Plus Institute Kurucusu Muhammed Ali Uçar: Avrupa Birliği içerisinde aşırı sağ partilerin yükselişi kesinlikle bir sürpriz değil

Avrupa'da yükselen aşırı sağ, dünya siyasetine nasıl etki edecek? Avrupa'da yükselen aşırı sağ çatışma bölgelerinde nasıl siyaset izleyecek? Plus Institute Kurucusu Muhammed Ali Uçar, Avrupa'da yükselen aşırı sağın yükselişinde yaşanan gelişmeleri ve bunun dünya siyasetine etkisini geniş bir çerçevede Kırım Haber Ajansına (QHA) değerlendirdi.

Haber Giriş Tarihi: 08.11.2024 15:05
Haber Güncellenme Tarihi: 08.11.2024 15:05
https://www.qha.com.tr/

İrem Kaya/QHA Ankara

Avrupa Birliği’ndeki (AB) seçmenler 6-9 Haziran’da gelecek dönemin Avrupa Parlamentosu’nu (AP) şekillendirmek için sandık başına gitti. AP seçim sonuçlarının 9 Haziran’da açıklanmasının ardından aşırı sağcı gruplar büyük kazanımlar elde ettiği görülüyor. Avrupa'da yükselen aşırı sağ, dünya siyasetine nasıl etki edecek? Avrupa'da yükselen aşırı sağ çatışma bölgelerinde nasıl siyaset izleyecek? Plus Institute Kurucusu Muhammed Ali Uçar, Avrupa'da yükselen aşırı sağın yükselişinde yaşanan gelişmeleri ve bunun dünya siyasetine etkisini geniş bir çerçevede Kırım Haber Ajansına (QHA) değerlendirdi.

Muhammed Ali Uçar, QHA'nın "Avrupa’da sağ, bir süredir yükseliş dönemindeydi. Yapılan seçimler sonucunda bu yükselişin artık ciddi bir karşılığı olduğunu anlıyoruz. Bu sonuçlar Avrupalılar için şaşırtıcı mı?” sorusunu yanıtladı.

"AVRUPA BİRLİĞİ İÇERİSİNDE AŞIRI SAĞ PARTİLERİN YÜKSELİŞİ KESİNLİKLE BİR SÜRPRİZ DEĞİL" Muhammed Ali Uçar: Aslında Avrupa Birliği içerisinde aşırı sağ partilerin yükselişi kesinlikle bir sürpriz değil. Bunun öncül adımlarını 1980'lerden itibaren görmek mümkün. 1986’da Avrupa Tek Senedi'nin yürürlüğe girmesi ve sonrasında 90’larda Avrupa Birliği’nin hem siyasi olarak derinleşmek hem de coğrafi olarak genişleme politikaları mevcut üye ülkelerde rahatsızlığa yol açmıştı. Özellikle tek pazara doğru giden süreçte Schengen Bölgesi'nin kurulması, ardından ortak para birimi olan Euro’ya geçilmesi, 2004 yılında Doğu Avrupa’ya yönelik büyük bir genişleme yapılması ve 2008 Euro krizi, aşırı sağın yükselişinde çok önemli adımlar oldu. Buna bir de 2015’teki yoğun göç akınının etkisi eklenebilir.

Pandemi süresince Avrupa Birliği ülkelerinin bir kez daha sınırları kapatarak ulus devletleri fark etmiş olmaları, Avrupa Birliği gibi supra-nasyonel bir örgütün böyle bir krizde etkin mücadele edememesi ve ülkelerin her birinin tek başına hareket etmek durumunda kalması, hatta bazı ülkelerin birbirlerinin aşı ve maskelerine dahi illegal yollardan el koyması, birlik üyesi ülkelerdeki aşırı gruplara insanların meyletmesine neden oldu.

Tabii, Avrupa içerisinde her ülkedeki aşırı sağ fikir aynı değil. Örneğin Avusturya’nın bu anlamdaki mazisi farklı, Almanya’nınki farklı ve Fransa’nın ise bunlardan daha farklı. Yine Macaristan ve İtalya gibi ülkelerde aşırı sağın iktidarda olduğunu görüyoruz; ancak bu ülkelerdeki aşırı sağ partiler ile Almanya, Avusturya ve Fransa’daki aşırı sağ partilerin aslında birbirinden oldukça farklı olduğunu söylemek mümkün. Bu nedenle aşırı sağın yükselişinin Avrupa’da sürpriz olmadığı çok açık; ancak bu yükselişin her bir ülkede farklı nedenleri olduğunu söyleyebiliriz.

Özellikle seçimlere katılım aşırı sağın yükselmesinde önemli bir etken. Son dört seçimin en yüksek katılım oranı yaşandı. Avrupa Parlamentosu seçimlerinde geçtiğimiz hafta, seçmenlerin yaklaşık %50’si sandık başına gitti. Ülke bazında değerlendirildiğinde seçimlere katılımın arttığı ülkelerde aşırı sağ partilerin de çok ciddi şekilde arttığını görüyoruz. Aynı zamanda bu aşırı sağ partiler aslında kendi ülkelerindeki muhalefet partileri. Yani bir anlamda mevcut ulusal hükümetlere bir ders vermek maksadıyla, memnuniyetsizliklerini belirtmek maksadıyla, Avrupa Parlamentosu seçimlerine hükumetten memnun olmayan seçmenlerin yoğun şekilde katıldığını ve aşırı sağ partilere oy verdiklerini görüyoruz.

Bazı ülkelerde sol grupların da yükselmesi söz konusu; yani aşırı sağın yükseldiği gibi yer yer aşırı solun yükselmesine de şahit olduk. Aşırı sağın bu yükselişinin önümüzdeki sürece nasıl yansıyacağına gelince, yapılan anketler aşırı sağcıların içinde dahi çok yoğun şekilde Avrupa bütünleşmesini isteyen kitlenin olduğunu gösteriyor. Aşırı sağcılar 90’larda ve 2000’lerin başında olduğu gibi Avrupa bütünleşmesine karşı değiller, sadece biraz daha ulusal egemenlik haklarını Avrupa Birliği’nden geri istediklerini belirtiyorlar. Örneğin, İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılmasının akabinde, bir anlamda moda olan Avrupa Birliği’nden çıkış referandumunu bu seçimlerde neredeyse hiçbir aşırı sağ parti bir seçim vaadi olarak kullanmadı. Dolayısıyla burada aşırı sağın yükselmesini, aşırı sağın merkez sağ partilerin düşüncesine yaklaşmasıyla açıklayabiliriz. Yani aşırı sağ biraz merkeze doğru geldi ve merkezden memnun olmayan seçmenlerin oyunu aldı ve yükseldi diyebiliriz.

"AŞIRI SAĞIN BU YÜKSELİŞİ, AVRUPA ÜLKELERİNDE YAŞAYAN TÜRKLERİ YAKINDAN ETKİLEME POTANSİYELİNE SAHİP"

QHA'nın "Avrupa’daki bu yükselişin sonuçlarından Türkiye ve diasporadaki Türkler nasıl etkilenir?" sorusunu yanıtlayan Muhammed Ali Uçar, yükselişin Türkleri yakından etkileme potansiyeline sahip olduğunu vurguladı. Muhammed Ali Uçar: Aşırı sağın bu yükselişi, Avrupa ülkelerinde yaşayan Türkleri yakından etkileme potansiyeline sahip. Özellikle Almanya’da, ne yazık ki, acı olaylar, sözlü ve fiziki saldırılar sıklıkla gündeme geliyor. Yapılan araştırmalar ve tutulan istatistikler, aşırı sağcıların yabancılara, Müslümanlara ve Türklere yönelik sözlü ve fiziki saldırılarının son yıllarda giderek arttığını gösteriyor. Dolayısıyla aşırı sağın yükselmiş olması, çekingen insanlara cesaret verebilir ve bu tür üzücü olayların artmasına neden olabilir.

Aşırı sağın yükselmesinin Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerine etkisine geldiğimizde ise, şu an için aşırı sağın Avrupa Parlamentosu'nda çoğunluk olması söz konusu değil. Dolayısıyla Avrupa Birliği ile ilişkilerimiz uzun süreden beri oldukça yavaş ilerlediği için bu durum stabil olarak devam edecektir. Şunu da belirtmekte fayda var ki, bu seçimde geçtiğimiz seçimlere nazaran aşırı sağ partiler oy devşirmek için Türkiye karşıtlığını eskisi kadar kullanmadılar. Avrupa ülkelerindeki şehirlerde, sokaklardaki reklam panolarında eskiden Türkiye karşıtı söylemlere sıklıkla rastlanırdı; ancak bu seçimde öyle olmadı. Türkiye, bu seçimde aşırı sağcılar tarafından eskisine nazaran pek malzeme yapılmadı. Bu da iyi bir gelişme olarak değerlendirilebilir.

Bu gelişmeler ışığında, aşırı sağın yükselişi Türk toplumu için kaygı verici olmakla birlikte, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde büyük bir değişiklik yaratmayacağı anlaşılıyor. Ancak, Türk toplumu ve diğer yabancı gruplar için güvenliğin artırılması ve toplumsal huzurun sağlanması adına önlemler alınması gerektiği çok açık.

"ÖNÜMÜZDEKİ 10-15 YIL İÇERİSİNDE AŞIRI SAĞIN AVRUPA BİRLİĞİ’NİN DİREKSİYONUNA GEÇECEĞİNİ DÜŞÜNMÜYORUM"

Avrupa'da yapılan seçimlerin sonuçları, Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik saldırılarında alınacak pozisyona etki edebilir. QHA'nın "Seçim sonuçlarından galip çıkan sağ partiler, Avrupa’nın sınırında yaşanan Ukrayna Rusya savaşına karşı nasıl bir pozisyon alabilir?" sorusuna cevap veren Muhammed Ali Uçar, aşırı sağın yükselişinin Rusya'ya yakınlığı da beraberinde getirme ihtimali olduğuna işaret etti.

Muhammed Ali Uçar: Aşırı sağ partiler, hem kendi ulus devletlerinin hem de Avrupa Birliği’nin Rusya ile iyi ilişkiler yürütmesini genellikle savunuyorlar. Özellikle Almanya’daki aşırı sağcı Almanya için Alternatif Partisi (AfD) ve Avusturya’daki Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ) bu konuda iki temel örnek olarak verilebilir. Çok yakın bir zaman önce Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de AfF’ye karşı olumlu sözler söyleyerek AfD’nin yükselişinden memnuniyetini dile getirmişti. AfD ve FPÖ, özellikle Macaristan’daki Viktor Orbán ile birlikte, Rusya ile yakın ilişkiler içerisinde olunmasını öneriyorlar.

Bu açıdan baktığımızda, aşırı sağcıların yükseldiği bir Avrupa Birliği’nin biraz daha Rusya’ya yakın olması beklenebilir. Ancak şu an için Avrupa’da aşırı sağın yükselmiş olması onların yönetimde olduğu anlamına gelmiyor. Belki yakın gelecekte bu da mümkün olabilir, ama en azından önümüzdeki 10-15 yıl içerisinde aşırı sağın Avrupa Birliği’nin direksiyonuna geçeceğini düşünmüyorum.

Mevcut durumda, aşırı sağ partilerin yükselişi, Avrupa Birliği'nin dış politika dinamiklerini ve Rusya ile olan ilişkilerini etkileyebilir, ancak bu etkinin sınırlı kalacağını öngörüyorum. Avrupa Birliği, halen merkez sağ ve sol partilerin ağırlıkta olduğu bir yapı ve bu yapı, Rusya ile ilişkilerde daha dengeli ve dikkatli bir politika izlemeye devam edecektir. Aşırı sağ partilerin etkisi, Avrupa Birliği’nin Rusya ile olan ilişkilerini yumuşatabilir, ancak bu ilişkilerin tamamen farklı bir yöne evrilmesini beklemek şu an için gerçekçi değil.

Sonuç olarak, aşırı sağ partilerin yükselişi ve Rusya ile olan olumlu ilişkileri, Avrupa Birliği'nin politika sahnesinde önemli bir değişiklik yaratma potansiyeline sahip olsa da, mevcut dengeler ve uzun vadeli siyasi dinamikler göz önüne alındığında, bu etkinin sınırlı ve kontrollü kalacağını söyleyebiliriz.