SON DAKİKA
Hava Durumu

#Kazan Tatarları

QHA - Kırım Haber Ajansı - Kazan Tatarları haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Kazan Tatarları haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Kazan Tatar edebiyatının güçlü kalemi Abdullah Tukay AHBVÜ'de anıldı Haber

Kazan Tatar edebiyatının güçlü kalemi Abdullah Tukay AHBVÜ'de anıldı

Yağmur Filiz Şahin/QHA Ankara Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi (AHBVÜ) Avrasya ve Türk Dünyası Araştırma ve Uygulama Merkezi tarafından 22 Nisan 2024 tarihinde Kazan Tatarlarının büyük şairi Abdullah Tukay anıldı. Doğumunun ve vefatının yıl dönümünde şiirleriyle hatırlanan Tukay konulu panel, Üniversitenin Itrî Yerleşkesinde yer alan Mavi Salonu’da gerçekleştirildi. Saat 14.00’te başlayan etkinlikte panelin moderatörülüğünü AHBVÜ Öğretim Üyesi Prof. Dr. Zûhal Yüksel yaparken, panelist olarak Kazan Tatar tarihçi, araştırmacı ve yazar Roza Kurban, Atatürk Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gülhan Atnur, AHBVÜ Öğretim Üyesi Doç. Dr. Işılay Işıktaş Sava, AHBVÜ Araştırma Görevlisi Meryem Başkurt Sabaz yer aldı. ???? AHBVÜ Avrasya ve Türk Dünyası Araştırma ve Uygulama Merkezi tarafından Türk dünyasının kadim şairi, Kazan Tatar edebiyatına yön veren Abdullah Tukay, bugün yapılan panel etkinliği ile bir kez daha anıldı pic.twitter.com/jc1c3tMVCX — QHA - Kırım Haber Ajansı (@qha_kirimhaber) April 22, 2024 Etkinlik; saygı duruşu, İstiklal Marşı ve Abdullah Tukay tarafından yazılan ve Kazan Tatarlarının resmî olmayan marşı Tuvgan Til’in okunmasıyla başladı. "DÜNYA DÖNDÜKÇE TUKAY'IN ŞİİRLERİ YAŞAMAYA DEVAM EDECEK" Panelin açılışını AHBVÜ Avrasya ve Türk Dünyası Araştırma ve Uygulama Merkezi Başkanı Prof. Dr. Naciye Yıldız yaptı. Türk dünyasının çoğu kez katliam, soykırım ve açlıkla karşı karşıya kaldığına vurgu yapan Yıldız, Tukay’ın genç yaşta hayatını kaybettiğini anımsattı. Yıldız, “Türk dünyasında şiiri millî marş haline gelen şair Tukay’ı anmayı elzem gördük. Tukay’ın şiirleri de dünya döndükçe yaşayacak” dedi. "TÜRK DÜNYASININ EN ÇOK ISTIRAP ÇEKEN BOYLARINDAN BİRİ KAZAN TATARLARI" Panelin moderatörlüğünü üstlenen Zûhal Yüksel sözlerine, 1552 yılında Kazan Hanlığının Rus Çarlığı döneminde yıkıldığına ve Kazan Tatarlarının din ve millet konusunda baskı altında kaldığına vurgu yaparak başladı. “Türk dünyasının en çok ıstırap çeken Türk boylarından biri Kazan Tatarlarıdır” diyen Yüksel; dil, eğitim, din ve sosyal hayatlarını ele alarak Kazan Tatarlarının tarihine değindi. Tercüman gazetesinin kurucusu Kırım Tatarı İsmail Bey Gaspıralı’nın Türk dünyasında büyük bir etkisi olduğuna dikkat çeken Yüksel, Abdullah Tukay’ın o dönemde Ceditçilik Hareketinin etkisi altında olduğunu kaydetti. Yüksel, sözlerine son verirken, Kırım Tatar şairi Hamdi Giraybay’ın Kazan Tatar şairi Abdullah Tukay için yazdığı şiiri okudu. KAZAN TATARI TARİHÇİ ROZA KURBAN, ABDULLAH TUKAY'I ANLATTI Tarihçi, Araştırmacı ve yazar olan Kazan Tatarı Roza Kurban, panelde yaptığı konuşmasına şu sözlerle başladı: “Kazan Tatar Türkleri köklü bir geçmişi, zengin bir kültürü ve sayısız değerleri olan bir millettir. Bu değerlerin en önemlilerinden birisi de ünlü şair Abdullah Tukay’dır. Nisan ayı Kazan Tatarları nezdinde Tukay ayıdır. Zira nisan hem Tukay’ı dünyaya hediye eden hem de aramızdan alıp götüren aydır. Tukay’ın doğum günü olan 26 Nisan tarihi uzun yıllardan beri Tataristan’da Şiir Bayramı olarak kutlanmaktadır” Kurban, Kazan Tatarlarının göç ederken bile iki kitap götürdüklerini bunlardan birinin Kur’an-ı Kerim bir diğerinin ise Tukay’ın şiirlerinin yer aldığı kitaplar olduğunu belirtti. Kurban, Tukay’ın Kazan Tatarları arasında kutsal bir isim olduğunun altını çizerek, “Kısacık hayatında büyük bir miras bırakan Tukay, milletinin ilham kaynağı, eskimeyen bir sevdasıdır. Kalplerde yaşayan kuşaktan kuşağa aktarılan bu bitmeyen sevda milletin kalbinde derin bir yaradır” ifadelerine yer verdi. Tukay’ın biyografisini kapsamlı bir şekilde ele alan Kurban; Türk, Arap, Fars ve Rus edebiyatı ile ilgilendiğini ve ilk şiirlerini 1900’lü yıllarda Motıygiye Medresesi’nde yazdığını bildirdi. Aynı zamanda Fikir gazetesinde de düzeltmen olarak görev yaptığını ifade eden Kurban, çevirmenlik de yapan Tukay’ın Tatar çocuk edebiyatı kurucusu olduğunu kaydetti. "GÖNÜLLERİMİZDE TUKAY'IN ŞİİRLERİ YAŞADIKÇA TATAR DİLİ YAŞAYACAKTIR" Tukay adına çok sayıda yüksek lisans ve doktora tezi yazıldığını da sözlerine ekleyen Kurban, Ankara ve İstanbul’da Tukay’ın anıtının dikildiğini söyledi. Kurban, “Bizim gönüllerde, bizim kalplerde Tukay’ın ruhu, Tukay’ın şiirleri, Tukay’ın hüznü vardır. Tukay’ın ruhu yaşadıkça, Tukay’ın ezgileri çaldıkça Tatar milleti, Tukay dili olan Tatar dili yaşayacaktır” ifadeleriyle konuşmasına son verdi. Panel, AHBVÜ öğrencisi Batuhan Emre Ayyıldız’ın, şair Tukay’ın kaleme aldığı “Baskıç” isimli şiirini okumasıyla devam etti.   "TUKAY'IN MİLLETE HİZMET HEDEFİ VARDI" Ardından panele çevrimiçi olarak katılan Atatürk Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gülhan Atnur, “Abdullah Tukay’ın Eserlerinde Halk Edebiyatı Unsurları” başlıklı konuyu ele aldı. Türk dünyası şair ve yazarların birbirlerinden etkilendiği belirten Atnur, aynı zamanda Rus edebiyatına yön veren şairlerin de halk edebiyatından ilham aldığını aktardı. Atnur, “Abdullah Tukay edebiyatı; milletin ilerlemesi, milletine kavuşması, genç neslin yetiştirilmesi, dinin cahil mollaların kontrolünden çıkarılmasında bir araç olarak gördüğünden halk bilimine müracaat ediyordu” ifadesiyle Tukay’ın şiirlerinde bir amaç olduğuna dikkat çekti. Tatar halkının geleceğinin Tukay için çok önemli olduğunu belirten Atnur, Tukay’ın millete hizmet hedefi olduğunu söyledi. Rus edebiyatına karşı şiirlerinde Tatar edebiyatını zenginleştirmeyi düşündüğünü ifade eden Atnur, Tukay’ın aruz vezniyle tasavvufî şiirler yazdığını söyledi. Atnur konuşmasında, “Tukay yalnızca bir milletin edebiyatının temelini atmamış, Tatar Türkçesinin, Tatar kimliğinin gelecek kuşaklara ulaşmasını ve aynı zamanda halk millî unsurlarının başka şair ve yazarlar tarafından kullanılmasını da sağlamıştır. Tukay’ı minnetle anıyorum” dedi. TUKAY'IN KIRIM TATAR EDEBİYATINDAKİ İZLERİ AHBVÜ Öğretim Üyesi Doç. Dr. Işılay Işıktaş Sava, "Kazan Tatar şairi Abdullah Tukay’ın Kırım Tatar Edebiyatındaki İzleri” başlığıyla söz hakkı aldı. Sava, Tukay’ın kendinden sonraki kuşaklara örnek olduğunu ifade ederek başladığı sözlerine, Kırım Tatar edebiyatında da Tukay’ın iz taşıdığını dile getirdi. Kırım Tatar edebiyatında Tukay’dan izlerin bulunduğu aktaran Sava, bu şairlerden birinin Bekir Sıtkı Çobanzade olduğunu belirtti. Çobanzade’nin “Su Anası” şiirleriyle Tukay’ın etkisi olduğunu, şiiri okuyarak gösterdi. Ayrıca Hamdi Giraybay’ın Tukay’ın ölümü üzerine şiir yazdığını ifade eden Sava, “Bu şiirinde Tukay’ın yaptığı hizmetlerden ve kıymetinin bilinmemesinden söz eder. Giraybay daha sonra yine Anadil adlı şiirine Tukay’dan aldığı dörtlükle başlar” bilgisini verdi. Sava, Tukay’ın etkisinde olan bir diğer Kırım Tatar şair Şakir Selim’in Tukay’a şiirler ithaf ettiğini veya direkt olarak Tukay’ın şiirlerini çevirdiğini aktardı. Ayrıca Sava, Şakir Selim’in Tukay’ın yazmış olduğu “Ahlaksızlık” isimli şiirini okuyarak katılımcılara örnek verdi. Sava, “Kısacık ömrüyle yaptığı işlerle yazdığı şiirlerle Kazan Tatar çocuk edebiyatının kurulmasındaki rolüyle yazdığı anadille sahip çıktığı kimlikle bütün Kırım Tatarlarının gönlünde taht kuran Tukay, kendinden sonra gelen şair ve yazarlara ilham kaynağı olmuş, eşsiz şahsiyetlerden biridir” diyerek Tukay ve Türk dünyası edebiyatına yöne veren şair ve yazarlara rahmet diledi. "TUVGAN TİL ŞİİRİ İLE BİR ÇOCUĞUN DÜNYAYI ALGILAYIŞINA ARACILIK ETTİ" Ardından AHBVÜ Araştırma Görevlisi Meryem Başkurt Sabaz, “Abdullah Tukay’ın Tuvgan Til Şiiri ve Türk Dünyasındaki Anadil” konusunu panele taşıdı. Sabaz, 19. yüzyılda Türk dünyasını etkisi altına alan Gaspıralı ve Ceditçilik Hareketi olduğu dönemin gölgesinde edebiyatçıların yetiştiğini aktardı. Tukay’ın şiirlerinde Arapçadan ve Farsçadan arındırılmış bir dilin hâkim olduğunu ifade eden Sabaz, milliyetçi bir şair olduğunu, şiirlerini “millî sorunları ele almasıyla” ortaya koyduğunu belirtti. Tukay’ın Tuvgan Til şiirini örnek göstererek, “Adeta bir çocuğun hisleriyle yazılan bu şiir anadilin anneden anadilin anneden öğrenilmesini ve çocuğun dünyayı algılayışına aracılık etmesini ortaya koyuyor. Kalbe huzur veren o çocuksu masumiyetin hatırlarının sıcaklığını insanın bu hayatta en önemli amaçlarından biri olan anlaşılabilirliğe vurgu yapması belki de yıllardır bütün Kazan halkının bu şiir ne kadar sevdiğini ortaya koyuyor” değerlendirmesinde bulundu. Sabaz, Tukay’ın bir milleti birleştiren unsurun ana dil olduğuna vurgu yaptığını da kaydetti. Sabaz, sözlerine şu ifadelerle son verdi: “Tukay’ın doğum günü olan 26 Nisan aynı zamanda Anadil Günü olarak kutlanıyor. Anadilin aslında hayatımızın ne kadar da merkezinde yer aldığını vurgulamadan geçmek istemem. Tukay insanoğlunun yüzyıllardır ruhuna hitap eden bir duyguyu bizlere şiirleştiriyor. Bu sayede Türk dünyasının en tanınmış şairlerinden biri olarak karşımıza çıkıyor. Dili çok yalın ancak duyguları bütün insanların ortak duyguları. Çocukluğumuzdan ölümümüze kadar bütün duygularımız, ana dilimiz bizim en önemli hazinemiz. Anadilin vatan sevgisinden ayrı düşürmek olmaz. Anadile vurgu yapan pek çok şair vatan sevgisi işlediğini de görüyoruz. Dilimizi kaybetme korkusu zaman zaman bizi yokluyor. Bu bakımdan geçmişimize sahip çıkma düşüncesi ana dil sevgisi ile birlikte büyüyor ama hiçbir zaman kaybolmuyor” Panelin sonunda, AHBVÜ öğrencisi Ömer Arıkoğlu, Tukay’ın “Küzgi Ciller”, AHBVÜ öğrencisi Zûhal Kartal ise “Milletke” şiirini okudu. PANELİSTLERE KATILIM BELGESİ TAKDİM EDİLDİ AHBVÜ Avrasya ve Türk Dünyası Araştırma ve Uygulama Merkezi Başkanı Prof. Dr. Naciye Yıldız, panelin moderatörlüğünü üstlenen Prof. Dr. Zûhal Yüksel ve panelist Prof. Dr. Gülhan Atnur'a katılım belgesi verdi. AHBVÜ Avrasya ve Türk Dünyası Araştırma ve Uygulama Merkezi Başkan Yardımcısı Güljanat Kurmangaliyeva Ercilusu, panelistlerden Doç. Dr. Işılay Işıktaş Sava’ya katılım belgesi takdim ederken, Tarihçi, Araştırmacı, Yazar Roza Kurban, AHBVÜ Avrasya ve Türk Dünyası Araştırma ve Uygulama Merkezi Başkan Yardımcısı, AHBVÜ Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tümen Somunoğlu’ndan, Araştırma Görevlisi Meryem Başkurt Sabaz ise AHBVÜ Öğretim Üyesi İlahe Gurbancı’dan katılm belgesini aldı. AHBVÜ Avrasya ve Türk Dünyası Araştırma ve Uygulama Merkezi Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Zeynep Aslan ve AHBVÜ Araştırma Görevlisi Hilal Öztürk ise şiir okuyan öğrencilere teşekkür belgesi takdim etti.

AHBVÜ'de büyük Tatar şair Abdullah Tukay konulu panel Haber

AHBVÜ'de büyük Tatar şair Abdullah Tukay konulu panel

Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi (AHBVÜ) Avrasya ve Türk Dünyası Araştırma ve Uygulama Merkezi, Kazan Tatar halkının millî şairi Abdullah Tukay'ı düzenleyeceği panel ile anacak. 22 Nisan 2024 tarihinde gerçekleştirilecek olan panelin moderatörlüğünü AHBVÜ Öğretim Üyesi Prof. Dr. Zûhal Yüksel üstelenecek.  Itri Yerleşkesi Mavi Salonu'nda saat 14.00'te gerçekleştirilecek etkinlikte; Atatürk Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gülhan Atnur, AHBVÜ Öğretim Üyesi Doç. Dr. Işılay Işıktaş Sava, AHBVÜ Araştırma Görevlisi Meryem Başkurt Sabaz ve Kazan Tatar tarihçi ve yazar Roza Kurban panelist olarak yer alacak.  KAZAN TATARLARININ MİLLİ ŞAİRİ ABDULLAH TUKAY Kazan Tatarlarının millî şairi Abdullah (Gabdulla) Tukay, 26 Nisan 1886'da Kazan bölgesi Menger ili Kuşlavıç köyünde (şimdiki Tataristan Cumhuriyeti Arca bölgesinde) doğmuştur. Küçük yaşta yetim kaldığı için evlatlık verildiği aileler ve akrabaları arasında elden ele ve ilden ile dolaşan Tukay’ın çocukluğu Sansa, Üçili, Kırlay Köylerinde geçmiş; ilköğrenimini Kırlay Köyü Medresesinde almıştır. Daha medrese talebesi iken ilk şiir denemelerini yazarak kendini geliştirmeye başlamıştır. Tukay, medrese öğrenimi esnasında Gark-ı Rus, Tercüman gibi gazetelere ilaveten İstanbul ve Arap gazetelerini de takip etmiştir. 1902 yılında Tukay, kendisine ciddi anlamda tesir eden Mutiullah Hoca’nın oğlu Mehmet Kâmil Efendi ve İstanbul’dan gelip medreseye kaydolan Abdülveli adlı bir talebe ile tanışmıştır. Tukay’ın medresede dostluk kurduğu Abdülveli isimli İstanbullu bir talebe burada bir yıl kalmış ve bu süre zarfında Tukay’a İstanbul Türkçesi ile Osmanlı edebiyatını sevdirmiştir. Tukay, doğduğu ve edebi hayatında önemli yere sahip olan 1905-1907 yılları arasına tekabül eden döneminde yaşadığı Cayık (Uralsk) şehrinden 1907 yılının güzünde Kazan’a dönmüş, o zamanki edebî-medenî muhitin merkezi olan Kazan’da olgunlaşmıştır. A. Kemal ile birlikte Yeşin, Yalt-Yult dergilerini çıkaran Tukay, El Islah gazetesinde sık sık yazmıştır. ABDULLAH TUKAY'IN ESERLERİ Abdullah Tukay 27 yıllık kısacık hayatında birçok şiir, fıkra ve siyasi makaleler kaleme almıştır. Fikir, Yuldız, El-İslâh, Kuyaş ve Turmış gazeteleri ile El-Asrü’l-Cedit, Terbiyetü’l-Etfal, Añ, Yeşin, Yalt, Yult ve Mektep gibi dergilerde yayımlanan şiir ve nesirleri, 1907’den 1917 yılına kadar geçen zaman içerisinde risâleler halinde 55 defa basılmıştır. 1906 ile 1913 yılları arasında çıkan söz konusu gazete ve dergilerde 214 şiir ve nesri yer almıştır. Tukay’ın Şiirleri, 1917'den önce risaleler şeklinde yayınlanmış, sonra ise Kırım-Tatar, Kazak, Kırgız, Özbek, Başkurt, Uygur ve Çuvaş Türkçelerine aktarılmıştır. Ancak, Tukay hayatta iken bütün şiir ve nesirlerinin bir arada toplandığı yayınları görememiştir. Şiirlerinden seçmelerinin oluşturduğu ilk eser yayıma hazırlanırken o, hastanede yatmaktadır. 14 Mart 1913’te kaleme aldığı “Uyangaç Birinçi İşim” başlıklı yazısında 400 sayfalık şiir kitabını yayımlatmayı vaadeder. Ancak, bu eser, o öldükten sonra 1914’te basılır. Şiir ve nesirlerinin toplu yayını ise, Latin hafleriyle 1929-1931 yıllarında üç cilt olarak; Kiril harfleriyle 1947-1948’de iki; 1955-1956’da dört; 1976’da dört ve son olarak 1985’de beş cilt halinde yayımlanır. 27 YAŞINDA HAYATA VEDA ETTİ 27 yıllık kısacık hayatına külliyat mesabesinde eserler sığdıran Kazan Tatarlarının milli şairi Abdullah (Gabdulla) Tukay, 15 Nisan 1913 günü tüberküloz hastalığından vefat etmiştir.

Roza Kurban Haber

Roza Kurban "İdil-Ural Aydınları 2" kitabını anlattı: Milletimize faydası olan insanları tanıtmak istedim

Yağmur Filiz Şahin/QHA Ankara Kazan Tatar tarihçi Roza Kurban'ın "İdil-Ural Aydınları 2" eseri, Ekim 2023'te yayımlanarak piyasaya sürüldü. Hayat Yayınları tarafından basılan 300 sayfalık eserde, Kazan Tatarı aydınlar yer alıyor. Çalışmasını annesi Zarif kızı Meryem Zakirova'ya ithaf eden yazar Kurban, merakla beklenen kitabını Kırım Haber Ajansına (QHA) anlattı. Kurban, Kazan Tatarlarının kültürü ve medeniyetinin gereken ilgiyi görmediğini ve bu kitaplar ve çalışmalar sayesinde bunun sağlanacağını ifade etti. İdil Ural Aydınları kitabınızın ilki Aralık 2022’de piyasaya sürülmüştü. Okuyucularınızın merakla beklediği ikinci kitabınızda kaç yazar-şair bulunuyor? “İlk kitabımda 26 aydından bahsetmiştim ikinci kitapta ise 21 tane aydın bulunuyor. Bu kitabın içerisinde tarihçiler de var. Tarihçiler arasında Gaziz (Aziz) Gobaydulin, Hadi Atlasi, Fazıl Tuykin gibi isimler yer alıyor. Eser, Türkiye’de tanınmış siyasi kişiliğiyle de bilinen Türkçü Yusuf Akçura ile başlıyor. İkinci olarak tarih romanı yazarı, Mehmüt Galeü (Mahmut Galeu), 19. yüzyılda Türkiye’ye göç eden insanlar ile ilgili 'Muhacirler' adlı roman yazmış. Hem tarih yazanlar hem de tarihi roman yazanlar Stalin’in (Josef) emriyle idam ettirildi. Mehmüt Galeü de Stalin’in emrine kurban gitmiş biri. Gezgin, yazar, gazeteci Teüfik (Tevfik) Eydi daha önce Türkiye’ye gelmiş, Tatarlar ile görüşmüş ve bunlarla ilgili makaleler yazmıştır. En merak ettiği şey Kazan Tatarı aydınımız Ayaz İshaki olduğu için onunla ilgili araştırmalar yapmış. Ayaz İshaki, Türkiye’de de bulunmuş, Teüfik Eydi de bunun çok önemli olduğunu bildiği için, ‘Onun masasına oturdum, çalıştım’ demiş. Bu kitabın içindekiler Stalin döneminde idam edilen insanlar. Mesela tiyatrocu, yönetmen ve yazar Kerim Tinçurin 1938 yılında idam edilmiş. Fatih Kerimi aynı zamanda Türkiye için bilge bir insan. Balkan savaşları sırasında Türkiye’ye gelmiş ve Şura Dergisi’ne mektuplar göndermiş. Bu mektuplar daha sonra İstanbul Mektupları ismiyle kitap halinde yayımlanmış. Türkçeye de çevrilen bu kitap Türkiye’de de satışa sunuldu. Şairler arasında yer alan Hadi Taktaş dönemin en önemli şairlerinden biridir. 30 yaşında vefat etmiş ama çok büyük eserler bırakmış. Ve eserleri bugün hala okunuyor. Kitabın içinde yer alan bir diğer şair de Möderris Eglemov. Ve şu an hayatta olan Necibe (Necibe) Safina. Şiir dünyasının yılmaz savaşçısı olarak adlandırdım onu. Çünkü çok keskin şiirler yazıyor. Dilimizi, milletimizi devamlı olarak şiirlerinde bu konuları kaleme alıyor. Hatta dediklerine göre Neciba Safina, eski Cumhurbaşkanımız Minitimer Şeymiyev’e, ‘Kazan Tatarları için çalıştığınıza dair and için’ diyerek eline ekmek tutuşturmuş. Yine Stalin devrinde öldürülmüş tarihçi, oyun yazarı, folklorcu, eğitimci, ve şair Fazıl Tuykin var. Eserde aynı zamanda edebiyatçı, dil bilimci, tarihçi, eğitimci, siyasetçi ve yazar Galimcan (Alimcan) İbrahimov yer alıyor. Kendisi çok yönlü bir isimdir. Bir de kendini bu devrime o kadar adamış ki kendisi bir komünisttir. Onu aynı komünistler yok ediyor. İbrahimov, 'ben devrim askeriyim' diyerek evlenmekten bile vazgeçmiş. Hasta haliyle hapishaneye atmışlar, orada hayatını kaybetmiş. Hapishanedeki komodinin çekmecesine ‘Halkım önünde de suçlu değilim’ dediği bir yazı bırakmış ardında.   Tarihçi Hadi Atlasi de idam ettirilmiş. Dediğim gibi tarih yazmak özellikle Kazan Tatarlarının tarihini yazmak tehlike olarak görülmüş. Ruslar tarihi hep kendi yönlerinden yazmışlar. Kazan Hanlığı kendi isteğiyle Moskova’ya katıldı diye yazıyorlar. Böyle bir şey yok. Kazan Hanlığındaki insanlar kanlarının son damlasına kadar mücadele etti. Standartlara uygun yazıyoruz dedikleri de bu. Üniversitemizde hocam olan Hatıyp (Hatip) Minnegulov’u da doğumunun 80. yılında Kadim Tatar Edebiyatı Profesörü başlığıyla yazdım. Hayatta olan insanları yazmıyorum kendime ilke edindim ama bazı istisnalar var. Hem hayatı hem eserleri hem de hocam olması dolayısıyla ona eserimde yer verdim. Buralara çok zorluk çekerek gelmiş. Yine de sonuca ulaşmış, kadim edebiyatımızı araştıran kişiliğiyle örnek bir insan.” Bu isimlere kitabınızda yer vermenizin özel bir sebebi var mı? “Hep doğumunun, vefatının 120. yılı, 140. yılı, 200. yılı diye andığımız insanları yazmaya çalışıyorum. Çünkü bu insanlar artık unutulmuş. Tatar diline, edebiyatına ve milletimize faydası olan aydınları yazmak istedim. Bu insanların tanınmasını istedim. Asıl yazmaya başlamamın sebebi ise Foat (Fuat) Tuktarov (1880-1938). Kendisi Türkiye’ye gelmiş ama kimse sahip çıkmamış ve kimsesiz mezarlığına defnedilmiş muhtemelen. O kadar çok aradım ki mezarını bile bulamadım. Kendisinin Türkiye’deki Kazan Tatarlarına ait dernek ve vakıflarda ismi bile duyulmamış maalesef. Bu duyarsızlığımız böyle devam ederse yakında dilimiz ortadan yok olacak.” Eserinizi yazarken Türkiye Türkçesi dışında Tatarca literatürden de yararlandınız mı? "Tataristan’dan aldığım kaynaklarımı kullanıyorum. Ayrıca Türkiye’deki yüksek lisans ve doktora tezi yazan öğrencilerle ‘Neden bu insanları araştırıp yazdınız?’ sorusuyla görüşmeler yapıyorum. Bütünüyle topladığım kaynakları yazılarıma ekliyorum." Okuyucularınızın kitabınıza geri bildirimi nasıl, genel olarak ne tür yorumlar alıyorsunuz? "Türkiye’de İdil deyince Kazan Tatarları, Ural deyince Başkurtlar akla geliyor. Pek fazla bilinmiyor. Mesela Sadri Maksudi Arsal, Ayaz İshaki, Yusuf Akçura gibi isimler olmuş ama unutulmuşlar. Yazan da yok, çizen de yok, biz onları yeniden gündeme getirmeye başladık. Unutmamak, unutturmamak ve var olduğumuzu bildirmek için gündeme getirmeliyiz. Tatarlar köklü bir medeniyet, kültürlü bir millet, edebiyatı var, tarihi var, her şeyi var. Bunu okuyucu kitlesine duyurmak gerekiyor. Bir de çok dar kitlelere ulaşıyoruz. ‘İlaç al dersen kimse içmez ama portakal ye faydalı olur derse herkes yer’ diyerek bu yazdıklarımı romana çevirmemi isteyenler oldu. Kitabıma, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları bölümü öğrencileri, Tatarlar ilgi gösteriyor." Son olarak okuyucularınıza yöneltmek istediğiniz bir mesajınız var mı? "Kitap aracılığıyla İdil-Ural aydınlarını tanımalarını istiyorum. Çok köklü bir tarihimiz ve edebiyatımız var. Eğitim konusunda, Ceditçilik hareketiyle ilgili 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyıl başlarında var olan edebiyat var. Bunlar sıradan şeyler değil. Usul-ü ceditçilikten örnek alıp Tatar dili ve eğitimini her platformda yürütmeliyiz. İlk önce kendi aramızda Tatarca konuşmalıyız. Bunu da gündeme getirmeliyiz. Çekilen zulümler böyle kalmasın, bilinsin. Çünkü Türkiye'de bilinmiyor. Orada çekilen acıları, Rusların zulmünü kimse bilmiyor. Zeki Veli Togan'ın bir sözü var, 'Rus zulmünü dünyaya anlatmak zordur' diyor. Çünkü bunu yaşayan insan bilir." Tarihçi, yazar Roza Kurban'ın çıkardığı "İdil-Ural Aydınları-2" kitabı internet sitesinde satışa çıkarıldı.  KAZAN TATAR TARİHÇİ ROZA KURBAN KİMDİR? Tataristan’ın Yeşel Üzen (Yeşil Dere) bölgesi Mulla İle (Molla İli) köyünde doğdu. İlk ve orta öğrenimini burada, liseyi, köyünden 5 kilometre uzaktaki Norlat kasabasında okudu. Tataristan’ın başkenti Kazan’daki 1 Nolu Pedagoji Üniversitesi Ana Sınıfı Öğretmenliği Bölümü'nü 1990 yılında bitirdi. Aynı yıl Kazan Devlet Üniversitesi Filoloji Fakültesi Tatar Dili ve Edebiyatı Bölümü'ne başladı. 1996 yılında “Tatar Ana Okullarında Konuşma Geliştirme Dersleri” başlıklı tezi ile mezun oldu. 1983 yılında Norlat’taki Ana Okulunda başlayan çalışma hayatında öğretmenlik ve müdürlük yaptı. 1995 yılında İklil Kurban ile evlendi. Evliliği dolayısıyla Türkiye’ye geldi. Halen Ankara’da yaşamaktadır. Türkiye’de de Tatar Türkleri üzerinde çalışmalarına devam etti. Roza Kurban’ın Tatar Tarihi, Edebiyatı ve Dili üzerine yazdığı, yayımlanmış birçok araştırma yazısı bulunmaktadır. Yazıları bir çok dergi ve gazetede yayımlandı. Aynı zamanda çeşitli bilgi şöleni ve panellerde tebliğler sundu. İyi derecede Rusça ve Tatar-Başkurt lehçesi başta olmak üzere, birçok Türk lehçesini bilmektedir. Kurban, bir çocuk annesidir.

Roza Kurban: Son Tatar ölene kadar Kazan Tatarlarının bağımsızlık mücadelesi sürecek Haber

Roza Kurban: Son Tatar ölene kadar Kazan Tatarlarının bağımsızlık mücadelesi sürecek

30 Ağustos 1990 tarihinde Tataristan’ın bağımsızlık beyannamesi kabul edildikten sonra o gün “Cumhuriyet Bayramı”, “Bağımsızlık Günü” olarak kutlanmaya başladı. Tarih boyunca işgalci bir devlet olan Rusya, o günden bugüne Tataristan'ın bağımsızlığını baltalayacak hamlelerde bulunmaya devam ediyor. Tataristan Cumhuriyeti 2021 yılının aralık ayında Rusya tarafından Bölgesel Yönetim Kanunu ile Tataristan Cumhuriyeti'nin "Cumhuriyet statüsü"nü kaldırarak "federal bölge statüsü" haline getirdi. Böylece cumhurbaşkanı artık diğer federal yönetimler gibi "bölge başkanı" sıfatı ile konumlandı. 2021'in kasım ayında Tataristan Devlet Şurası, Rusya'nın Tataristan'ın hakkı olan Cumhurbaşkanlığı sıfatının kaldırılması hakkındaki kararı reddetse de Rusya ve Putin hükumeti kararı umursamayarak Tataristan'ın "Cumhuriyet" sıfatını elinden aldı. 30 Ağustos Türkiye için Zafer, Tataristan için ise Bağımsızlık Günü olarak kutlanmaya devam ediyor. Kazan Tatarları, Tataristan'ın yeniden Bağımsızlığını alarak Cumhuriyet olarak bayrağını astığı gün yeniden bir Bağımsızlık Günü kutlaması yapacağı günü bekleniyor. Kazan Tatarı tarihçi, araştırmacı-yazar Roza Kurban 30 Ağustos Tataristan'ın Bağımsızlık Günü kapsamında Kırım Haber Ajansının sorularını yanıtladı. Roza Kurban ile gerçekleştirilen röportajın tamamı şöyle: Kazan Tatarı tarihçi, araştırmacı-yazar Roza Kurban -Tataristan'ı bağımsızlığa götüren süreci anlatır mısınız? Köklü bir geçmişe ve zengin bir kültüre sahip olan Kazan Tatarları tarih sayfalarında derin iz bırakan bir millettir. 1552 yılında Kazan Tatarlarının son bağımsız devleti Kazan Hanlığı’nın Ruslar tarafından işgal edilmesiyle birlikte Tatarlar, Rus esareti altına girmiş ve yüzyıllardır zulme maruz kalmıştır. Kazan Tatarları esaret altındayken bile millî bağımsızlık fikrinden asla vazgeçmemiş, mücadelelerini sürdürmüştür. Rus boyunduruğundan kurtulup Kazan Hanlığı’nı yeniden kurmak uğruna süren savaşımda birçok millî lider ortaya çıkmış Rus’a karşı ayaklanmalarda önderlik etmiştir. Hayatları pahasına mücadele eden bu kahramanlar bugün de milletimizin aklında ve kalbindedir. Kazan Tatarları bağımsız bir devlet kurma hayalinden asla vazgeçmemiş, her zaman fırsat kollamıştır. Yüzyıllar boyunca devam eden bu mücadele kâh gizlice beklemede kalmakla, kâh isyan şeklinde başkaldırışlarla sürdürülegelmiştir. Kazan Tatarları çınar ağacına benzer, dallarını budaklarını kesseler de köklerinden tekrar doğar ve kocaman bir ağaç olurlar… “KAZAN TATARLARI, RUS ESARETİNİ KABUL ETMEDİ” Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ulu önder Mustafa Kemal Atatürk: “Türk, esaret kabul etmeyen bir millettir. Türk milleti esir olmamıştır”, demiştir. Kazan Tatarları da Rus esaretini asla kabul etmemiş ve bağımsızlığını kazanmak için elinden geleni yapmıştır. 20. yüzyılda bağımsız bir devlet kurma yolunda üç büyük girişim olmuştur. 1917 Şubat ve Ekim Devrimleri, Kazan Tatarları başta olmak üzere tüm bölge halkını heyecanlandırmış, değişimden bağımsızlık çıkacağı umuduyla büyük çoğunluk Bolşeviklerin yanında yer almıştır. Çok zaman geçmeden Bolşeviklerin Çarlık dönemi yöneticilerinden farklı olmadığı sadece rejimin adının değiştiği ortaya çıkmıştır. Ancak bu durum Kazan Tatarlarını millî bağımsızlık fikrinden vazgeçirmemiş, mücadele sürmüştür. İkinci Dünya Savaşı yıllarında Almanlara esir düşen İdil-Ural bölgesi Türkleri, İdil-Ural Lejyonu çatısı altında birleşerek bağımsız devlet kurma fikrini 1944 yılında İdil-Ural Kurultayı’nda gündeme getirmiş, konu kurultayın ana gündem konusu olmuştur. KAZAN TATARLARININ YENİDEN YÜKSELİŞİ 1985 yılında Mihail Gorbaçov’un (1931) SSCB yönetimine gelmesi ülkede büyük değişimlerin yaşanmasına neden oldu. SSCB halkının hiç duymadığı ve alışık olmadığı “perestroyka”, “glasnost” gibi tabirler kullanıma girdi. Bu yaşananlar, artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağının habercisiydi. 1989 yılında Berlin Duvarı’nın yıkılması kararı da yaşanacakların bir işaretiydi. Değişimle birlikte esmeye başlayan demokrasi rüzgârları Kazan Tatarlarını da es geçmedi. Dalları kesilen büyük çınar tekrar filizlenmeye başladı. 1980’li yılların sonlarında milliyetçiliği ön planda tutan sivil toplum kuruluşları ve partiler kurulmaya başladı. Bu Kazan Tatarlarının yeniden yükselişiydi. Bilindiği üzere, 27 Mayıs 1920’de Tataristan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ilan edilmiştir. Tataristan, Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti’ne (RSFSC)  dâhil olmuştu. 30 AĞUSTOS 1990: TATARİSTAN BAĞIMSIZLIĞINI İLAN ETTİ 1990 yılının 30 Ağustos tarihinde Tataristan hükumeti devlet bağımsızlığı beyannamesini kabul etti. Böylece, Tataristan’ın Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti’nin bir parçası olmadığını tek başına bağımsız bir devlet olduğunu dünyaya duyurdu. 30 Ağustos tarihinde kabul edilen bağımsızlık beyannamesi bir başlangıcın sonu mu, bir sonun başlangıcı mı ya da yeni bir dönemin arifesi miydi? Bunu zaman gösterecekti. 30 Ağustos 1990 tarihinde Tataristan’ın bağımsızlık beyannamesi kabul edildikten sonra o gün Cumhuriyet Bayramı, Bağımsızlık Günü olarak kutlanmaya başlandı. Yaşananlar Rusların hoşuna gitmemiş, onları tedirgin etmişti. Ayrıca Tataristan halkının yüzde 75’inin RSFSC Başkanı seçimine katılmaması Tataristan’ın bağımsızlık fikrinin yalnız Tatarlar tarafından değil Tataristan’da ikinci büyük nüfus olan Ruslar ve diğer milletler tarafından da desteklendiğinin bir göstergesiydi. “RUSYA, TATARİSTAN’IN BAĞIMSIZ BİR DEVLET OLMASINA MÜSAADE ETMEDİ” 1991 yılının sonunda SSCB’nin çökmesiyle birlikte Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan gibi Türk yurtları bağımsız bir devlet olmuştur. Ancak Rusya, Tataristan’ın 1990 yılındaki bağımsızlık beyannamesini tanımamış ve bağımsız bir devlet olmasına müsaade etmemiştir. Tataristan, 1990 yılının 30 Ağustos tarihinde kabul edilen beyanname esasında 21 Mart 1992 tarihinde referanduma gitmiştir. Referandumda, “Siz Tataristan’ın egemen bir devlet, uluslararası hukuk subjektı, Rusya ve başka cumhuriyetler, devletler ile kendi ilişkilerini eşit hukuklu anlaşmalar esasında kuran bir Cumhuriyet olmasını istiyor musunuz?” sorusu sorulmuş ve seçmenlerin yüzde 61,4’ü “evet” yanıtını vermiştir. Referandum sonuçlarının Tataristan’ın bağımsızlığından yana çıkmasından sonra Tataristan Anayasası hazırlanmış ve 1992 yılının 6 Kasım tarihinde Egemen Tataristan Cumhuriyeti’nin Anayasası Tataristan Devlet Şurası’nda kabul edilmiştir. 31 Mart 1992 tarihinde özerk cumhuriyetler Rusya Federasyonu’na dâhil olacaklarına dair “federatif sözleşmeyi” imzalamış, Tataristan ve Çeçenistan bu sözleşmeye imza atmamıştır. 15 Şubat 1994 tarihinde Rusya Federasyonu Başkanı Yeltsin ile Tataristan Cumhurbaşkanı Şeymiyev arasında “yetki paylaşımı” diye adlandırılan bir sözleşme imzalanmıştır. -Rus esaretini asla kabul etmemiş ve bağımsızlığını kazanmak için elinden geleni yapan Kazan Tatarları bugün hangi şartlar altında yaşıyor? 1990’lı yılların başında yaşanan değişimlere Kazan Tatarları tam anlamda hazır değildi, Kazan Tatarlarına önderlik edecek, kesin kararlar alıp uygulamaya koyacak tecrübeli siyasi bir lider yoktu. Ancak yine de o yıllarda Tataristan Devlet Şurası Kazan Tatarları lehinde birçok önemli karar aldı. Fakat kararların büyük çoğunluğu hayata geçirilemeden rafa kaldırılmak zorunda kaldı. Alınan kararlardan birisi de Latin Alfabesi’ne geçme kararıydı. Latin Alfabesi’ne geçme süreci 1992–2002 yılları arasında yani 10 yıllık süre içerisinde gerçekleşecekti. Ancak buna zaman yetmedi ve Tataristan’ın Latin Alfabesi’ne geçme zamanı tam gelmişti ki, 27 Kasım 2002 tarihinde Putin, “Rusya Federasyonu’ndaki tüm halklar ana dillerini yazarken Kiril Alfabesi kullanmalıdır” şeklindeki kararı imzaladı. Böylece Kazan Tatarlarının Latin Alfabesi’ne geçme isteği hayal oldu. "PUTİN’İN İKTİDARA GELMESİYLE KAZAN TATARLARININ ELDE ETTİĞİ YASAL HAKLAR TEK TEK ELLERİNDEN ALINDI" 2000 yılında Putin’in iktidara gelmesiyle birlikte, Kazan Tatarlarının elde ettiği yasal hakları tek tek ellerinden alınmaya başlandı. 19 Nisan 2001 tarihinde Rusya Anayasa Mahkemesi Tataristan Anayasası’ndaki Tataristan’ın bağımsızlığına dair maddesini Rusya Anayasası’na aykırı bulmuştur. Bu bağlamda 2002 yılında Tataristan Devlet Şurası Tataristan Anayasası’nı değiştirmiştir. 1992–2017 yılları arasında Tataristan Anayasası 17 kez değiştirilmiş, içindeki önemli maddeler çıkartılmıştır. Putin’in çıkardığı kanunlar gereği, ana dilde eğitim yasaklanmış, lise mezuniyet ve üniversitelere giriş sınavları Rusça yapılmaya başlanmıştı. Bilindiği üzere Tataristan Anayasası’nda Tatarca ve Rusça Tataristan’ın resmi dilleridir. Son olarak, Putin’in “Rus dili dışındaki başka dilleri zorunlu okutmak yaramaz bir durumdur” şeklindeki konuşmasından sonra Tatar dili başta olmak üzere Rusça olmayan tüm ana dillerin eğitimi 3 Ağustos 2018 tarihinde imzalanan karar gereği 2 saate indirilmiş o da velilerin isteğine bırakılmış, Rus dili Rusya Federasyonu’ndaki tüm milletler için “ana dil” yapılmıştır. -Rusya'nın 2021 yılında Tataristan Cumhurbaşkanlığını tanımayarak yerine federal bölge sistemini getirmesiyle neler değişti? 2021 yılında Tataristan Cumhurbaşkanı adı kaldırıldı. Sadece bunun adı "Reis" olarak geçiyor. Daha öncesinde de 2002 yılında Putin göreve geldikten sonra mahkeme bir karar çıkardı: "Bir devlette iki cumhurbaşkanı olmaz" söylemiyle. Ancak Tataristan için bunu uygulamadılar. Bunu ilk uygulayan ise (Çeçenistanın Kremlin kuklası lideri) Ramazan Kadirov idi, kendi unvanından vazgeçti. Sonra diğer otonom cumhuriyetler (Başkurdistan vs.)... Bunların arasında Tataristan, cumhurbaşkanı adını taşıyan son cumhuriyet oldu. "SON TATAR ÖLENE KADAR KAZAN TATARLARININ BAĞIMSIZLIK MÜCADELESİ DEVAM EDECEK" Kazan Tatarları bağımsızlık mücadelesini yüzyıllardır sürdürüyor ve bu böyle de devam edecek. Son Tatar ölene kadar bu mücadele devam edecek. Şu anda yaşanan şartlar çok zor. Tatar okulları kapatılıyor hatta şu an yok. Eğitim konusuna gelinecek olursa; Tatar dili ve edebiyatı dersi, haftada iki saat veriliyor. Yabancı dil bile 5 saat verilirken anadil Tatarca iki saat verilmesi haksızlık üzerine haksızlıktır. bu hatta Rusya Federasyonu anayasasına bile aykırı bir uygulama. Bu 2017 yılından itibaren başladı ve birkaç yıldır devam ediyor. -Tataristan’da 2005 yılına kadar “Bağımsızlık Günü” ya da “Cumhuriyet Bayramı” olarak kutlanan 30 Ağustos, o tarihten sonra neden "Şehrin Doğum Günü" adıyla  kutlanmaya başladı? Putin, Kazan Tatarları için büyük önemi olan bu günü de tarihten silmek, unutturmak için sinsi bir plan hazırlamıştır. Bilindiği üzere 2005 yılında Kazan’ın 1000 yıllığı kutlandı. Kazan civarında eski madeni paraların bulunması (!) ile birlikte, Kazan’ın kuruluşunun 1000 yıl önce olduğu kararına varılmıştır. Türkler eski, köklü bir millet 1000 yıllık, hatta 2000 yıllık geçmişi olabilir. Ancak burada 365 gün içerisinde 30 Ağustos gününün seçilmesi bir kasıt değil de nedir? Ya Kazan’ın 1000 yıllığına hazırlık bahanesiyle 40 tane tarihi değeri olan binanın yerle bir edilmesine ne denmeli? 1000 yıllık geçmişe sahip olan şehrin neden tarihi değerleri yok ediliyor? Sorulacak çok soru var bu konuda. Kazan’ın 1000 yıllığı kutlamalarına Putin bizzat katılmış, ayrıca bir kararnameyle hazırlanan “Kazan şehrinin 1000.yılı” madalyasını “millete hizmet edenlere”(!) bol kepçeden dağıtmıştır. Kazan’ın 1000. yılı madalyaları Türkiye’ye kadar ulaşmış ve törenle verilmiştir. Bu madalyayı alanlar da “Putin imzalı madalya aldık!” diye böbür böbür böbürlenerek kendilerini tatmin etmiştir. Putin’in bir Türk düşmanı olduğunu, Rus olmayan milletleri yok etme siyaseti yürüttüğünü hesaba katmadan madalyalar alındı, geri çevireni duymadım. Zaten ödüllendirileceklerin listesi yapılırken kimin ne olduğu önceden belirleniyor. Bir de “millete hizmet” konusu. Hangi millet ve nasıl bir hizmet? Rusya Başkanı Putin imzalı ödül olduğuna bakılırsa, bu madalyalar Rus’a “hizmet” anlamı taşımaktadır. Ayrıca Rus imzalı bir ödül almak bir Türk için bir gurur, bir övünç müdür? PUTİN, BAĞIMSIZLIK GÜNÜ’NÜN ADINI DEĞİŞTİRDİ! Kazan şehrinin 1000 yıllığını herkes sevinçle kabul etmiştir demek yanlış olur, madeni paralar bulunup değerlendirmeler yapılırken buna karşı çıkan onurlu tarihçiler de olmuştur. Ancak satılık insanların gereğinden fazla olduğu bir dönemde gerçekleri söylemek; yargılanmayı, hapsedilmeyi, dışlanmayı göze almak demektir. 2005 yılında da Rusların uydurduğu sahte tarih öne çıktı, millî bilinçten yoksun şuursuzlar 1000 yıllık kapsamında ödüllendirildi, eğlendi… 2005 yılına kadar Bağımsızlık Günü ya da Cumhuriyet Bayramı olarak kutlanan 30 Ağustos o tarihten sonra Şehrin Doğum Günü olarak kutlanmaktadır. Putin’in kasıtlı eylemi işe yaramış Bağımsızlık Günü’nü Şehir Doğum Günü’ne çevirmeyi başarmış gibi görünse de 30 Ağustos hem millet nezdinde hem de hukuki açıdan Kazan Tatarları için tarihi bir gündür. 30 Ağustos 1990 tarihinde Kazan Tatarları bağımsızlık beyannamesini kabul ederek millî egemenliğini kazanmıştır. Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk: “Millî egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar yanar, yok olur”, demiştir. Kazan Tatarlarının da bir gün tam bağımsız olacağına can-ı gönülden inanıyor ve güveniyorum. Kazan Tatarlarının bu önemli tarihi bayramını unutturmak isteyenlere rağmen, 30 Ağustos Tataristan’ın Bağımsızlık Günü kutlu olsun!

Çubarov: Kazan Tatar halkı, özgür ve bağımsız olma hakkına sahip Haber

Çubarov: Kazan Tatar halkı, özgür ve bağımsız olma hakkına sahip

Kırım Tatar Milli Meclisi (KTMM) yakın zamanda, Sürgündeki Bağımsız Tataristan Hükumeti’nin, "Tataristan’ın bağımsızlığını ve Sürgündeki Bağımsız Tataristan Hükumeti’ni, Tataristan halkının Moskova sömürgesi etkisinde olmayan temsilci organı" olarak tanıma çağrısını yakın zamanda inceleyecek.  Kırım Haber Ajansına konuşan KTMM Başkanı Refat Çubarov, “KTMM, Ukrayna’ya verilen destek, Kırım Tatar ve Kazan Tatar halklarının arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi gibi konularda Sürgündeki Bağımsız Tataristan Hükumeti ile etkili bir şekilde işbirliği yapıyor.” dedi. Modern Rusya’da, yerli halkların, kendi kaderini tayin etme hakkının ihlal edildiğini ve iradeleri dışında Rusya’nın bir parçası olmaya zorlandığını belirten Çubarov, “Tataristan'ın yerli halkı olan Kazan Tatar halkı, kesinlikle özgürlüklerini kazanmak ve bağımsız bir devlet kurmak için büyük çaba sarf eden köleleştirilmiş halklar arasında yer alıyor." ifadelerini kullandı. "KAZAN TATAR MİLLİ HAREKETİ BÜYÜK BASKILARA UĞRADI" Sovyetler Birliği döneminde ve Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Moskova’nın, yerli halkların bağımsızlık arzusunu yok etmek için elinden gelen her şeyi yaptığını hatırlatan KTMM Başkanı, “Tataristan’da Kazan Tatar milli hareketi yok edildi, birçok aktivist baskıya uğradı ve alıkonuldu, bir kısmı vatanlarını terk etmek zorunda kaldı. Rus ordusunun Kırım’a girmesi ve yarımadayı işgal etmesiyle Şubat 2014 tarihinde başlayan Ukrayna-Rusya savaşı, Rusya’nın ve zorla toprakları ile birlikte Rus İmparatorluğuna daha sonra Sovyetler Birliğine dahil edilen yerli halklarının geleceği meselesini gündeme getirdi.” dedi. "RUSYA TARAFINDAN KÖLELEŞTİRİLMİŞ HALKLAR BAĞIMSIZ OLMA HAKKINA SAHİP" Ukrayna-Rusya Savaşının, Ukrayna’nın zaferiyle ve toprak bütünlüğünün geri kazanılmasıyla sona ereceğini kaydeden Çubarov, “Öte yandan bunun Rusya'nın intikamcı duygularını engelleyeceğine dair hiçbir garanti yok. Dolayısıyla Moskova tarafından köleleştirilmiş halkların geleceği ve gelişmeleri garanti edilemez. Buna dayanarak bizim tutumumuz şu: Kazan Tatar halkı dahil olmak üzere Rusya tarafından köleleştirilmiş tüm halklar, uluslararası norm ve ilkelerine uygun olarak özgür ve bağımsız olma haklarına sahipler. Buna bağımsız devlet kurma hakları da dahil.” değerlendirmesinde bulundu. SÜRGÜNDEKİ BAĞIMSIZ TATARİSTAN HÜKÜMETİNDEN KTMM'YE ÇAĞRI Sürgündeki Bağımsız Tataristan Hükumeti, Tataristan halkının Moskova sömürgesi etkisinde olmayan temsilci organı olarak tanınmak için Kırım Tatar Milli Meclisine (KTMM) çağrı yaptı. Çağrı metninde şu ifadelere yer verildi: "Dolayısıyla, Kırım Tatarlarının temsil organı olan KTMM’den, Tataristan Cumhuriyeti'nin egemenliğinin ve bağımsızlığının tanınması olasılığını değerlendirmesini istiyoruz. Ayrıca Bağımsız Tataristan Hükumetini, yurt dışında yaşayan Tatarların Moskova sömürgesinin etkisinde olmayan temsilci organı olarak tanınması için çağrı yapıyoruz."

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.