Doğu Türkistan toplama kamplarının şahidi Ömerbek Ali anlattı: 209 numaralı koğuşta neler yaşandı?
Çin yönetiminin 2014 yılında başladığı 2017 yılında ise Doğu Türkistan’ın genelinde inşa edilen milyonlarca Türkün topluca soykırıma uğradığı zulüm kampları halen kapatılmadı. Çin'in Doğu Türkistanlılara karşı kültürel ve biyolojik soykırım uyguladığı bölgede, Türk kültür ve medeniyeti yok edilme tehlikesiyle karşı karşıya. Bu çağ dışı fiiller karşısında günümüzde dünya kamuoyu, Çin'in işlediği insanlık suçlarına "kınama" dışında hiçbir ciddi yaptırım uygulayamadı.
Çin'in dünyadan gizlediği Doğu Türkistan'daki toplama kamplarının şahidi olan Ömerbek Ali, 2017 yılında Ürümçi’de düzenlenen Expo Astana Fuarı'na gitti. Daha sonra ziyarete gittiği babasının evinde Çinli polislerce tutuklanarak kampa götürüldü. Sekiz aya yakın türlü işkencelere maruz kaldı. Kazakistan vatandaşı olması nedeniyle kamptan çıkabildi ve yaşadığı zor günleri, şahit olduğu insanlık dışı muameleleri Kırım Haber Ajansına (QHA) anlattı.
Çin zulmünün canlı tanığı Ömerbek Ali, röportajda Türk devletlerine seslenerek, "Lütfen Türk devlet büyükleri Çin’in yumuşak ipeğine ve tatlı sözüne kanmasınlar. Orada bir Türklük ve Müslümanlık yok ediliyor" ifadelerini kullandı.
"HER ŞEY ÜRÜMÇİ’DE BAŞLADI..."
Sizi tanıyabilir miyiz?
Ben Ömerbek Ali. Evli ve üç çocuk babasıyım. Doğu Türkistan’ın Turfan şehrinde 30 Nisan 1976’de Piçan nahiyesinde dünyaya geldim. İlkokul, ortaokul ve liseyi yurdumda tamamladım. Daha sonra 2006 yılında Pekin Milletler Üniversitesi’nden mezun oldum. Karamay şehrindeki 3’cü Neft Fabrikasında işe başladım. Çalıştığım yerde Çinliler tarafından sürekli aşağılanmaya ve mobinge maruz kaldım. Bu sebeple işimden istifa ederek Kazakistan’a taşındım. Babam Kazak vatandaşı olduğu için kolayca Kazak vatandaşlığına geçtim. 2014 ile 2017 yılları arasında Kazakistan’daki Tomar Trans şirketinde müdür olarak çalıştım. İşim gereği 2017 yılının ortalarında Ürümçi’de düzenlenen Expo Astana Fuarı münasebetiyle Doğu Türkistan’a gittim. Her şey Ürümçi’de başladı...
"TÜRK VE MÜSLÜMAN OLMAK TOPLAMA KAMPLARINA GÖTÜRÜLMEK İÇİN YETERLİ"
Sizi nerede ve neden tutukladılar?
Ürümçi’de düzenlenen Expo Astana Fuarına katıldıktan sonra Piçan’a anne babamı ziyaret etmek için gittim. Gittiğim gün ailemle hasret giderdim. Ertesi sabah 5 Çinli polis evi bastı. Babamın önünde ellerimi kelepçeleyerek başıma siyah torba geçirdi. Hiçbir gerekçe gösterilmeden polis merkezine götürüldüm. Pasaport, kimlik ve cüzdanıma el koydular. Daha sonra hastaneye götürülerek DNA, kan ve birçok testten geçirildim.
Doğu Türkistanlıların Türk ve Müslüman olmaları toplama kamplarına götürülmeleri için yeterli bir gerekçedir. Uygur, Kazak, Kırgız veya Özbek fark etmeden tutuklanıyorlar."
ÇİN USULÜ İŞKENCE: CİNSEL ORGANA ELEKTRİK...
Tutuklandıktan sonra neler yaşadınız?
Toplama kampına götürülecek olan herkes önce hapishaneye götürülüyor. İnsanları hapishanede 5-6 ay ezdikten sonra toplama kamplarına gönderiyorlar. Beni ilk olarak Karamay İl Polis Merkezine götürüldüler. Bana 4 gün boyunca en acımasız şekilde işkence yaptılar. “Kaplan Sandalye”ye bağlayarak işkence yaptılar. Elektrikli joplarla bütün bedenime elektrik verdiler. El ve ayak tırnaklarıma iğne batırdılar. Ayağımdan tavana asarak cinsel organımın ucuna iğne kalınlığındaki bir aletle elektrik verdiler. Dayanamadığım hatta birçok defa bayıldığım anlar oldu. Bu 4 günlük işkenceleri hiç unutamıyorum. Beni sözde devlet güvenliğine zarar vermekle suçladılar. Daha sonra, teröre davet, terörü organize etme, teröristlere yardım etmekle suçlandığım bir kağıda imza atmaya zorlandım. İmza atmadığım için daha çok işkence gördüm. Daha sonra beni Çin’in sözde eğitim kampları dediği toplama kampına götürdüler.
"YEMEK İÇİN ÇİN KOMÜNİST PARTİSİNE DUA EDİLİYOR, ALLAH’A DEĞİL!"
Kampta nelere şahit oldunuz?
4 günlük ağır işkenceden sonra toplama kampına götürüldüm. Orada 209 numaralı koğuşa hapsedildim. Koğuşta 40 ile 50 arasında soydaşlarım vardı. Koğuşta önce ellerimi zincirlediler sonra bir ayağımı duvara monte edilmiş bir demire prangayla bağladılar. Benimle 7 kişi bu şekilde ayaklarımızdan duvara bağlanmıştık. Koğuşta 13 yaşından 80 yaşına kadar suçsuz insanlar hatta bir aileden olan kişiler vardı. Domuz eti yemeyi, Çince konuşmayı ya da onların Çin Komünist propaganda şarkılarını okumayı reddedersek, üç dört Çinli polis dövdükten sonra saatlerce yemek vermezlerdi. Ellimizi arkadan kelepçeleyip karanlık odaya atarlardı. Oradaki herkes Müslüman ama yemeğin nereden geldiğini kimse bilmiyor. Öğle yemeği gelene kadar bize iki üç marş daha söyletiliyor. Yemek geldikten sonra masanın önünde ayakta durarak Çin Komünist Partisine dua ediliyor, Allah’a değil.
“Şi başkan var olsun, bize bugünleri yaşattığı için sağolsun” , “Mao sağ olsun, Komünizmi bize verdiği için sağ olsun” gibi Komünist Partiyi öven, Şi Cinping’i öven, bol bol şükran sunan sözleri söyletiyorlardı. Bu esnada da bizi takip eden gardiyanlar ve polisler oluyordu. Onların onayından geçerse “otur, tamam, yemek yiyebilirsin” diyorlar ve ancak o zaman yemek yiyebiliyorduk. Eğer onayından geçemezsek tekrar tekrar yedi defa sekiz defa bize bu temennileri söyletiyorlardı. Diliniz damağınız kuruyordu, bazen bu yüzden bayılanlar oluyordu.
"NASIL? DOMUZ ETİYLE YAPILAN PİLAVI SEVDİNİZ Mİ?"
Cuma günleri kampta neler oluyordu?
Hafızamda hep diri. Dün yaşamış gibi hissediyorum. Her Cuma pilavın içine kuş başı büyüklüğünde doğranmış domuz eti yemeye zorlanırdık. Daha sonra bu yemeği yapan Çinli bizimle dalga geçerek “nasıl domuz etiyle yapılan pilavı sevdiniz mi?” diyordu. Bizim için kutsal olan günleri özellikle seçiyorlardı. Buna karşı çıktığımızda veya yemediğimizde yine aynı işkenceleri yaparlardı.
KAZAKİSTAN DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI İMDADA YETİŞTİ
Kamptan nasıl kurtuldunuz?
Kampta kaldığım sekiz ay boyunca herhangi bir mahkemeye çıkmadım. Ailemle, avukat ve konsoloslukla iletişime geçmek gibi bir şansım hiç olmadı. Kampta 13 ile 45 yaş arasındaki kardeşlerim bazen sessizce kayboluyorlardı. Kazakistan vatandaşı olduğum için Kazakistan Dışişleri Bakanlığı yardımı ile kamptan kurtulabildim.
"LÜTFEN TÜRK DEVLET BÜYÜKLERİ ÇİN’İN YUMUŞAK İPEĞİNE VE TATLI SÖZÜNE KANMAYIN"
Son olarak insanlara neler söylemek istersiniz?
Kaldığım koğuş genellikle çok soğuk, güneşi göremiyorduk. Banyo yapma imkanı yok, tuvaleti istediğimiz zaman kullanamıyorduk. Bizi gözetleyen Çinli polisler izin verdiği zaman gidebiliyorduk. Onun haricinde altımıza yapsak bile hiç umurlarında olmazdı. Her ay kan alınıyor, bilmediğiniz ilaçları içmeye zorlanıyorduk. Orada insanlık dışı, vahşi işkenceler yapılıyor.
Etnik temizlik yapılıyor. Toplama kamplarına alınanların çoğu suçsuz insanlar. Ben buna şahidim. Birçoğu benim gibi iş adamı. Buluğ çağına ermemiş çocukların toplama kamplarında ne işi var? Bu tamamen Doğu Türkistanlıları yok etme projesidir.
Lütfen Türk devlet büyükleri Çin’in yumuşak ipeğine ve tatlı sözüne kanmasınlar. Orada bir Türklük ve Müslümanlık yok ediliyor. Bizler Çin devletinin dediği gibi terörist değiliz. Bizler inancımızı, insanlığımızı ve kendi topraklarımızı istiyoruz. Herkes Çin’in dünyaya nasıl bir bela olduğunu anlamak için bizim yaşadıklarımıza baksın. Daha geç olmadan Çin emperyalizminin durdurulması için hep birlikte Çin’e karşı tavır almamız, Çin mallarını boykot etmemiz ve bu zulme, bu soykırıma artık bir dur dememiz lazım.