCO konferanslarına bildiriler sundu. 1940’lı yıllarda gerçekleştirdiği yayınlarla bilim dünyasının dikkatini çekti. 1949’da Türk Tarih Kurumu’na aslî üye seçildi. 1951’de profesör unvanını aldı. 1954 yılı Osman Turan’ın hayatında bir dönüm noktası teşkil etti. Hocası M. Fuad Köprülü’yü örnek alan Turan siyasete atıldı ve bir daha fakültedeki görevine dönemedi. Köprülü öğrencisinin bu kararını uygun bulmamakla birlikte ona engel olmak da istemedi. 1954 ve 1957 yıllarında Demokrat Parti’den Trabzon milletvekili seçildi. Fakat siyasetin esnek ve değişken havasına hiçbir zaman ayak uyduramadı; iç muhalefete geçmekten ve partisinin icraatını eleştirmekten çekinmedi. Tarih araştırmalarına ve memleket meselelerine dair yazılarına ara vermeden devam etti. 1959’da Türk Ocağı genel başkanlığına seçildi. OSMAN TURAN’IN HAYATI VE ESERLERİ 27 Mayıs 1960 ihtilâlinde tutuklanarak yaklaşık on altı ay hapis yattı ve ihtilâl mahkemesinde yargılandıktan sonra beraat etti. Fakültedeki görevine dönmek istediyse de fakülte yönetimi bu isteğini geri çevirdi (29 Haziran 1962). Böylece Osman Turan’la fakülte yönetimi arasında kıyasıya bir hukuk mücadelesi başladı. Her defasında mahkemeyi kazanmasına rağmen fakülte yönetimi hukukun kararlarına direndi. Bunun üzerine bir kere daha siyaset meydanına çıkmak zorunda kaldı. Adalet Partisi’ne giren Osman Turan, bu partinin 1964’te yapılan kongresinde teşkilâttan sorumlu genel başkan yardımcısı, 1965 genel seçimlerinde Trabzon milletvekili seçildi. Fakat Adalet Partisi’nin siyasetine de ayak uyduramadı; Yeni İstanbul gazetesinde yazdığı başmakalelerle partinin genel başkanını rahatsız etti ve 1967’de partiden ihraç edildi. Osman Turan, Milliyetçi Hareket Partisi’nde siyasete devam etmeye karar verdi. 1969’da bir defa daha fakültedeki görevine dönmek istediyse de boş kadro bulunmadığı gerekçesiyle isteği reddedildi. Bunun üzerine emekliye ayrılıp meslek hayatına fiilen son verdi (Mayıs 1972). 1966’da tekrar Türk Ocağı genel başkanlığına seçildi ve bu görevi 1973 yılına kadar sürdürdü. Bu dönemde Türk Yurdu dergisi Osman Turan’ın gayretleriyle Türk fikir ve kültür hayatına önemli katkılarda bulundu. Osman Turan emekli olduktan sonra İstanbul’a yerleşti. 1974’te Türk Tarih Kurumu, Osman Turan’ı aslî üyelikten çıkardı. Türk Tarih Kurumu’nun bu kararı Osman Turan’ı çok etkiledi. Kurumun bu davranışı aynı zamanda Türk tarih ilmine vurulmuş ağır bir darbe şeklinde değerlendirildi. Emeklilik dönemini Selçuklu İktisat Tarihi adlı kitabını yazmakla geçirdi, ancak çalışmayı tamamlayamadı. Geçirdiği beyin kanaması sonucunda 17 Ocak 1978’de vefat eden Osman Turan, Osmanlı hânedanından Satıa Hanımefendi ile evliydi. Osman Turan özel hayatında ve sosyal ilişkilerinde mütevazi ve kibar bir insandı. Ancak ilmî ve fikrî tartışmalarda son derece kararlı ve ödün vermez bir tutum sergilemiş, siyasette ise iddialı olmamıştır. Osman Turan’ın yayınlarını ilmî ve fikrî olarak ikiye ayırmak mümkündür. Bu çalışmalar birbirinden tamamen farklı özellikler taşımakla birlikte birbirini destekler ve tamamlar niteliktedir. Turan, geniş yorumlarıyla tarihe dair yazılarını kuru birer bilgi olmaktan çıkardığı gibi ilmî çalışmalar sonucunda elde ettiği bilgileri de memleket meselelerinin aydınlatılmasındaki fikirlerine dayanak yaparak değerlendirmiştir. Doçentliğinden sonra M. Fuad Köprülü’nün “Anadolu Selçukluları Tarihi’nin Yerli Kaynakları” adlı makalesinden (TTK Belleten, XXVII [1943], s. 379-522) etkilenip çalışmalarının büyük kısmını Anadolu Selçukluları’na ayırmıştır. Osman Turan, yine M. Fuad Köprülü gibi Türk millî kültürünün temellerinin Orta Asya’da atıldığına ve İslâmî dönemde yeni unsurlarla takviye edilip korunduğuna, bu kültürün devamlılığına inanmış bir tarihçiydi. Bu devamlılığı özellikle “Le droit terrien sous les seljoukides de Turquie” adlı bildirisinde, Türk Cihân Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi adlı eserinde ve İslâm Ansiklopedisi’ne yazdığı “İktâ” maddesinde açık biçimde ortaya koymuştur. Ancak hem kendisinin hem Köprülü’nün Türkler’de Batı tarzında bir feodalizmin bulunduğuna dair görüşleri Fransız bilim adamı Claude Cahen tarafından kabul edilmemiştir. Osman Turan, eserlerinde genellikle siyasî ve askerî olayların tesbiti ve tasvirini yapmışsa da bazı tarihî olguları tahlil etmekten geri durmamıştır. Meselâ Anadolu’nun fethi ve Türkleşmesi ile Moğol istilâsının İslâm medeniyeti üzerindeki etkileri gibi önemli olayları hep analitik bir yöntemle incelemiştir. Olayların sebep ve sonuçlarını belirlerken daima çok sebeplilik ilkesini benimsemiş, bilhassa maddî ve mânevî âmillere eşit derecede önem vermiştir.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.