SON DAKİKA
Hava Durumu

#Milli Mücadele

QHA - Kırım Haber Ajansı - Milli Mücadele haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Milli Mücadele haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Türk Millî Mücadele döneminde Denizli nasıl bir rol oynadı? Haber

Türk Millî Mücadele döneminde Denizli nasıl bir rol oynadı?

Mustafa KOÇYEGİT QHA Ankara Pamukkale Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı ve Türk Ocakları Denizli Şubesi Başkanı Prof. Dr. Turgut Tok, Türk Millî Mücadele döneminde Denizli şehrinin yeri ve önemini, dönemin Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi önderliğinde tertip edilen tel’in mitingini ve Denizli ile ilçelerinde kurulan müdâfaa-i hukuk cemiyetlerinin faaliyetlerini Kırım Haber Ajansına (QHA) değerlendirdi. "YUNAN İZMİR'E ÇIKTIĞINDA İLK TEPKİ DENİZLİ'DEN VERİLİYOR" Denizli’nin Anadolu coğrafyasının 1000’li yıllardan itibaren kadim coğrafyalarından bir tanesi olduğunu belirten Prof. Dr. Turgut Tok, “İki Haçlı Savaşı’nın yaşandığı bir coğrafyadır. 1147-1148’de Haçlılara karşı Kazıkbeli Savaşı yapılmıştır. 1147’nin aralık ayının son haftasında Alman orduları, 1148’in ocak ayının ilk haftasında da Fransız orduları Kazıkbeli mevkisinde mağlup edilmiştir. 1176’da da Miryokefalon Savaşı’nın yaşandığı bir yerdir. İlk olarak 1070 yılında Afşin Bey tarafından fethedilen bir toprak.” ifadelerini kullandı. Afşin Bey’in fethettiği dönemden sonra Denizli’nin geçici sürelerle el değiştirdiğini kaydeden Prof. Dr. Tok, “Son olarak 1206 yılında Mehmet Gazi tarafından fethediyor. O günden sonra da düşman ayağının basmadığı topraklardan bir tanesidir.” dedi. Sevr ve Mondros Anlaşması neticesinde Anadolu’nun işgal edilme sürecinin başlaması sonrasında Yunan kuvvetlerinin İzmir'e çıkacağının öngörüldüğünü söyleyen Tok, “15 Mayıs 1919 tarihinde Yunan İzmir'e çıkıyor. Yunan İzmir'e çıktığında ilk tepki Denizli'den veriliyor. ‘Bu topraklar bin yıldır atamızın toprağı; bu toprakları korumak, mücadele etmek kutsal bir cihattır’ anlayışıyla dönemin Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Bey önderliğinde Yunan'ın İzmir'i ve Batı Anadolu'yu işgalinin kabul edilmeyeceği ve bunun bütün dünyaya haykırılması için bir miting organize ediliyor.” şeklinde konuştu. "BU MİTİNG, ANADOLU'DAKİ MİLLÎ MÜCADELENİN BAŞLAMASINDAKİ FİTİLİ ATEŞLEYEN KIVILCIMLARDAN BİRİDİR" Söz konusu mitingin Denizli'nin önemli tarihlerinden bir tanesi olduğunu vurgulayan Tok, “Yunan Denizli’yi işgal etmemiştir, Denizli'ye gelmemiştir. Menderes Nehri sınırında kalmıştır. Sadece Buldan, Güney, Çivril, Bekilli ilçelerinin belli bölgelerinde Yunan kuvvetleri bulunmuş ama Denizli’nin bu tarafına geçememiştir. 15 Mayıs 1919 günü, Müftü Ahmet Hulusi Efendi önderliğinde Anadolu'da Yunan işgalinin kabul edilmeyeceği, buna Millî Mücadele'nin yapılacağının kıvılcımı yakılmıştır.” değerlendirmesinde bulundu. Bayramyeri’nde gerçeklen tel’in mitinginin Denizli’nin tarihi günlerinden birisi olduğunu ve Denizli’nin üç ayrı bölgesinde toplanan kalabalıkların miting alanına yürüyüş gerçekleştirdiğini belirten Tok, mitingin önemini şu cümlelerle anlattı: “Bayramyeri'nde Müftü Ahmet Hulusi Efendi sancağın altında tarihi bir konuşma yapıyor. ‘Bu mukaddes sancağın altında’ diye başlayan, ‘Muhterem efendiler’ diye devam eden ve Yunana karşı, düşmana karşı, işgal güçlerine karşı mücadele edilmesini telkin eden; bu mücadelenin bir mukaddes cihat olduğunu ilan eden bir konuşma yapıyor. Bu konuşmanın bir müftü tarafından yapılmış olması çok önemli çünkü o anda 15 Mayıs 1919’da İstanbul işgal altında, Sadâret işgal altında ve dönemin Şeyhülislamı Dürrizâde tarafından da verilmiş bir fetva var. İşgal güçlerine karşı mukavemet edilmemesi, Padişahın kontrolünde olayların devam ettiği noktasında bir fetva var. Millî Mücadele’ye, Kuvvacılara karşı bir fetva veriliyor, görüldüğü Kuvâ-yi Milliyecilerin katledilmesi emrini veriyor. Böyle bir emre, Denizli'de Müftü Ahmet Hulusi Efendi hayır diyor. Diyor ki, bu bir mukaddesatımıza saldırıdır. Millî Mücadele verilmelidir. Kuvâ-yi Milliye, Atatürk'ün etrafında toplanılmalıdır. Bu mukaddes bir cihattır. Şunları şunları yapmalıyız. Hatta çok böyle tüyleri diken diken eden bir cümlesi vardır o fetvasının sonunda. Bunları bunları yapınız. ‘Hiçbir şey yapamıyorsanız yerden üç taş alıp düşmana atınız’ diyor. Böyle bir iman, böyle bir vatan sevgisinin olduğu bir miting. Bu miting, Anadolu'daki millî mücadelenin başlamasındaki fitili ateşleyen kıvılcımlardan biridir.” "DOST DÜŞMAN BİLSİN Kİ, HİÇBİR ŞEY YAPAMIYORSAK DA DÜŞMANA ATACAK ÜÇ TAŞIMIZ VAR" Müftü Efendi’nin, “Üç taş alıp düşmana atınız.” cümlesinin hatırasının bugün Denizli'de hala yaşamakta olduğunu belirten Prof. Dr. Tok, “Denizli’nin yerli aileleri, esnafları -ki, benim evimin balkonundan da vardır- biz üç taş saklarız. Ya kapımızı arkasında ya balkonda ya da ana avlu giriş kapısının olduğu yerde üç taşımız vardır. Semboliktir. Bu şu demektir; dost düşman bilsin ki, hiçbir şey yapamıyorsak da düşmana atacak üç taşımız var.” ifadelerini kullandı. Bayramyeri’nde gerçekleşen mitingi takip eden günlerde ilçelerde de miting ve nümayişlerin düzenlendiğini, müdâfaa-i hukuk cemiyetlerinin kurulup örgütlendiğini; asker toplama ve cephane temin etme noktasında faaliyet gösterdiklerini, Menderes’in karşısına geçip kahramanlıklar gösterdiklerini aktaran Tok, Denizli’nin Millî Mücadele’ye bir diğer katkısının ise Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün talimatıyla atanmış olan bir numaralı istihbarat subayı Fahri Akçakoca’nın çalışmaları olduğunu kaydetti. "DENİZLİ ATATÜRK'ÜN VERMİŞ OLDUĞU MİLLÎ MÜCADELE HAREKETİNE BÜYÜK KATKILAR SUNAN İLLERİMİZDEN BİR TANESİDİR" Yeni kurulan Cumhuriyet’in ilk istihbarat subayının da Fahri Akçakoca olduğunu söyleyen Prof. Dr. Turgut Tok, “Fahri Akçakoca'nın Yunanlıların yapmış olduğu büyük bir cephane ve askerî sevkiyatının istihbaratını Kuva-yi Milliye güçlerine, komutanlarına iletmesi noktasında bir önemli bilgi paylaşımı var. Ki, o istihbarat neticesinde cephane ve asker sevkiyatı trenle yapılıyor. Alaşehir bölgesindeki cephaneleri, askerleri ile birlikte imha ediliyor. Fahri Akçakoca aynı zamanda, Denizli Türk Ocaklarının bir dönem yöneticiliğini yapmış bir büyüğümüzdür.” dedi. Prof. Dr. Turgut Tok, Denizli’nin millî mücadeleye olan katkıları bağlamında son olarak şunları söyledi: “19 Mayıs 1919’da Atatürk'ün Samsun'a çıkışıyla birlikte Denizli ve çevresi, ilçeleriyle birlikte Atatürk'ün vermiş olduğu Millî Mücadele hareketine büyük katkılar sunan illerimizden bir tanesidir. Millî Mücadele’nin her aşamasında hem maddî hem manevî anlamda büyük destekleri olan illerimizden biridir. Ki, Cumhuriyet ilân edildikten sonra da Cumhuriyet’in yeni kazanımlarının halka tanıtılması ve halka iletilmesi noktasında da önder şehirlerden bir tanesi Denizli’dir. Cumhuriyet’in getirmiş olduğu aydınlık yenilikleri kabullenmede ve halka yansıtmada, günlük hayatta bunun işler hale gelmesinde önemli bir rol oynamıştır. Cumhuriyet’in ilk döneminde aydınlanma hareketinin önemli merkezlerinden biri Denizli Türk Ocaklarıdır. İlk tiyatro, Denizli Türk Ocaklarında hazırlanır ve oynanır, gazete ve dergiler çıkarılır. Hatta Denizli'deki ilk futbol kulübü de Türk Ocakları çatısı altında kurulmuştur. Hülasa, millî mücadeleye önemi katkıları olan şehirlerden biri Denizli şehridir.”

Milli Mücadelenin ilk adımının 105. yıl dönümü: 19 Mayıs 1919 Haber

Milli Mücadelenin ilk adımının 105. yıl dönümü: 19 Mayıs 1919

Bugün, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve kurtarıcısı Gazi Mustafa Kemal Atatürk‘ün Samsun’a çıkarak milli mücadeleyi başlattığı 19 Mayıs 1919 tarihinin 105. yıl dönümü kaydediliyor. ANADOLU’NUN DÖRT BİR YANI İŞGAL EDİLMİŞTİ Osmanlı İmparatorluğunun teslimiyet belgesi olan Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasının akabinde Anadolu’nun çeşitli bölgelerinin işgal altına girmişti. Söz konusu işgaller bölgedeki asayişi sağlama bahanesiyle, bilhassa azınlık çetelerinin faaliyet gösterdiği yerlerde gerçekleşiyordu.   TARİHİN KIRILMA NOKTALARINDAN 19 MAYIS 1919 30 Nisan 1919 tarihinde Mustafa Kemal Paşa, Samsun ve havalisindeki gelişmelere binaen dönemin padişahı Mehmed Vahideddin tarafından 9’uncu ordu müfettişi olarak atandı. İzmir’in Yunanlılar tarafından işgalinin akabinde, 16 Mayıs 1919’da İstanbul’dan Bandırma vapuruyla Samsun’a hareket eden Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktı. İngilizlerin kontrolünde olan Samsun’da milli mücadele hareketi için istediklerini gerçekleştiremeyeceğini anlayan Mustafa Kemal, 25 Mayıs 1919 Havza’ya hareket etti.   ATATÜRK’Ü ANMA GENÇLİK VE SPOR BAYRAMI Milli mücadelenin ilk adımı olan Samsun’a çıkış, İstiklal Harbi’nin (Kurtuluş Savaşı) kazanılmasından ve Cumhuriyetin ilanından sonra, Mustafa Kemal Atatürk’ün isteği üzerine “Gençlik ve Spor Bayramı” olarak kutlanmaya başladı. 20 Haziran 1938’de “Gençlik ve Spor Bayramı” adı ile milli bayram olan 19 Mayıs, 7 Mart 1981 tarihinden itibaren “Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı” olarak kutlanmaya başladı.

Kırım Vakfında Haber

Kırım Vakfında "Millî Mücadele'de Kırım Türkleri" konferansı düzenlendi

Kırım Vakfı tarafından geleneksel olarak düzenlenen Tarih ve Kültür Konferanslarında bu hafta, Cumhuriyet'in 100. yılını geride bırakan Türkiye'nin Millî Mücadele günleri gündeme getirdi. Dr. Ümit Özkan'ın konuşmacı olarak yer aldığı etkinlikte "Millî Mücadele'de Kırım Türkleri" konusu ele alındı. ETKİNLİĞE YOĞUN KATILIM Dr. Ahmed İhsan Kırımlı Sosyal Tesisi'ndeki Bekir Sıtkı Çobanzade Kütüphanesi'nde gerçekleşen etkinliğe; Dünya Kırım Tatar Kongresi (DQTK) Genel Sekreteri Av. Namık Kemal Bayar, Kırım Vakfı Başkanı Tuncer Kalkay, Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Genel Başkanı Mükremin Şahin, Kırım Tatar Milli Meclisi (KTMM) üyesi, İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gayana Yüksel, TURKSİD Ukrayna Derneği Başkanı İsmet Yüksel, Şefika Gaspıralı Kadın İnisiyatifi Başkanı Necla Kalkay, Tuvgan Til İnternet Sitesi Koordinatörü Oya Deniz Çongar Şahin, yazar Serra Menekay, Vakfın ve Derneğin Yönetim Kurulu üyeleri ile çok sayıda Kırım Tatar isim katıldı. Programın açılışını gerçekleştiren Oya Deniz Çongar Şahin, “Dedelerimiz Kırım topraklarından farklı yerlere göç etmek zorunda bırakıldığında, onlar gittikleri topraklarda Kırım’ı hiçbir zaman unutmadılar. Kırım Tatarları özellikle Anadolu’nun yaşadığı zor günlerde vefa borçlarını ödediler, pek çok kıymetli işe koştular” dedi. "BU ÇALIŞMALAR BİZİM İÇİN ÇOK KIYMETLİ" Programın açılış konuşmasını gerçekleştiren Kırım Vakfı Başkanı Tuncer Kalkay, 100. yılını dolduran Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş dönemlerinde Sakarya Zaferi’nde çok sayıda Kırım Tatar köyünün katkıları olduğunu dile getirdi. Kalkay, “Her Kırım Tatarının bu dönemde hikayesi vardır. Örnek verecek olursam; annemin bir dayısı Sakarya Cephesi’nde Günalan köyünde şehit düşmüş, bir diğer dayısı da Sakarya Cephesi’nde yaralanmış. Bu diğer aile üyeleri arasında çok bilinen bir mevzu değil, sanki yaşananlar bizden kopuk gibi. Bu yüzden Sayın Ümit Özkan’ın bu çalışması bizler için çok önemli” diyerek yazara teşekkür etti. MİLLÎ MÜCADELEDE KIRIM TATARLARININ KATKISI Konuşmasının başında kendinden kısaca söz eden Özkan, Isparta Bilim ve Sanat Merkezinde Tarih öğretmenliği yaptığını ve bu konudaki çalışmalarını sürdürdüğünü ifade etti. Özkan, çalışmalarında destek veren; Prof. Dr. Caner Arabacı, Prof. Dr. Hakan Kırımlı, Dr. Bahattin Demirtaş, Fatih Karayandı, Av. Namık Kemal Bayar, Bekir Turgut, yazar Servet Odaman, Vecdi Özgey, Alaettin Karaca ve Celal Ünal gibi isimlere teşekkür ederek başladı. Özkan, çalışmalara Millî Mücadele döneminin daha çok aydınlatılması ve Kırım Tatarlarının göçünü Millî Mücadeleyi nasıl etkilediğini araştırmak için çalışmalara başladığını dile getirdi. Özkan, birçok kaynağın yanı sıra, Bekir Turgut ve Servet Odaman’dan aldığı arşivlerden de yararlandığını söyledi. Özkan, bürokratik engeller ve Covid-19 sebebiyle saha çalışmaları yapamadığını ve ilerleyen zamanda bu çalışmanın genişletilebileceğini belirtti. Doktora tezini kitap haline getiren yazar Özkan, Kırım Tatarlarının; Kuvâ-yi Millîye’deki faaliyetlerine, cephe gerisindeki faaliyetlerine ve düzenli orduya katkılarına değindi. Özkan, Kuvâ-yi Millîye birliğinin genelde batı ve güney cephesinde olduğunu vurgulayarak Çakal köyünde Kırım Tatarı İnce Ali’nin, Kozan’ın kurtarılmasında, Misis Muharebesi’nde ve Mercin Zaferi’nde rol aldığını, o bölgede efsane bir isim haline geldiğini kaydetti. Özkan ayrıca, 50’li yaşlarında olan Kırım Tatar Ayşe Çavuş’un İzmir’in işgalinden sonra kendi müfrezesini kurduğunu, Millî Mücadele'ye katıldığı dönemde ise Turgutlu’nun işgalden kurtarılmasında önemli bir rol oynadığını ifade etti. Yazar, Ayşe Çavuş’un Demirci’deki başarısından sonra Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün daveti üzerine Ankara’ya geldiğini ve kendisine layık görülen ödülü kabul etmediğini de sözlerine ekledi. KIRIM TATARLARININ KUVÂ-Yİ MİLLÎYE'YE KATKILARI RESMΠBELGEDE YER ALIYOR 5. Türk Fırka Komutanı Cemil Cahid Toydemir tarafından imzalanan 24 Temmuz 1336 tarihli bir askerî belgede Kırım Tatarlarının Millî Mücadeleye katıldığını gösteren Özkan belgede yazılanları şöyle okudu: “28. Yunan Fırkası tamamen yenilmiştir. Vuku bulan muharebede Kırım Tatar süvarilerinin pek mühim yararlılıkları görülmüştür" "KIRIM TATARLARI HER TÜRLÜ ZORLUĞA RAĞMEN TÜRKİYE TÜRKLERİNİN DESTEKÇİSİ OLMUŞTUR" Özkan, “O dönemde Kırım yarımadasında her türlü zorluğa rağmen Kırım Tatarları Türkiye’deki Türklerin her zaman destekçisi olmuştur” diyerek orada miting yapıldığını aktardı. Kırım Tatarlarının ayrıca Türkiye’deki faaliyetlerine değinen Özkan, Bahçesaray’dan göç etmiş olan Abdurrahman Kamil Efendi'nin desteklerinin ahde vefaya işaret olduğunu söyledi. Ayrıca Tevfik Paşa ve İsmail Hakkı Bey'in de Millî Mücadele’ye destek verdiklerini bu vesileyle Ankara’ya silah tedarikini hızlandırdıklarını ifade etti. Öte yandan Özkan, Sakarya Meydan Muharebesi'nde yer alan Kırım Tatar köylerinin faaliyetlerini aktardı. Özkan, Millî Mücadele döneminde orduya destek olan; Toydemir köyü, Tırnaksız köyü, Yaverören köyü, Semaüyük köyü, Köklüce köyü isimli Kırım Tatar köylerini sıraladı. Bununla birlikte Kırım Tatarlarının dış kaynaklı ve İstanbul kaynaklı olarak düzenli orduda yer aldığını belirtti. 30 KIRIM TATARI ŞEHİT DÜŞTÜ Özkan resmî verilere dayanarak 30 köyden 30 Kırım Tatar şehidin olduğunu, bununla birlikte Kırım Tatarlarının 192’sinin madalya sahibi olduğunu, 203 madalya almayan toplamda 426 Kırım Tatarın, Millî Mücadeleye katkı sunduğunu belirtti. Özkan konuşmasının sonunda, “Kırım Tatarları bir tümen ve bir alay kadar katkı sağlamış, Türk dünyasında kader ve dayanışma birliğinin önemli manada teşkil ediyor” ifadesini kullandı. Özkan konuşmasının sonunda, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e, silah arkadaşlarına, Mehmetçiklere ve Kırım Tatarlarına rahmet diledi. Dr. Özkan, konferansın sonunda katılımcıların konuya ilişkin sorularını cevaplandırdı. Kırım Vakfı Başkanı Kalkay, "Bu çalışma bize kaderdaş olduğumuzu gösteriyor" diyerek yazar Dr. Ümit Özkan'a günün anısına plaketini takdim etti. Konferansın akabinde ise Özkan, katılımcılara kitabını imzaladı.

Türk milli mücadelesinin hedef ve esasını belirleyen Misak-ı Milli’nin kabulünün 104. yılı Haber

Türk milli mücadelesinin hedef ve esasını belirleyen Misak-ı Milli’nin kabulünün 104. yılı

Birinci Dünya Savaşı sonrasında oluşan yeni dünya düzeni içerisinde, Türk milletinin yaşadığı sınırları belirlemek ve bunu uluslararası kamuoyu ile paylaşarak kesinlik kazandırmak için son Osmanlı Mebusan Meclisi, 28 Ocak 1920 günü tarihi bir karar aldı. Meclisin aldığı kararlar doğrultusunda çizilen sınırları ilan eden Misak-ı Milli'nin kabulünün bugün 104. yıl dönümü. #MisakıMilli 104 Yaşında.#28Ocak pic.twitter.com/Pt9TgGSVSg — Devlet Arşivleri Başkanlığı (@devletarsivleri) January 28, 2024 MİSAK-I MİLLİ NEDİR? Misak-ı Milli, 1. Dünya Savaşı sonrasında oluşan yeni dünya düzeni içerisindeki Osmanlı Devleti'nden arda kalan topraklarda yaşayan Türklere ait toprakları çizen bir sınır olarak belirlenmişti. Son Osmanlı Mebusan Meclisi'nin 17 Şubat 1920'de kamuoyuna açıkladığı sınırlar, Misak-ı Milli olarak biliniyor. Ancak açıklanan bu sınırlar meclis tarafından 28 Ocak 1920'de kabul edilmişti. Misak-ı Milli, Mustafa Kemal Paşa başta olmak üzere vatanperver subay ve milletvekillerinin diretmesi ile mecliste açıklanmış, sonrasında da İtilaf devletleri tarafından işgal süreci başlatılmıştı. MİSAK-I MİLLİ SINIRLARI Birinci Dünya Savaşı sonrası Osmanlı Mebusan Meclisi tarafından kabul edilerek Osmanlı Türklerinin yaşadığı alanları -kesin olmamakla birlikte- siyaseten belirleyen Misak-ı Milli'ye dahil edilen topraklar şöyle: Kıbrıs, Musul Vilayeti, Deyr-i Zor, Kars, Ardahan, Batum, Musul, Batı Trakya ve On İki Ada. MİSAK-I MİLLİ KARARLARI Osmanlı Mebusan Meclisi tarafından 28 Ocak 1920 tarihinde kabul edilen Misak-ı Milli kararları ise şöyle: Misak-ı Milli bir bütündür ve asla ayrılamaz. Mondros sonrası işgal edilen yerlerin geleceğine halkın oylaması ile karar verilecektir. Ülkenin tam bağımsızlığı esastır. (siyasi, mali ve adli) Bu konudaki kısıtlamalar kabul edilemez. Batı Trakya'nın durumuna halkın oyları karar verecektir. Kars, Ardahan ve Batum'da halk oylaması yapılacak ve bölge halkı geleceğine karar verecektir. İstanbul ve Marmara Denizi güvenliği açısında tehlikeden uzak bir duruma getirilecek. Boğazlar ticarete açık kalacaktır.

Türk milli mücadelesinin sembol ismi, Haber

Türk milli mücadelesinin sembol ismi, "Milli hatip" Hamdullah Suphi Tanrıöver

Türk Kurtuluş Savaşı ve Milli Mücadele devirlerinin sembol isimlerinden, Türk Ocaklarının efsane Genel Başkanı, edebiyatçı, yazar ve devlet adamı Hamdullah Suphi Tanrıöver, vefatının 57. senesinde saygıyla anılıyor. Hamdullah Suphi, Abdurrahman Sami Paşa'nın torunu, Abdüllatif Suphi Paşa ile Ülfet Havva hanımın oğlu olarak 1885'te İstanbul'da hayata gözlerini açtı. İlk eğitimini burada tamamladı. Tanrıöver, 1904'te Galatasaray Mekteb-i Sultanisi'ni bitirdi. Daha sonra 1908'de Ayasofya Rüşdiyesinde, 1910'da Darülmualliminde, 1913 yılındaysa Darülfünun Edebiyat Fakültesinde çeşitli dersler verdi. Hamdullah Suphi, Balkan Savaşı'ndan sonra Edirne ve Trakya topraklarının Osmanlı Devleti’nde kalması için oluşturulan komisyonla birlikte 1913'te Berlin ve Petersburg'a gitti. Türk Derneği, Türk Yurdu Cemiyeti, Türk Ocağı ve Türk Bilgi Derneği gibi kuruluşların faaliyetlerine katılan, Türk Ocakları'nın başkanlığını yapan Tanrıöver, Mayıs 1919'da İzmir'in Yunanlılar tarafından işgali nedeniyle İstanbul'da düzenlenen protesto mitinglerindeki konuşmalarıyla adından söz ettirdi. TÜRK MİLLİ MÜCADELESİNİN YILMAZ SAVUNUCUSU Son Osmanlı Mebusan Meclisi'nde Saruhan (Manisa) milletvekili olarak görev yapan Tanrıöver, İstanbul'un işgali ve Türk Ocaklarının kapatılması üzerine Ankara'ya giderek Milli Mücadele'ye katıldı. Antalya mebusu olarak 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne giren devlet adamı, aynı yıl Maarif Vekili olarak görev aldı. İstanbul matbuatına karşı Milli Mücadele'yi savunan yazılar kaleme aldı. İstiklal şairi Mehmet Akif Ersoy'un yazdığı İstiklal Marşı'nın TBMM'de milli marş olarak kabul edilmesi için büyük çaba sarf eden Tanrıöver, mücadeleci tavrı ve hitabetiyle önem kazandı. Duyuru yapıldığında milli marş yazılması karşılığında ödül konulduğu için yarışmaya katılmayan Mehmet Akif Ersoy'u ikna eden ve İstiklal Marşı'nı Meclis kürsüsünde ilk kez ve üst üste 4 defa okuyan Tanrıöver, şiiri Türk milli mücadelesinin mütemmim cüzü olarak nitelendirdi. MİLLİ HATİP, TÜRK SİYASETİNDE HER ZAMAN ÖNDE GELEN İSİMLER ARASINDA OLDU Hitabetiyle şöhret bulan, halk arasında ve meclis ortamında yaptığı etkili konuşmalarıyla "milli hatip" ve "cumhuriyet hatibi" olarak anılan Tanrıöver, 1923'te ikinci Meclise de İstanbul mebusu olarak girdi. Cumhuriyet'ten sonraki yıllarda yeni Türkiye'yi ve Cumhuriyet inkılaplarını öven konuşmalarıyla halk üzerinde etkili olan Hamdullah Suphi, 1925'te Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki görüşmeler sırasında tekke ve zaviyelerin kapatılmasına dair kanuna itiraz etti. İstanbul'da Türk Ocakları'nı tekrar faaliyete geçiren, Etnografya Müzesi'ni kuran Tanrıöver, 1931-1943 yılları arasında Bükreş'te büyükelçilik yaptı. Tanrıöver, sonraki yıllarda muhtelif illerde vekillik yaptı ve siyasetin içinde yer aldı. İstanbul'da 10 Haziran 1966'da vefat eden Hamdullah Suphi Tanrıöver'in cenazesi, Merkezefendi'deki aile kabristanında toprağa verildi.

Türk Milli Mücadelesi için cepheden cepheye koşan bir kahraman: Mareşal Fevzi Çakmak Haber

Türk Milli Mücadelesi için cepheden cepheye koşan bir kahraman: Mareşal Fevzi Çakmak

Ömer Cihad KAYA 1876'da İstanbul’da dünyaya geldi. Babası Topçu Albay Ali Sırrı Bey’dir. Mustafa Fevzi Bey, Harbiye’den iyi bir derece ile mezun oldu. İlk görev yeri Balkanlar oldu. 22 yaşında Kurmay Yüzbaşı, 36 yaşında Paşa, 46 yaşında Mareşal rütbesini kazandı. Trablusgarp Savaşı, Balkan Savaşları, Çanakkale ve Suriye cephesinde görev aldı. Savaş meydanlarında gösterdiği üstün başarıdan dolayı 14 madalya kazandı. Harbiye Nazırlığı sırasında Anadolu'daki millî kurtuluş hareketine silah ve cephane gönderilmesini kolaylaştırdı. ???????? #Türk Milli Mücadelesi için cepheden cepheye koşan bir kahraman: Mareşal Fevzi Çakmak#FevziÇakmak ???? https://t.co/9xX5yOWMVI pic.twitter.com/0wDeQuTxEq — QHA - Kırım Haber Ajansı (@qha_kirimhaber) April 10, 2023 27 Nisan 1920’de Fevzi Paşa, Kuvâ-yi Milliye’ye katılarak Anadolu’da yeni Türk devletinin kurulmasında büyük rol oynadı. Genelkurmay Başkanı olarak Büyük Taarruz'un askeri planlarını hazırladı. Zaferle sonuçlanan Dumlupınar Meydan Muharebesi'nin ardından Başkomutan Mustafa Kemal Paşa'nın tavsiyesi üzerine "Mareşal" unvanına layık görüldü. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Genelkurmay Başkanı, ilk Milli Savunma Bakanı, Mustafa Kemal Atatürk’ten sonraki ikinci ve son Mareşal Fevzi Çakmak, 10 Nisan 1950’de hayata gözlerini yumdu. MAREŞAL FEVZİ ÇAKMAK'IN HAYATI Türkiye Büyük Millet Meclisi ordusunun ikinci, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin ilk Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak, 12 Ocak 1876'da İstanbul Anadolu Kavağı'nda Çakmakoğullarından Topçu Albayı Ali Sırrı Bey'in oğlu olarak dünyaya geldi. Mustafa Fevzi Çakmak, 10 yaşında Selanik'te askeri ortaokula başladı. Daha sonra 1887'de İstanbul'da Soğukçeşme Askeri Ortaokuluna geçen Fevzi Çakmak, buradaki eğitimini tamamladıktan sonra Mart 1890'da başladığı Kuleli Askeri Lisesini Şubat 1893'te ikincilikle bitirdi. Aynı yıl Kara Harp Okuluna geçen, burayı da piyade subayı olarak tamamlayan Fevzi Çakmak, başarıları dolayısıyla kurmay sınıflara devam hakkı kazanarak Harp Akademisine geçti. 16 Mart 1897'de üsteğmen, 25 Aralık 1898'de de kurmay yüzbaşı unvanıyla akademiden mezun olan Fevzi Çakmak, Genelkurmay Başkanlığı Karargahı'na atandı. Çakmak, burada karargah subaylığı, Mitroviça Tümeni Karargah Subaylığı, Taşlıca Mutasarrıfı ve Komutanlığı, Mürettep Kosova Kolordusu Kurmay Başkanlığı, Mürettep Garp Ordusu Kurmay Başkanlığı, Nizamiye Yakova Tümen Komutanlığı, Kosova Kuvayi Umumiyesi Kurmay Başkanlığı, Vardar Ordusunda Şube Müdürlüğü görevlerini yürüttü. 22 Aralık 1914'de 5'inci Kolordu Komutanlığı'na getirilen Fevzi Çakmak, 2 Mart 1915'te Mirliva (tuğgeneral) unvanını aldı. Birinci Dünya Savaşında kolordusu ile Çanakkale savaşlarına katılan Fevzi Çakmak Paşa, savaş sonunda Atatürk'ün Anafartalar Grup Komutanlığından ayrılması üzerine bu göreve vekalet etti ve düşman bu cepheden ayrılana kadar görevini sürdürdü. Ardından 2'nci Kafkas Kolordusu Komutanlığı ve 2'nci Ordu Komutanlığı görevlerinde bulunan Fevzi Çakmak, 28 Temmuz 1918'te korgeneralliğe (ferik) yükseldi. Fevzi Çakmak, Mondoros Mütarekesi'nin imzalanmasının ardından 24 Aralık 1918'te de Genelkurmay Başkanlığına atandı, bu makamda bulunduğu sürece pek çok silah ve cephanenin düşman eline geçmesini de önledi. 27 Nisan 1920’de Fevzi Paşa, Kuvâ-yi Milliye’ye katılarak Anadolu’da yeni Türk devletinin kurulmasında büyük rol oynadı. Genelkurmay Başkanı olarak Büyük Taarruz'un askeri planlarını hazırladı. Zaferle sonuçlanan Dumlupınar Meydan Muharebesi'nin ardından Başkomutan Mustafa Kemal Paşa'nın tavsiyesi üzerine "Mareşal" unvanına layık görüldü. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Genelkurmay Başkanı, ilk Milli Savunma Bakanı, Mustafa Kemal Atatürk’ten sonraki ikinci ve son Mareşal Fevzi Çakmak, 10 Nisan 1950’de hayata gözlerini yumdu. Ömrünü Türk bağımsızlığı için cepheden cepheye koşarak harcayan büyük kahraman Mareşal Fevzi Paşa’yı vefatının yıldönümünde saygıyla anıyoruz. Ruhu şad olsun!

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.