'1864’de yaşanan sürgün ve ölümler soykırım değildir'
'1864’de yaşanan sürgün ve ölümler soykırım değildir'
Rusya’nın kıdemli etnografçısı Valeriy Tişkov, 1864’de yaşanan sürgün ve ölümlerin “büyük bir trajedi” olduğunu ancak bunun modern terminolojide bir soykırım olmadığını ve “tarihsel adalet” çağrılarının havada kaldığını belirtti.
Haber Giriş Tarihi: 17.02.2014 17:56
Haber Güncellenme Tarihi: 18.02.2014 16:02
Kaynak:
Haber Merkezi
https://www.qha.com.tr/
Çerkeslerin 150 yıl önce sürgün ve ölümle yüzleştikleri bölgede Kış Olimpiyatları’nın açılışından üç gün önce, Rusya’nın kıdemli etnografçısı bu olayın tarihte “büyük bir trajedi” olduğunu ancak bunun modern terminolojide bir soykırım olmadığını ve “tarihsel adalet” çağrılarının havada kaldığını belirtti.
Paul Goble'ın 4 Şubat 2014 tarihli yazısını cherkessia.net için Yedic Sinan çevirdi. Goble, makalesinde şunları yazdı:
Nazaccent.ru internet sitesinde dün yayınlanan bir makalede, Akademist Valery Tishkov, Etnoloji ve Antropoloji Enstitüsü idarecisi, çarist otoritelerin Çerkesleri katletmek gibi bir hedeflerinin olmadığını, amaçlarının Karadeniz kıyısındaki Rus kontrolünü sağlamak olduğunu söylüyor. (nazaccent.ru/column/26) Ayrıca Moskovalı etnografçı, Çerkeslerin ve Osmanlı hükümetinin, ekonomik, politik ve dini bir çok nedenden ötürü, Rusya İmparatorluğu’nun bir parçası olan bölgeden kendilerinin ayrılmayı istediklerini iddia ederek, Rus yetkililerin meydana gelen olaydaki mesuliyetini sınırlandırıyor.
Buna ve “tarihsel adalet” restorasyonunun imkansızlığını belirtmesine karşın, Tishkov, “Çerkes sorunu”nun politize edilip; başta Soçi olmak üzere “Kafkas bölgesindeki etnik ve dini gruplar arası anlaşmazlığı provoke ederek Rusya’yı zayıflatmak isteyenler tarafından kullanıldığını” söyledi.
Vancouver’den beri, Tishkov’un “Çerkes sorunu” olarak adlandırdığı söylemleri, uluslararası alanda ve Çerkeslerin tarihteki ana yurtları olan Kuzey Kafkasya’da her zamankinden daha fazla dikkat çekti. Sadece son bir kaç günde bile ABD, Avrupa, Türkiye, Ortadoğu, hatta Çin ve Japonya’da Çerkesleri destekleyen yazılar yayınlandı ve gösteriler yapıldı.
Akademist Tishkov, Rusya’nın, Soçi’de 1864’de gerçekleşmiş olan soykırım ve Çerkes iddialarını reddetmesine entellektüel dayanak sağlamıştır. Rusya’nın suçu kabul etmek ve tarihsel adaleti yeniden sağlamak adına Çerkeslerin anavatanlarına dönmelerine ve tek Çerkes cumhuriyetinin yeniden kurulmasına izin vermesi gerekmektedir. Tishkov’un yeni yazısı, bize kendi görüşlerinin özetini sunmakta ve Moskova’nın, Çerkeslerin son yıllarda meydana gelen ulusal gelişimini engellemesi ve bu milleti, diğer ülkelerden topladığı yardımlardan mahrum bırakmak için kanıtlar sunmaktadır.
“Kafkas Savaşı’nın Sonuçları ve Kafkas Dağlıları’nın Yeniden İskanı” isimli makalede Tishkov, 150 yıl önce gerçekleşen olayın, Rus İmparatorluğu ve ağırlıklı olarak Müslüman Kuzey Kafkaslılar arasında gerçekleşen, yüz yıllık savaşın karmaşık bir tezahürü olduğunu söylüyor.
Maalesef bu karmaşıklığın göz ardı edildiğini ve “Rus karşıtlığı” dahil olmak üzere çeşitli amaçlarla politize edildiğini söyleyerek devam etmektedir. Tishkov yazısına, Çerkeslerin ve diğer Kuzey Kafkaslıların kendilerini tanımlamak için kullandığı “muhacir” kelimesinden söz ederek başlıyor. Bu kelimenin “Arapça orijinli (yeniden yerleşme, göç ve sürgün anlamına gelen) ve İslami, tarihsel ve dini bir yan anlamı” olduğunu söylüyor
19. yüzyılın ortalarında, Rusya’nın zorlamasıyla anavatanları olan Kuzey Kafkaslar’dan sürülen Kafkasyalılar, kendilerinin Hz. Muhammed’le birlikte “pagan Mekke’den Yesrib’e” yani gelecekteki Müslüman Medine’ye kaçan “erken dönem İslam kahramanlarıyla” bağdaştırarak bu terime sahip çıkmışlardır.
Tishkov, Rus güçleri Kuzey Kafkasya’yı işgal ettiğinde, Rusların bölgeyi “Rusya İmparatorluğu’nun devlet organizması” içine entegre etmesini sağlamak adına bazı politikalar benimsendiğini söylüyor. [Petersburg’un] Kafkas politikasının altında yatan prensip , bölgedeki tüm legal Rus yönetim sistemlerinin birleşmesi ve merkezileşmesidir.
Çerkesler arasında, Rusya’dan göç etmek fikri, Rusların işgaliyle daha önceden evlerinden göç etmiş olanların deneyimlerinden ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla Tishkov, Kafkas savaşlarında yer almış herkesin, “Çerkesler de dahil olmak üzere nüfusun yer değiştirmesini” politik amaçlarla kullandığını iddia etmektedir.
Tishkov’un anlatımına göre, “Çerkesler kendilerini bir seçim yapmak zorunda buldular; Ya Rus kontrolündeki topraklarda yaşayacaklardı ya da Türkiye’ye taşınacaklardı.” Ve “toplu göç girişimi” genelde Çerkeslerin, derebeyliğin kaldırılmasıyla eski gücünü kaybeden ve Ortodox Çar’ın yönetimi altında bulunmak istemeyen Müslüman liderlerden oluşan, seçkin tabakasından geldi.
Türkiye de Çerkeslerin Kuzey Kafkasya’dan göçünü desteklemiş ve muhacir akımı, yakın doğuda Rusya’yı zayıflatmak isteyen batılı güçler tarafından alevlendirilmiş, süregelen Rus-Türk çekişmesinin bir parçası olmuştur.
Osmanlılar, Çerkeslerin gelişlerini, imparatorluklarındaki Müslüman paylarını arttırmak, çoğu Hristiyan olan ve özgürlük isteyen insanlara cezalandırmak adına ve aynı zamanda kendi ordularının savaşma kapasitelerini arttırmak için kullanmışlardır.
Ancak Tishkov, Osmanlı’nın Çerkeslerin gelişlerine her zaman iyi davranmadığını ve bir çok Çerkesin “Türk cenneti” olarak temin edilen topraklardan Rusya’ya geri dönmeyi istemelerine neden olduğunu söylüyor. Aynı zamanda Rusya güçleri, Kuzey Kafkasya’da kontrolü sağlamayı kolaylaştırdığı için Muhacirlerin ayrılmalarından memnundular.
Tishkov, “Toplu göç ve yüksek orandaki ölümler, kuşkusuz Çerkeslerin tarihinde büyük bir trajedidir.” demiştir. “Buna rağmen Çarist yönetim Çerkesleri elimine etme amacını güç bela yerine getirebilmiştir.” Fakat “asıl amaç” bunun yerine imparatorluğun yeni sınırlarındaki “Karadeniz kıyılarını güvenceye almak” idi.
Moskovalı etnograf, 1948’de ilan edilen Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesine göre, Rus yetkililerin “Çerkesleri yok etmek gibi bir amacı olmamış ve olamayacağından, “Rus tarafının eylemleri hukuki olarak hiç bir şekilde soykırım olarak tanımlanmamaktadır” diyerek devam ediyor.
Bu aşamalara rağmen, Tishkov “Batı Kafkaslarda ve yurtdışındaki Çerkes diasporasının mücahid düşüncenin hala canlı olduğunu” ve bu fikrin bölgedeki “Rusya’yı politik amaçlarla güçsüzleştirmek isteyen çevreler tarafından etnik gruplar ve dini gruplar arasındaki anlaşmazlığı alevlendirmek için kullanıldığını” iddia etmektedir.
Dahası, “Rusya Federasyonu’nun iç meselelerine karışan sorumsuz, populist politikacıların ‘tarihsel adalet’i onarmak için yaptıkları çağrıların, yurtdışında yaşayan Çerkesler kendi yaşadıkları toplumlara entegre olduklarından ve Kafkaslar o zamandan beri çok değiştiğinden dolayı tanınması imkansızdır” diyor.
Tishkov’un kelimelerini okuyan birçok kişinin; söz konusu olanın bir soykırım olmadığına, Çerkeslerin, Türklerin ve batılı güçlerin de yaşananlarda en az Ruslar kadar suçlu olduğuna ve bahsettiği gibi bir grubun islami terimlerle özgürlük arayışının tehlikeli olduğu kararına varmaları muhtemeldir.
Karşılaştırma ve nesnelliği aynı şey olarak gören bir dünyada, Tishkov’un iddiasının bir kısmını veya tamamını ikna edici bulacak olan, ya da en azından medeniyetlerin savaşında İslamist sorunun önemli parçası olan Çerkeslerin taleplerinin reddedilmesini haklı çıkararak, bir çok kişi tarafından hem Rusya’da hem de batıda kullanılacaktır.
Ancak Çerkesler, onların destekçileri ve Kafkas tarihindeki birçok öğrenci; Rusların ilk başta kendi milletlerine saldırıları olmasaydı, zorunlu göçün - toplu ölümlerin olmayacağını biliyorlar ve Rus güçlerin onları sürmek ya da öldürmek değil, yalnızca bölgelerini pasifize etmek istediği fikrini kabullenecek gibi durmuyor.
Sonuç olarak, Tishkov’un ortaya koyduğu iddialar Moskova’ya geçici avantajlar sağlayabilir. Soçi Olimpiyatları’nın açılışında sağlananlar Moskova’nın tek umursadığı şey olabilir. Ancak buda, Moskovalı etnografın başkalarının suçu olarak nitelediği ayrımı daha da körüklemek pahasına olacaktır.
Makalenin orijinal başlığı: Tishkov, 1864’de Meydana Gelen Sürgün ve Ölümlerin Bir Trajedi Olduğunu Fakat Bir Soykırım Olmadığını Söylüyor.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
'1864’de yaşanan sürgün ve ölümler soykırım değildir'
Rusya’nın kıdemli etnografçısı Valeriy Tişkov, 1864’de yaşanan sürgün ve ölümlerin “büyük bir trajedi” olduğunu ancak bunun modern terminolojide bir soykırım olmadığını ve “tarihsel adalet” çağrılarının havada kaldığını belirtti.
Çerkeslerin 150 yıl önce sürgün ve ölümle yüzleştikleri bölgede Kış Olimpiyatları’nın açılışından üç gün önce, Rusya’nın kıdemli etnografçısı bu olayın tarihte “büyük bir trajedi” olduğunu ancak bunun modern terminolojide bir soykırım olmadığını ve “tarihsel adalet” çağrılarının havada kaldığını belirtti.
Paul Goble'ın 4 Şubat 2014 tarihli yazısını cherkessia.net için Yedic Sinan çevirdi. Goble, makalesinde şunları yazdı:
Nazaccent.ru internet sitesinde dün yayınlanan bir makalede, Akademist Valery Tishkov, Etnoloji ve Antropoloji Enstitüsü idarecisi, çarist otoritelerin Çerkesleri katletmek gibi bir hedeflerinin olmadığını, amaçlarının Karadeniz kıyısındaki Rus kontrolünü sağlamak olduğunu söylüyor. (nazaccent.ru/column/26) Ayrıca Moskovalı etnografçı, Çerkeslerin ve Osmanlı hükümetinin, ekonomik, politik ve dini bir çok nedenden ötürü, Rusya İmparatorluğu’nun bir parçası olan bölgeden kendilerinin ayrılmayı istediklerini iddia ederek, Rus yetkililerin meydana gelen olaydaki mesuliyetini sınırlandırıyor.
Buna ve “tarihsel adalet” restorasyonunun imkansızlığını belirtmesine karşın, Tishkov, “Çerkes sorunu”nun politize edilip; başta Soçi olmak üzere “Kafkas bölgesindeki etnik ve dini gruplar arası anlaşmazlığı provoke ederek Rusya’yı zayıflatmak isteyenler tarafından kullanıldığını” söyledi.
Vancouver’den beri, Tishkov’un “Çerkes sorunu” olarak adlandırdığı söylemleri, uluslararası alanda ve Çerkeslerin tarihteki ana yurtları olan Kuzey Kafkasya’da her zamankinden daha fazla dikkat çekti. Sadece son bir kaç günde bile ABD, Avrupa, Türkiye, Ortadoğu, hatta Çin ve Japonya’da Çerkesleri destekleyen yazılar yayınlandı ve gösteriler yapıldı.
Akademist Tishkov, Rusya’nın, Soçi’de 1864’de gerçekleşmiş olan soykırım ve Çerkes iddialarını reddetmesine entellektüel dayanak sağlamıştır. Rusya’nın suçu kabul etmek ve tarihsel adaleti yeniden sağlamak adına Çerkeslerin anavatanlarına dönmelerine ve tek Çerkes cumhuriyetinin yeniden kurulmasına izin vermesi gerekmektedir.
Tishkov’un yeni yazısı, bize kendi görüşlerinin özetini sunmakta ve Moskova’nın, Çerkeslerin son yıllarda meydana gelen ulusal gelişimini engellemesi ve bu milleti, diğer ülkelerden topladığı yardımlardan mahrum bırakmak için kanıtlar sunmaktadır.
“Kafkas Savaşı’nın Sonuçları ve Kafkas Dağlıları’nın Yeniden İskanı” isimli makalede Tishkov, 150 yıl önce gerçekleşen olayın, Rus İmparatorluğu ve ağırlıklı olarak Müslüman Kuzey Kafkaslılar arasında gerçekleşen, yüz yıllık savaşın karmaşık bir tezahürü olduğunu söylüyor.
Maalesef bu karmaşıklığın göz ardı edildiğini ve “Rus karşıtlığı” dahil olmak üzere çeşitli amaçlarla politize edildiğini söyleyerek devam etmektedir.
Tishkov yazısına, Çerkeslerin ve diğer Kuzey Kafkaslıların kendilerini tanımlamak için kullandığı “muhacir” kelimesinden söz ederek başlıyor. Bu kelimenin “Arapça orijinli (yeniden yerleşme, göç ve sürgün anlamına gelen) ve İslami, tarihsel ve dini bir yan anlamı” olduğunu söylüyor
19. yüzyılın ortalarında, Rusya’nın zorlamasıyla anavatanları olan Kuzey Kafkaslar’dan sürülen Kafkasyalılar, kendilerinin Hz. Muhammed’le birlikte “pagan Mekke’den Yesrib’e” yani gelecekteki Müslüman Medine’ye kaçan “erken dönem İslam kahramanlarıyla” bağdaştırarak bu terime sahip çıkmışlardır.
Tishkov, Rus güçleri Kuzey Kafkasya’yı işgal ettiğinde, Rusların bölgeyi “Rusya İmparatorluğu’nun devlet organizması” içine entegre etmesini sağlamak adına bazı politikalar benimsendiğini söylüyor. [Petersburg’un] Kafkas politikasının altında yatan prensip , bölgedeki tüm legal Rus yönetim sistemlerinin birleşmesi ve merkezileşmesidir.
Çerkesler arasında, Rusya’dan göç etmek fikri, Rusların işgaliyle daha önceden evlerinden göç etmiş olanların deneyimlerinden ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla Tishkov, Kafkas savaşlarında yer almış herkesin, “Çerkesler de dahil olmak üzere nüfusun yer değiştirmesini” politik amaçlarla kullandığını iddia etmektedir.
Tishkov’un anlatımına göre, “Çerkesler kendilerini bir seçim yapmak zorunda buldular; Ya Rus kontrolündeki topraklarda yaşayacaklardı ya da Türkiye’ye taşınacaklardı.” Ve “toplu göç girişimi” genelde Çerkeslerin, derebeyliğin kaldırılmasıyla eski gücünü kaybeden ve Ortodox Çar’ın yönetimi altında bulunmak istemeyen Müslüman liderlerden oluşan, seçkin tabakasından geldi.
Türkiye de Çerkeslerin Kuzey Kafkasya’dan göçünü desteklemiş ve muhacir akımı, yakın doğuda Rusya’yı zayıflatmak isteyen batılı güçler tarafından alevlendirilmiş, süregelen Rus-Türk çekişmesinin bir parçası olmuştur.
Osmanlılar, Çerkeslerin gelişlerini, imparatorluklarındaki Müslüman paylarını arttırmak, çoğu Hristiyan olan ve özgürlük isteyen insanlara cezalandırmak adına ve aynı zamanda kendi ordularının savaşma kapasitelerini arttırmak için kullanmışlardır.
Ancak Tishkov, Osmanlı’nın Çerkeslerin gelişlerine her zaman iyi davranmadığını ve bir çok Çerkesin “Türk cenneti” olarak temin edilen topraklardan Rusya’ya geri dönmeyi istemelerine neden olduğunu söylüyor. Aynı zamanda Rusya güçleri, Kuzey Kafkasya’da kontrolü sağlamayı kolaylaştırdığı için Muhacirlerin ayrılmalarından memnundular.
Tishkov, “Toplu göç ve yüksek orandaki ölümler, kuşkusuz Çerkeslerin tarihinde büyük bir trajedidir.” demiştir. “Buna rağmen Çarist yönetim Çerkesleri elimine etme amacını güç bela yerine getirebilmiştir.” Fakat “asıl amaç” bunun yerine imparatorluğun yeni sınırlarındaki “Karadeniz kıyılarını güvenceye almak” idi.
Moskovalı etnograf, 1948’de ilan edilen Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesine göre, Rus yetkililerin “Çerkesleri yok etmek gibi bir amacı olmamış ve olamayacağından, “Rus tarafının eylemleri hukuki olarak hiç bir şekilde soykırım olarak tanımlanmamaktadır” diyerek devam ediyor.
Bu aşamalara rağmen, Tishkov “Batı Kafkaslarda ve yurtdışındaki Çerkes diasporasının mücahid düşüncenin hala canlı olduğunu” ve bu fikrin bölgedeki “Rusya’yı politik amaçlarla güçsüzleştirmek isteyen çevreler tarafından etnik gruplar ve dini gruplar arasındaki anlaşmazlığı alevlendirmek için kullanıldığını” iddia etmektedir.
Dahası, “Rusya Federasyonu’nun iç meselelerine karışan sorumsuz, populist politikacıların ‘tarihsel adalet’i onarmak için yaptıkları çağrıların, yurtdışında yaşayan Çerkesler kendi yaşadıkları toplumlara entegre olduklarından ve Kafkaslar o zamandan beri çok değiştiğinden dolayı tanınması imkansızdır” diyor.
Tishkov’un kelimelerini okuyan birçok kişinin; söz konusu olanın bir soykırım olmadığına, Çerkeslerin, Türklerin ve batılı güçlerin de yaşananlarda en az Ruslar kadar suçlu olduğuna ve bahsettiği gibi bir grubun islami terimlerle özgürlük arayışının tehlikeli olduğu kararına varmaları muhtemeldir.
Karşılaştırma ve nesnelliği aynı şey olarak gören bir dünyada, Tishkov’un iddiasının bir kısmını veya tamamını ikna edici bulacak olan, ya da en azından medeniyetlerin savaşında İslamist sorunun önemli parçası olan Çerkeslerin taleplerinin reddedilmesini haklı çıkararak, bir çok kişi tarafından hem Rusya’da hem de batıda kullanılacaktır.
Ancak Çerkesler, onların destekçileri ve Kafkas tarihindeki birçok öğrenci; Rusların ilk başta kendi milletlerine saldırıları olmasaydı, zorunlu göçün - toplu ölümlerin olmayacağını biliyorlar ve Rus güçlerin onları sürmek ya da öldürmek değil, yalnızca bölgelerini pasifize etmek istediği fikrini kabullenecek gibi durmuyor.
Sonuç olarak, Tishkov’un ortaya koyduğu iddialar Moskova’ya geçici avantajlar sağlayabilir. Soçi Olimpiyatları’nın açılışında sağlananlar Moskova’nın tek umursadığı şey olabilir. Ancak buda, Moskovalı etnografın başkalarının suçu olarak nitelediği ayrımı daha da körüklemek pahasına olacaktır.
Makalenin orijinal başlığı: Tishkov, 1864’de Meydana Gelen Sürgün ve Ölümlerin Bir Trajedi Olduğunu Fakat Bir Soykırım Olmadığını Söylüyor.
Kaynak: http://windowoneurasia2.blogspot.com.tr/2014/02/window-on-eurasia-expulsion-and-deaths.html
Çeviri: Yedic Sinan
13 Şubat 2014
Cherkessia.net
Son Haberler