"Suriye'de Sednaya Hapishanesi ile Doğu Türkistan'daki toplama kampları birbirinden farklı değil"
Yağmur Filiz Şahin/QHA Ankara
Suriye’deki muhaliflerin operasyonu ile birlikte 8 Aralık 2024 tarihinde 61 yıllık Baas rejimi son buldu. Böylelikle Esed rejimi resmen çöküşe geçti ve bölgede kartlar yeniden dağıtılmaya başlandı. Son döneme damgasını vuran bu olayın ardından Kırım Haber Ajansı (QHA); Suriye’deki gündem, Esed rejimin son bulmasıyla Türkiye ve Rusya’daki tablo ile başkent Şam’da bulunan Sednaya Hapishanesi üzerinden merak edilenleri Uluslararası Radikalizm Gözlemevi (URAD) Başkanı, TOBB ETU Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hilmi Demir yöneltti.
"ESED ZATEN HALKINI TERK ETMİŞ BİR REJİMDİ"
URAD Başkanı Demir, “Esed rejimi aslında uzunca bir süredir halkını terk etmiş, İran ve Rusya’nın desteği ile ayakta duran bir rejimdi. Bu, 29 Kasım’da başlayan muhaliflerin saldırısı ile bir kez daha tescillendi. Rusya ve İran olmadığında Esed rejiminin ne askerî ne toplumsal anlamda desteği olduğunu gördük” yorumunda bulundu.
Söz konusu olayla birlikte İran’ın da sahip olduğu rejim dolayısıyla sonunun geldiğini aktaran Demir, militarist yapıların İran’ın vekalet savaşlarında güçsüz bir kol olduğunu dünya kamuoyunun gördüğünü ifade etti. Demir, İran’ın iç politikada yaşadığı ekonomik ve sosyal krizleri, dış politikadaki saldırgan tavrıyla örtbas etmeye çalıştığını da vurguladı.
"RUSYA UKRAYNA'DAKİ SAVAŞTA GÜÇSÜZ BİR DURUMA DÜŞTÜ"
Ayrıca Rusya’nın Suriye bağlantısına işaret eden Demir, Esed rejiminin son bulmasını 3 yıl önce Ukrayna’ya karşı başlattığı topyekûn saldırılara bağladı. URAD Başkanı, “Rusya girdiği Ukrayna savaşında Kuzey Kore’den asker taşıyacak kadar kötü bir duruma düştü. Bu da Esed’in düşmesine yol açtı. Şimdi bu ülkeler kendi iç sorunları ile ilgilenecek, uzun süre bölgede etkisiz kalacaklardır” değerlendirmesini yaptı.
SEDNAYA HAPİSHANESİ'NDE DEHŞETE DÜŞÜREN GÖRÜNTÜLER OLDU
Demir, yaşanan vahşet durumu nedeniyle medyaya yansıyan Sednaya Hapishanesi’ne de dikkat çekti. Beşşar Esed’in Suriye’den kaçmasıyla birlikte başkent Şam’da kapıları açılan ve medyayı dehşete düşüren görüntülerle ilgili değerlendirmelerde bulunan Demir, “Şam'da bulunan Sednaya Hapishanesi baskıcı ve diktatörlerin halkına reva gördüğü tabloyu çok acı biçimde önümüze serdi. Maalesef diktatör ve demokratik olmayan baskıcı rejimler toplumda muhalefeti ve kendinden olmayanları baskıda tutmak için insan haklarını ihlal etmeyi göze alabiliyorlar. Gazeteci, düşünce insanı, sanatçıların işkenceye tabi tutulduğu Sednaya gibi cezaevleri dünyanın her yerinde karşımıza çıkıyor” diyerek Doğu Türkistan’daki toplama kamplarına değindi.
"SEDNAYA HAPİSHANESİ VE DOĞU TÜRKİSTAN'DAKİ TOPLAMA KAMPLARI BİRBİRİNDEN FARKLI DEĞİL"
???? Sednaya Hapishanesi'nden gelen görüntüler, akıllara Doğu Türkistan'ı getirdi
???? Geçen aylarda ortaya çıkan ve Çin'in Doğu Türkistan'da bazılarını kapattığını iddia ettiği toplama kamplarından sızan görüntüler, Uygur Türklerinin maruz kaldığı zor koşulları ve Çin zulmünü bir… pic.twitter.com/PRHsl69m0Z
— QHA - Kırım Haber Ajansı (@qha_kirimhaber) December 12, 2024
Demir, Uygur Türklerinin Çin’in sözde eğitim merkezi, rehabilitasyon merkezi veya mesleki eğitim merkezi olarak inşa ettiği toplama kamplarında işkencelerin yapıldığını tüm dünyanın bariz bir şekilde bildiğini şu sözlerle ifade etti:
Doğu Türkistan’daki gizli gözaltı kamplarında kitlesel tecavüz, cinsel taciz ve işkence olduğunu bizatihi tanıkları ile dünyaya birçok kez duyuruldu. Eğitim yoluyla dönüştürme adı altında doğrudan Uygur Türklerine bir tür Çinlileştirme programı baskı ve işkence ile uygulanıyor. Doğu Türkistan genelinde inşa edilen söz konusu yapıları, dünyaya ‘eğitim merkezi’, ‘rehabilitasyon merkezi’ ya da ‘mesleki eğitim merkezi’ olarak lanse etmeye çalıştılar. Bu merkezlerde insanlar zorla tutuluyor, Sednaya Hapishanesi’nden farklı da değil. Ama bunlar dünya kamuoyunda o kadar güçlü seslendirilmiyor. Çin’in gücü ve parası maalesef vicdanları susturuyor.
"TÜRKLERE UYGULANAN İNSAN HAKLARI İHLALLERİNE ORTAK BİR DURUŞ İLE KARŞI KOYMAK MÜMKÜNDÜR"
Öte yandan Prof. Dr. Demir, QHA’nın “İnsan hakları ihlalleri üzerinden, Rus işgali altındaki Kırım, Doğu Türkistan, Türkmeneli, Kerkük, Güney Azerbaycan ve Batı Trakya özelinde Türk dünyasına bir mesajınız var mı?” sorusuna kapsamlı bir yanıt verdi. Söz konusu bölgelerin tamamında insan hakları ihlallerinin yaşandığının altını çizen Demir, Türklüğün ayrımcılığa ve etnik temizlik gibi bir vahşete maruz kaldığını vurguladı. Bu noktada Türk dünyasının daha çok birlik ve beraberliğe ihtiyacı olduğunu belirten Demir, “Türk dünyası tek ve bir olarak bu zulümlere güçlü biçimde karşı koyamıyor. Dünya kamuoyu Türklere karşı uygulanan insan hakları ihlallerine güçlü biçimde karşı gelemiyor. Batılılar da İslam dünyasında Türklere yapılan insan hakları ihlallerine karşı suskun kalmada birleşiyor. Uygurlara, Kırım Türklerine, Batı Trakya’da olanlara Güney Azerbaycan’da yaşananlara karşı İslam Konferansı örgütünün bile bir kınamasını göremedik” diyerek sert bir eleştiride bulundu.
Demir, “Gaspıralı’nın (İsmail Bey Gaspıralı) ‘Dilde, fikirde, işte birlik’ şiarı, önce Türklere karşı uygulanan insan hakları ihlallerine karşı ortak bir duruşla mümkün olur. Türk’e kalkan olamayan bir birlik asla gerçek bir birlik olamayacaktır” dedi.