SON DAKİKA
Hava Durumu

#Arkeoloji

QHA - Kırım Haber Ajansı - Arkeoloji haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Arkeoloji haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Türk tarihinin izleri ortaya çıkıyor: Van'da Selçuklu Mezarlığı Haber

Türk tarihinin izleri ortaya çıkıyor: Van'da Selçuklu Mezarlığı

Türkiye'deki ikinci en büyük Türk-İslam mezarlıklarından biri olan ve 1335`te inşa edilen Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Gazi'nin annesi olan Halime Hatun'a ait Halime Hatun Kümbeti`nin de bulunduğu Gevaş Selçuklu Mezarlığı'nda, 2022 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığının izniyle başlatılan kazı ve restorasyon çalışması devam ediyor. 100 MEZAR TAŞI RESTORE EDİLDİ, 45 YENİ MEZAR BULUNDU Van'ın Gevaş ilçesinde bulunan Selçuklu Mezarlığı'nda,100 mezar taşı restore edilirken aynı zamanda 45 yeni mezar taşı da gün yüzüne çıkarıldı. Mezarlıkta yürütülen çalışmalara bilimsel danışmanlık yapan Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ercan Çalış, 25 kişilik ekibiyle yaptığı çalışmalar hakkında TRT Haber'e konuştu.  "TOPRAKTAN ADETA TARİH FIŞKIRIYOR" Çalış, mezarlıkta mezar taşlarının restore edildiğini ve de kitabe ve süslemelerin çözümlendiğini belirtti. Çalış, kazılarla ilgili "Çalışmamız Van Valisi Ozan Balcı`nın girişimleriyle, Kültür ve Turizm Bakanlığının 'Geleceğe Miras Projesi'ne dahil edildi. Şu ana kadar 100 mezar taşını ayağa kaldırdık. Blokaj çalışmaları yapıldı. Kırılan, eğrilen, düşen taşlar restore edildi. Diğer önemli bir husus da pafta numaraları bulunmayan 45 mezarı gün yüzüne çıkardık. Bunlar toprak altındaydı. Topraktan adeta tarih fışkırıyor. Selçuklulardan bu zamana toprak altında gömülü halde kalan taşlar, uzman ekiplerimizce çıkarıldı. Kitabe ve süslemeleri akademisyenlerimizce çözümlendi." açıklamasında bulundu. "MEZAR TAŞLARI ANADOLU'NUN BİR MÜSLÜMAN TÜRK YURDU OLDUĞUNU BELGELİYOR" Çalışmalar esnasında Saltuklu Meliki İzzettin Saltuk'un oğluna, yani Halime Hatun'un kardeşine ait mezarı bulduklarını kaydeden Çalış, mezarlıktaki kitabelerin çözümlenmesiyle daha çok bilgiye ulaşıldığını kaydetti. Çalış son olarak "Mezar taşları Anadolu'nun bir Müslüman Türk yurdu olduğunu belgelemesi noktasında önem arz ediyor. Sayın Valimiz başta olmak üzere destek olan herkese teşekkür ederim." ifadelerini kullandı.

Selçuklu Meydan Mezarlığı'nda 6 yeni sanduka mezar bulundu Haber

Selçuklu Meydan Mezarlığı'nda 6 yeni sanduka mezar bulundu

UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi'nde yer alan Bitlis'in Ahlat ilçesindeki Selçuklu Meydan Mezarlığı'nda, Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığının izniyle yapılan kazı ve restorasyon çalışmalarında yüzey toprağının alınmasından ardından 6 yeni sanduka mezar gün yüzüne çıktı. Sandukalar, bu sene mezarlığın Seyitler bölümünde yapılmaya başlanan kazı çalışmaları sonucunda bulundu. Çalışmaların bilimsel danışmanı olan Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Kulaz, meydana çıkarılan nitelikli sanduka mezarların önemli olduğunu vurguladı. Kulaz yürütülen çalışmaları "Bakanlığımızın başlattığı 'Geleceğe Miras Projesi' var. Bu proje kapsamında 'Seyitler" bölümünden başlayarak mezarlığın diğer alanlarına adım adım geçmeye devam ediyoruz. Bu çalışmalarda yüzey toprağı alındıktan sonra yeni mezar taşları ortaya çıkıyor. Zeminde bulunan mezar taşlarına müdahale de gerçekleştiriliyor. Bu çalışmalar kapsamında tamamen toprak altında kalmış ve çok nitelikli sanduka mezarlar da bulunuyor ama şahideleri (baş ve ayak kısmında üzerinde yazı ve süslemelerin yer aldığı dikili taş) kısmen kırılmış ve bozulmuş." ifadeleriyle açıkladı. Kulaz, mezar taşlarının yer altından çıkartıldıktan sonra özgün hallerine kavuşturduklarını, tahrip olan veya kırılan mezar taşlarını restore ettiklerini belirtti. Özellikle yeni çıkarılan sandukaların Selçuklu üslubunu tamamen yansıttığını belirten Kulaz, kazılarda önemli Türk büyüklerine ait mezar taşları, kitabeler gibi kalıntıları bulmayı umut ettiklerini kaydetti.  Kulaz, şu ifadeleri kullandı: "Yeni ortaya çıkan 6 mezarın özellikle Selçuklu üslubunu tamamen yansıtması, hem yazı karakteri hem de bitkisel ve geometrik süslemeleri bizim için önemli. Çalışmalar devam ettikçe buna benzer yeni mezar taşları ortaya çıkacaktır. Özellikle Türk büyüklerine ait mezar taşlarını, isimleri, kitabeleri ve tarihleriyle bulmayı umut ediyoruz. O tür mezar taşları da çıkarsa çok sevineceğiz."

Türk dünyasının arkeologları Şuşa'da bir araya geldi Haber

Türk dünyasının arkeologları Şuşa'da bir araya geldi

Azerbaycan'ın Ermeni işgalinden kurtarılan şehri Şuşa'da, Türk Akademisi ve Azerbaycan Milli Bilimler Akademisi Arkeoloji ve Antropoloji Enstitüsü (ARICA) ortaklığında bir etkinlik düzenlendi. Etkinliğe Azerbaycan, Kırgızistan, Türkiye, Kazakistan, Macaristan, Moğolistan, Özbekistan ve Tataristan'dan arkeoloji merkezi ve bilim enstitüleri başkanları katılım sağladı.  Türk Akademisi Başkanı Şahin Mustafayev, etkinlikte gerçekleştirdiği konuşmada Türk Akademisinin Türk halklarının tarihine ve kültürüne ışık tutan çalışmalar yaptığından bahsetti.  Mustafayev, Türk Akademisinin yürüttüğü Türk halklarının tarihini ve kimliğini yansıtan mimari ve arkeolojik eserlerin tespit edilmesini amaçlayan "Türk Dünyası Kutsal Coğrafyası"  projsinden de söz etti. Uluslararası iş birliğinin önemine dikkat çeken Mustafayev, platformun üye ülkeler ile ortak projelerin uygulanması aktif çalışmalar yürüttüğünü de belirtti. Ayrıca, radyokarbon aktifleme için ortak bir laboratuvar oluşturulması önerisinde bulundu.  Etkinlik, Kazakistanlı ünlü arkeologlar Kemel Akişev'in doğumunun 100. yıl dönümü ve Alkey Margulan'ın doğumunun 120. yıl dönümüne ithaf edildi. Etkinlik sonunda Türk dünyasındaki  arkeolojik araştırmaların geliştirilmesini hedefleyen adımları açıklayan bir "Sonuç Bildirgesi" imzalandı.  Ayrıca katılımcılar, Karabağ'daki arkeolojik alanlara ziyarette bulundu. 

Göktürk kağanının resmedildiği tokayı bulan Kazak arkeolog Zeynulla Samaşev: Bumin Kağan olabilir Haber

Göktürk kağanının resmedildiği tokayı bulan Kazak arkeolog Zeynulla Samaşev: Bumin Kağan olabilir

Mustafa KOÇYEGİT QHA Ankara Türk dünyasında gerçekleştirdiği arkeoloji çalışmalarıyla tanınan, alanının duayen isimlerinden Kazak arkeolog Prof. Dr. Zeynulla Samaşev, Kırım Haber Ajansına (QHA) verdiği özel röportajında; Göktürk dönemi sanat anlayışını ve Eleke Sazı’nda tespit edilen Göktürk dönemine ait yeni bulguları değerlendirdi. Kazakistan Cumhuriyeti Eğitim ve Bilim Bakanlığı A. Margulan Arkeoloji Enstitüsü Astana Şubesi’nin başaraştırmacısı, Kazakistan Cumhuriyeti “Onurlu Çalışanı” ve Ulusal bağımsız “Platin Tarlan” ödülünün sahibi olan Prof. Dr. Zeynulla Samaşev, Eleke Sazı bölgesindeki kazı bölgesindeki çalışmalarını 2018 yılından bu yana sürdürdü ve Göktürk dönemine ait bulguları tespit etti. “ELİNDE TUĞ TUTAN ATLI SAVAŞÇI, BÜTÜN TÜRK İMPARATORLUKLARININ SANATINDA YER ALMIŞTIR” Göktürk dönemi Türk sanatının kaya resimleri, balbal taşları ve menhirler (10-12 metre yüksekliğinde dev taşlar) gibi birçok örnek sunduğunu belirten Prof. Dr. Zeynulla Samaşev; “Eski Türk betim süslemelerinin hepsi, Türk kökenli kabilelerin dünya uygarlığına olan katkıları olarak adlandırılabilir” dedi. Elinde tuğ taşıyan atlı süvari betimlemelerinin kaya resimlerinde sıklıkla kullanıldığını ve Göktürk döneminin önde gelen folklorik imgeleri içinde olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Samaşev, “Elinde tuğ tutan atlı savaşçı tasvirleri erken Göktürk döneminden başlayarak, bütün Türk devletlerinin geniş coğrafyalara yayıldığı bölgelerde kurulmuş olan Türk kökenli bozkır imparatorluklarının sanatı ve ideolojisinde yer almıştır.” ifadelerini kullandı. “ELEKE SAZI KOMPLEKSİNİN MİMARİ ÜSLÛBU VE GENİŞLİĞİ ORHUN’DAKİ GÖKTÜRK KAĞANI ANITLARIYLA ÖRTÜŞÜYOR” Doğu Kazakistan'daki Eleke Sazı Göktürk Mezar Külliyesi hakkında da bilgiler veren Prof. Dr. Zeynulla Samaşev, “Eleke Sazı kompleksi, Orhun’daki nehir vadisinde yer alan Kültigin ve Bilge Kağan’a ait bark kompleksleri ile aynı formda olup, şekil ve üslup bakımından ise kendine özgü farklılıkları bulunan bir kült, tazim merkezidir.” açıklamasını yaptı. Eleke Sazı kompleksinin tespitine kadar bilim camiasında Göktürk dönemine ait bu türden kağan anıt mezarlarının yalnızca Orhun Nehri Vadisi'nde bulunduğu görüşü olduğunu ancak Kazak Altayı'nda Göktürk dönemine ait anıt mezarların tespitinin bu görüşü çürüttüğünü belirten duayen arkeolog, "Kompleksin gerek mimari gerekse içerisindeki başlıca platformlar incelendiğinde Kültigin ve Bilge Kağan’daki bark anıtlarıyla benzer olduğu görülüyor. Göktürk döneminde Aşina soyuna mensup kağanların bedenlerinin yakıldığı yerlerde, onların anısına taştan çevrelenmiş büyük bir tapınak inşa ediliyordu. İnşa edilen bu komplekslerin giriş bölümlerine, o döneme ait çeşitli nişangâh ve heykeller koyulmaktaydı. Bu bakımdan incelendiğinde Eleke Sazı kompleksinin mimari üslubu ve genişliği Orhun’daki Göktürk Kağanı anıtlarıyla örtüşmektedir. Hatta Eleke Sazı’ndaki anıt mezarın, genişlik açısından Bilge Kağan kompleksinden 100 metre daha uzun olduğu görülmektedir” şeklinde konuştu. "YALNIZCA BİR ANIT MEZAR DEĞİL ÜLKE İÇİN İDEOLOJİK, SİYASİ VE DİNİ ANLAMLARININ OLDUĞU İNANÇ MERKEZLERİ" Göktürk döneminde anıt kağan mezarlarının inşasındaki temel gayenin Türk kağanlarının ölümünden sonra yerine gelen yeni kağanın siyasi hiyerarşilerini pekiştirmek olduğunu söyleyen Samaşev, “Yeni seçilmiş kağan, özellikle kendi kontrolündeki kabileleri bir arada tutabilmek adına öncelikle geçmiş atalarından güç alan büyük bir ruhani merkezler kurdurmaktaydı. Kurdurulan bu komplekslerde uçmağa varan hakanın tasvirleri de yaptırılarak barkın içerisine konuluyordu. Böylece, onun halkının ebedi hatıralarında saklanacağı düşünülüyordu. Bu bakımdan inşa edilen bu türden komplekslerin sadece bir anıt mezar olmayıp ülke için ideolojik, siyasi ve dini anlamlarının varlığı bilinen inanç merkezleri olduğu anlaşılıyor. Göktürk döneminde Kağanlığın en özel yerlerine inşa edildiği görülen bu türden kompleksler, halk nezdinde kutsal bir alana dönüşmekteydi. Özellikle arkasında bıraktığı halkı Kağanın gömüldüğü yeri, aslında tam olarak gömülen değil yani bedeninin yakıldığı yerdi. Bilindiği gibi Göktürk döneminde kağanların naaşları gömülmüyordu. Onun yerine ateşte yakılmaktaydı. Bu kremasyonun yapıldığı yerde bir kompleks inşa edilmesi temel vazifeydi. İkinci olarak böylece ülkenin birliğinin sağlanması ve buranın büyük bir tazim merkezine çevrilmesi amaçlanıyordu. Üçüncü olarak ölen hükümdarın yerine gelen kağanın gücünü geliştirmek için büyük bir merasim merkezleri olma vasıflarıydı. Bu bakımdan incelendiğinde gerek Kültigin gerekse Bilge Kağan ve Vezir Tonyukuk’un bark (mezar) alanları, bu amaca hizmet etmek için inşa edilmiş dini komplekslerdi" bilgisini paylaştı. “GÖKTÜRK DÖNEMİNE AİT KÜLTÜR TARİHİ ARAŞTIRMALARINDA TESPİT EDİLEN İLK KAĞAN TASVİRİ” Göktürk defin geleneklerinde kağanların bedenlerinin yakılması sırasında, merasime katılan devlet ricalindeki birçok temsilcinin, töre gereği kendilerine ait şahsi eşyalarını, ölen kağanın anısına ateşe bıraktığını belirten Prof. Dr. Samaşev, “Merasim sırasında ok uçları, üzengi vb. birçok farklı eşyaların ateşe atıldığı anlaşılıyor. Ayrıca bulgular arasında yine altın kaplamadan oluşan ve etrafı süslenen bir kemer tokası da tespit edilmişti. Bu tokada daha önceden Türk kültüründe görmediğimiz fakat sözlü edebiyatta sıklıkla yer alan bir kompozisyon bulunuyordu" dedi. "GÖKTÜRK DÖNEMİ ARAŞTIRMALARINDA TESPİT EDİLEN İLK KAĞAN TASVİRİ OLARAK KABUL EDİLMELİDİR" Kazak arkeolog, Türk tarihi adına oldukça önemli bir buluş olan kabartma kemer tokası hakkında şunları söyledi: "Bu kabartmanın özelliği, tahtında oturan bir Türk Kağanının tasvirinin yer almasıydı. Bu kompozisyonda başında tacı olan Kağan kendi tahtında oturmuş bir vaziyette çizilmiş. Yine onun hemen önünde diz çökmüş vaziyette iki yardımcısı, kağana bir şeyler sunarken tasvir edilmiştir. Bir ikramdan öte kağana bir tebliğ ya da arz sunumları olmalıdır. Elbette bu Türk kültür araştırmalarında tespit edilen ilk kağan kompozisyonu olabilir. Özellikle bize göre bu süsleme, Göktürk dönemine ait kültür tarihi araştırmalarında tespit edilen ilk kağan tasviri olarak kabul edilmelidir.  Burada kağanın kafasındaki tacı, oturduğu tahtı ve önündeki sahne özel bir yer alıyor. Bu kompozisyonda özellikle arka dekoru olmayan ve önünde 2 at başının tasvir edildiği bir taht sahnesi betimleniyordu. Yani arkası olmayan bir taht. Bu taht hakkında çeşitli tekliflerde bulunuldu. Özellikle Türk Kağanlığına ait birçok tahtın olduğu biliniyor. Örneğin; başka ülkeye ait elçi merasimlerinde kullanılan tahtlar olduğu gibi, seferler sırasında hakanın yanında götürdüğü farklı bir taht da olduğu gibi… Yine kağanın devlet ricaline ait temsilcileri ve halkı kabul ettiği farklı tahtları da bulunuyordu. Bu türden çeşitli tahtlar arasında arka dekoru olmayan bir tanesi, Moğolistan’daki kaya resimlerinde görülmektedir. Oradaki tasvirde tahtın önünde at yerine geyikler bulunmaktadır. Biz oradaki kompozisyonu yakın döneme kadar Kağan tasviri olarak kabul etmiyorduk. Eleke Sazı’nda tespit edilen kemer tokası sonrasında Moğolistan’daki tasvirinin de Türk bozkır kabilelerinin saray süslemelerini yansıtan bir obje olduğunu kabul ediyoruz. Elbette bütün bu bulgular, Göktürk dönemine ait ruhani inanışların aydınlatılmasında bizlere oldukça önemli bilgiler sunmaktadır. Eleke Sazı’ndaki tasvir dikkatlice incelendiğinde, bu kompozisyonda tacından aşağı doğru sarkan iki kuşağın yer aldığı görülmektedir. Bunların hepsini araştırdığımızda Göktürk Kağanlarının özellikle Tengriciliğin yanında başka dinlerin tesirleri altında olduğu anlaşılıyor. Özellikle bunların içerisinde Maniheizm dininin, Göktürkler döneminde belirli zamanda yayıldığı bilinmektedir. Bunların hepsi tarihi kaynaklarda yer almıştır. Kabartmadaki tasvir, Maniheizm dinini kabul etmiş bir kağan tasviri olduğu fikrini ortaya çıkarıyor.” “TARİHLENDİRMENİN NET BİR ŞEKİLDE YAPILABİLMİŞ OLDUĞUNU SÖYLEYEMEYİZ” Radyo karbon verilerinin kompleksteki bulguları M.S. 8. yüzyılın sonuna tarihlendirdiğini belirten Samaşev, “Tespit edilen dönem göz önüne alındığında tokanın II. Göktürk İmparatorluğuna mı ya da daha geç bir tarih olan Karluk veya başka Türk boylarına mı ait olduğu görüşünü ortaya çıkarıyor. Bilineceği üzere, Batı Türkistan sahasında Türk kabileleri birlikte yaşamaktaydılar. Tokanın hangi dönem ve Kağana ait olduğu sorunsalı cevapsız kalmakla birlikte tespit çalışmaları tarihi ve arkeolojik bulgular ışığında devam etmektedir. Henüz tarihlendirmenin net bir şekilde yapılabilmiş olduğunu söyleyemeyiz" değerlendirmesinde bulundu. Bulunan tokanın eski bir Türk hükümdarının yaşadığı zamanda taktığı bir kemer tokası olarak kabul edilemeyeceğini vurgulayan duayen arkeolog, "Bize göre kemer tokasının sahibi, Batı Göktürk Kağanlığı’nın merkezi Suyap veya Orhun’daki büyük Türk Kağanları tarafından kendisine atandığı bölgeyi yönetmesi adına hakimiyet nişangâhı olarak hediye edilen bir tuduna ait olma ihtimalidir. Teklif ettiğimiz son görüş ise, süslemedeki tasvirin Göktürk devletinin kurucusu olan Bumin veya Türk Kağanlarına ait olma ihtimalidir. Elbette bütün bu teklifler ayrıntısıyla araştırılmakla birlikte cevapsız kalan bütün sorular, gelecekteki yeni araştırmalarla netleşecektir." dedi. 2018 yılında başlayan çalışmaların günümüzde hâlâ devam ettiğini ve birkaç sezon daha kazıların yapılması gerektiğini kaydeden Samaşev, "Tapınağın çevresindeki çalışmalar henüz tamamlanmamıştır. Birkaç yıllık çalışmalar sonucunda buradaki kazı raporlarını daha ayrıntılı bir şekilde açıklamaya başlayacağız. Şimdilik konuya dair bilimsel çalışmaları, varsayım ve farklı teklif, görüşler üzerinden sürdürebiliyoruz" şeklinde konuştu. "BANA GÖRE GÖKTÜRK İMPARATORLUĞUNUN KURUCUSU BUMİN KAĞAN OLMA İHTİMALİ BULUNUYOR" Tasviri kimin yaptığı ve kimi çizdiği sorularının gelecekteki çalışmalarla belli olacağını belirten duayen arkeolog, Toka üzerinde yer alan silüetin ilk Türk kağanlarından birisinin tasviri olabileceğini belirtti. Samaşev, "Bana göre ise bu ilk Göktürk İmparatorluğunun kurucusu Bumin Kağan olma ihtimali bulunuyor." yorumunda bulundu. Kazak arkeolog altın kaplamadan oluşan kemer tokası üzerinde yer alan çizim hakkındaki değerlendirmesini şöyle sürdürdü: "Elbette bu tasvirin bir benzerine, Geç Sasani dönemine ait gümüş tabaklar üzerinde de aynı türden kompozisyon tespit edilmiştir. Bu iki bulgunun etnografik açıdan analizini yaptığımızda iki kompozisyonun benzer olduğu görülüyor olsa da Sasani kabı, derin İran sanat anlayışına göre şekillendirilmiş olup Türk Kağanına Sasanilerin tacını iliştirdiği görülüyor. Sasani tabağındaki tasvirde üstünden ayağına doğru uzayan ve kaftan olarak adlandırabileceğimiz giysi motifleri üzerinde belirgin hatalar bulunuyor. Buna göre Türk halklarının etrafında şekillenen bu imgeyi yani bu türden süslemeleri (küpeleri), kompozisyonlarda başka halklar özellikle Göktürklerle temas halinde olan Sasani gibi komşu devletlerin kopyalanmış olabileceğini fakat aktarım sırasında birçok hataların yapıldığını görüyoruz. Bu türden hatalı bir diğer tasvir, daha önceleri Rusya Federasyonu’nun Volga bölgesinde de tespit edilmiştir."

Prof. Dr. Zeynulla Samaşev: Türkiye’nin bütün Türk dünyasının birliğini sağlamış büyük bir cumhuriyet olmasını arzu ediyoruz Haber

Prof. Dr. Zeynulla Samaşev: Türkiye’nin bütün Türk dünyasının birliğini sağlamış büyük bir cumhuriyet olmasını arzu ediyoruz

Mustafa KOÇYEGİT QHA Ankara Türk dünyasında gerçekleştirdiği arkeoloji çalışmalarıyla tanınan, alanının duayen isimlerinden Kazak arkeolog Prof. Dr. Zeynulla Samaşev (Zainolla Samashev), Kırım Haber Ajansına (QHA) verdiği özel röportajında Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılına dair duygu ve düşüncelerini aktardı. Prof. Dr. Zeynulla Samaşev, Kırım Haber Ajansı YouTube kanalında yayımlanan programda Göktürk ve Altın Orda dönemine yönelik gerçekleştirdiği çalışmalar ışığında güncel bilgileri aktarırken aynı zamanda Türkiye’nin Türk dünyası için önemine dikkat çekerek değerlendirmelerde bulundu. “KAZAK HALKI ADINA TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN 100. YIL KUTLAMALARINA BİR NEBZE OLSUN KATKI OLMASI İÇİN BURADAYIZ” Geçtiğimiz haftalarda Anadolu Medeniyetleri Müzesinde gerçekleştirilen “Ulu Bozkırın Altını” sergisi ve kendisine ait “Eski Türk Betim Sanatı” kitabının tanıtım etkinliğinin Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yılına armağan olarak gerçekleştirildiğini belirten Prof. Dr. Zeynulla Samaşev; “Elbette bizim Kazakistan’ın Doğu bölümünden gelip burada geniş kapsamlı bir program yapmamızın temel gayesi, Kazak halkı adına Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yıl kutlamalarına bir nebze olsun katkı sağlamaktır. Naçizane gayemiz bu doğrultudadır. Hazırlanan programımız, Kazak Altay’ında bulduğumuz arkeolojik bulguların sergilenmesinin yanı sıra tarafımızca kaleme alınan Eski Türk Betim Sanatı adlı kitabımın Türkçesinin tanıtılması üzerinedir. Bu iki program, Kazak ulusu ve Kazak tarihçileri adına, Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yıl anısına ithaf ve armağan edilen etkinlik ve çalışmalarımızdır.” dedi. “CUMHURİYET’İN 100. YILI SADECE TÜRKİYE İÇİN DEĞİL BÜTÜN TÜRK DÜNYASI İÇİN MUTLULUK SEBEBİ OLMUŞTUR” Türkiye Cumhuriyeti’nin dünya Türklüğünün birliği noktasında önderlik etmesini arzu ettiğini söyleyen Prof. Dr. Samaşev; “Bu yıl Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yılı. Bu elbette Türkiye’de ve Türk dünyasında çeşitli etkinliklerle kutlanmaktadır. Bu kutlu ve kıvanç dolu gün sadece Anadolu halkı için değil bütün Türk Dünyası ve Türk halkları için büyük bir olay ve mutluluk sebebi olmuştur. Günümüzde Türk soylu devletler arasında büyük bir imparatorluk geçmişi bulunan Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli bayramlarından birisi olması hasebiyle Avrasya kıtasındaki Türk soylu halkların hepsi, kendi minnetini ve derin duygularını bildirmektedir. Bu kutlamalara, Kazak ulusu ve aydınları da kendi katkılarını sunmak adına kendi minnet ve sevincini bildiren dileklerimizde, Türkiye Cumhuriyeti’nin asırlar boyu ebedi kalmasını ve yerküre üzerinde yaşayan bütün Türk halklarını, Türk dünyasının birliğini sağlamış büyük bir cumhuriyet olmasını arzu ve temenni ediyoruz.” İfadelerini kullandı. “TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN TÜRK DÜNYASI ARASINDA KURULAN BAĞLARDA ÖNDERLİK ETMESİNİ TEMENNİ EDİYORUZ” Cumhuriyet’in 100. yılının sadece Türkiye için değil bütün Türk dünyası için bir bayram olduğunun altını çizen Prof. Dr. Zeynulla Samaşev; “Günümüzde büyük Türk dünyası arasında sürdürülen büyük tarihi bağlantılar yeniden kurulmakta. Bu süreçte Türkiye Cumhuriyeti’ni, kendine lâyık bir şekilde gerektiği yerde yer almasını (önderlik etmesini) temenni ediyoruz. Elbette bu 100 yıl, her ne kadar sevinçli bir durum olsa da bizler inanıyoruz ki, -Türkiye Cumhuriyeti asırlar boyu ebedi kalacak bir devlet olması kanaatleri ile- bu bayramın aynı zamanda bütün Türk dünyası için ortak bir bayram olduğunun vurgulanması kanaatindeyiz. Her bir Türk toplumu, kendi imkanları doğrultusunda bu kutlu günü kutladığı gibi bizler de gördüğünüz üzere uzak yollardan gelip, burada sergiler açıp, bilimsel kitaplar çevirerek; bu etkinliklerimizin hepsinin, Kazak halkı ve aydınları olarak 100. yıl kutlamalarına sunduğumuz naçizane katkılarımız olarak kabul görmesini arzuluyoruz. Türkiye Cumhuriyeti’nin ebedi yaşaması temennileriyle.” şeklinde konuştu.

İşgalciler, Kırım'da tarihi Kara Hoca Taş Haritası'nı yok ediyor! Haber

İşgalciler, Kırım'da tarihi Kara Hoca Taş Haritası'nı yok ediyor!

Rus işgalindeki Kırım'ın önemli tarihi eserlerinden olan Kara Hoca Taş Haritası'nın tahrip edildiği öğrenildi. İşgalciler, Kırım'da 1977’de keşfedilen neolitik petrogliflerin bulunduğu tarihi eserlerin, güya tarım çalışmaları nedeniyle zarar gördüğünü ileri sürüldü. Kırım Reentegrasyon Birliği (Association of Reintegration of Crimea), eşsiz taş haritasının zarar görmesi hakkındaki gerçeğin bundan farklı olduğunu kaydetti. İşgalcilerin, Akyar (Sivastopol) ile Armanpazarı (Armyansk) arasında Ukrayna'nın taarruzuna karşı tahkimat yaptığı sırada anıtı tahrip ettiği öğrenildi. Kırım Reentegrasyon Birliği konuya ilişkin, "İşgalcilerin propaganda medyasına göre sözde tarım işi yapmak için ama gerçekte tahkimat kurulması için 1977'de keşfedilen eşsiz taş haritası tahrip ediliyor" açıklamasını yaptı. KARA HOCA TAŞ HARİTASI Büyüklüğü 60 metreyi bulan Kara Hoca Taş Haritası hakkında yapılan araştırmalar, devrin insanlarının gökyüzü ve uzaya dair gözlemlerini bu taşlara işlediğini gösterdi. Adını, 18 Mayıs 1944 Kırım Tatar Sürgünü ve Soykırımı'ndan sonra yıkılan Kırım Tatar köyünden alan tarihi kalıntılar hakkındaki araştırmalar,  1999 yılında başladı. Uzman arkeologlar taş haritası için, "Kompozisyon, yıldızlı gökyüzünün bir haritasına ve gökyüzündeki uzak ışıkların yollarına benziyor. Önümüzde, belirli takvimsel astronomik fikirler, tarım ve çobanlar kültü ile ilişkili benzersiz bir bozkır kutsal alanı olduğu açıktır" açıklamasını yapmıştı.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.