“Tarihin kendinden utanacağı kadar acıklı bir hikâyeydi Tatarların geçmişi. Yüzyıllar boyunca çektiği sıkıntılar çok az tarih kitabında yer almıştı. Rusların en korktuğu millet, Osmanlı'nın en güvendiği dost olmasına rağmen kimse engelleyememişti bu trajediyi…”
Kırım Tatarlarının yaşadığı içler acısı sürgünü bu satırlar ile ilk romanı "Spiros'u Öldürmek"te işleyen Kırım Tatarı Dr. Derya Karagence ile görüştük. Atalarının 93 Harbinde Rus zulmünden kaçarak trenlerle Romanya’ya oradan da Türkiye’ye geldiklerini anlatan Karagence, hiç gidemediği Kırım’da en çok Gence Kasabası’nı görmek istiyor…
Aktif bir çalışma hayatınızın olduğunu bilmekteyiz. Son olarak da ses getiren bir romana imza attınız. Bu güne kadar neler yaptınız, öğrenim hayatınız ve çalışma hayatınızla ilgili kısaca bilgi alabilir miyiz? Sizi sizden dinleyelim, Derya Karagence kimdir?
1968 yılında İzmir'de doğdum. İstanbul ve İzmir'de, akrabaların arasında güzel bir çocukluk geçirdim. Liseden sonra gittiğim askeri tıp fakültesi Ankara'yı tanımamı sağladı. Haydarpaşa askeri hastanesinde KBB hastalıkları ihtisası yaptım. Ordu bana iyi bir eğitimden tutun da stres yönetimine kadar çok şey kazandırdı. Yüzbaşı rütbesi ile silahlı kuvvetlerden ayrıldıktan sonra evlendim. Bu evlilik, hayatımın en doğru kararlarından biriydi. Çok sevdiğim eşim ve dünya tatlısı iki kızımla Antalya/Manavgat'ta yaşıyoruz.
"Babamın dedesi 93 harbinde Rus zulmünden kaçarak trenlerle Romanya’ya oradan da Türkiye’ye gelmişler"
Fotoğraf: Ekrem Karagence- Derya Karagence'nin babası.
Biraz da ailenizden bahseder misiniz? Atalarınız Kırım’dan neden göç etmişler? Türkiye’de nereye yerleşmişler? Türkiye’ye nasıl gelmişler? Türkiye’ye yerleştikten sonra nasıl bir hayat yaşamışlar?
Annem ve rahmetli babamdan duyduğum kadarıyla, babamın dedesi 93 harbinde Rus zulmünden kaçarak trenlerle Romanya’ya oradan da Türkiye’ye gelmişler. Onları İzmir’de Konak meydanında deniz kenarına yerleştirilmişler. Fakat muhtemelen Kırım’ın iç bölgelerinden geldiklerinden, çocuklarımız boğulur endişesiyle, daha yukarı semt olan Eşrefpaşa’ya gitmeyi tercih etmişler. Bugün hala Eşrefpaşa’da yoğun (bir şekilde) Kırım Tatar aileleri bulunmaktadır.
Fotoğraf: Ekrem Karagence.
Dedemi hiç görmedim. Ama anlatılanlardan çok sağlıklı ve çalışkan olduğunu biliyorum. Zaten Tatarların genlerinde Orta Asya’nın mirası vardır. Bildiğiniz üzere uzun yaşarlar, yaşlarını göstermezler. Tansiyon ve kalp hastası bir Tatar görmeniz biraz zordur.
"Soyadımla ilgili olduğunu düşündüğüm 'Gence' kasabasını ziyaret etmek istiyorum"
Kırım’la bağlarınız devam ediyor mu? Kırım’a hiç gidebildiniz mi? Türkiye’deki Kırım Dernek ve Vakıfları ile irtibatınız nasıl?
Kırım Türkleri Kültür ve Dayanışma derneği Manavgat şubesinin 2. Başkanıyım. Aslına bakarsanız, çocukluğumda kökenim konusunda çok bilinçli değildim. Kırım Türklerinin çektiği sıkıntılar konusundaki bilgilerim, sadece kulaktan dolma bilgilerden ibaretti. Fakat 15 yıl önce ilk kez Manavgat’a geldiğimde karşılaştığımız, şu an ki dernek başkanımız Zeynegül Algül, beni görünce “kimliği betindedir” yaklaşımıyla beni tanıdı ve zaman içinde bilinçlendirdi.
Kırım’a hiç gitmedim ama en kısa zamanda Kırım’ın ortasındaki, soyadımla ilgili olduğunu düşündüğüm “Gence” kasabasını ziyaret etmek istiyorum.
Romanınızda Kırım'dan da söz ediyorsunuz. Kırım sizin için ne anlam ifade ediyor, Kırım deyince aklınıza ilk neler geliyor?
Aslında bu 450 sayfalık kovalamaca romanının sadece 70 sayfası Kırım’da geçiyor. Kısa ve tamamen kurgu olmasına rağmen, Kırım ve Tatarların yaşadıkları hakkında hiç bilgisi olmayan bir okuyucunun orada çekilen sıkıntılar hakında fikir sahibi olmasını sağlayacak düzeyde.
Fotoğraf: Derya Karagence ilk romanı Spiros'u öldürmek.
Romandan bir bölüm:
"Kırım'ın başkenti uçak alçaldıkça onlara doğru yaklaşıyordu. Slavlar “Simferepol” derlerdi, ama Tatarlar tüm dayatmalara rağmen, üzerlerine devrilmekte olan dev kayalara direnircesine “Akmescit” derlerdi. Slav kültürünü kabullenmeyişin, Rus isimlerini reddetmenin bedeli olarak küçük bir köyün kenarına yapılmış gibi duran havaalanları vardı. Murat yine burnunu cama dayamış olarak inişi seyrediyor, geriye giden cetvelle çizilmiş gibi tarlaları, köhne evleri seçmeye çalışıyordu. Balıkesir Gönen’den tanıyordu Kırımlıları; tarlaları gibiydiler, fakir ama temiz ve düzenli.
…İşgal edilen toprakların insanlarından böyle şeyler duyulması normaldi, dedeleri 70 yıl önce Ruslar tarafından bu topraklardan bir avuç çöl kumu gibi oradan oraya savrulmuştu.
Tarihin kendinden utanacağı kadar acıklı bir hikâyeydi Tatarların geçmişi. Yüzyıllar boyunca çektiği sıkıntılar çok az tarih kitabında yer almıştı. Rusların en korktuğu millet, Osmanlı'nın en güvendiği dost olmasına rağmen kimse engelleyememişti bu trajediyi. Orta yaşlı şoför her Rus gördüğünde dedesinin anlattığı hikâye gözünde canlanırdı. Stalin sürgünü sırasında, hayvan vagonlarında 22 gün gittikten sonra bir bataklığın ortasına bebeklerle birlikte bırakılan insanların hikâyesi. Vahşi hayvanların bile daha konforlu yaşadığı soğuk, nemli bataklığın çevresinde bir baraka bile yoktu, bu yüzden ölümler artırmıştı. Dedesi 3 aylık bebeğinin cesedini annesinden en fazla birkaç saat saklayabilmiş, kokmaya başlayan kundağı açmasına engel olamamıştı. Zaten yakınlarının çoğunu kaybetmiş olan kadın kafasını kayalara vura vura hayatına son vermişti.
Fotoğraf: Küçük kızı Dora doğduğunda. Soldan; Derya Karagence, büyük kızı, eşi ve yakınları
"Kırım deyince aklıma acı geliyor, “yeterince sahip çıkabiliyor muyum, görevimi layıkıyla yerine getirebiliyor muyum” sorusu geliyor. Çocuğumu kucakladığımda oradaki çocuklar aklıma geliyor. Babası yetkili kişiler tarafından meçhule götürülmüş, belki de aç yatan çocuklar."
Peki Kırım'a gitme durumunuz olsaydı nereleri görmek isterdiniz? En çok neyi veya nereyi merak ediyorsunuz?
Fotoğraf: Kırım, Yalta- Kırlangıç Yuvası.
Dünya’nın paylaşıldığı (meşhur Yalta Konferansı'na binaen) Yalta’yı görmek isterdim. Gence kasabasını, romanımı yazarken internetten yardım alırken baktığım, havaalanından Yalta ve Aluşta’ya uzanan yolları görmek isterdim. Ama en önemlisi Kırım Tatar halkının evlerine girmek, yaşayışlarını, sıkıntılarını görmek…
"Ortaya çıkan şeye ben de inanamadım"
Fotoğraf: Derya Karagence ve arkadaşı. Ankara'da Tunalı Hilmi Caddesinde bir mekanda canlı müzik yaparken. Yıl 1989.
Biraz da romanınızdan söz edelim. İlk romanınız 'Spiros'u Öldürmek' çıkışıyla birlikte ses getirdi. Kitap yazma fikri nasıl oluştu?
Bugüne kadar spor, motorlu deltakanat pilotluğu, müzisyenlik dahil bir çok şey yaptım. Ama yazarlık bunlara dahil değildi. Bu yönümün farkına varmam bir Eylül ayında ailemle otururken, birden kafamda beliren bir imajı bilgisayara dökmemle başladı. Denizin ortasında kürek çeken bir adam... Bu adamın duyguları, acıları, elindeki yaraları yavaş yavaş belirdi. Sonra gözlerimi kapayıp gördüklerimi yazıya döktüm. 10 ay sonra son kelimeyi yazdığımda ortaya çıkan şeye ben de inanamadım. Kendimi biraz daha keşfetmiştim. Eleştirilerine başvurduğum kişi ve kuruluşlardan olumlu yanıt alınca, edebiyat dünyasına adım atmaya karar verdim.
Kırım'dan da söz ettiğiniz romanın ne kadarı kurmaca ne kadarı gerçek?
Romanımdaki olaylar kurmaca olmasının yanında, Trabzon’da gizli örgütler tarafından yapılan Hristiyanlaştırma ve Kırım’da yapılan Helenleştirme uygulamaları toplum tarafından az ya da çok bilinen gerçeklerdir. Uluslararası bir kovalamacanın geçtiği mekanlara buraları da eklemeyi uygun buldum. Bunun yanı sıra, kızlarım Yaprak ve Dora’ya romanda çok kısa bir rol verdim.
"Yeni bir macera bizi bekliyor olabilir"
Kitap yazmaya devam edecek misiniz? Veya Derya Karagence'nin okuyucuları ve takipçilerini yeni projeler, sürprizler mi bekliyor?
Gelen tepkileri değerlendiriyorum. Şimdilik geri dönüşler olumlu. Böyle devam ederse kafamda her an yeni parıltı ve akabinde yeni bir macera bizi bekliyor olabilir.
Kırım’la ilgili haberleri, gelişmeleri takip edebiliyor musunuz? İşgal ve sonrasında yaşanan gelişmeler hakkında düşünceleriniz nedir?
Gelişmeleri medyadan üzülerek takip ediyorum. Bugünlere gelmemizde elbetteki Ukrayna’nın yanlış politikaları var. Ama bizim de ülke olarak, kendi iç çekişmelerimize kapılıp Kırım’ı ihmal ettiğimizi düşünüyorum.
"Ruslar da bu konuda ikiye bölünmüş durumda"
Şunu söylemek isterim ki; Manavgat/Side bölgesinde yaşayan Türklerle evlilik yapmış birçok yabancı var. Kırım olayından sonra Ukraynalı ve Rus gelinler arasında zaman zaman soğuk rüzgarlar estiğini ve tartışma ortamlarının olduğunu biliyorum. Ukraynalıların milliyetçi duygularını alevlendiren bu olay bazı aktivistlerin ortaya çıkmasına sebep oldu. Hatta bir arkadaşımın eşi Ukrayna’ya gitti ve orada cephede kullanılacak bazı ilk yardım malzemelerinin temini konusunda benden yardım istedi. Bu arada buradaki Ruslarda bu konuda ikiye bölünmüş durumda.
Ajansımız aracılığı ile Kırım ve Diaspora’da yaşayan soydaşlarımıza iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı?
Öncelikle ajansınızın özverili ve verimli çalışmalarını takdir ettiğimi belirtmek isterim. Dünya’nın her yerindeki diaspora soydaşlarına çocuklarının eğitiminde Kırım’a yer vererek onları bilinçlendirmeyi ve böylece 10-20 yıl sonrasına yatırım yapmalarını tavsiye ediyorum. Tüm Dünyayı saran hamburger kültüründe insanların kendi veya başka kültürlerde atalarının çektikleri acıları unutmaya sürüklendiğini üzülerek görmekteyim.
"Eski Rus imparatorluğunu canlandırmak fantezisiyle yönetilen bir halk ile karşı karşıyayız"
Kırım’a gelince; konforlu evlerimizden sabredin demek kolay. Ama şimdilik diplomatik girişimler ve ticari yaptırımlar dışında yapabileceğimiz fazla bir şey yok. Eski Rus imparatorluğunu canlandırmak fantezisiyle yönetilen bir halk ile karşı karşıyayız.
Okuyucuların çalışmalarınızı takip edebileceği bir web sitesi kullanıyor musunuz, varsa önerebilir bilir misiniz?
Web sitesi veya blog için düşünce aşamasındayız. Ama şimdilik facebook hesabımdan bana ulaşabilirler.
Röportaj: Asya Atila