Türk dilinin ilk sözlüğü Dîvânu Lugâti’t-Türk 950 yaşında
Büyük Türk dil bilimcisi ve Karahanlılar'ın önemli Hakanlarından bir olan Kaşgarlı Mahmut tarafından Türk dünyasına armağan edilen, Türk dilinin ilk sözlüğü Dîvânu Lugâti’t-Türk 950 yıl önce bugün Kaşgarlı Mahmud tarafından yazıldı. Sözlükte, 7500'den fazla Türkçe kelimenin Arapça karşılığı da bulunuyor.
Dîvânu Lugâti’t-Türk, İstanbul Millet Kütüphanesinde bulunan elimizdeki tek nüshanın son sayfasında verilen bilgiden Kaşgarlı Mahmud'un şah eseri, 25 Ocak 1072 günü yazmaya başladığı, 10 Şubat 1074 günü tamamladığı açıkça anlaşılıyor.
Kaşgarlı Mahmud tarafından 1072'de kaleme alınan Dìvanu Lugati't-Türk (DLT) iki yılda tamamlandı. Kaşgarlı'nın bu şah eserini dönemin Türk hükümdarı Sultan Muhammed Alparslan'a takdim edileceği çeşitli kaynaklarda zikrediliyordu. Ancak Sultan Alparslan'ın şehit edilmesi sebebiyle, 1075-1095 yılları arasında Bağdat'ta hüküm süren Abbasî halifesi Muhammed el-Muktedî bi-emri'llah'a sunulmuştur.
ESER, ARAPLARA TÜRKÇE'Yİ ÖĞRETMEK AMACIYLA YAZILDI
Eser, Kaşgarlı Mahmud tarafından Araplara Türkçe’yi öğretmek ve Türkçe’nin Arapça'dan daha zengin bir dil olduğunu göstermek maksadıyla yazılan ilk Türk dili sözlüğü niteliği taşıyor. Dîvânu Lugāti’t-Türk, Türk milletinin yüceliğini anlatmak, Türk dilinin Arapça’dan geri kalmadığını göstermek ve Araplar’a Türkçe’yi öğretmek maksadıyla kaleme alındığı için Türkçe’den Arapça’ya bir sözlük şeklinde tertip edilmiştir.
TÜRK DİLİNİN İLK SÖZLÜĞÜ
Türk dilinin ilk sözlüğü olan Dîvânu Lügāti’t-Türk, çeşitli Türk boylarından derlenmiş bir ağızlar sözlüğü karakterini taşımaktadır. Kaşgarlı Mahmud eserini yazarken o devrin Türk illerini bir bir dolaşmış ve doğrudan doğruya kendi derlediği dil malzemesine dayanmıştır. Bununla birlikte eser yalnızca bir sözlük olmayıp Türkçe’nin XI. yüzyıldaki dil özelliklerini belirten, ses ve yapı bilgisine ışık tutan bir gramer kitabı; kişi, boy ve yer adları kaynağı; Türk tarihine, coğrafyasına, mitolojisine, folklor ve halk edebiyatına dair zengin bilgiler ihtiva eden, aynı zamanda döneminin tıbbı ve tedavi usulleri hakkında bilgi veren ansiklopedik bir eser niteliği de taşımaktadır.
Eser, ilk defa Kilisli Rifat Bilge tarafından incelenerek Arap harfleriyle üç cilt halinde yayımlanmıştır. Bu ilk yayımdan sonra eser ve müellifi üzerinde yurt içinde ve Batı ilim dünyasında birçok araştırma ve inceleme yapılmıştır. Yurt içinde başta M. Fuad Köprülü, Zeki Velidi Togan, Necib Âsım, Kilisli Rifat Bilge, Besim Atalay, Ahmet Caferoğlu olmak üzere birçok ilim adamı Kâşgarlı Mahmud ve eseri üzerinde çalışmıştır. Batı’da ise Alman, Rus, Macar ve Fransız bilginler Dîvân-ü Lügāti’t-Türk’e dair çeşitli yayınlar yapmışlardır. Bunların içinde en başta gelenleri C. Brockelmann’ın yaptığı çalışmalardır.
Divan ayrıca Özbekçe’ye (Taşkent, 1960-1967), Yeni Uygurca’ya (Urumçi 1981) ve Robert Dankoff tarafından Compendium of the Turkic Dialects (Dīwān Luġāt at-Turk) adıyla İngilizce’ye tercüme edilmiştir.
ESERİN BİLİNEN TEK NÜSHASI FATİH MİLLET KÜTÜPHANESİ’NDE
Dîvânü Lügāti’t-Türk’ün bilinen tek yazma nüshası Fatih Millet Kütüphanesi’ndedir (Arapça, nr. 4189). Kâşgarlı Mahmud’un yazdığı esas nüshadan 26 Şevval 664’te (1 Temmuz 1266) Muhammed b. Ebû Bekir b. Ebü’l-Feth es-Sâvî tarafından istinsah edilen bu yazma büyük boy 319 varaktır. Daha sonra bu nüsha esas alınarak eserin biri Türk Dil Kurumu (Ankara 1941), diğeri Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı (Ankara 1990) tarafından olmak üzere iki tıpkıbasımı yayımlanmıştır. Ayrıca İngilizce tercümesinde de mikrofişler halinde tıpkıbasımı mevcuttur.
BULUNUŞUNDAN YAYIMLANIŞINA DİVAN-I LÜGATİT TÜRK VE ALİ EMİRİ EFENDİ
Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün 1914 yılına gelinceye kadar tek bir nüshasına bile ulaşılamamaktaydı. Oysa Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün bir nüshası dönemin eski Maliye Bakanlarından Nazif Bey’in kitaplığında bulunmaktaydı. Türk dili ve kültürü bakımından önemini bilemeyen ancak değerli bir kitap olduğunu tahmin eden Nazif Bey, yakınlarından bir kadına kitabı verir ve, "Bak sana bir kitap veriyorum. İyi sakla… Sıkıştığın zaman sahaflara götür. Altın para ile otuz lira eder, aşağıya verme!" der. Bir süre sonra paraya ihtiyacı olan kadın, kitabı Sahaflar Çarşısı’ndaki kitapçı Burhan Bey’e götürür ve otuz liraya satmak istediğini söyler. Dîvânu Lugâti’t-Türk gibi bir eser için otuz lira hiç de yüksek bir miktar değildir ama bu kitabın önemini ve değerini bilmeyenler için yüksek bir bedeldir.
Burhan Bey, yüksek bir fiyatla alır diye kitabı Maarif Nazırı Emrullah Efendi’ye götürür. Nazır da kitabı İlmiye Encümenine havale eder. Kitabı incelemek için bir hafta süre isteyen Encümenler, bir hafta sonra kitaba on lira değer biçer. Kitabın kendisinin olmadığını, sahibinin otuz liradan bir para bile aşağıya inmediğini söyleyince Encümendekiler, "Biz otuz liraya bir kütüphane satın alırız. Al kitabını, istemiyoruz" diyerek kitabı Burhan Bey’e geri verirler. İşte tam da o günlerde, ömrünü ve servetini kitaplara adayan, haftada birkaç kez Sahaflar Çarşısı’na uğrayıp, kitapçıları tek tek dolaşarak yeni bir şey olup olmadığını sormayı alışkanlık edinen Ali Emiri Efendi, kitapçı Burhan Bey’in dükkânına uğrar.
Ali Emiri Efendi yeni bir şey olup olmadığını sorunca, Burhan Bey, "Bir kitap var ama sahibi otuz lira istiyor" diyerek olanı biteni anlatır ve sürenin ertesi gün dolacağını, yaşlı kadının kitabı almaya geleceğini söyler. Eline aldığı kitabın adını okuduğu anda Ali Emiri Efendi, bayılacak gibi olur. Dünyada eşi benzeri olmayan, Türk dilinin en değerli eseri Dîvânu Lugâti’t-Türk’tür elindeki kitap.
Ali Emiri Efendi, Batılıların “bibliyoman” veya “bibliyofil” dediği, Türk dünyasında ise “kitap aşığı”, “kitap kurdu”, “kitap delisi” gibi isimlerle biliniyor. Ali Emiri Efendi, Divanü Lügati't-Türk'ün kaybolan tek nüshasını bulup ortaya çıkarması ve Millet Kütüphanesine yaptığı büyük katkı ile de anlıyor.