Cumhuriyetin ilk asrında Türk kadını neler başardı?
Kahraman Türk kadını, tarih boyunca Milli Mücadele'den Cumhuriyet'in kuruluşuna ve günümüze kadar çok büyük fedakarlıklar yaparak hayati bir rol üstlendi. Cumhuriyet'in kuruluşundan 100. yılına Türk kadını konusu kapsamında bugün ve gelecekte Türk kadınını, ilk kadın milletvekillerini ve 12. Uluslararası Kadın Kongresini, Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayten Sezer Arığ, Kırım Haber Ajansına (QHA) değerlendirdi.
“DÜNYA TARİHİNDE PARMAKLA GÖSTERİLECEK ÖNEMLİ ADIMLAR ATTIK”
"Cumhuriyetin 100. Yılında Türk Kadını” dediğimizde sizde neler çağrıştırıyor? Bugün ve gelecekte Türk kadınının rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Devletlerin tarihinde 50. yıllar, 100. yıllar gibi tarihler çok önemlidir. Türkiye Cumhuriyeti, genç bir cumhuriyettir. Ancak biz ülke olarak bu yüzyılda her alanda olduğu gibi kadınlar konusunda da çok önemli işler başardık. Dünya tarihine geçebilecek, bulunduğumuz coğrafyada parmakla gösterilebilecek önemli adımlar attık. Siyasette, çalışma hayatında, iş dünyasında, tıpta, bilimde, sosyal bilimlerde, mühendislikte ve en önemlisi yakın tarihte madalya kazandığımız sporda gerçekten önemli başarılar elde ettik. Bunlar çok büyük, moral verici ve diğer ülkelere örnek olabilecek gelişmeler. Cumhuriyetin ilk yıllarında kızlar arasında okuma yazma oranının yüzde 4 olduğunu düşünürsek bunlar gerçekten çok büyük başarıdır. Bunun çok ayrıntılı sebepleri var. Çünkü savaşta yetişmiş ve eğitimli insan gücümüzü kaybettik. Anadolu’da kalan 13 milyon nüfustan bugün 85 milyonun yaşadığı Türkiye’de her alanda kadınlar öncülük rolünü üstlenmişler ve isim yapmışlardır.
Türkiye’de kadınlara seçme ve seçilme hakkı 1934 yılında verildi ve ilk defa meclise 1935 yılında 17 kadın milletvekili girmiş oldu. Cumhuriyetin ilk kadın vekilleri ve çalışmaları üzerine neler söylersiniz?
Bu süreç içerisinde siyasi haklar da kolay kazanılmadı. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edildi. Ardından ilk olarak eğitim hakları düzenlenmesi ve okuma-yazma oranının yükseltilmesi ile ilgili adımlar atıldı. Tevhidi Tedrisat kanunu ve diğer çalışmalar bu kapsamda yapıldı. Bir diğer çalışma hukuki anlamda erkekle aynı eşit hakların kazanılması üzerine yapıldı. Osmanlı döneminde Mecelle olan medeni kanunumuz gayrimüslim tebaayı da kapsayacak şekilde İslam hukukuna göre hazırlanmıştı. Ancak cumhuriyetin ilanı ile kadın ve erkek eşitliğini sağlayacak medeni kanun kabul edildi. Böylece eğitim ve hukuk alanlarında çalışmalardan sonra siyasi hakları sağlamaya yönelik çalışmalara başlandı. Hep bu cümleyle başlarız: “Türkiye’de kadınlara siyasi haklar dünyada pek çok örneğinden önce verilmiştir.” Örnek alınan ve karşılaştırılan iki ülke var; birisi Fransa, diğeri de İsviçre.
Aslında Yeni Zelanda 1918 yılında siyasi hakları kadınlara verdi denilse de bizim yenileşme ve modernleşme sürecinde referans aldığımız Fransa’ydı. Ancak Fransa’da ikinci dünya savaşından sonra 1948 yılında siyasi haklar, kadınlara sunuldu. Türk kadını Osmanlı'nın son 10 yılında verdiği mücadeleyle gerek Balkan savaşlarında gerek Birinci Dünya Savaşında gerek Milli Mücadele döneminde cephede, cephe gerisinde, eğitimde, tarlada ve işgallere karşı gösterdiği direnişte çok önemli başarılar elde etti. Meşrutiyet döneminde Türk kadını yavaş yavaş her alanda dernek faaliyetlerinde ve okuma alanında başarı göstermiş olup siyasi haklarını da istemeye başladılar. Fakat o dönemin yasal düzenlemeleri buna el vermiyordu. Milli Mücadele döneminin başarıyla sonuçlanmasında sonra kadınların siyasi hakları elde edebilmesi için yasal düzenleme gerekiyordu.
1923 yılında Cumhuriyet ilan edildi. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasıyla çok partili hayata geçildi ve 1924 Anayasası kabul edildi. 1930 yıllarda ekonomik buhran ve kriz oldu. İlk kez ikinci bir denemeyle Serbest Cumhuriyet Fırkası kabul edildi. Yerel seçimler içerisinde kadınlar için belediyelerde yönetim hakkı alma yasası kabul edildi. İkinci olarak muhtarlık ve köy heyetinde bulunma hakkı 1933 yılında kabul edildi. Kadınlar artık köy ve kasabalarda da idareci olabileceklerdi.
“CUMHURİYET İLAN EDİLMEDEN ÖNCE 15 HAZİRAN 1923 TARİHİNDE İLK KADINLAR HALK FIRKASI KURULMUŞTU”
5 Aralık 1934 yılında kadınlara milletvekili seçme ve seçilme hakkı verildi. Dünyanın ikinci bir savaşa doğru gittiği bir dönemde bu karar kadınlar arasında olağanüstü bir sevinçle karşılandı. Mitingler düzenlendi, teşekkürler edildi, ziyaretlerde bulunuldu. Kadınların bu çalışmaları meşrutiyette başladı ama cumhuriyet ilan edilmeden önce 15 Haziran 1923’te Nezihe Muhiddin’in öncülüğünde ilk Kadınlar Halk Fırkası kurulmuştur. Ancak mecliste yasalarda kadınların seçme ve seçilme hakkının olmaması tartışılıp, parti lağvedilmiştir. Kadınlar Halk Fırkası, Türk Kadınlar Birliği’ne dönüşerek bir dernek statüsü kazanmıştır. 1930’lı yıllarda bu hakların elde edilmesi, kadınların 1920’li yıllarda verdikleri mücadelenin yasal olarak kabul edilmesi demekti.
8 Şubat 1935 yılında yapılan seçimle meclise ilk olarak 17 kadın milletvekili giriyor. Kadın milletvekilleri çok heyecanlılar, meclise yeminlerini ediyorlar, suskunlar ve sessizler. Bir o kadar da bu işi yapmak içinde çok gayretliler. Kadınların çalışacağı komisyonlar kadınların mesleklerine göre sağlık, çiftçilik gibi alanlarda oluşturulur. Kadın milletvekilleri ülkenin pek çok farklı yerlerinden katılmışlardır, özellikle Atatürk’ün kadın milletvekili kadrolarını belirlemesinde önemli rolü olmuştur. Kadın milletvekillerimiz oldukça bu duruma da şaşkındır.
“ULUSLARARASI KADIN KONGRESİNE YAKLAŞIK 40 ÜLKEDEN TEMSİLCİ KADIN KATILDI”
Türk kadını, eğitimde fırsat eşitliği başta olmak üzere hukuki, siyasi ve ekonomik haklarını diğer ülkelerdeki kadınlara göre daha önce elde etti. Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, kadın haklarına ilişkin konunun sadece ulusal bir sorun olmadığının da farkındaydı. Bu noktada 22 Nisan 1935 tarihinde İstanbul’da “Uluslararası Kadın Kongresi” gerçekleşti. Dünyanın farklı yerlerinden gelen ve aralarında nükleer fizikçi Marie Curie’nin de bulunduğu kongrede neler konuşuldu? Bu kongre dünyaya kadınlar konusunda nasıl bir mesaj verdi?
Eski Türklerde kadınlar, Hakan ile hareket etmesine, aile kavramı önemli olmasına, özellikle evde, eğitimde, çalışma hayatında ve yönetimde kadınlar erkekle eşit olmasına rağmen ne yazık ki zamanla bu alanlardan uzak kaldı. Birçok kadın okula bile gönderilmedi. İlk milletvekili kadınların arasında Darülfünun mezunu, birkaç dil bilenler, eğitim ve kültür seviyeleri yüksek olanlar ve çiftçi olanlar var. İçlerinde Atatürk’ün özellikle tespit ederek seçtiği bir isim Ankaralı Satı kadın var. Satı kadın okuma yazma bilmemektedir. Kazan’da köyün muhtarıdır, mecliste milletvekili seçilerek ziraat komisyonunda da çalışmıştır.
Daha öncesinde de uluslararası kadın kongresinin yapılması için çalışmalar yapılmıştır ama 1930’lu yıllar Dünya ekonomik buhranı, Mussolini ve Hitleri'n savaş sonrası revizyonist politikaları gibi sebeplerden ötürü ekonomik ve siyasi açıdan oldukça sorunlu yıllardır. Türk kadınları, dünya kadınlarından ayrı görülemez. Onların sorunları aynı sorunlardır. İstanbul’da 18 – 24 Nisan tarihlerini kapsayan 12. Uluslararası Kadın Kongresi gerçekleşmiştir. Kongreye yaklaşık 40 ülkeden katılan kadın temsilciler gelmiştir. Bu kadınların bir araya gelmesinde özellikle Türk kadınına, 1934 yılında sağlanan seçme ve seçilme hakkının takdir edilmesi ve bunun konuşulması söz konusu olmuştur. Bu dönemin kadınlar birliği başkanı Latife Bekir’dir, önemli gazetecilerden basında çok yer almış Suat Derviş’tir. Japonya dönemin şartları itibariyle katılım sağlayamamıştır ama genel anlamda kongreye oldukça önemli bir katılım sağlanmıştır. Yıldız Sarayı’nda devam eden kongrede altı çizilmesi gereken konular kadın haklarıdır.
“ATATÜRK SADECE SİZİN ATANIZ DEĞİL TÜM ŞARKIN ATASI”
Türkiye ve Türk kadınları bu konuda uzun uzun övülmüş ve bu hakların kazanılmasına öncülük eden Mustafa Kemal Paşa gündeme çok gelmiştir. Mısırlı bir temsilci kadın Hüda Şaravi, “Ne kadar şanslısınız Türkiye Cumhuriyeti kadınları olarak, aslında Atatürk sadece sizin atanız değil bütün şarkın atasıdır” der. Türk kadınları için önemli bir avantaj ve şanstır. İsviçre ve Fransa dahil diğer ülkelerden önce bu adımların atılması Türkiye’de çok ileri görüşlülüğün bir göstergesidir. Kongrede eşitlik kapsamına giren ücrette eşitlik, çalışma hayatında eşitlik, evli kadınlara tanınacak haklar açısından eşitlik konuları olmuştur.
“ULUSLARARASI KADIN KONGRESİNDE BARIŞ VURGUSU: ARTIK ANNELER AĞLAMASIN”
Dönemin basınına baktığımda şu dikkatimi çekti. Bugün de hep aynı cümleyi kullanıyoruz değil mi? “Anneler ağlamasın” . Yani çocukların savaşta, savaş dışında, terörle başlarına bir şey gelmesin. Dolayısıyla kongrenin önemli temalarından biri de barış olmuştur. Eşitlik konusu işlenildiği kadar işsizlik sorunlarının giderilmesi kadar barış konusu da işlenmiştir. Dönemin konjonktürünü düşündüğümüzde ikinci dünya savaşının ayak sesleri duyulmaya başlanmıştı. Kongreye katılan kadınlar haklı olarak barış temennisinde bulunurken gençlerin, çocukların hayatını kaybetmemesini ister.
1929 Ekonomik Buhranı gerçekten dünyada çok büyük sarsıntıya neden olmuştur. Aynı gezegende yaşadığımız için kadınların, erkeklerin ve çocukların sorunu birbirini takip ediyor. İşsizlik sorunlarının halledilmesi, siyasi haklar ve özellikle eşit işe eşit ücret, çalışma hayatındaki eşitlik, birbirlerine olay saygı ve barışın sağlanması bu dönem içerisindeki en çok tartışılan ve kongrede ele alınan konulardır. Kadınlar bu sorunları tartışmakta çok haklıydılar. Kongreye katılan kadınları en çok heyecanlandıran ise Türk kadınlarının bu hakları elde etmesi olmuştur. Türk kadınlarını şanslı görüyorlardı ve bence gerçekten de öyle.
Avrupa’da bu işler daha kötü durumdaydı. Feminist hareketlerin gelişmesi, süfrajetler dediğimiz siyasi haklarını talep eden kadınların ortaya çıkması kadınların mücadele verdikleri önemli noktalardı. Kadınların birlik olması ve birbirlerinin haklarını araması bugün de devam ediyor. İran’da yakın tarihte yaşanan durum için tüm dünya kadınları tepki gösterdi. Bence dünya tarihinde kadınlar hemen hemen aynı kaderi paylaşıyor. İkinci Dünya savaşında da olduğu gibi bugün Ukrayna’da ve Filistin’de yaşanan olaylardan yine en çok kadınlar ve çocuklar olumsuz etkilenmiştir.
“KADIN VE ERKEK BİR BÜTÜNDÜR, TÜRK AİLE YAPISINDA BUNUN ÖNEMİNİ BİLİYORUZ”
Bugün, kadınların okuma oranlarında yüzde 95’lere çıktık. Kızların şimdi üniversitelerde birçok bölümde sayıca daha fazla olduğunu görüyoruz. Ekonomik özgürlüklerini, kendilerine olan özgüvenleri ile hemen hemen her meslekte müthiş bir kadınlar ordusu var. Kadın isterse yapamayacağı hiçbir iş yoktur.
Annenin görevi çok fazladır hem erkek hem kız çocuklarını yetiştiren bir roldedir. Kadınların bilgili, kültürlü, donanımlı ve özgüvenli olması; daha modern, özgüvenli, huzurlu ve mutlu gençlerin yetişmesine vesile olacaktır. Kadın ve erkek bir bütündür, Türk aile yapısında bunun önemini biliyoruz. Toplumun temel direğinin aile olduğu, aile bozulursa toplumun bozulacağını biliyoruz. Yüzyıllardır bu yapının sağlamlığından dolayı Türk toplumu düştüğü yerden kalkmış ve başarıya doğru adımlar atmıştır. Cumhuriyetin ilanı ile bu alanda çok büyük bir başarı sağlanmıştır.
“YAŞASIN CUMHURİYET NİCE 100. YILLARA”