İsmail Gaspıralı’nın yol arkadaşlarından Abdulgaffar Totaysalgır kimdir?

Rus yönetiminin baskıları sonucu 21 Nisan 1903 tarihinde ailesi ile Türkiye’ye göç eden Abdulgaffar Totaysalgır’ın hayat hikayesini, torunu Gaffar Tutaysalgır Kırım Haber Ajansına (QHA) anlattı.

Haber Giriş Tarihi: 08.08.2024 19:33
Haber Güncellenme Tarihi: 08.08.2024 19:33
https://www.qha.com.tr/

Şerife Beyza Satılmaz / QHA ANKARA

Abdulgaffar Totaysalgır, 13 Mayıs 1877 tarihinde Kırım’ın Yalta şehrinin Avcı köyünde dünyaya geldi. Babası Totay Osman Mırza oğlu Abdulcelil Ağa, annesi Zeliha Hanım’dır. Totaysalgır’ın, Mecid, Yakup, Yahya ve Resul olmak üzere dört erkek kardeşi, bir tane de Tefide adında kız kardeşi vardı. Totaysalgır, askerliğini yedek subay olarak Rus ordusunda yaptı ve 21 Nisan 1903 tarihinde Rus yönetimin baskıları sonucu ailesini de alarak Türkiye’ye göç etti. Kız kardeşi Tefide ise Kırım’da kaldı. Totaysalgır, 3 Mayıs 1903 tarihinden vefatına kadar da Konya’da yaşamını sürdürdü.

Abdulgaffar Totaysalgır’ın Kırım’dan Anadolu’ya göç hikayesini torunu Gaffar Tutaysalgır Kırım Haber Ajansına (QHA) anlattı.

ABDULGAFFAR TOTAYSALGIR’IN KIRIM’DA GEÇEN GÜNLERİ

Gaffar Tutaysalgır, dedesinin ilköğretim eğitimini Avcıköy ve Özenbaş köyünde aldığını ve Müslüman okullarında okuyan her on öğrenciden birisinin Rus okullarında tahsil görme zorunluluğu nedeniyle Yalta’da altı senelik “ZemskiSkola” adlı okulda üç yıl ortaöğretim eğitimi aldığını söyledi. Tutaysalgır, dedesi Abdulgaffar Totaysalgır’ın bu okulda okurken yaşadığı Plevne Marşı hikayesini şu ifadelerle anlattı:

“Dedem, Rus okulunda okuduğu dönem Plevne Marşı’nı söylerken bir Rus öğretmene yakalanır. Rus öğretmen, ‘Hem Rus ekmeğini yiyorsun hem de Osmanlı Marşı’nı söylüyorsun.’ diyerek dedemi döver. Bu olay dedemin Osmanlı’ya gelme isteğini artırmıştır.”

“ÇOCUKLARIMIZI RUSLARIN ELİNE BIRAKMAYALIM”

Tutaysalgır, dedesini en çok etkileyen olayın “Deniz Kulağı” denilen yerde gerçekleştiğini ve Rusların, Kırım Tatarlarına yönelik baskısını artırdığı o dönemi anlatırken göz yaşlarına hakim olamadı. Dedesi Abdulgaffar Totaysalgır’ın notlarından elde ettiği bilgilere göre Deniz Kulağı’nda yaşananları şöyle aktardı:

“Rus askerleri ‘Deniz Kulağı’ dedikleri bir yerde Kırım Tatarlarını kuşatırlar ve halk orada bir karar verir. Çocuklarımızı Rusların ellerine bırakmayalım derler ve herkes farklı bir ailenin çocuğunu alarak öldürür. Sabahleyin de Ruslar saldırır ve hepsi orada şehit olur. Bu olay dedemde çok derin izler bırakmıştır.”

KIRIM’DAN ANADOLU’YA GÖÇ

Tutaysalgır, dedesinin Türkiye’ye göç etme sebeplerini “Camilerde mihrapların önüne çar ve çariçenin resimlerinin asılması, Kafurün Suresi’nin Kuran-ı Kerim’den çıkartılıp yeniden yazılması, hutbelerde 2. Nikola’nın adının anılması, Kırım Tatarlarının askerliğe alınmayacağına dair verilen sözün tutulmaması, Türk askerlere domuz eti ve yağının yedirilmeye çalışılması…” şeklinde sıraladı.

GASPIRALI’NIN TOTAYSALGIR’A VE BERABERİNDE GÖÇ EDECEK HALKA MEKTUBU

Abdulgaffar Totaysalgır, aynı köyde doğduğu İsmail Gaspıralı ile yol arkadaşı olmuş ve “Dilde, fikirde, işte birlik” düşüncesini benimsemişti. Torunu Gaffar Tutaysalgır, dedesinin ve Gaspıralı’nın Tercüman-ı Ahval gazetesinde beraber çalıştıklarını ancak bu süre zarfına ait anılar hakkında ellerinde bir bilginin mevcut olmadığını söyledi.

Tutaysalgır, dedesinin Türkiye’ye göç ederken Gaspıralı’nın bir mektup gönderdiğini belirterek, mektubun 19 Nisan 1903 Perşembe günü sabahleyin köyden ayrılanların önünde okunduğunu kaydetti. Gaspıralı’nın kaleme aldığı o mektupta geçen ifadeler ise şu şekilde:

“Sevgili köylülerim, bu adanın her karış toprağa kanımızla yoğruldu. Hakiki sahibi biziz. Orman halini alan binlerce mezarlıklarımızda ecdat yatıyor. Kahraman ecdadımız bu yurdun çevresini kalelerle çevirerek, camilerle süslemiştir. Biz sağ iken mukaddesatımıza kirli ellerle leke sürülemez. Fakat çoğunluğumuzu kaybettiğimiz gün en büyük tehlikeyle karşılaşırız. Bir tekeri kırılan araba iş görebilir mi? Bizim için bir eksik büyük bir boşluktur. Sizin göçmeniz de böyledir. Bir hakikati söylemekten kaçınmayacağım. Bizim refahımızdan sevinç, kederimizden hüzün duyan büyüklerimizin himayelerine sığınmak üzere ayrılıyorsunuz. Kedersiz varın. Hayırlı yolculuk, kalanlara sağlık dilerim.”

Ayrıca  Tutaysalgır, dedesi Abdulgaffar Totaysalgır’ın  göç ederken köyde kalan kardeşi Tefide ve onun kızı Zemine’nin dedesinde büyük etkiler bıraktığını belirtti.

AYRANCIK’TA YENİ BİR HAYAT KURULUYOR

Gaffar Tutaysalgır, dedesigilin göç ettikleri dönem Konya’ya iskan için gönderildiklerini ve Konya bölgesinde yerleşebilecekleri bir alan aramaları söylendiğini ifade etti. Tutaysalgır, “Dedemler, günümüzde Karaman il hudutlarında bulunan Ayrancı’ya ikamet edilirler ve burayı Kırım’a benzetirler. Hatta Kırım’dan fidan almaya birini gönderirler. Kırım’dan getirilen fidanlar Konya’da ekilerek yetiştirilir.” dedi.

“ÇORBACI” HİKAYESİ

Tutaysalgır, dedesigilin Konya’ya geldikleri ilk zaman yaşadığı “Çorbacı” kelimesinin hikayesini anlatırken, “Dedem burada bir esnafla karşılaşmıştır. Onunla muhabbet etmeye başlamış ve yüceltmek için dedem o kişiye ‘Çorbacım’ demiş. Adam dedemle birkaç gün konuşmamış. Neden konuşmadığını sorduğunda sen bana hakaret ettin, der. Dedem de ‘çorbacı’ kelimesinin Kırım’da iyiliksever insanlara söylendiğini ifade ettikten sonra anlaşırlar.” ifadelerini kullandı.

“MODERN EVLİYA ÇELEBİ”

Abdulgaffar Totaysalgır, Konya’da yaşadığı süre boyunca imamlık ve öğretmenlik yaptı. Bunu yanı sıra görev yaptığı yerlerde anıtları, etnografyası, halk edebiyatı, yer isimleri ve halk inanışları gibi birçok konu üzerinde araştırma yaptı. Gaffar Tutaysalgır, bu araştırmaları ile dedesini “Modern Evliya Çelebi” olarak tanımlıyor.

TOTAYSALGIR, ATATÜRK’ÜN ‘GÜNEŞ DİL TEORİSİ’NE SAHİP ÇIKTI

Tutaysalgır, dedesinin kazandığı paranın çoğunu arkeolojik çalışmalara ayırdığını aktardı ve “Dedem, Atatürk’ün ‘Güneş Dil Teorisi’ne dört elle sarılmıştır. Sümerler’in Türk olduklarına dair çalışmalar yapmıştır.” dedi.

“DEDEM BİR KIRIM SEVDALISIYDI”

Tutaysalgır, sözlerini şu ifadelerle noktaladı:

“Dedem bir Kırım sevdalısıydı ve vatan hasreti vardı. Bu hasretini; öğrencileriyle, kendi çocuklarıyla uğraşarak, Kırım’dan gelen fidanları Ayrancı’ya dikerek, araştırma yaparak, çevresini daha iyi tanımaya çalışarak gidermeye çalışmıştır. 15 Eylül 1950 tarihinde Ayrancı’da vefat etmiştir.”