SON DAKİKA
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Milli Mücadele

QHA - Kırım Haber Ajansı - Milli Mücadele haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Milli Mücadele haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Doğu Cephesinin muzaffer komutanı: Kâzım Karabekir Paşa Haber

Doğu Cephesinin muzaffer komutanı: Kâzım Karabekir Paşa

Osmanlı Devleti’nin son dönemi ve Millî Mücadele yıllarında önemli askerî görevlerde bulunmuş, üstlendiği görevlerin hemen hemen hepsini başarıyla tamamlamış seçkin bir komutan ve Cumhuriyet döneminde siyasî alanda önemli hizmetlerde bulunmuş büyük devlet adamı Musa Kâzım Karabekir Paşa, vefatının  77. yıl dönümünde hürmetle yâd ediliyor. Kâzım Karabekir Paşa, Birinci Dünya Savaşı’nda birçok cephede büyük başarılar göstermekle birlikte Çanakkale Savaşı'nda ortaya koyduğu üstün direniş sebebiyle "Alçıtepe Kahramanı"; İstiklâl Harbi’nde Doğu Cephesi’nde kazandığı başarılarından dolayı “Şark Fatihi” ve “Ermenistan Fatihi” unvanları ile anılıyor. İTTİHATÇI KAZIM KARABEKİR Aslen Karaman'ın Karabekir ilçesinden olan Osmanlı subaylarından Mehmet Emin Paşa ile Havva Hanım'ın 5 erkek çocuğundan biri olarak 23 Temmuz 1882'de İstanbul Kocamustafapaşa'da dünyaya gelen Kâzım Karabekir, ilkokula İstanbul'da başladı. Babasının görevi dolayısıyla Van ve Harput'ta devam ettiği ilkokul eğitimini Mekke'de tamamlayan Karabekir Paşa, orta öğrenimini İstanbul Fatih Askeri Rüştiyesi ile Kuleli Askeri Lisesinde sürdürdü. 1902'de ise Harp Okulunu bitirdi. Mekteb-i Erkan-ı Harbiye'yi 1905'te birincilikle tamamlayarak "Altın Maarif" madalyası ile taltif edilen Kazım Karabekir, bu okuldan "Kurmay Yüzbaşı" rütbesiyle mezun oldu. Kâzım Karabekir, kendi isteği ile iki yıllık stajını tamamlamayı tercih ederek, 3. Ordu’da süvari, topçu ve piyade bölük komutanlığı hizmeti olarak Manastır’da yapmaya başladı. Karabekir, Manastır’da bulunurken Binbaşı Enver Bey ile birlikte, sonradan İttihat ve Terakki adını alacak olan; Osmanlı Hürriyet Cemiyetinin şubesini kurdu. 1907’de başarılarından dolayı rütbesi Önyüzbaşılığa yükseltildi. 6 Eylül 1907’de Harbiye Mektebi Strateji Muallim Muavinliğine tayin edildiğinden İstanbul’a geri geldi. Bu arada İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin İstanbul teşkilatının kurulmasında vazife aldı. BEYOĞLU KIŞLASI VE YILDIZ SARAYI'NIN ELE GEÇİRİLMESİNDE ÖNEMLİ ROL OYNADI Kazım Karabekir, 13 Nisan 1909'da 31 Mart Olaylarında Selanik'ten İstanbul'a gelen Hareket Ordusunda görev alarak Beyoğlu Kışlası'nın ve Yıldız Sarayı'nın ele geçirilmesinde ve isyanın bastırılmasında önemli rol oynadı. 1910'da Arnavutluk isyanının bastırılmasında da kolordunun hareket şubesi şefi ve kısmen de erkanı harp reis vekili olarak bulunan Karabekir, 1912'de "Binbaşılığa" terfi etti. Karabekir, 1912-1913 Balkan Savaşı sırasında 10. Tümen Kurmay Başkanı olarak görev yaptı. 22 Nisan 1913'te esir düşerek Sofya'ya gönderilen Karabekir, 21 Temmuz 1913'te Edirne'nin alınmasının ardından Bulgaristan ile imzalanan İstanbul Antlaşması ile İstanbul'a geldi. KÛT'ÜL-AMÂRE KAHRAMANI KARABEKİR Karabekir, 1914'te başlayan 1. Dünya Savaşı'na kaymakam rütbesiyle katılarak, Çanakkale Savaşı'nda Fransızlara karşı Kerevizdere'de kazandığı başarı üzerine miralay rütbesi aldı. Alman Mareşali Graf Von der Gotz Paşa'nın kurmay başkanı olarak Irak'a giden Karabekir, Maraşel'in vefatından Bağdat Savaşı sonuna kadar 18. Kolordu Komutanı oldu ve Kut'ül Amare'de İngilizlerin bozguna uğradığı savaşta yer aldı. 1917'de Diyarbakır'daki 2. Kolordu Komutanı olarak Ruslara karşı savaşan Karabekir, Rusların çekilmesinden sonra Ermeni çetelerle mücadele etmek üzere 31 Aralık 1917'de 3. Ordu'ya bağlı 1. Kafkas Kolordu Kumandanlığına getirildi. Ağır kış koşullarına ve kısıtlı imkanlara rağmen 18 Şubat 1918'de Erzincan'ı, 12 Mart 1918'de Erzurum'u çetecilerden tamamen temizleyen Karabekir, 3 Mart 1918 Brest-Litovsk Anlaşması ile Rusların boşalttığı Kars, Ardahan ve Batum'u, Ermeni ve Gürcülerden almak için harekatı sürdürdü. 25 Nisan 1918'de Kars'ın kurtarılmasından sonra 15 Mayıs'ta Gümrü'ye giren Karabekir, başarılarından dolayı 28 Temmuz'da "Mirliva" rütbesine yükseltildi. Karabekir, 30 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasının ardından İstanbul'a çağrılarak kendisine teklif edilen Erkan-ı Harbiyye-i Umumiyye Reisliği (Genelkurmay Başkanlığı) görevini kabul etmedi. Tekirdağ'daki 14. Kolordu Komutanlığına getirilen Karabekir, kendi isteğiyle 13 Mart 1919'da Erzurum'daki 15. Kolordu Komutanlığına nakledildi. DOĞU CEPHESİ KOMUTANI KARABEKİR Trabzon'da ve Erzurum'da, Muhafaza-i Hukuk Heyeti üyeleriyle görüşen Kazım Karabekir, halka moral kazandırmak ve durumdan haberdar etmek için mitingler ve görüşmelerde bulundu. Bu görüşmelerde tüm şartları zorlayarak silahlanmayı sağlamak ve yurttan düşmana kesinlikle silah veya cephane yardımı yapılmasını engellemek, Ermeni propagandalarına inanmamak, Erzurum'da doğu illeri temsilcilerinden oluşan büyük bir kongre toplamak konuları üzerinde duruldu. Karabekir'in İzmir'in işgaliyle kongre önerisi kabul edildi ve 30 Mayıs 1919'da her tarafa davetiyeler yazıldı. Samsun'a 19 Mayıs 1919'da çıkan Mustafa Kemal Paşa, Erzurum Kongresi'nin toplanması için zemin hazırlayan Kazım Karabekir ile temasa geçti. Erzurum Kongresi'nin toplanma kararını öğrenen Mustafa Kemal Paşa, bunu takdir ettiğini Kazım Karabekir'e telgraf ile bildirdi ve 22 Haziran'da Amasya Genelgesi'ni yayınlayarak kongrenin toplanacağını yurdun dört bir yanına duyurdu. Mustafa Kemal'in Anadolu'daki eylemlerinden çekinen İstanbul hükûmeti, Paşa'yı İstanbul'a çağırdı. Emre karşı çıkan Mustafa Kemal Paşa'nın tutuklanması için Kazım Karabekir Paşa görevlendirildi. Bu emir üzerine Karabekir, Mustafa Kemal'i komutanı olarak kabul ettiğini bildirdi. 10 Temmuz'da toplanan Erzurum Kongresi'nin Temsil Heyeti'ne seçilen Kazım Karabekir, Sivas Kongresi çalışmalarını da yakından takip etti ve kongrenin aldığı kararları destekledi. Karabekir, Millî Mücadele hareketi boyunca, Edirne Milletvekili ve Doğu Cephesi Komutanı olarak görev yaptı. 1920'de Ermenilerce işgal edilen doğu illerini geri aldıktan sonra 31 Ekim 1920'de korgeneralliğe yükseltilen Karabekir, 2 Aralık 1920'de Ermenilerle Gümrü Anlaşması'nı imzaladı. Karabekir, Rus ve Kafkasya hükûmetleri ile yapılan Kars Antlaşması'na ait görüşmeleri Ankara Hükümeti Murahhas Heyeti Başkanı olarak başarıyla sonuçlandırdı. Karabekir, Doğu'daki başarının ardından emrindeki ordunun büyük kısmını Batı Anadolu'daki ordularını desteklemek üzere sevk etti. Savaş süresince gösterdiği kahramanlıkların yanında Kazım Karabekir, merhametiyle de yetim kalan çocuklara kol kanat gerdi. Karabekir, Erzurum, Kars'ta kurduğu yetimhanelerle 6 bininin üzerinde şehit çocuğunu, barınma ve eğitim imkanına kavuşturdu. 21 Kasım 1923'te "Millî Mücadelemizde Siyasi ve Savaş Yararlılığı" görülenlere verilen İstiklal Madalyası ile ödüllendirilen Karabekir, Birinci Dünya Savaşı ile Kurtuluş Savaşı yıllarında özellikle Doğu Anadolu'da gösterdiği kahramanlıklar dolayısıyla "Şark Fatihi" ünvanı ile anıldı. İLK MUHALEFET PARTİSİ LİDERİ KARABEKİR Kâzım Karabekir 15 Ekim 1922'de, Edirne Milletvekili oldu, 17 Şubat-4 Mart 1923'te toplanan İzmir İktisat Kongresi'ne başkanlık yaptı. 29 Haziran 1923'te İstanbul Milletvekili olan Karabekir, 21 Ekim 1923'te 1. Ordu Müfettişliği'ne atandı. Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele, Cafer Tayyar Eğilmez, Adnan Adıvar ve arkadaşları ile 27 Kasım 1924'te cumhuriyetin ilk muhalefet partisi Terrakki Perver Cumhuriyet Fırkası'nı kurdu. Karabekir'in genel başkanı olduğu parti, 1925 yılı şubat ayında ortaya çıkan Şeyh Sait İsyanı dolayısıyla 3 Haziran 1925'te kapatıldı. TBMM BAŞKANI KARABEKİR Karabekir Paşa, 22 Haziran 1926'da İzmir'de Mustafa Kemal'e düzenlenen suikasttan haberdar olduğu halde bildirmediği iddiasıyla tutuklandı ve İstiklal Mahkemesi'nde idamla yargılandı, ancak mahkeme heyetinin oy birliğiyle beraat etti. İkinci dönem milletvekilliği bitince Kazım Karabekir, 5 Aralık 1927'den 1938'e değin Erenköy'deki, bugün müze olan köşkünde inzivaya çekildi. Atatürk'ün vefatının ardından İsmet İnönü, Cumhurbaşkanı olunca Karabekir de, 31 Aralık 1938'de İstanbul milletvekili oldu, 23 Temmuz 1946'da TBMM Başkanı seçildi. 26 Ocak 1948'de Ankara'da vefat eden Kazım Karabekir, önce Hava Şehitleri Mezarlığı'na defnedildi. Karabekir'in cenazesi daha sonra 30 Ağustos 1988'de Atatürk Orman Çiftliği'nde oluşturulan Devlet Mezarlığı'na nakledildi. Aydın eşrafından Cemal Bey'in kızı İclal Hanım ile 1924'te evlenen Karabekir'in, 1927'de ikiz kızları Hayat ve Emel, 1941 yılında da üçüncü kızı Timsal dünyaya geldi. Kâzım Karabekir, hatıratını da yazdığı kitaplarla gelecek nesillere aktardı. Karabekir, aralarında "Birinci Cihan Harbi", "İstiklal Harbimiz", "İzmir Suikastı", "Çocuklara Öğütler", "Hayatım", "İttihat ve Terrakki Cemiyeti 1896-1909", "Ermeni Dosyası", "İngiltere, İtalya ve Habeş Harbi", "Çocuk, Davamız", "İstiklal Harbimizin Esasları", "Sanayi Projelerimiz", "İktisat Esaslarımız", "İstiklal Harbimizde İttihad Terrakki ve Enver Paşa", "İtalya ve Habeş", "Sarıkamış-Kars ve Ötesi" ve "Erzincan ve Erzurum'un Kurtuluşu" olan 17 eser kaleme aldı.

Vatan ve hürriyet aşığı, Türk istiklâlinin şairi: Mehmet Akif Ersoy Haber

Vatan ve hürriyet aşığı, Türk istiklâlinin şairi: Mehmet Akif Ersoy

Mehmet Âkif, 20 Aralık 1873 tarihinde İstanbul’un Fatih ilçesinde doğdu. Babası kendisinin daha sonrasında “Hem babam hem hocamdır, ne biliyorsam kendisinden öğrendim” diyerek tanıttığı Fatih Medresesi müderrislerinden Mehmed Tâhir Efendi; annesi ise Emine Şerife Hanım’dır. Mehmet Âkif eğitim hayatına doğduğu ilçede bulunan Emîr Buhârî Mektebinde başladı. Burada iki yıl eğitim aldıktan sonra, 1979’da Fatih Muvakkithânasinin yanındaki ibtidâî mektebe yazıldı. Öte yandan babasının Mühüdar Emin Paşa’nın oğulları İbnülemin Mahmud Kemal ve Ahmed Tevfik’in hocaları olması vesilesiyle ailece kaldıkları köşkte Mahmud Kemal ile manzumeler yazmaya çalıştı. ASIL MESLEĞİ BAYTARLIKTI 1885’te Mülkiye Mektebinin lise kısmında eğitime başlayan Mehmet Âkif, üç yıllın sonunda geçtiği yüksek okuldan babasının ölümü üzerine ayrılmak zorunda kaldı. Kısa yoldan meslek sahibi olmak amacıyla girdiği Mülkiye Baytar Mektebinden 1893 yılında birincilikle mezun oldu.  Bu sırada edebiyata olan ilgisi artan Mehmet Âkif baytar olarak; İstanbul’da, Anadolu ve Rumeli’nin çeşitli bölgelerinde dolaşarak bulaşıcı hastalıklarla ilgili çalışmalar yaptı. Çocuk yaşlarda başladığı ve ara verdiği hafızlık eğitimini de çalıştığı sırada tamamladı. EDEBİYAT HAYATINA GİRİŞ Mehmet Âkif, İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra Ebül‘ulâ Zeynelâbidîn ve Eşref Edip ile birlikte devrin ilim ve fikir hayatında önemli yeri ve tesiri olan, hemen hemen bütün şiir ve yazılarının çıkacağı Sırat-ı Müstakîm yayınının başyazarlığını yapmaya başladı. 1908’de İstanbul Dârülfünunu Edebiyat Şubesinde Osmanlı edebiyatı hocalığına atandı.  MİLLÎ MÜCADELE VE VAAZLAR Kişiliğini “Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim, Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim! Adam aldırmada geç git, diyemem aldırırım. Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!" ifadeleriyle tanımlayan Mehmet Âkif, Balkan Savaşı sırasında kurulan ve ileriki yıllarda Millî Mücadele’nin teşkilatlanmasında önemli rol oynayacak olan Müdâfaa-i Milliyye Cemiyeti’ne bağlı Hey’et-i Tenvîriyye’ye katıldı.  Balkan Savaşları sonunda ise, memleketin içine düştüğü vahim durum karşısında yeise düşmemek, birlikten ayrılmamak ve orduya yardım gibi konularda Fatih, Beyazıt ve Süleymaniye camilerinde metinlerini bu sırada adı Sebîlürreşâd olarak değişen dergisinde yayımladığı vaazlar verdi. MİLLÎ MÜCADELENİN MANEVİ LİDERİ Mehmet Âkif Birinci Dünya Savaşı sonucunda Osmanlı İmparatorluğu’nun yenik duruma düşmesinin ve ülke topraklarının düşmanlar tarafından işgal edilmesi üzerine; 1920’de fiilen Millî Mücadele Hareketi’ne katıldı. Balıkesir’de Kuvâ-yi Milliyecilerle görüşen Mehmet Âkif, Zağanos Paşa Camii ile çeşitli yerlerde halkı birliğe davet ve direnmeye teşvik maksadıyla vaaz ve konuşmalar yaptı. Mehmet Âkif, aynı yıl Ankara’dan gelen davete icap etti ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin (TBMM) ertesi günü, halka birlik, beraberlik ve hürriyet üzerine vaaz verdi. TBMM Reisi Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın teklifi üzerine Budur Milletvekili olan Mehmet Âkif, halka vaazlar vermeye devam etti.  1920 yılının son aylarında düzenlenen millî marş yarışmasına 500 lira para ödülü sebebiyle katılmayan Mehmet Âkif’i Hasan Bahri Bey ikna etti ve Hamdullah Suphi Bey'in Meclis'te okuduğunda ayakta alkışlanan İstiklal Marşı, 12 Mart 1921'de Milli Marş olarak kabul edildi. Ersoy, ödül olarak verilen 500 lirayı hayır kurumuna bağışladı. BÜTÜN ŞİİRLERİNİ SAFAHAT'TA TOPLADI Şiirlerini 7 kitaptan oluşan Safahat adlı eserinde toplayan Ersoy, 1911'de yazdığı ilk bölümde Osmanlı toplumunun meşrutiyet dönemini, 1912'de yazdığı Süleymaniye Kürsüsünde adlı ikinci kitapta da Osmanlı aydınlarını anlattı. Halkın Sesleri adlı üçüncü bölümü 1913'te kaleme alan Ersoy, Fatih Kürsüsünde isimli eserini ise 1914'te yazdı. Ersoy, 1917 tarihli Hatıralar ile Birinci Dünya Savaşı hakkında görüşlerinin yer aldığı 1924 tarihli Asım'ın ardından 7. bölüm olan Gölgeler'i 1933'te tamamladı. 1936'DA HAYATINI KAYBETTİ Kurtuluş Savaşı ve zafer sonrası uzunca bir süre Mısır'da yaşayan ve orada Türkçe dersleri veren Ersoy, 17 Haziran 1936'da tedavi için İstanbul'a döndü. Mısır'dan hasta ve yorgun olarak dönen ve Abbas Halim Paşa'ya ait Beyoğlu'ndaki Mısır Apartmanı'nın dördüncü katındaki dairede kalan Ersoy, 27 Aralık 1936'da hayata gözlerini yumdu. İstiklâl Şairi Mehmet Akif Ersoy'un her yıl binlerce kişinin ziyaret ettiği kabri, Edirnekapı Şehitliği'nde bulunuyor. Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri kapsamında 2018 Yılı Vefa Ödülü’ne layık görülen Âkif, millî şair olarak Türk insanının kalbindeki yerini koruyor.

Türk Millî Mücadele döneminde Denizli nasıl bir rol oynadı? Haber

Türk Millî Mücadele döneminde Denizli nasıl bir rol oynadı?

Mustafa KOÇYEGİT QHA Ankara Pamukkale Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı ve Türk Ocakları Denizli Şubesi Başkanı Prof. Dr. Turgut Tok, Türk Millî Mücadele döneminde Denizli şehrinin yeri ve önemini, dönemin Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi önderliğinde tertip edilen tel’in mitingini ve Denizli ile ilçelerinde kurulan müdâfaa-i hukuk cemiyetlerinin faaliyetlerini Kırım Haber Ajansına (QHA) değerlendirdi. "YUNAN İZMİR'E ÇIKTIĞINDA İLK TEPKİ DENİZLİ'DEN VERİLİYOR" Denizli’nin Anadolu coğrafyasının 1000’li yıllardan itibaren kadim coğrafyalarından bir tanesi olduğunu belirten Prof. Dr. Turgut Tok, “İki Haçlı Savaşı’nın yaşandığı bir coğrafyadır. 1147-1148’de Haçlılara karşı Kazıkbeli Savaşı yapılmıştır. 1147’nin aralık ayının son haftasında Alman orduları, 1148’in ocak ayının ilk haftasında da Fransız orduları Kazıkbeli mevkisinde mağlup edilmiştir. 1176’da da Miryokefalon Savaşı’nın yaşandığı bir yerdir. İlk olarak 1070 yılında Afşin Bey tarafından fethedilen bir toprak.” ifadelerini kullandı. Afşin Bey’in fethettiği dönemden sonra Denizli’nin geçici sürelerle el değiştirdiğini kaydeden Prof. Dr. Tok, “Son olarak 1206 yılında Mehmet Gazi tarafından fethediyor. O günden sonra da düşman ayağının basmadığı topraklardan bir tanesidir.” dedi. Sevr ve Mondros Anlaşması neticesinde Anadolu’nun işgal edilme sürecinin başlaması sonrasında Yunan kuvvetlerinin İzmir'e çıkacağının öngörüldüğünü söyleyen Tok, “15 Mayıs 1919 tarihinde Yunan İzmir'e çıkıyor. Yunan İzmir'e çıktığında ilk tepki Denizli'den veriliyor. ‘Bu topraklar bin yıldır atamızın toprağı; bu toprakları korumak, mücadele etmek kutsal bir cihattır’ anlayışıyla dönemin Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Bey önderliğinde Yunan'ın İzmir'i ve Batı Anadolu'yu işgalinin kabul edilmeyeceği ve bunun bütün dünyaya haykırılması için bir miting organize ediliyor.” şeklinde konuştu. "BU MİTİNG, ANADOLU'DAKİ MİLLÎ MÜCADELENİN BAŞLAMASINDAKİ FİTİLİ ATEŞLEYEN KIVILCIMLARDAN BİRİDİR" Söz konusu mitingin Denizli'nin önemli tarihlerinden bir tanesi olduğunu vurgulayan Tok, “Yunan Denizli’yi işgal etmemiştir, Denizli'ye gelmemiştir. Menderes Nehri sınırında kalmıştır. Sadece Buldan, Güney, Çivril, Bekilli ilçelerinin belli bölgelerinde Yunan kuvvetleri bulunmuş ama Denizli’nin bu tarafına geçememiştir. 15 Mayıs 1919 günü, Müftü Ahmet Hulusi Efendi önderliğinde Anadolu'da Yunan işgalinin kabul edilmeyeceği, buna Millî Mücadele'nin yapılacağının kıvılcımı yakılmıştır.” değerlendirmesinde bulundu. Bayramyeri’nde gerçeklen tel’in mitinginin Denizli’nin tarihi günlerinden birisi olduğunu ve Denizli’nin üç ayrı bölgesinde toplanan kalabalıkların miting alanına yürüyüş gerçekleştirdiğini belirten Tok, mitingin önemini şu cümlelerle anlattı: “Bayramyeri'nde Müftü Ahmet Hulusi Efendi sancağın altında tarihi bir konuşma yapıyor. ‘Bu mukaddes sancağın altında’ diye başlayan, ‘Muhterem efendiler’ diye devam eden ve Yunana karşı, düşmana karşı, işgal güçlerine karşı mücadele edilmesini telkin eden; bu mücadelenin bir mukaddes cihat olduğunu ilan eden bir konuşma yapıyor. Bu konuşmanın bir müftü tarafından yapılmış olması çok önemli çünkü o anda 15 Mayıs 1919’da İstanbul işgal altında, Sadâret işgal altında ve dönemin Şeyhülislamı Dürrizâde tarafından da verilmiş bir fetva var. İşgal güçlerine karşı mukavemet edilmemesi, Padişahın kontrolünde olayların devam ettiği noktasında bir fetva var. Millî Mücadele’ye, Kuvvacılara karşı bir fetva veriliyor, görüldüğü Kuvâ-yi Milliyecilerin katledilmesi emrini veriyor. Böyle bir emre, Denizli'de Müftü Ahmet Hulusi Efendi hayır diyor. Diyor ki, bu bir mukaddesatımıza saldırıdır. Millî Mücadele verilmelidir. Kuvâ-yi Milliye, Atatürk'ün etrafında toplanılmalıdır. Bu mukaddes bir cihattır. Şunları şunları yapmalıyız. Hatta çok böyle tüyleri diken diken eden bir cümlesi vardır o fetvasının sonunda. Bunları bunları yapınız. ‘Hiçbir şey yapamıyorsanız yerden üç taş alıp düşmana atınız’ diyor. Böyle bir iman, böyle bir vatan sevgisinin olduğu bir miting. Bu miting, Anadolu'daki millî mücadelenin başlamasındaki fitili ateşleyen kıvılcımlardan biridir.” "DOST DÜŞMAN BİLSİN Kİ, HİÇBİR ŞEY YAPAMIYORSAK DA DÜŞMANA ATACAK ÜÇ TAŞIMIZ VAR" Müftü Efendi’nin, “Üç taş alıp düşmana atınız.” cümlesinin hatırasının bugün Denizli'de hala yaşamakta olduğunu belirten Prof. Dr. Tok, “Denizli’nin yerli aileleri, esnafları -ki, benim evimin balkonundan da vardır- biz üç taş saklarız. Ya kapımızı arkasında ya balkonda ya da ana avlu giriş kapısının olduğu yerde üç taşımız vardır. Semboliktir. Bu şu demektir; dost düşman bilsin ki, hiçbir şey yapamıyorsak da düşmana atacak üç taşımız var.” ifadelerini kullandı. Bayramyeri’nde gerçekleşen mitingi takip eden günlerde ilçelerde de miting ve nümayişlerin düzenlendiğini, müdâfaa-i hukuk cemiyetlerinin kurulup örgütlendiğini; asker toplama ve cephane temin etme noktasında faaliyet gösterdiklerini, Menderes’in karşısına geçip kahramanlıklar gösterdiklerini aktaran Tok, Denizli’nin Millî Mücadele’ye bir diğer katkısının ise Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün talimatıyla atanmış olan bir numaralı istihbarat subayı Fahri Akçakoca’nın çalışmaları olduğunu kaydetti. "DENİZLİ ATATÜRK'ÜN VERMİŞ OLDUĞU MİLLÎ MÜCADELE HAREKETİNE BÜYÜK KATKILAR SUNAN İLLERİMİZDEN BİR TANESİDİR" Yeni kurulan Cumhuriyet’in ilk istihbarat subayının da Fahri Akçakoca olduğunu söyleyen Prof. Dr. Turgut Tok, “Fahri Akçakoca'nın Yunanlıların yapmış olduğu büyük bir cephane ve askerî sevkiyatının istihbaratını Kuva-yi Milliye güçlerine, komutanlarına iletmesi noktasında bir önemli bilgi paylaşımı var. Ki, o istihbarat neticesinde cephane ve asker sevkiyatı trenle yapılıyor. Alaşehir bölgesindeki cephaneleri, askerleri ile birlikte imha ediliyor. Fahri Akçakoca aynı zamanda, Denizli Türk Ocaklarının bir dönem yöneticiliğini yapmış bir büyüğümüzdür.” dedi. Prof. Dr. Turgut Tok, Denizli’nin millî mücadeleye olan katkıları bağlamında son olarak şunları söyledi: “19 Mayıs 1919’da Atatürk'ün Samsun'a çıkışıyla birlikte Denizli ve çevresi, ilçeleriyle birlikte Atatürk'ün vermiş olduğu Millî Mücadele hareketine büyük katkılar sunan illerimizden bir tanesidir. Millî Mücadele’nin her aşamasında hem maddî hem manevî anlamda büyük destekleri olan illerimizden biridir. Ki, Cumhuriyet ilân edildikten sonra da Cumhuriyet’in yeni kazanımlarının halka tanıtılması ve halka iletilmesi noktasında da önder şehirlerden bir tanesi Denizli’dir. Cumhuriyet’in getirmiş olduğu aydınlık yenilikleri kabullenmede ve halka yansıtmada, günlük hayatta bunun işler hale gelmesinde önemli bir rol oynamıştır. Cumhuriyet’in ilk döneminde aydınlanma hareketinin önemli merkezlerinden biri Denizli Türk Ocaklarıdır. İlk tiyatro, Denizli Türk Ocaklarında hazırlanır ve oynanır, gazete ve dergiler çıkarılır. Hatta Denizli'deki ilk futbol kulübü de Türk Ocakları çatısı altında kurulmuştur. Hülasa, millî mücadeleye önemi katkıları olan şehirlerden biri Denizli şehridir.”

Milli Mücadelenin ilk adımının 105. yıl dönümü: 19 Mayıs 1919 Haber

Milli Mücadelenin ilk adımının 105. yıl dönümü: 19 Mayıs 1919

Bugün, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve kurtarıcısı Gazi Mustafa Kemal Atatürk‘ün Samsun’a çıkarak milli mücadeleyi başlattığı 19 Mayıs 1919 tarihinin 105. yıl dönümü kaydediliyor. ANADOLU’NUN DÖRT BİR YANI İŞGAL EDİLMİŞTİ Osmanlı İmparatorluğunun teslimiyet belgesi olan Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasının akabinde Anadolu’nun çeşitli bölgelerinin işgal altına girmişti. Söz konusu işgaller bölgedeki asayişi sağlama bahanesiyle, bilhassa azınlık çetelerinin faaliyet gösterdiği yerlerde gerçekleşiyordu.   TARİHİN KIRILMA NOKTALARINDAN 19 MAYIS 1919 30 Nisan 1919 tarihinde Mustafa Kemal Paşa, Samsun ve havalisindeki gelişmelere binaen dönemin padişahı Mehmed Vahideddin tarafından 9’uncu ordu müfettişi olarak atandı. İzmir’in Yunanlılar tarafından işgalinin akabinde, 16 Mayıs 1919’da İstanbul’dan Bandırma vapuruyla Samsun’a hareket eden Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktı. İngilizlerin kontrolünde olan Samsun’da milli mücadele hareketi için istediklerini gerçekleştiremeyeceğini anlayan Mustafa Kemal, 25 Mayıs 1919 Havza’ya hareket etti.   ATATÜRK’Ü ANMA GENÇLİK VE SPOR BAYRAMI Milli mücadelenin ilk adımı olan Samsun’a çıkış, İstiklal Harbi’nin (Kurtuluş Savaşı) kazanılmasından ve Cumhuriyetin ilanından sonra, Mustafa Kemal Atatürk’ün isteği üzerine “Gençlik ve Spor Bayramı” olarak kutlanmaya başladı. 20 Haziran 1938’de “Gençlik ve Spor Bayramı” adı ile milli bayram olan 19 Mayıs, 7 Mart 1981 tarihinden itibaren “Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı” olarak kutlanmaya başladı.

Kırım Vakfında "Millî Mücadele'de Kırım Türkleri" konferansı düzenlendi Haber

Kırım Vakfında "Millî Mücadele'de Kırım Türkleri" konferansı düzenlendi

Kırım Vakfı tarafından geleneksel olarak düzenlenen Tarih ve Kültür Konferanslarında bu hafta, Cumhuriyet'in 100. yılını geride bırakan Türkiye'nin Millî Mücadele günleri gündeme getirdi. Dr. Ümit Özkan'ın konuşmacı olarak yer aldığı etkinlikte "Millî Mücadele'de Kırım Türkleri" konusu ele alındı. ETKİNLİĞE YOĞUN KATILIM Dr. Ahmed İhsan Kırımlı Sosyal Tesisi'ndeki Bekir Sıtkı Çobanzade Kütüphanesi'nde gerçekleşen etkinliğe; Dünya Kırım Tatar Kongresi (DQTK) Genel Sekreteri Av. Namık Kemal Bayar, Kırım Vakfı Başkanı Tuncer Kalkay, Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Genel Başkanı Mükremin Şahin, Kırım Tatar Milli Meclisi (KTMM) üyesi, İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gayana Yüksel, TURKSİD Ukrayna Derneği Başkanı İsmet Yüksel, Şefika Gaspıralı Kadın İnisiyatifi Başkanı Necla Kalkay, Tuvgan Til İnternet Sitesi Koordinatörü Oya Deniz Çongar Şahin, yazar Serra Menekay, Vakfın ve Derneğin Yönetim Kurulu üyeleri ile çok sayıda Kırım Tatar isim katıldı. Programın açılışını gerçekleştiren Oya Deniz Çongar Şahin, “Dedelerimiz Kırım topraklarından farklı yerlere göç etmek zorunda bırakıldığında, onlar gittikleri topraklarda Kırım’ı hiçbir zaman unutmadılar. Kırım Tatarları özellikle Anadolu’nun yaşadığı zor günlerde vefa borçlarını ödediler, pek çok kıymetli işe koştular” dedi. "BU ÇALIŞMALAR BİZİM İÇİN ÇOK KIYMETLİ" Programın açılış konuşmasını gerçekleştiren Kırım Vakfı Başkanı Tuncer Kalkay, 100. yılını dolduran Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş dönemlerinde Sakarya Zaferi’nde çok sayıda Kırım Tatar köyünün katkıları olduğunu dile getirdi. Kalkay, “Her Kırım Tatarının bu dönemde hikayesi vardır. Örnek verecek olursam; annemin bir dayısı Sakarya Cephesi’nde Günalan köyünde şehit düşmüş, bir diğer dayısı da Sakarya Cephesi’nde yaralanmış. Bu diğer aile üyeleri arasında çok bilinen bir mevzu değil, sanki yaşananlar bizden kopuk gibi. Bu yüzden Sayın Ümit Özkan’ın bu çalışması bizler için çok önemli” diyerek yazara teşekkür etti. MİLLÎ MÜCADELEDE KIRIM TATARLARININ KATKISI Konuşmasının başında kendinden kısaca söz eden Özkan, Isparta Bilim ve Sanat Merkezinde Tarih öğretmenliği yaptığını ve bu konudaki çalışmalarını sürdürdüğünü ifade etti. Özkan, çalışmalarında destek veren; Prof. Dr. Caner Arabacı, Prof. Dr. Hakan Kırımlı, Dr. Bahattin Demirtaş, Fatih Karayandı, Av. Namık Kemal Bayar, Bekir Turgut, yazar Servet Odaman, Vecdi Özgey, Alaettin Karaca ve Celal Ünal gibi isimlere teşekkür ederek başladı. Özkan, çalışmalara Millî Mücadele döneminin daha çok aydınlatılması ve Kırım Tatarlarının göçünü Millî Mücadeleyi nasıl etkilediğini araştırmak için çalışmalara başladığını dile getirdi. Özkan, birçok kaynağın yanı sıra, Bekir Turgut ve Servet Odaman’dan aldığı arşivlerden de yararlandığını söyledi. Özkan, bürokratik engeller ve Covid-19 sebebiyle saha çalışmaları yapamadığını ve ilerleyen zamanda bu çalışmanın genişletilebileceğini belirtti. Doktora tezini kitap haline getiren yazar Özkan, Kırım Tatarlarının; Kuvâ-yi Millîye’deki faaliyetlerine, cephe gerisindeki faaliyetlerine ve düzenli orduya katkılarına değindi. Özkan, Kuvâ-yi Millîye birliğinin genelde batı ve güney cephesinde olduğunu vurgulayarak Çakal köyünde Kırım Tatarı İnce Ali’nin, Kozan’ın kurtarılmasında, Misis Muharebesi’nde ve Mercin Zaferi’nde rol aldığını, o bölgede efsane bir isim haline geldiğini kaydetti. Özkan ayrıca, 50’li yaşlarında olan Kırım Tatar Ayşe Çavuş’un İzmir’in işgalinden sonra kendi müfrezesini kurduğunu, Millî Mücadele'ye katıldığı dönemde ise Turgutlu’nun işgalden kurtarılmasında önemli bir rol oynadığını ifade etti. Yazar, Ayşe Çavuş’un Demirci’deki başarısından sonra Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün daveti üzerine Ankara’ya geldiğini ve kendisine layık görülen ödülü kabul etmediğini de sözlerine ekledi. KIRIM TATARLARININ KUVÂ-Yİ MİLLÎYE'YE KATKILARI RESMΠBELGEDE YER ALIYOR 5. Türk Fırka Komutanı Cemil Cahid Toydemir tarafından imzalanan 24 Temmuz 1336 tarihli bir askerî belgede Kırım Tatarlarının Millî Mücadeleye katıldığını gösteren Özkan belgede yazılanları şöyle okudu: “28. Yunan Fırkası tamamen yenilmiştir. Vuku bulan muharebede Kırım Tatar süvarilerinin pek mühim yararlılıkları görülmüştür" "KIRIM TATARLARI HER TÜRLÜ ZORLUĞA RAĞMEN TÜRKİYE TÜRKLERİNİN DESTEKÇİSİ OLMUŞTUR" Özkan, “O dönemde Kırım yarımadasında her türlü zorluğa rağmen Kırım Tatarları Türkiye’deki Türklerin her zaman destekçisi olmuştur” diyerek orada miting yapıldığını aktardı. Kırım Tatarlarının ayrıca Türkiye’deki faaliyetlerine değinen Özkan, Bahçesaray’dan göç etmiş olan Abdurrahman Kamil Efendi'nin desteklerinin ahde vefaya işaret olduğunu söyledi. Ayrıca Tevfik Paşa ve İsmail Hakkı Bey'in de Millî Mücadele’ye destek verdiklerini bu vesileyle Ankara’ya silah tedarikini hızlandırdıklarını ifade etti. Öte yandan Özkan, Sakarya Meydan Muharebesi'nde yer alan Kırım Tatar köylerinin faaliyetlerini aktardı. Özkan, Millî Mücadele döneminde orduya destek olan; Toydemir köyü, Tırnaksız köyü, Yaverören köyü, Semaüyük köyü, Köklüce köyü isimli Kırım Tatar köylerini sıraladı. Bununla birlikte Kırım Tatarlarının dış kaynaklı ve İstanbul kaynaklı olarak düzenli orduda yer aldığını belirtti. 30 KIRIM TATARI ŞEHİT DÜŞTÜ Özkan resmî verilere dayanarak 30 köyden 30 Kırım Tatar şehidin olduğunu, bununla birlikte Kırım Tatarlarının 192’sinin madalya sahibi olduğunu, 203 madalya almayan toplamda 426 Kırım Tatarın, Millî Mücadeleye katkı sunduğunu belirtti. Özkan konuşmasının sonunda, “Kırım Tatarları bir tümen ve bir alay kadar katkı sağlamış, Türk dünyasında kader ve dayanışma birliğinin önemli manada teşkil ediyor” ifadesini kullandı. Özkan konuşmasının sonunda, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e, silah arkadaşlarına, Mehmetçiklere ve Kırım Tatarlarına rahmet diledi. Dr. Özkan, konferansın sonunda katılımcıların konuya ilişkin sorularını cevaplandırdı. Kırım Vakfı Başkanı Kalkay, "Bu çalışma bize kaderdaş olduğumuzu gösteriyor" diyerek yazar Dr. Ümit Özkan'a günün anısına plaketini takdim etti. Konferansın akabinde ise Özkan, katılımcılara kitabını imzaladı.

Türk milli mücadelesinin hedef ve esasını belirleyen Misak-ı Milli’nin kabulünün 104. yılı Haber

Türk milli mücadelesinin hedef ve esasını belirleyen Misak-ı Milli’nin kabulünün 104. yılı

Birinci Dünya Savaşı sonrasında oluşan yeni dünya düzeni içerisinde, Türk milletinin yaşadığı sınırları belirlemek ve bunu uluslararası kamuoyu ile paylaşarak kesinlik kazandırmak için son Osmanlı Mebusan Meclisi, 28 Ocak 1920 günü tarihi bir karar aldı. Meclisin aldığı kararlar doğrultusunda çizilen sınırları ilan eden Misak-ı Milli'nin kabulünün bugün 104. yıl dönümü. #MisakıMilli 104 Yaşında.#28Ocak pic.twitter.com/Pt9TgGSVSg — Devlet Arşivleri Başkanlığı (@devletarsivleri) January 28, 2024 MİSAK-I MİLLİ NEDİR? Misak-ı Milli, 1. Dünya Savaşı sonrasında oluşan yeni dünya düzeni içerisindeki Osmanlı Devleti'nden arda kalan topraklarda yaşayan Türklere ait toprakları çizen bir sınır olarak belirlenmişti. Son Osmanlı Mebusan Meclisi'nin 17 Şubat 1920'de kamuoyuna açıkladığı sınırlar, Misak-ı Milli olarak biliniyor. Ancak açıklanan bu sınırlar meclis tarafından 28 Ocak 1920'de kabul edilmişti. Misak-ı Milli, Mustafa Kemal Paşa başta olmak üzere vatanperver subay ve milletvekillerinin diretmesi ile mecliste açıklanmış, sonrasında da İtilaf devletleri tarafından işgal süreci başlatılmıştı. MİSAK-I MİLLİ SINIRLARI Birinci Dünya Savaşı sonrası Osmanlı Mebusan Meclisi tarafından kabul edilerek Osmanlı Türklerinin yaşadığı alanları -kesin olmamakla birlikte- siyaseten belirleyen Misak-ı Milli'ye dahil edilen topraklar şöyle: Kıbrıs, Musul Vilayeti, Deyr-i Zor, Kars, Ardahan, Batum, Musul, Batı Trakya ve On İki Ada. MİSAK-I MİLLİ KARARLARI Osmanlı Mebusan Meclisi tarafından 28 Ocak 1920 tarihinde kabul edilen Misak-ı Milli kararları ise şöyle: Misak-ı Milli bir bütündür ve asla ayrılamaz. Mondros sonrası işgal edilen yerlerin geleceğine halkın oylaması ile karar verilecektir. Ülkenin tam bağımsızlığı esastır. (siyasi, mali ve adli) Bu konudaki kısıtlamalar kabul edilemez. Batı Trakya'nın durumuna halkın oyları karar verecektir. Kars, Ardahan ve Batum'da halk oylaması yapılacak ve bölge halkı geleceğine karar verecektir. İstanbul ve Marmara Denizi güvenliği açısında tehlikeden uzak bir duruma getirilecek. Boğazlar ticarete açık kalacaktır.

Türk milli mücadelesinin sembol ismi, "Milli hatip" Hamdullah Suphi Tanrıöver Haber

Türk milli mücadelesinin sembol ismi, "Milli hatip" Hamdullah Suphi Tanrıöver

Türk Kurtuluş Savaşı ve Milli Mücadele devirlerinin sembol isimlerinden, Türk Ocaklarının efsane Genel Başkanı, edebiyatçı, yazar ve devlet adamı Hamdullah Suphi Tanrıöver, vefatının 57. senesinde saygıyla anılıyor. Hamdullah Suphi, Abdurrahman Sami Paşa'nın torunu, Abdüllatif Suphi Paşa ile Ülfet Havva hanımın oğlu olarak 1885'te İstanbul'da hayata gözlerini açtı. İlk eğitimini burada tamamladı. Tanrıöver, 1904'te Galatasaray Mekteb-i Sultanisi'ni bitirdi. Daha sonra 1908'de Ayasofya Rüşdiyesinde, 1910'da Darülmualliminde, 1913 yılındaysa Darülfünun Edebiyat Fakültesinde çeşitli dersler verdi. Hamdullah Suphi, Balkan Savaşı'ndan sonra Edirne ve Trakya topraklarının Osmanlı Devleti’nde kalması için oluşturulan komisyonla birlikte 1913'te Berlin ve Petersburg'a gitti. Türk Derneği, Türk Yurdu Cemiyeti, Türk Ocağı ve Türk Bilgi Derneği gibi kuruluşların faaliyetlerine katılan, Türk Ocakları'nın başkanlığını yapan Tanrıöver, Mayıs 1919'da İzmir'in Yunanlılar tarafından işgali nedeniyle İstanbul'da düzenlenen protesto mitinglerindeki konuşmalarıyla adından söz ettirdi. TÜRK MİLLİ MÜCADELESİNİN YILMAZ SAVUNUCUSU Son Osmanlı Mebusan Meclisi'nde Saruhan (Manisa) milletvekili olarak görev yapan Tanrıöver, İstanbul'un işgali ve Türk Ocaklarının kapatılması üzerine Ankara'ya giderek Milli Mücadele'ye katıldı. Antalya mebusu olarak 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne giren devlet adamı, aynı yıl Maarif Vekili olarak görev aldı. İstanbul matbuatına karşı Milli Mücadele'yi savunan yazılar kaleme aldı. İstiklal şairi Mehmet Akif Ersoy'un yazdığı İstiklal Marşı'nın TBMM'de milli marş olarak kabul edilmesi için büyük çaba sarf eden Tanrıöver, mücadeleci tavrı ve hitabetiyle önem kazandı. Duyuru yapıldığında milli marş yazılması karşılığında ödül konulduğu için yarışmaya katılmayan Mehmet Akif Ersoy'u ikna eden ve İstiklal Marşı'nı Meclis kürsüsünde ilk kez ve üst üste 4 defa okuyan Tanrıöver, şiiri Türk milli mücadelesinin mütemmim cüzü olarak nitelendirdi. MİLLİ HATİP, TÜRK SİYASETİNDE HER ZAMAN ÖNDE GELEN İSİMLER ARASINDA OLDU Hitabetiyle şöhret bulan, halk arasında ve meclis ortamında yaptığı etkili konuşmalarıyla "milli hatip" ve "cumhuriyet hatibi" olarak anılan Tanrıöver, 1923'te ikinci Meclise de İstanbul mebusu olarak girdi. Cumhuriyet'ten sonraki yıllarda yeni Türkiye'yi ve Cumhuriyet inkılaplarını öven konuşmalarıyla halk üzerinde etkili olan Hamdullah Suphi, 1925'te Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki görüşmeler sırasında tekke ve zaviyelerin kapatılmasına dair kanuna itiraz etti. İstanbul'da Türk Ocakları'nı tekrar faaliyete geçiren, Etnografya Müzesi'ni kuran Tanrıöver, 1931-1943 yılları arasında Bükreş'te büyükelçilik yaptı. Tanrıöver, sonraki yıllarda muhtelif illerde vekillik yaptı ve siyasetin içinde yer aldı. İstanbul'da 10 Haziran 1966'da vefat eden Hamdullah Suphi Tanrıöver'in cenazesi, Merkezefendi'deki aile kabristanında toprağa verildi.

Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
logo
QHA - Kırım Haber Ajansı En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.