Türk milletinin bağımsızlık mücadelesine adanmış bir ömür, Birinci Dünya Savaşı ile Kurtuluş Savaşı yıllarında özellikle Doğu Anadolu'da gösterdiği kahramanlıklar dolayısıyla "Şark Fatihi" unvanıyla da anılan Kazım Karabekir Paşa'nın kızı Timsal Karabekir, babasının hayatını ve halihazırda bir asrı deviren Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş sürecini Kırım Haber Ajansı için değerlendirdi.
Hem Anadolu Türkleri hem de Azerbaycan Türkleri için mühim büyüklerimizden, Birinci Cihan Harbinde ve Kurtuluş Savaşında önemli görevlerde iştirak etmiş Kazım Karabekir Paşa bir baba olarak nasıl bir figürdür? Aile yaşantımızdan bize biraz bahsedebilir misiniz?
Kazım Karabekir asker bir insan. Bana bunu çok sorarlar. Hani disiplinli, sert bir baba mıydı? hayır. Askerliğinde bile evlatlarım dediği askerlerine şefkat göstermiş bir insan. Aynı zamanda yetim kalmış olan bizim şehit evlatlarımıza, ki 9 bine yakın evlattır, onlara da gerçek bir şefkatli baba olmuş bir insan daha bizler doğmadan. Bizler o abilerimizin ablalarımızın son 3 çocuğu olarak yani Karabekir'in bizler varız ve her zaman bakın bunu çok dikkatle bilhassa da anne baba olanlara söylemek istiyorum ki. Kazım Karabekir beni ki 59 yaşındayken doğmuşum, bir nevi dede torun ilişkisi... Hiçbir zaman fazla şımartmadı ama hiçbir zaman azarlamadı yapmak istediğini, bu terbiyeyi kendisini örnek göstererek yaptı. 'Yani yalan söyleme ceza veririm' asla demedi. En ufak bir şeyi yani hayatta benim daha sonra da kullanmam gereken bilgileri daha ben 5 yaşındayken Timsal'e anaokulu açıyorum diye, babam benim öğretmenim oldu. Şefkatli bir insan. Müzik seven ve müzik yapan bir insan. Onun da biliyorsunuz marşları var. Yani böyle bir insan zaten ruhu ince bir insan, şefkatli bir baba. Ev hayatında da aynı şekilde. Anneme son derece saygılı. Annem de babama çok saygılı. Ablalarım ve ben... Örnek bir aile çizmiştir. Ne zamana kadar? Ben 7 yaşını bitirinceye kadar. 7 yaşında doğum günümde babam kalp krizinden aramızdan ayrıldı. Gençlerin öyle bir idolü olması lazım ki yalan söylemeyecek, harama el uzatmayacak, verdiği sözü sonuna kadar tutacak. Karabekir'in bütün evlatları da o vasıftadır.
Bu dönemde babanızın arkadaşı olan paşaların her biri istidadı yetenekleriyle ön plana çıkan paşalardan. Her birinin birçok meziyeti vardı. Karabekir Paşa'nın Peki zevkleri nelerdi? Nelerle meşgul olmayı severdi?
Başta müzik, beden eğitimi ve geziler. Yani gözleme, gözleyerek gezme. Ben babamdan öğrenmiştim hani gittim, görüverdim, farkına varmadım değil, her şeyin farkına vararak, gittiğin yeri inceleyerek görmek. Bunu evlatlarına da yaptırıyor, evlatlarını da o günün şartlarında ya Sarıkamış'ta alıp Ankara'ya, İstanbul'a getiriyor. Onun sayesinde coğrafyayı gezerek öğrenmenin çok daha faydalı olduğunu biliyoruz. Müzikle çok uğraşıyor. Hatta alaturka Dede Efendi'den tut Schubert'e, Schuman'a Chopin'e kadar notalarıyla kemanını çalar, notalarını bizlere ezberlettirirdi.
Okunduğunda da çok dolu dolu bilgi edineceğiniz anılar ve Cumhuriyetin erken dönemine aslında ışık tutuyor. Cumhuriyetin erken döneminde aslında eski dönemde dost olan paşalar arasında bir gerginlik ortaya çıkıyor. Hem Şevket Süreyya Aydemir'in anılarında görüyoruz, hem Kazım Karabekir Paşa'nın anılarında görüyoruz. Karabekir Paşa'nın önceki süreçte çok ciddi önemli figür olan kişilerin bir süre sonra bir baskıyla karşılaşmasına ilişkin düşünceleri nelerdi?
Kazım Karabekir dediğiniz gibi iyi bir asker. Çanakkale’de savaşıyor. Mustafa Kemal Paşamız, İsmet Paşamız… Yani bütün o kadro ilahi kadroyla Harp Akademilerinde çok iyi arkadaş oluyor. Birbirlerine güvenen, birbirlerini seven insanlar. Ve Çanakkale'den sonra Kut'ül Amare ve yurdumuzun doğusu... Yurdumuzun doğusunu kurtarıyor. Kurtarıyor çünkü Ruslar Brest-Litovsk Anlaşması’yla uzaklaşmış, dolayısıyla onların bıraktıkları silahlarla çatışan Ermenilerle savaşıyor. İşte anlattığı gibi Erzincan'ı, Erzurum'u, Sarıkamış'ı, Kars'ı ve daha ötesi dediği Nahçıvan’ı kurtarıyor. Ve ezcümle diyor ki Allah benim gözümün gördüklerini dünyada hiçbir göze göstermesin. Nahçıvan'ın kurtuluşundan sonra Tebriz'e geçiyor. Bakü'ye gidecek fakat daha Bakü'ye gidemeden Mondros Ateşkes Anlaşması imzalandı. Geri dön emri alıyor ve geri dönüyor. Geri döndüğü zaman İstanbul acı acı bir durumda. İşte Kazım Karabekir'in İstanbul'a geri geldiği zaman gördüğü manzara gösterebiliyoruz.
Timsal Karabekir: Kazım Karabekir, Mustafa Kemal Atatürk’e kurtuluşun anahtarının Doğu’da olduğunu söyledihttps://t.co/oLtWjvrrUF pic.twitter.com/YYFrxdUo5c
— QHA - Kırım Haber Ajansı (@qha_kirimhaber) November 5, 2023Yani yabancı zırhlıları padişahın sarayına mevzilenmiş ve İstanbul'u zapt etmişler. Dolayısıyla Kazım Karabekir'in şu anısını anlatmak istiyorum. İstanbul'a gelir gelmez diyor ki, “Harbiye Nazırı Abdullah Paşa'ya çıktım ve paşam benim size Ermenilerin mezalimini içeren gönderdiğim vesikaları niye bastırmadınız. İleride Ermeniler bunun tersiyle Türkleri suçlayacaklar”. 103 yıl önce bugünü anlatıyor. Dolayısıyla Abdullah Paşa bunları görmedim, bilmiyorum diyor. Kendisi bu iki risaleyi bastırıyor. Bir eski Türkçe olarak, bir de Fransızca. Ecnebiler de anlasın neler oldu diye.
Kazım Karabekir'in ikinci Ziyareti İstanbul'da Mustafa Kemal Paşamıza. Mustafa Kemal ufak bir kulak ameliyatı geçirmiş. Hasta yatmakta. Karabekir kendisini ziyaret ettiğinde diyor ki, "Paşam, İstanbul'da kalmakla bir şey elde edemeyiz. Kurtuluşun anahtarı Doğu'dadır. Doğuya gel. Ben on beşinci kolordunun başına Erzurum'a gidiyorum. Sizi bütün kolordu da destekleyecek". Mustafa Kemal Paşamız da “iyi olur olmaz size mülaki olacağım” diyor.
Karabekir görev yerine Erzurum'a gidiyor. Mustafa Kemal yollar arıyor. Anadolu'ya nasıl çıkabilecek? Çünkü birden ben çıkıyorum diyecek gibi değil. Padişah seçecek ki bir şekilde gitsin. Ve Mustafa Kemal Paşaya, Padişahın verdiği emir de çok acı. Fakat padişah da esir konumunda olduğu için onu suçlamaya da hakkımız yok. Çünkü İngilizler kendisine diyorlar ki "Eğer Anadolu'da en ufak bir Türk harekâtı olursa orayı da zapt ederiz" İşte padişah bu korkuyla Mustafa Kemal Paşamıza verdiği emir, "Anadolu'ya git, Türklerin isyanını bastır, Türklerin silahlarını topla".
Mustafa Kemal’e bir vesika veriliyor. Ne kadar acı bir vesikadır bu. Mustafa Kemal Paşamız da İstanbul'a, Samsun'a gidebilir diye İngiliz'in verdiği geçiş izni, pasaportu ne kadar acı. Kendi vatanında böyle bir vizeye, bir şeye ihtiyaç duyuyorsun. Mustafa Kemal Paşamız gittikten sonra Anadolu'ya tabi ki öyle padişahın emriyle Türkü bulsun, Türklüğünü kırsın, onunla uğraşmıyor. Amasya Genelgesi'ni dünyayı haykırıyor. Fakat burada mutlaka dikkat çekmek istediğim, din adamlarımızın tavrı. O gün için Abdurrahman Kamil Efendi diye bir zat, müftü hutbede "Padişah olsun, adı ne olursa olsun esaret altında bir adamın emri uygulanamaz. Mustafa Kemal Paşa'yı takip edeceksiniz, ona destek vereceksiniz" diyor. Din adamlarımızın da İstiklal Harbinde de çok büyük rolü var. İşte burada Anadolu'ya ilk çıkan beyleri görüyoruz. Ali Fuat Paşa, Kazım Karabekir, Mustafa Kemal Paşa, Rauf Orbay, Refet Bele. Bu insanlarla daha sonra gelecek olan İsmet Paşamız, Fevzi Çakmak Paşa ve bütün o ilahi kadroya gerçekten rahmetle ve minnetle anıyoruz.
Cumhuriyete giden yol dediğim olaya değinmek istiyorum. Mustafa Kemal Paşamız. Amasya genelgesinden sonra 3 temmuzda Erzurum’a geliyor fakat çok tedirgin. Çünkü Padişah, Damat Ferit'e Kazım Karabekir'e verilmek üzere şu emri veriyor, "Derhal Mustafa Kemal'i derdest et. Geri gönder" Belki de idamı istenecek İngilizler tarafından. Kazım Karabekir saraya ret cevabı yazıyor. "Hayır diyor. Ben Mustafa Kemal'i tutuklamam" Mustafa Kemal Paşamız tutuklanma emrini bilmekte ve çok tedirgin. İşte o 8 Temmuz 1919 günü telgraf hanede saraya askerlikten istifa ettiğini bildirir ve artık o rütbesi olmayan sivil bir insan.
Mustafa Kemal, 9 Temmuz günü misafir kaldığı konakta bir masa başında otururken sivildir. Yanında askerleri. En güvendiği kurmayı Kazım Dirik yanına gelir. ”Paşam der istifa ettin. Kimden emir alacağım? Elimdeki dosyaları kime vereceğim? Artık sen yoksun” demekte. O sırada yaveri Cevat Abbas koşarak içeriye gelir ve Kazım Karabekir'in bir bölük süvari ile gelmekte olduğunu bildirir. Mustafa Kemal Paşa çok tedirgin, çünkü Kazım Karabekir'in onu tutuklamak üzere geldiğini zannetmektedir. Yanında Rauf Orbay var. Orbay'a dönüyor ve diyor ki "Her şey buraya kadarmış. Milli Mücadele başlamadan bitecek" O sırada kapı açılıyor, içeriye Kazım Karabekir giriyor. İşte Cumhuriyete giden iki kelimeyi şimdi anlatmak istiyorum. Kazım Karabekir, sivil olan Mustafa Kemal Paşamızın karşısında sert bir asker selamı çakıyor. Paşam diyor "Dün olduğu gibi bugün de bütün ordumuza emrindeyim."
"Emrindeyim paşam!" O iki kelime bu. Eğer Karabekir, padişahın arzusunu yapıp da Mustafa Kemal Paşamızı gönderse idi durum ne olurdu bilinmez. Bu "Emrindeyim Paşam" sözü ile Mustafa Kemal Paşamızın açılıyor bütün yolları. Erzurum Kongresi, Sivas Kongresi ve şanla şerefle Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışı…
O günlerde bize gösterilmeye çalışılan bir Sevr haritası var. Sevr haritası çok acı, kötü bir harita. Onu da bir şekilde hatırlatmak için gençlere hatırlatmak istiyorum. Koca toprakları olan Osmanlı İmparatorluğunda kala kala sadece Ankara ve etrafı Türk'e yeter deniyor. İngiliz, Fransız, İtalyan İstanbul'u zapt etmiş; bütün güneyi gene Fransızlar, İtalyanlar, Ermeniler zapt ediyor.
Emperyalist devletler bütün doğuyu Ermenilere peşkeş çekmek üzere. İşte yeni açılmış olan Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin en önemli aldığı karardır. Kazım Karabekir'in ordusuna düşmanı püskürtme emri verilir ve Kazım Karabekir ikinci kez Kars'ı düşmandan aratıyor. Temizliyor ve şanlı bayrağımız Kars kalesinde dünya durdukça da dalgalanacaktır. Gümrü, Moskova ve Kars anlaşmalarını imzalıyor. Hatta Ermeni baş komutanın bir teminat mektubu vardır. "Bundan böyle hiçbir Ermeni ne gözüyle ne silahıyla Türk'e karşı gelmeyecektir". Onlar memleketi terk ediyorlar ve Allah'a şükür ki Kazım Karabekir onlardan aldığı, onların da Ruslardan aldığı bütün mühimmat tankları, tüfekler, toplar. Bunları sağlam kalan askerleriyle beraber Büyük Taarruz için Mustafa Kemal Paşamıza gönderiyor ve tabii ki İstiklal Savaşımızda çok büyük rolü oynuyor. Hiçbir milletin böyle bir savaşa kadın erkek, çoluk çocuk katılıp da öyle bir kükreyiş göstermemişlerdir. Türk milleti layık olduğu Cumhuriyete, Allah'a şükür ki kavuşuyor. Türkiye büyük Millet Meclisi'nde daha sonra Cumhuriyet görüşülüyor ve kavuşuyor. Burada şunu da sizlere mutlaka göstermek istiyorum. Çok önemli bir belgedir ki bu yaşlı beyefendi yıllar sonra bize geldiği zaman elinde şu kâğıttan yazılmış renkli kağıtlar vardı. Anılarında diyor ki Kazım Karabekir'in açtığı okula dördüncü sınıfta gittim, 1921 yılında ve Karabekir bize ödev olarak şunu verdi renkli kağıtlardan kesip “Yaşasın Cumhuriyet!” yazdırdı. Yani Paşalar cumhuriyete yanlış bakıyorlardı düşüncesi yanlıştır. Eğer ki yanlış anlaşma şöyle, hepsi Cumhuriyet aşığı. Yani burada bakın dağ söylediği bir kelimeler var. Daha önce söylediği. Onu da ne hikmetse hep cumhuriyetten sonra söylenmiş diye insanlara monte ediyorlar ki bu yanlış.
Paşaların hepsi Cumhuriyet aşığı. Bunların hepsi zaten Cumhuriyet için başlarını ortaya koymuşlar. Dolayısıyla hiçbirinin hakkını almamak lazım. Türk milleti işte layık olduğu cumhuriyete böylelikle kavuşuyor. Burada kadın erkek dediğim zaman hakikaten kadınlarımız alanda bilfiil savaşan var, bilinmeden savaşanlar bile var. Dolayısıyla bize bırakılan o muazzam mirasa, beşikten mezara kadar cumhuriyete hizmet etmek hem borcumuzdur hem görevimizdir hem de ibadetimizdir. Dolayısıyla Cumhuriyete giden yolu da böylelikle anlatmaya çalıştım.
'Cihan yıkılsa Türk yılmaz!' şiarıyla özdeşleşmiş bir adam Karabekir Paşa. Karabekir Paşa'nın hayalindeki Türk milleti, Türk çocuğu nasıl biri olmalıydı? Onun hayalindeki Türkiye Cumhuriyeti'nin gücü neydi?
Şimdi burada hepsinin hayali Mustafa Kemal Atatürk, Karabekir ve bütün o ilahi kadronun hayali tabii ki çok üstün vasıflarla cihazlanmış bir gençlik. Bakın Mustafa Kemal Paşamız, “Ben, Cumhuriyeti gençlere emanet ettim” diyor.
Ama o gençlerin de ne vasıfta olması lazım. Şimdi gençlerimiz çok güzel geliyorlar. Biliyorum. Fakat pek iyi gelmeyen kesim de var. Dolayısıyla coğrafyamıza sahip olmak için gençlerimizi çok iyi yetiştirmemiz lazım. Kazım Karabekir, kendi on bine yakın evladı artı üç tane biz hepsine kefil olurum ki bu çocuklar yalan söylemez. Hepsine kefil olurum ki bu çocuklar asla harama el uzatmaz. Yani Allah'ın bize olmamız gereken insan muamelesine uygun olurlar ki Kazım Karabekir de öyle bir insandı. Evlatlarını da kendinde olan hasretle yetiştirdi. Yani o yetim evlatlarından. Mesela içlerinden Cemal Tural Paşamız, eski Genelkurmay Başkanı Sabri Koçak paşaların askerleri. Bizden çok büyük rütbelere gelenler oldu. Her mevkide, her şeyde konumda evlatları oldu. Fakat bunların ortak özelliği asla yalan yok, asla haram yok ve yapabildiğin kadar ihtiyacı olanın ihtiyacını gidermek.
Özellikle çocuklar eğer çocuk bakımsız kalırsa diyor Karabekir asker olarak orduya girerse ordunun seviyesi düşer. Memlekette yani sosyal hayatta eğer onlar yetiştirilmiş olarak katılırsa onların seviyesi düşer. Yani çocuk bakımsız kalmamalıdır ve sadece bakım ağızdan giysi, üstüne giysi, ağızdan besin değil. O çocukların beynini de çok teçhizatla almamız lazım o çocukların. Mesela müzik ruhun gıdasıdır diyoruz. Evet öyledir. Yani müzikle uğraşan insan kötü düşünmez. Dolayısıyla bundan böyle yetiştirdiğimiz evlatlar, en önemlisi tabii ki Allah'a iman.
Yani bizim esas yapmamız gereken evlatlarımıza verebileceğimiz güzel şeyler. Yani ille sana işte şunu aldım, hediye falan yok. Ona vereceğin hediye, yüreğindeki güzellikleri ortaya çıkartmak, ondaki değeri yüceltmek.