Kırımoğlu: Putin’e karşı uluslararası bir mahkemede tanıklık etmeyi isterim
Kırım Tatar halkının milli lideri ve Ukrayna Milletvekili Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu, gündemde olan Ukrayna’daki topyekûn savaşı sonlandırma müzakerelerini değerlendirirken; savaş suçlusu Putin ile anlaşma yapılmasının doğru olmadığını vurguladı.
Milli lider Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu, 28 Şubat 2025 tarihinde yayımlanan söyleşide Doğu Avrupa Demokrasi Enstitüsü Başkanı Irena Lasota’nın Ukrayna'daki savaş, barış müzakereleri ve Rusya'nın Ukrayna'ya dayatmaya çalıştığı şartlar konusundaki sorularını cevapladı. Kırımoğlu, Rusya’nın Ukrayna’da başlattığı topyekûn savaşın başlangıcında Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenskıy'ın, Ukrayna halkının ve devletinin direniş mücadelesinin önemine dikkat çekti. Kırım Tatar halkının milli lideri, savaş suçlusu Putin ile yapılacak herhangi bir anlaşmanın güvenilir olmadığını vurguladı. Kırımoğlu, Kırım'ın Ukrayna'ya ait olduğunu ve statüsünün de Ukrayna tarafından belirlenmesi gerektiğini dile getirdi. Milli lider, işgalci Rusya’nın işlediği ağır suçları, uluslararası mahkemelerde anlatmak istediğini söyledi. Kırımoğlu, Ukrayna'daki topyekûn savaş ve savaşın sona ermesi hususundaki görüşlerini de içeren kapsamlı röportajı şu şekilde:
Rusya'nın Kırım'ı işgalinin üzerinden 11 yıl, Ukrayna'ya karşı tam kapsamlı savaş başlatmasının üzerinden ise 3 yıl geçti. Ukrayna'nın katılımı olmadan müzakerelerin başlaması hakkında ne düşünüyorsunuz? Bunun sonucu ne olabilir?
Elbette her ülke kiminle, hangi konuda müzakere edeceğini belirleme hakkına sahiptir ancak iki ülke arasındaki bir savaşı sona erdirmek için arabuluculuktan söz ediliyorsa, temel mantığa göre arabulucuların yanı sıra, çatışan her iki tarafın da müzakerelerde temsil edilmesi gerekir.
Ancak bir ülkenin diğerine karşı açık bir saldırganlığı varsa, bu saldırganlık sırasında saldırıya uğrayan ülkenin topraklarının bir kısmı işgal ediliyorsa ve saldırgan tarafından açık savaş suçları işleniyorsa, müzakerelerin formatı ve katılımcıların yapısı biraz farklı olabilir. Bu tür durumlarda, genellikle saldırıya uğrayan ülke ve uluslararası hukukun kurallarına saygı gösterilmesini savunanlar bir araya gelir ve saldırgana kendi koşullarını dayatırlar. En azından İkinci Dünya Savaşı sırasında durum böyleydi. Gerçi anti-faşist koalisyonunun bir üyesi de tamamen demokrasiye, uluslararası hukuk kurallarına saygı göstermeyen ve faşist rejimin tüm özelliklerine sahip bir ülkeydi.
Ama şimdi garip bir şeyler oluyor. Saldırı mağduruna önemli destek veren bir ülke, aniden saldırganla diplomatik ve ticari ilişkilerini normalleştirmek için müzakerelere başladı, saldırganı neredeyse "barış elçisi" olarak nitelendirdi ve ardından kanlar içinde kalan saldırı mağduru ülkeye daha önce sağlanan yardımlar için bir hesap çıkardı. Eğer işler böyle devam ederse, tabii ki savaşın yakında sona ermesini beklemek mümkün olmayacaktır.
BELİRLEYİCİ ROLÜ ESAS OLARAK HALKIN ÖZGÜRLÜK RUHU OYNADI
Şubat 2022'de Ukrayna'nın böyle bir direniş gösterebileceğine veya saldırıya geçebileceğine inanan çok az kişi vardı. Ancak "meşhur Davut, Calut'u rezil etti." Bunu nasıl açıklıyorsunuz?
Rus ordusunun 24 Şubat 2022'de Ukrayna'ya geniş çaplı işgal saldırısı başlattığı günkü Putin’in yaptığı televizyon konuşmasını iyi hatırlıyorum. Ukrayna'ya karşı "özel askeri operasyon" başlattığını duyurdu, saçma ve ültimatom içeren taleplerini sıraladı ve ardından sert bir yüz ifadesi takınarak, herhangi bir ülke bu "operasyona" müdahale etmeye ve engellemeye cesaret ederse Rusya'nın tepkisinin derhal verileceğini, çünkü Rusya'nın askeri uzay güçlerinin tam muharebe alarmına geçirildiğini söyledi. Rus televizyonu ise, Kıyiv'in üç gün içinde ele geçirileceğini, tüm ülkenin ise bir hafta içinde kontrol altına alınacağına dair tahminlerde bulunuyordu. Ukraynalıların, "kurtarıcı Rus savaşçılarını" çiçeklerle karşılayacağı söyleniyordu ve benzer saçmalıklar… Ancak Ukraynalılar, onları çiçeklerle değil, bambaşka bir şeyle karşıladılar. Bugün, savaşın 1101. günü ve kanlı çatışmaların sonu henüz görünmüyor.
Burada belirleyici rolü esas olarak halkın özgürlük ruhu oynadı. O günlerde Kıyiv'deki askeri komiserliklerin önünde oluşan uzun kuyrukları hatırlıyorum; sadece genç erkekler değil kadınlar ve yaşlılar ülkelerini savunmak için ölmeye gönüllü olan insanlar orduya yazılıyordu.
Cumhurbaşkanımızın davranışı da beni hoş bir şekilde şaşırttı. Müttefiklerin, Kıyiv'in çok yakında işgal edileceği ve Cumhurbaşkanının derhal ülkeden ayrılması gerektiği önerisi üzerine, kendine has mizah anlayışıyla şu cevabı verdi:
Silah istemiştim, taksi değil. Ülkemi terk etmeyi düşünmüyorum.
O günlerde, Ukraynalıların cumhurbaşkanlarına duyduğu güven iki katına çıktı ve sosyologlara göre, yüzde 78'e kadar yükseldi. O dönemde verdiği en doğru kararlardan biri, halka silah dağıtmak oldu. Bu, bir ülkenin cumhurbaşkanının halkına duyduğu en yüksek güvenin bir göstergesiydi. Bu yüzden bugün Ukrayna halkı, dünyadaki en silahlı halklardan biridir.
BARIŞ ANLAŞMASI, ULUSLARARASI HUKUKUN İLKELERİNE DAYANDIRILMALI
Her savaş korkunçtur ve insan kayıpları da korkunçtur. Ukrayna neden “her ne pahasına olursa olsun barış” aramak yerine savaşmaya devam ediyor?
Bu konuyu bir kez bir Türk milletvekiliyle konuştum. O da şöyle dedi: "Rusya, devasa ve güçlü bir nükleer devlet, zaten onu yenemezsiniz. Birçok insan ölüyor. Onların şartlarını kabul etmek daha iyi olmaz mı?" Ben de ona karşılıklı olarak şu soruyu sordum:
Peki ya bu güçlü nükleer devlet Rusya, Türkiye'nin bir kısmını işgal etseydi, siz de kan dökülür, çok insan hayatını kaybeder diye bunu kabul eder miydiniz?
Yanıt olarak mantıklı bir cevap duymadım, sadece şunu söyledi: "Türkiye ile güç dilinde konuşmak mümkün değil, kimse onun topraklarına el uzatamaz." Bunu anlatıyorum çünkü birine herhangi bir tavsiyede bulunmadan önce, o tavsiyenin kabul edilebilirliğini kendiniz üzerinizde kontrol etmelisiniz.
Herhangi bir barış anlaşması, uluslararası hukukun ilkelerine dayandırılmalıdır. Aksi takdirde, bu barış değil sadece yeni ve belki de daha kanlı bir savaşa hazırlık için bir soluklanma olur. Ukrayna, bu savaşı sona erdirmek için çoktan şartlarını belirledi ancak bu şartlar Putin'i tatmin etmiyor çünkü her şeyden önce bunlar Rusya'nın ele geçirdiği Ukrayna topraklarını elinde tutmasına izin vermiyor.
KIRIM'DA YERLİ HALKIN TEMSİLCİLERİ, MİLLİ KİMLİKLERİNİ KAYBETME TEHDİDİ ALTINDA
Kırım, Ukrayna ve uluslararası düzen açısından neden bu kadar önemli? "Tarafsız bölge" olsa daha kolay olmaz mıydı?
Kırım'ın statüsünün ne olması gerektiği sorusuna ancak yerli halk ve bulunduğu devlet yani Ukrayna karar verebilir. Askeri güç tehdidi kullanan ülkeler, bu konuda karar verme hakkına sahip değil. Diğer ülkeler ve uluslararası organizasyonlar yalnızca tavsiyelerde bulunabilir. Ancak bu tavsiyeler, uluslararası hukukun normlarına, özellikle de BM Şartı'nın 2. maddesine aykırı olmamalıdır. Bu maddede, devletlerin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesi gerektiği belirtilmektedir.
Ukrayna için sadece Kırım değil topraklarının her bir metrekaresi önemlidir. Eğer işgal altındaki bölgelerden ayrılmak zorunda kalan milyonlarca mülteciye bu soruyu sorarsanız, her biri muhtemelen terk etmek zorunda kaldığı bölgenin neden ilk önce kurtarılması gerektiğine dair birçok gerekçe sunacaktır.
Kırım’ın işgal altında bırakılması veya işgalden kurtarılması konusu, Kırım'ın yerli halkı bir Kırım Tatarı için, halkının kendine özgü kültürü olan özgün bir millet olarak varlığını sürdürüp sürdüremeyeceği ya da giderek yeryüzünden silinip gideceği ile ilgilidir. Kırım Tatarlarının her ne pahasına olursa olsun vatanlarında kalma sloganına rağmen, işgalcilerin sürekli baskıları, ülkelerine karşı savaşmak üzere Rus ordusuna zorla seferber edilmeleri, hiçbir demokratik özgürlüğün olmaması, herkesin tam bir gözetim altında tutulması, anne babaların çocuklarının geleceği için duydukları korku vb. durumlar, Stalin sürgünü ve 1944 soykırımından sonra birçoğunu tekrar vatanlarını terk etmeye zorluyor. Oysa onlar, Sovyet rejimi altında Kırım'a geri dönme hakkı için neredeyse yarım yüzyıl mücadele etmişlerdi.
Kırım Tatar nüfusunun yaklaşık yüzde 10'unu oluşturan neredeyse 30 bin Kırım Tatarı yarımadayı terk etmek zorunda kaldı ve bu süreç devam ediyor. İşgalcilerin çılgınca Ruslaştırma politikaları nedeniyle Kırım'da kalan yerli halkın temsilcileri sürekli olarak milli kimliklerini kaybetme tehdidi altındadır.
İşgal sonrasında Kırım, güçlü bir askeri üsse dönüştü veya işgalcilerin ifadesiyle, "batırılamaz uçak gemisine" dönüştü. Kırım topraklarından Ukrayna anakarasına yönelik topçu ve füze saldırıları sürekli olarak gerçekleştiriliyor ve silahlar ile teçhizat yarımadaya çoğunlukla yasa dışı inşa edilen ve imha edilmesi gereken öncelikli hedeflerden biri olan Kerç Köprüsü üzerinden oraya ulaştırılıyor. Rusya'nın Kırım üzerindeki kontrolü, serbest deniz taşımacılığını engelliyor ve sadece Ukrayna'ya değil NATO üyesi olan üç ülke de dahil olmak üzere tüm Karadeniz ülkelerine sürekli bir tehdit oluşturuyor. Kırım'ın işgali nedeniyle Azak Denizi, Rusya'nın neredeyse "iç gölüne" dönüşmüş durumda. Karadeniz'de henüz böyle bir şeyin yaşanmamasının başlıca nedeni Karadeniz ülkelerinden üçünün NATO üyesi olmasıdır.
PUTİN'İN ZELENSKIY'IN GAYRİMEŞRULUĞUNU KONUŞMASI KOMİK
ABD Başkanı, Ukrayna'nın "asla bu savaşı başlatmaması gerektiğini" söylerken; Ruslar, Ukrayna topraklarında kimin konuşlandırılabileceği ve kimin konuşlandırılamayacağı konusunda kendi şartlarını koyuyor ve Ukrayna'da kendi şartlarına göre seçim yapılmasını talep ediyor. Ne oldu da böyle bir durumla karşı karşıya kaldık?
ABD Başkanı sanki bir tür bilgi boşluğunda kalmış veya sadece Rus propagandasını dinlemiş gibi bir izlenim oluşuyor. Sanki biz Rusya'ya saldırıp onun topraklarını işgal etmişiz gibi bir izlenim oluşuyor, halbuki durum tam tersi.
Güya, Rus askeri uçakları ve helikopterleri, tankları ve yaklaşık 150 bin Rus askeri, 24 Şubat 2022'de Ukrayna topraklarına barışçıl bir şekilde ilerleyerek dünyanın “en doğru Rus düzenini” kurmak ve bu düzene karşı çıkan herkesi öldürmek için geldi ama küstah Ukraynalılar onlara ateş etmeye başladılar, Kıyiv yakınlarındaki Rus tankları ise hurda yığınına dönüştü... Böyle anlatırsanız bundan, Ukraynalıların aslında saldırgan ve savaş kışkırtıcıları oldukları sonucu çıkar. Bazı politikacılar, kendi sempati ve antipati duygularına göre olayları farklı şekilde yorumlama eğilimindedir ancak bu kadar da saçmalanmaz.
Elbette, demokrasinin temel ilkesi ülkedeki bütün iktidar yapılarının, cumhurbaşkanı da dahil seçilmesidir. Ülkemizde Nisan 2019'da Cumhurbaşkanlığı Seçimi yapıldı ve Nisan 2024'te yeni seçimlerin yapılması gerekiyordu. Ancak, dürüst ve adil seçimler yapılabilmesi için uygun şartlar gereklidir; bu şartlar sağlanmadığı sürece herhangi bir seçim yasa dışı olacaktır. Açık bir savaş ortamında, ülkenin neredeyse her yerinde sürekli bombalamalar ve hava saldırıları yapılırken; adil seçimlerin yapılması için gereken tüm koşulların sağlanmasını hayal etmek bile imkânsızdır.
Seçim kampanyaları, bilindiği gibi, tüm vatandaşların adaylarını ve siyasi partilerini desteklemek için toplantılar ve mitingler düzenleme hakkını içerir. Şimdi, füze saldırılarına hedef olabilecek on binlerce kişilik mitingleri hayal edelim; çünkü Rusların özellikle kalabalık insan gruplarını hedef alarak saldırı yapma alışkanlıklarını çok iyi biliyoruz. Seçimlere katılma fırsatından mahrum kalacak milyonlarca mülteciden, askerden ve askeri doktorlardan ayrıca savaş zamanında pratik olarak çözülemeyen diğer sorunlardan bahsetmiyorum bile… Buna ek olarak, Ukrayna mevzuatı savaş zamanında herhangi bir kitle etkinliği ve seçim yapılmasını yasaklamaktadır.
Teorik olarak; elbette Ukrayna Parlamentosu (Verkhovna Rada) tarafından bu yasakları kaldıran bir yasa kabul etmeye çalışılabilir ancak bunun başarılı olacağı pek olası değildir. Çünkü Ukrayna'daki tüm siyasi güçler, başkana en karşıt olanlar da dahil savaş sona ermeden seçim yapılmasına kesinlikle karşı çıkmaktadır. Ayrıca önümüzdeki seçimlerde Cumhurbaşkanlığı makamına aday olabilecek gerçek adayların hemen hepsi de böyle bir seçimin yapılmasına karşı çıktı.
Birisi, birileri tarafından istenmeyen Volodımır Zelenskıy'ın yerine başka ve daha itaatkar bir Cumhurbaşkanı getirmenin kolay olacağını düşünüyorsa; 2013-2014'teki Haysiyet Devrimi’nden sonra Ukrayna'da bunu yapılması neredeyse imkansızdır. Özellikle komik olan, çeyrek asır önce iktidara gelmesinden bu yana ülkesinde hiçbir zaman dürüst seçim yapmayan Putin'in, Zelenskıy'ın "gayrimeşruluğu" ve Ukrayna'da yeni seçim yapılması gerekliliği konusunda en çok konuşan kişi olmasıdır.
Elbette Ukrayna'da Cumhurbaşkanından memnun olmayan insanlar var. Savaş; insanlara çok fazla acı getirdi, milyonlarca insan elektriksiz, susuz ve ısınmasız kaldı, birçoğunun yaşam standardı son derece düştü. Ve birçok kişi bu gibi durumlarda ilk önce yönetimi suçlama eğilimindedir. Bu yüzden Zelenskıy’ın reytingi artık Şubat 2022’deki gibi yüzde 78 değil son toplumsal araştırmalara göre yaklaşık yüzde 57. Ama yüzde 90 ve üzeri reytingler sadece Hitler, Stalin, Saddam Hüseyin veya Putin gibi kişilerde bulunuyor.
ULUSLARARASI MAHKEMELERDE TANIK OLARAK ÇIKMAK İSTERİM
Er ya da geç Ukraynalı yetkililer, Putin'le yüz yüze görüşerek bazı anlaşmalar müzake etmek zorunda kalacaklar. Siz de böyle bir heyetin içinde yer almak ister misiniz?
Aslında, çocuklar dahil yüz binlerce insanın ölümünden sorumlu olan, milyonlarca insanı sakat bırakan, trilyonlarca dolar değerinde olduğu tahmin edilen muazzam maddi hasara yol açan ve milyonlarca insanı mülteciye dönüştüren suçlu bir rejimle herhangi bir "anlaşmadan" bahsetmek doğru değildir.
Ben, Putin liderliğindeki savaş suçlularına karşı uluslararası bir mahkemede tanık olarak çıkmayı ve en azından işgal altındaki vatanım olan Kırım’da işledikleri suçlar hakkında konuşmayı isterim. İnsanları kaçırmalarını, öldürmelerini, vatanlarının işgaline karşı çıkanlara karşı uyguladıkları insanlık dışı işkenceleri, yerli halkı evlerinden kovarak yerlerine Rus vatandaşlarını yerleştirmelerini ve diğer suçlarını anlatmak isterim.