Türkçülük düşüncesinin fikir babalarından Ziya Gökalp'in vefatının 99. yılı
“Kırım, Kazan heder oldu
Tuna, Kafkas beter oldu!
Türkistan’da neler oldu,
İşitmedi kulağımız…”
Türk milliyetçiliği fikir sisteminin sembol isimlerinden, kaleme aldığı şiir ve yazılarıyla geniş kitlelerce tanınan, Türk sosyolojisinin kurumlaşmasını sağlayan ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün “fikirlerimin babası” dediği Ziya Gökalp, 25 Ekim 1924 tarihinde İstanbul’da vefat etti. Osmanlı Devleti’nin son dönemi ile modern Türkiye’nin kurulması sürecine düşünceleriyle büyük katkı sağlayan Gökalp, vefatının üzerinden 99 yıl geçmesine karşın ortaya koyduğu eserleriyle halen saygıyla hatırlanmaya devam ediyor.
23 Mart 1876’da Diyarbakır’da doğan ve tam adı Mehmet Ziya olan büyük düşünür, 1911 yılı sonrasında Gökalp ismini Ziya ile birlikte kullanmaya başladı ve bu isimle tanındı. Gökalp’in babası, Diyarbakır Vilâyet Evrak Müdürlüğü ve Nüfus Nâzırlığında memur olarak çalışan Tevfik Efendi, annesi Zeliha Hanım’dır. Tevfik Efendi’nin dedesi Hacı Hüseyin Sâbir’in Diyarbakır’da müftülük görevinde bulunmasından dolayı aile "Müftüzâdeler" olarak da anılmaktadır.
“KİTABÜ'L MECÂNİN”: ZİYA GÖKALP
Ziya Gökalp, Diyarbakır’da bulunduğu dönemde otorite boşluğundan kaynaklanan ve halkı huzursuz eden zorbalar ile bu gruplara destek olan yöneticilerle mücadele etti. 1905 ve 1907 yıllarında iki kez arkadaşlarıyla birlikte Diyarbakır Telgrafhanesini basarak seslerini duyurmak istediler. Daha sonra bu olayları 1924’de bastırdığı "Şaki İbrahim Destanı" eserinde anlattı.
Meşrutiyet’in ilânından sonra, 22 Ekim 1908 tarihinde geçmişten beri taraftarı olduğu İttihat ve Terakkî’nin Diyarbakır şubesini kuran Gökalp; “hürriyet, adalet, eşitlik, kardeşlik” gibi kavramları bir yandan etrafına topladığı gençlere anlatırken diğer yandan "Peyman" gazetesinde siyasî yazılar kaleme aldı. Aynı yıl İttihat ve Terakkî’nin bölge müfettişi oldu ve Diyarbakır, Van ve Bitlis teşkilatlarının denetlenmesi görevini üstlendi. 18 Eylül 1909’da Selânik’te toplanan kongreye Diyarbakır delegesi olarak katılarak merkez heyeti üyeliğine seçildi.
Selanik’te bulunduğu dönemde değişik imzalarla "Genç Kalemler", "Rumeli", "Yeni Felsefe" gibi gazete ve dergilerde yazılar yayımladı. Aynı yıl kaleme aldığı “Altun Destan” isimli çalışmasını “Gökalp” mahlasıyla yazdı ve bu tarihten sonraki yazılarında genelde günümüzde tanındığı şekliyle Ziya Gökalp imzasını kullandı.
SOSYOLOJİ BİLİMİNİN KURUCUSU
İttihat ve Terakkî’nin merkez heyeti içerisinde yer alması sonrasında ailesiyle birlikte Selânik’e giden Gökalp, burada yeni açılan "Selânik İttihat ve Terakkî Mekteb-i Sultânîsi"nde kendi teklif ettiği programa göre 1911’de Türkiye’de ilk defa sosyoloji dersleri vermeye başladı.
Sosyolojiyi, bilimsel bir disiplin haline getiren Emile Durkheim’ın görüşlerini tercüme eden, Türkiye’nin koşullarına uyarlayarak yeniden yorumlayan ve bunun yanında özgün görüşleri de olan Ziya Gökalp, Türkiye’de sosyolojinin kurucusu kabul edilmektedir. Gökalp, 1914 yılında Durkheim’ın sosyoloji görüşlerini temel alan bir sosyoloji kürsüsü kurmuştur.
ZİYA GÖKALP’İN İSTANBUL YILLARI
1912’de İttihat ve Terakki Partisinin genel merkezi İstanbul’a taşınınca Ziya Gökalp da ailesiyle birlikte İstanbul’a geldi. Aynı yıl Ergani Madeni’nden milletvekili seçildi. İstanbul’da bulunduğu dönemde "Türk Yurdu"nda yazılar neşretti. Burada kaleme aldığı yazıları, 1918 yılında "Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak" adıyla kitaplaştırdı. Edebiyat Fakültesindeki hocalığı esnasında verdiği derslerin notlarını "İlm-i İçtima" adıyla bastırdı. İlk şiir kitabı olan "Kızıl Elma" da yine bu görevi sırasında neşredildi. Ayrıca 1917'de yayın hayatına başlayan "İçtimaiyat Mecmuası" ve "Yeni Mecmua"nın da kurucuları arasında yer aldı.
İSTANBUL'UN İŞGALİ SONRASINDA MALTA’YA SÜRÜLDÜ
Birinci Dünya Savaşı'nın sona ermesiyle işgal edilen İstanbul'da bulunan Ziya Gökalp, 30 Ocak 1919 tarihinde tutuklanarak birçok İttihatçı ile birlikte sürgüne gönderildi. 29 Mayıs'tan 18 Eylül 1919 tarihine kadar Limni Adası'nda tutulan Gökalp sonra Malta'ya gönderildi ve 29 Mayıs 1919'dan 30 Nisan 1921'e kadar sürgün hayatı yaşadı.
Malta'da Polverista ve Verdala karargâhlarındaki esir kamplarında tutulan usta kalem, buralarda zamanını okuyarak, notlar alarak, şiir, makale, hatıra ve mektup yazarak geçirdi. Sürgünde bulunduğu süre içinde eşi ve kızlarına gönderdiği mektuplar, 1965 yılında "Limni ve Malta Mektupları" adıyla neşredildi.
TBMM İKİNCİ DÖNEM MİLLETVEKİLİ
Ziya Gökalp, İstanbul'u işgal eden İngilizlerin Malta'ya sürdüğü aydınlarımızı ve askerlerimizi, Anadolu'da esir alınan İngilizlerle takas edilmesi sonrasında önce İstanbul’a döndü ve sonra ailesini alarak Ankara’ya geçti. Kısa bir süre Telif ve Tercüme Heyetinde çalışan Gökalp, sonra Diyarbakır’a gitti. Diyarbakır yıllarında kendisini tamamen siyasî ve kültürel çalışmalara adayarak; düşüncelerini daha geniş bir tabana yaymak için "Küçük Mecmua"yı çıkarmaya başladı. Öğretmenleri de organize ederek folklor ve etnografyaya ait çeşitli malzemeleri derledi. Türkülerimizin notaya aktarılmasına öncülük etti. Halk masalları ve halk inanışları üzerinde yapılan derlemeleri yayımladı.
1923 yılının Mart ayında Telif ve Tercüme Heyeti Başkanlığına atanınca Küçük Mecmua’yı kapatarak Ankara’ya geldi. Ankara yıllarında "Türkçülüğün Esasları", "Türk Töresi" ve "Altın Işık" isimli eserlerini yayımladı. 11 Ağustos 1923’te milletvekili seçilerek, Büyük Millet Meclisinin ikinci döneminde Diyarbakır milletvekili olarak görev yaptı. Aynı yıl, “Doğru Yol: Hâkimiyet-i Milliye ve Umdelerinin Tasnif, Tahlil ve Tefsiri” isimli çalışmasını neşretti. Ziya Gökalp, “1924 Teşkilat-ı Esasiye” kanununu hazırlayan heyet başta olmak üzere, birçok heyette faaliyette bulundu. Gökalp, bu dönemde Etnografya Müzesinin kurulması kararının alınmasını da sağladı.
Ziya Gökalp, 25 Ekim 1924 tarihinde yakalandığı amansız bir hastalıktan kurtulamayarak vefat etti ve aynı gün görkemli bir törenle Sultan Mahmut türbesinin de bulunduğu mezarlığa defnedildi.