Millî şair Mehmet Emin Yurdakul'un vefatının 80. yılı
Millî şair Mehmet Emin Yurdakul'un vefatının 80. yılı
Türkçülük düşüncesinin önemli simalardan Türk Edebiyatı'nın "millî şair” ve "Türk şairi" Mehmet Emin Yurdakul vefat yıl dönümü vesilesiyle anılıyor.
Haber Giriş Tarihi: 14.01.2024 10:48
Haber Güncellenme Tarihi: 14.01.2024 10:48
Kaynak:
Haber Merkezi
https://www.qha.com.tr/
Türk edebiyatı tarihinde, "Millî edebiyatın ilk mübeşşirlerinden biri", "edebî Türkçülüğün en bariz siması", "Türk şairi", millî şair”, “halkçı ve sosyal bir şair” olarak bilinen Mehmet Emin Yurdakul, 14 Ocak 1944 tarihinde vefat etti. Yurdakul, vefatının 80. yılında rahmetle anılıyor.
13 Mayıs 1869’da İstanbul Beşiktaş’ta doğan Yurdakul'un babası Zekeriya köyü halkından balıkçı Sâlih Reis, annesi Bulgaristan göçmenlerinden Körükçü Mehmed Ağa’nın kızı Emine Hanım’dır.
Mehmet Emin Yurdakul, Sıbyan mektebinden sonra Beşiktaş Askerî Rüşdiyesine girdi. Ardından bir süre Mülkiye İdâdîsine devam ettiyse de 1887’de bu okuldan ayrıldı. Maaşsız kâtip olarak Sadâret Dairesi Evrak Kaleminde çalışmaya başlayan şair, 1889’da Mekteb-i Hukuka kaydoldu; iki yıl kadar sonra buradan da ayrılmak zorunda kaldı. Bu tarihten itibaren edebiyat ve şiirle daha yakından ilgilendi.
1892’de, ruh asaletinin soy asaletinden üstün olduğunu anlattığı Fazilet ve Asalet adlı kitabı dolayısıyla Sadrazam Cevat Paşa’nın tavsiyesi üzerine Rüsûmat İdaresine önce memur, ardından evrak müdürü olarak tayin edildi. 1892’de İstanbul’a gelen Cemâleddîn-i Efgānî’nin sohbetlerine katıldı, bazı fikirlerinden istifade etti.
1897 Osmanlı-Yunan Muharebesi sırasında aralarında “Anadolu’dan Bir Ses yahut Cenge Giderken” adlı şiirin de bulunduğu, hece vezni ve sade bir Türkçe ile şiirler yazmaya başladı. Millî duyguları herkesin kolayca anlayabileceği bir dille ifade ettiği şiirleri devrin edebiyat çevrelerinde büyük ilgi gördü. 1898’de bu şiirlerini Recâizâde Mahmud Ekrem, Abdülhak Hâmid (Tarhan), Şemseddin Sâmi, Rıza Tevfik (Bölükbaşı), Fazlı Necib’in takrizleri ve saray ressamı Zonaro’nun resimleriyle birlikte Türkçe Şiirler adıyla kitap halinde yayımladı.
1907’de İttihat ve Terakkî Cemiyeti’ne girdi, aynı yıl Erzurum Rüsûmat nâzırlığına tayin edildi. 1908’de II. Meşrutiyet’in ilânından sonra görevi Trabzon’a alındı. 31 Mart olayının ardından Bahriye Nezâreti müsteşarlığına getirildi; Ekim 1909’da Hicaz valisi oldu. Mekke Emîri Şerîf Hüseyin’le anlaşmazlığa düşünce Mayıs 1910'da görevi Sivas valiliğine nakledildi. Ocak 1911'de ise sağlık sebepleri yüzünden bir süre sonra istifa edip İstanbul’a döndü.
Resmî kuruluşu bir yıl sonra gerçekleşen, ancak fiilen Temmuz 1911’de kurulan Türk Ocağı derneğinin geçici idare heyeti başkanlığına seçildi. Ağustos 1911’de Erzurum vali vekilliğine getirildi ve ertesi yıl emekliye ayrıldı. 1913’te Musul’dan mebus seçildi. 17 Aralık 1914’te “Türkler’in ilk büyük millî şairi” tanıtımıyla Türk Ocağı tarafından adına büyük bir tören düzenlendi.
Çanakkale savaşları sırasında kurulan İstanbul Hey’et-i Edebiyyesi ile birlikte savaş alanına gitti ve askerin mâneviyatını yükselten konuşmalar yaptı. Mütarekenin ardından İstanbul’un işgali üzerine Nisan 1921'de bazı arkadaşlarıyla birlikte Ankara’ya gitti. Millî Mücadele devam ederken halka ve orduya moral verici konuşmalar yapmak için Mehmed Âkif (Ersoy) ve Sâmih Rifat’la birlikte Anadolu’ya gönderildi.
Cumhuriyet’in ilânı üzerine Şarkîkarahisar (1923) ve Şebinkarahisar’dan (1927) mebus seçildi. 1930’da kurulan Serbest Cumhuriyet Fırkasına katıldı. Daha sonra Urfa (1932) ve İstanbul’dan (1943) milletvekili seçildi. 14 Ocak 1944’te vefat etti ve Zincirlikuyu Asrî Mezarlığı’na defnedildi.
Türk edebiyatı tarihinde daha çok Millî Edebiyat akımına yol açtığı kaydedilen “Anadolu’dan Bir Ses yahut Cenge Giderken” adlı şiiriyle tanınan Mehmet Emin, aslında bir halk çocuğu olup edebî zevkini küçük yaşta babasından dinlediği halk hikâyelerinden edinmiştir. Nitekim, “Ben İstanbul lehçesini anamdan, babamdan, sonra Anadolu lehçesini karımdan öğrendim; onun saf ve asil ruhunun kaynaklarından Türklük aşkının kevserini içtim” demiştir.
Mehmet Emin’in yetişmesinde etkili olan diğer bir isim Cemâleddîn-i Efgānî’dir. İslâm âlemini yok etmeye çalışan Batı emperyalizmine karşı mücadele eden Efgānî, gezip dolaştığı ülkelerde aynı zamanda milliyetçilik şuurunun uyanmasına da yardım ediyordu. Mehmet Emin’in şiirleri Türk edebiyatında milliyetçilik hareketinin bir nevi başlangıcı olarak kabul edilir. Yazmış olduğu şiirler gerek halkın zevk anlayışına hitap etmesi, gerekse halk hayatının bazı sahnelerini onların anlayabileceği bir dil ve üslûpla ifade etmesi dolayısıyla sade Türkçe ve hece vezniyle yazılmış şiirde öncü kabul edilmektedir.
Mehmet Emin, Balkan savaşları yıllarında kaleme alınan "Ey Türk Uyan!" adlı kitabındaki şiirlerinde Türkler’in Altaylar’dan Anadolu’ya gelişlerini, gerçekleştirdikleri fetihleri ve yerleştikleri ülkelere medeniyet tohumları ektiklerini söyler. Edebiyatı ve özellikle şiiri “Güzellik için olmakla birlikte iyilik içindir de” şeklinde tarif eden Mehmet Emin, aynı yıllarda faaliyet gösteren Edebiyât-ı Cedîde şairlerinden farklı olarak sanatın gayesinin güzellik yanında millî fayda temin etmek olduğunu belirtmiştir.
Onun amacı bir şair olarak şöhret kazanmak değil içinden geldiği halkın dertlerini ve acılarını dile getirmek, bunlara bir çare bulmaktır. Hayatının sonuna kadar edebiyatta halkçılık ve milliyetçilik prensibine bağlı kalan Mehmet Emin, Cumhuriyet’ten sonraki yıllarda ortaya çıkan memleketçi edebiyatın oluşmasına da ön ayak olmuştur. Eserlerinde Türkçülük, milliyetçilik, memleketçilik, halkçılık ve Cumhuriyet’ten sonraki yıllarda inkılâpçılık unsurları asıl ağırlığı teşkil eder.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Millî şair Mehmet Emin Yurdakul'un vefatının 80. yılı
Türkçülük düşüncesinin önemli simalardan Türk Edebiyatı'nın "millî şair” ve "Türk şairi" Mehmet Emin Yurdakul vefat yıl dönümü vesilesiyle anılıyor.
Türk edebiyatı tarihinde, "Millî edebiyatın ilk mübeşşirlerinden biri", "edebî Türkçülüğün en bariz siması", "Türk şairi", millî şair”, “halkçı ve sosyal bir şair” olarak bilinen Mehmet Emin Yurdakul, 14 Ocak 1944 tarihinde vefat etti. Yurdakul, vefatının 80. yılında rahmetle anılıyor.
13 Mayıs 1869’da İstanbul Beşiktaş’ta doğan Yurdakul'un babası Zekeriya köyü halkından balıkçı Sâlih Reis, annesi Bulgaristan göçmenlerinden Körükçü Mehmed Ağa’nın kızı Emine Hanım’dır.
Mehmet Emin Yurdakul, Sıbyan mektebinden sonra Beşiktaş Askerî Rüşdiyesine girdi. Ardından bir süre Mülkiye İdâdîsine devam ettiyse de 1887’de bu okuldan ayrıldı. Maaşsız kâtip olarak Sadâret Dairesi Evrak Kaleminde çalışmaya başlayan şair, 1889’da Mekteb-i Hukuka kaydoldu; iki yıl kadar sonra buradan da ayrılmak zorunda kaldı. Bu tarihten itibaren edebiyat ve şiirle daha yakından ilgilendi.
1892’de, ruh asaletinin soy asaletinden üstün olduğunu anlattığı Fazilet ve Asalet adlı kitabı dolayısıyla Sadrazam Cevat Paşa’nın tavsiyesi üzerine Rüsûmat İdaresine önce memur, ardından evrak müdürü olarak tayin edildi. 1892’de İstanbul’a gelen Cemâleddîn-i Efgānî’nin sohbetlerine katıldı, bazı fikirlerinden istifade etti.
1897 Osmanlı-Yunan Muharebesi sırasında aralarında “Anadolu’dan Bir Ses yahut Cenge Giderken” adlı şiirin de bulunduğu, hece vezni ve sade bir Türkçe ile şiirler yazmaya başladı. Millî duyguları herkesin kolayca anlayabileceği bir dille ifade ettiği şiirleri devrin edebiyat çevrelerinde büyük ilgi gördü. 1898’de bu şiirlerini Recâizâde Mahmud Ekrem, Abdülhak Hâmid (Tarhan), Şemseddin Sâmi, Rıza Tevfik (Bölükbaşı), Fazlı Necib’in takrizleri ve saray ressamı Zonaro’nun resimleriyle birlikte Türkçe Şiirler adıyla kitap halinde yayımladı.
1907’de İttihat ve Terakkî Cemiyeti’ne girdi, aynı yıl Erzurum Rüsûmat nâzırlığına tayin edildi. 1908’de II. Meşrutiyet’in ilânından sonra görevi Trabzon’a alındı. 31 Mart olayının ardından Bahriye Nezâreti müsteşarlığına getirildi; Ekim 1909’da Hicaz valisi oldu. Mekke Emîri Şerîf Hüseyin’le anlaşmazlığa düşünce Mayıs 1910'da görevi Sivas valiliğine nakledildi. Ocak 1911'de ise sağlık sebepleri yüzünden bir süre sonra istifa edip İstanbul’a döndü.
Resmî kuruluşu bir yıl sonra gerçekleşen, ancak fiilen Temmuz 1911’de kurulan Türk Ocağı derneğinin geçici idare heyeti başkanlığına seçildi. Ağustos 1911’de Erzurum vali vekilliğine getirildi ve ertesi yıl emekliye ayrıldı. 1913’te Musul’dan mebus seçildi. 17 Aralık 1914’te “Türkler’in ilk büyük millî şairi” tanıtımıyla Türk Ocağı tarafından adına büyük bir tören düzenlendi.
Çanakkale savaşları sırasında kurulan İstanbul Hey’et-i Edebiyyesi ile birlikte savaş alanına gitti ve askerin mâneviyatını yükselten konuşmalar yaptı. Mütarekenin ardından İstanbul’un işgali üzerine Nisan 1921'de bazı arkadaşlarıyla birlikte Ankara’ya gitti. Millî Mücadele devam ederken halka ve orduya moral verici konuşmalar yapmak için Mehmed Âkif (Ersoy) ve Sâmih Rifat’la birlikte Anadolu’ya gönderildi.
Cumhuriyet’in ilânı üzerine Şarkîkarahisar (1923) ve Şebinkarahisar’dan (1927) mebus seçildi. 1930’da kurulan Serbest Cumhuriyet Fırkasına katıldı. Daha sonra Urfa (1932) ve İstanbul’dan (1943) milletvekili seçildi. 14 Ocak 1944’te vefat etti ve Zincirlikuyu Asrî Mezarlığı’na defnedildi.
Türk edebiyatı tarihinde daha çok Millî Edebiyat akımına yol açtığı kaydedilen “Anadolu’dan Bir Ses yahut Cenge Giderken” adlı şiiriyle tanınan Mehmet Emin, aslında bir halk çocuğu olup edebî zevkini küçük yaşta babasından dinlediği halk hikâyelerinden edinmiştir. Nitekim, “Ben İstanbul lehçesini anamdan, babamdan, sonra Anadolu lehçesini karımdan öğrendim; onun saf ve asil ruhunun kaynaklarından Türklük aşkının kevserini içtim” demiştir.
Mehmet Emin’in yetişmesinde etkili olan diğer bir isim Cemâleddîn-i Efgānî’dir. İslâm âlemini yok etmeye çalışan Batı emperyalizmine karşı mücadele eden Efgānî, gezip dolaştığı ülkelerde aynı zamanda milliyetçilik şuurunun uyanmasına da yardım ediyordu. Mehmet Emin’in şiirleri Türk edebiyatında milliyetçilik hareketinin bir nevi başlangıcı olarak kabul edilir. Yazmış olduğu şiirler gerek halkın zevk anlayışına hitap etmesi, gerekse halk hayatının bazı sahnelerini onların anlayabileceği bir dil ve üslûpla ifade etmesi dolayısıyla sade Türkçe ve hece vezniyle yazılmış şiirde öncü kabul edilmektedir.
Mehmet Emin, Balkan savaşları yıllarında kaleme alınan "Ey Türk Uyan!" adlı kitabındaki şiirlerinde Türkler’in Altaylar’dan Anadolu’ya gelişlerini, gerçekleştirdikleri fetihleri ve yerleştikleri ülkelere medeniyet tohumları ektiklerini söyler. Edebiyatı ve özellikle şiiri “Güzellik için olmakla birlikte iyilik içindir de” şeklinde tarif eden Mehmet Emin, aynı yıllarda faaliyet gösteren Edebiyât-ı Cedîde şairlerinden farklı olarak sanatın gayesinin güzellik yanında millî fayda temin etmek olduğunu belirtmiştir.
Onun amacı bir şair olarak şöhret kazanmak değil içinden geldiği halkın dertlerini ve acılarını dile getirmek, bunlara bir çare bulmaktır. Hayatının sonuna kadar edebiyatta halkçılık ve milliyetçilik prensibine bağlı kalan Mehmet Emin, Cumhuriyet’ten sonraki yıllarda ortaya çıkan memleketçi edebiyatın oluşmasına da ön ayak olmuştur. Eserlerinde Türkçülük, milliyetçilik, memleketçilik, halkçılık ve Cumhuriyet’ten sonraki yıllarda inkılâpçılık unsurları asıl ağırlığı teşkil eder.
Son Haberler