ABD seçiminin gölgesinde Ukrayna-Rusya Savaşı: Trump döneminde barış mümkün olacak mı?
Dilara Dilşah KAYA / QHA Ankara
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanlık seçimi, 5 Kasım 2024 tarihinde gerçekleştirildi. Seçimin gerçekleştiği günün akşamında ise Cumhuriyetçi aday Donald Trump’ın yüzde 51 ile 47. ABD Başkanı seçildiği duyuruldu.
Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Levent Ersin Orallı, Cumhuriyetçi aday Donald Trump’ın kazandığı ABD Başkanlık seçiminin ardından muhtemel gelişmeleri ve ayrıca bu seçimin Ukrayna-Rusya Savaşı bağlamında etkilerini Kırım Haber Ajansı için değerlendirdi.
TEMEL SORU: BARIŞ, HANGİ ŞARTLAR ALTINDA SAĞLANACAK?
Doç. Dr. Orallı, 47. Başkan Donald Trump’ın seçimden önce açık bir şekilde “Ukrayna’daki çatışmaları bitireceğini ve savaşı sonlandıracağını” ifade ettiğinin hatırlanması gerektiğini belirterek değerlendirmesine başladı. Trump’ın bu ifadesinin hangi şartlar altında gerçekleşeceğinin önem arz ettiğini aktaran Orallı; ele alınması gereken temel konunun barışın ne şekilde sağlanacağı olduğunu belirtti. Orallı, barışın; Ukrayna’nın zorlanarak savaşın bitirilmesi yönünde mi yoksa Rusya’nın işgal ettiği topraklardan çıkarılması ile mi sağlanacağının önemli olduğunu kaydetti. Trump’ın, Rusya’nın işgal ettiği topraklardan vazgeçmesi ve Kırım da dahil olmak üzere Ukrayna’nın topraklarından tamamen çekilmesini sağlayacağı bir barışı gerçekleştirmesi halinde yüz yılın en büyük başarılarından birine imza atmış olacağını ifade etti.
BARIŞ, UKRAYNA’NIN İŞGALİ KABUL ETMESİYLE SAĞLANAMAZ
Ukrayna’nın zorlanarak savaşın bitirilmesi halinde gerçek bir barışın olmayacağını değerlendiren Orallı, bu durumun uluslararası hukuka göre kabul edilemez olduğunu şu ifadelerle aktardı:
ABD kamuoyunda konuşuluş şekliyle; Ukrayna'yı silah bırakmaya, Ukrayna'yı işgali kabul etmeye, Ukrayna'yı yeni bir anayasa yapmaya ve Ukrayna'yı bölünmeye zorlayacak bir barıştan bahsediyorsak, bu kabul edilebilir bir barış olmaz. Bu 21. yüzyılda tamamen, fiilen ortadan kalkmış olan işgal, ilhak hatta fetih modelinin hukukileşmesi, siyasi anlamda kabul görmesi, meşruiyet kazanması anlamına gelir. Bu nedenle Ukrayna'ya hiçbir barışın dayatılmaması gerektiği kanaatindeyim. Yoksa bir liderin tehdit altında ya da bir şantaj altında ülkesi üzerinde baskıyla bir ateşkes ya da bir barış sürecine dair dayatmalarla karşı karşıya kalmasının; uluslararası siyaset ve uluslararası hukuk açısından kabul edilebilir olduğunu düşünmüyorum. Trump'ın böyle bir dayatmacı anlayışa girmesi demek, zaten çatırdayan 21. yüzyıldaki uluslararası hukuk mottosunun büyük oranda kaybolması, zarar görmesi anlama gelecektir.
RUS İŞGALİNİ MEŞRULAŞTIRACAK BİR BARIŞ, DOĞU AVRUPA’YI DA TEHDİT EDECEK
“Rusya'nın bir işgal süreci olarak önce Kırım’ı ardından Donetsk ve Lugansk bölgesini daha sonra da Mariupol üzerinden Odesa'ya kadar uzanan ve Ukrayna'yı neredeyse Karadeniz'den koparacak bir hattı işgal etmesinin hem siyaseten hem de hukuken kabul edilebilir bir yanı olmadığı gerçeğini öncelikle vurgulamak gerekir” diyen Uluslararası İlişkiler Uzmanı Orallı, barışın da Ukrayna'ya herhangi bir şey dayatmadan ortaya konulması gerektiğini vurguladı. Orallı, dayatmacı ve zorlayıcı bir şekilde sağlanacak olan bir sözde barış ile Doğu Avrupa ülkelerinin de Rus tehdidi altında kalacağını vurgularken, “Rusya'nın haksız bir işgal süreciyle elde ettiği topraklar meşrulaşırsa; bundan sonra sıra Polonya'ya, Macaristan’a, Finlandiya'ya, İsveç’e gelebilir. Yani NATO, çok daha büyük bir tehdit altına girebilir” ifadelerini kullandı.
"RUSYA'NIN İŞGALİNİ SONLANDIRACAK BİR BARIŞ MODELİ"
Donald Trump yönetimindeki ABD'nin, Doğu Avrupa’nın karşılaşacağı tehdidi göz önünde bulundurarak; savaşı kısa vadede değil orta ve uzun vadede bitirmesi gerektiğini belirten Doç. Dr. Orallı, ABD'nin yalnızca kendi çıkarları için değil tüm bölgenin ve uluslararası camianın çıkarları için güçlü bir hareket zeminine imza atması gerektiğini kaydetti. Orallı, sağlanacak barışla ilgili beklentiyi ise “Ukrayna'yı küçük düşürmeyecek, Ukrayna halkını mutsuz etmeyecek, Kırım'ın da dahil olduğu işgal altındaki toprakların terk edilmesini sağlayacak, Rusya'nın haksız işgal sürecinin sonlanmasını sağlayacak bir barış modelidir. Hak ve hakkâniyet bunu gerektirmektedir” şeklinde değerlendirdi.
UKRAYNA’NIN NATO’YA DAHİL EDİLECEĞİ BİR MODELDE UZLAŞILMALI
Ukrayna’nın Zafer Planı’nı açıklamasının ardından sık sık gündeme gelen NATO’ya davet isteğine de değinen Orallı, Ukrayna’nın NATO’nun genişleme sürecine dahil olmasının geleceğe dair önemli bir soru olduğunu vurguladı. Orallı; Amerika Birleşik Devletleri Başkanı seçilen Trump’ın, Ukrayna’nın bu isteğine cevap vermesinin temelinde Ukrayna’ya değil NATO’ya bakış açısının yattığını kaydetti.
Trump yönetimindeki ABD’nin NATO’ya desteğini azaltmasının uluslararası güvenlik ve özellikle Avrupa güvenliği mimarisi noktasında yeni sorunlar oluşturacağını kaydeden Orallı, olası bir Ukrayna’ya desteğin kesilmesi durumunun Rus saldırganlığının kabul edilmesi anlamına geleceğini belirtti. Orallı, konuyla ilgili olarak "NATO'nun zayıflaması ya da şu ana kadar Ukrayna'ya sunmuş olduğu desteği kesmesi demek, Rusya'nın haksız işgalinin fiili anlamda ve siyasi anlamda meşruiyet kazanması ve belki de çok daha büyük çaplı toprak kayıplarını beraberine getirecek yeni bir düzen doğuracaktır. Tam da bu noktada eğer kalıcı, makul, onurlu, rasyonel bir çözüm isteniyorsa NATO'ya Ukrayna’yı dahil edeceğimiz, Rusya'nın yeniden topraklarına geri dönmesini sağlayacağımız bir model üzerinde uzlaşı sağlanması ve gerekirse belirli tazminatlar ve iktisadi anlamda desteklerle iki devlet arasındaki sorunların çözülebileceği bir zemin yaratılması gerekmektedir" ifadelerini kullandı.
“UKRAYNA’NIN NATO ÜYELİĞİ, TÜRKİYE TARAFINDAN OLUMLU KARŞILANACAKTIR”
Doç. Dr. Orallı son olarak, Türkiye’nin NATO'ya üye olduğu günden bu yana NATO'nun genişlemesinden ve derinleşmesinden yana bir tavır sergilediğini belirtti. Uzman isim şunları söyledi:
Türkiye, NATO'ya üye olduğu günden beri NATO'nun genişlemesinden ve derinleşmesinden yana bir tavır sergilemiştir. Özellikle Türkiye’nin konvansiyonel bağlamda ve operasyonel güç itibariyle NATO’nun en kuvvetli ikinci ordusu olup aynı zamanda 70 yıl boyunca Güneydoğu kanadının savunucusu pozisyonunda olduğu değerlendirirse, şüphesiz Rusya'nın dönem dönem ortaya koyduğu tehditler bağlamında Ukrayna'nın NATO üyesi olması, Türkiye açısından olumlu bir karşılamayla değer görecektir. Bu durum, Ukrayna ve Rusya arasındaki çatışmaların son ermesi daha fazla insan hayatına mal olmaması açısından da elzemdir.