Mustafa KOÇYEGİT QHA Ankara
Türk dünyasında gerçekleştirdiği arkeoloji çalışmalarıyla tanınan, alanının duayen isimlerinden Kazak arkeolog Prof. Dr. Zeynulla Samaşev, Kırım Haber Ajansına (QHA) verdiği özel röportajında; Göktürk dönemi sanat anlayışını ve Eleke Sazı’nda tespit edilen Göktürk dönemine ait yeni bulguları değerlendirdi.
Kazakistan Cumhuriyeti Eğitim ve Bilim Bakanlığı A. Margulan Arkeoloji Enstitüsü Astana Şubesi’nin başaraştırmacısı, Kazakistan Cumhuriyeti “Onurlu Çalışanı” ve Ulusal bağımsız “Platin Tarlan” ödülünün sahibi olan Prof. Dr. Zeynulla Samaşev, Eleke Sazı bölgesindeki kazı bölgesindeki çalışmalarını 2018 yılından bu yana sürdürdü ve Göktürk dönemine ait bulguları tespit etti.
“ELİNDE TUĞ TUTAN ATLI SAVAŞÇI, BÜTÜN TÜRK İMPARATORLUKLARININ SANATINDA YER ALMIŞTIR”
Göktürk dönemi Türk sanatının kaya resimleri, balbal taşları ve menhirler (10-12 metre yüksekliğinde dev taşlar) gibi birçok örnek sunduğunu belirten Prof. Dr. Zeynulla Samaşev; “Eski Türk betim süslemelerinin hepsi, Türk kökenli kabilelerin dünya uygarlığına olan katkıları olarak adlandırılabilir” dedi. Elinde tuğ taşıyan atlı süvari betimlemelerinin kaya resimlerinde sıklıkla kullanıldığını ve Göktürk döneminin önde gelen folklorik imgeleri içinde olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Samaşev, “Elinde tuğ tutan atlı savaşçı tasvirleri erken Göktürk döneminden başlayarak, bütün Türk devletlerinin geniş coğrafyalara yayıldığı bölgelerde kurulmuş olan Türk kökenli bozkır imparatorluklarının sanatı ve ideolojisinde yer almıştır.” ifadelerini kullandı.
“ELEKE SAZI KOMPLEKSİNİN MİMARİ ÜSLÛBU VE GENİŞLİĞİ ORHUN’DAKİ GÖKTÜRK KAĞANI ANITLARIYLA ÖRTÜŞÜYOR”
Doğu Kazakistan'daki Eleke Sazı Göktürk Mezar Külliyesi hakkında da bilgiler veren Prof. Dr. Zeynulla Samaşev, “Eleke Sazı kompleksi, Orhun’daki nehir vadisinde yer alan Kültigin ve Bilge Kağan’a ait bark kompleksleri ile aynı formda olup, şekil ve üslup bakımından ise kendine özgü farklılıkları bulunan bir kült, tazim merkezidir.” açıklamasını yaptı.
Eleke Sazı kompleksinin tespitine kadar bilim camiasında Göktürk dönemine ait bu türden kağan anıt mezarlarının yalnızca Orhun Nehri Vadisi'nde bulunduğu görüşü olduğunu ancak Kazak Altayı'nda Göktürk dönemine ait anıt mezarların tespitinin bu görüşü çürüttüğünü belirten duayen arkeolog, "Kompleksin gerek mimari gerekse içerisindeki başlıca platformlar incelendiğinde Kültigin ve Bilge Kağan’daki bark anıtlarıyla benzer olduğu görülüyor. Göktürk döneminde Aşina soyuna mensup kağanların bedenlerinin yakıldığı yerlerde, onların anısına taştan çevrelenmiş büyük bir tapınak inşa ediliyordu. İnşa edilen bu komplekslerin giriş bölümlerine, o döneme ait çeşitli nişangâh ve heykeller koyulmaktaydı. Bu bakımdan incelendiğinde Eleke Sazı kompleksinin mimari üslubu ve genişliği Orhun’daki Göktürk Kağanı anıtlarıyla örtüşmektedir. Hatta Eleke Sazı’ndaki anıt mezarın, genişlik açısından Bilge Kağan kompleksinden 100 metre daha uzun olduğu görülmektedir” şeklinde konuştu.
"YALNIZCA BİR ANIT MEZAR DEĞİL ÜLKE İÇİN İDEOLOJİK, SİYASİ VE DİNİ ANLAMLARININ OLDUĞU İNANÇ MERKEZLERİ"
Göktürk döneminde anıt kağan mezarlarının inşasındaki temel gayenin Türk kağanlarının ölümünden sonra yerine gelen yeni kağanın siyasi hiyerarşilerini pekiştirmek olduğunu söyleyen Samaşev, “Yeni seçilmiş kağan, özellikle kendi kontrolündeki kabileleri bir arada tutabilmek adına öncelikle geçmiş atalarından güç alan büyük bir ruhani merkezler kurdurmaktaydı. Kurdurulan bu komplekslerde uçmağa varan hakanın tasvirleri de yaptırılarak barkın içerisine konuluyordu. Böylece, onun halkının ebedi hatıralarında saklanacağı düşünülüyordu. Bu bakımdan inşa edilen bu türden komplekslerin sadece bir anıt mezar olmayıp ülke için ideolojik, siyasi ve dini anlamlarının varlığı bilinen inanç merkezleri olduğu anlaşılıyor. Göktürk döneminde Kağanlığın en özel yerlerine inşa edildiği görülen bu türden kompleksler, halk nezdinde kutsal bir alana dönüşmekteydi. Özellikle arkasında bıraktığı halkı Kağanın gömüldüğü yeri, aslında tam olarak gömülen değil yani bedeninin yakıldığı yerdi. Bilindiği gibi Göktürk döneminde kağanların naaşları gömülmüyordu. Onun yerine ateşte yakılmaktaydı. Bu kremasyonun yapıldığı yerde bir kompleks inşa edilmesi temel vazifeydi. İkinci olarak böylece ülkenin birliğinin sağlanması ve buranın büyük bir tazim merkezine çevrilmesi amaçlanıyordu. Üçüncü olarak ölen hükümdarın yerine gelen kağanın gücünü geliştirmek için büyük bir merasim merkezleri olma vasıflarıydı. Bu bakımdan incelendiğinde gerek Kültigin gerekse Bilge Kağan ve Vezir Tonyukuk’un bark (mezar) alanları, bu amaca hizmet etmek için inşa edilmiş dini komplekslerdi" bilgisini paylaştı.
“GÖKTÜRK DÖNEMİNE AİT KÜLTÜR TARİHİ ARAŞTIRMALARINDA TESPİT EDİLEN İLK KAĞAN TASVİRİ”
Göktürk defin geleneklerinde kağanların bedenlerinin yakılması sırasında, merasime katılan devlet ricalindeki birçok temsilcinin, töre gereği kendilerine ait şahsi eşyalarını, ölen kağanın anısına ateşe bıraktığını belirten Prof. Dr. Samaşev, “Merasim sırasında ok uçları, üzengi vb. birçok farklı eşyaların ateşe atıldığı anlaşılıyor. Ayrıca bulgular arasında yine altın kaplamadan oluşan ve etrafı süslenen bir kemer tokası da tespit edilmişti. Bu tokada daha önceden Türk kültüründe görmediğimiz fakat sözlü edebiyatta sıklıkla yer alan bir kompozisyon bulunuyordu" dedi.
"GÖKTÜRK DÖNEMİ ARAŞTIRMALARINDA TESPİT EDİLEN İLK KAĞAN TASVİRİ OLARAK KABUL EDİLMELİDİR"
Kazak arkeolog, Türk tarihi adına oldukça önemli bir buluş olan kabartma kemer tokası hakkında şunları söyledi:
"Bu kabartmanın özelliği, tahtında oturan bir Türk Kağanının tasvirinin yer almasıydı. Bu kompozisyonda başında tacı olan Kağan kendi tahtında oturmuş bir vaziyette çizilmiş. Yine onun hemen önünde diz çökmüş vaziyette iki yardımcısı, kağana bir şeyler sunarken tasvir edilmiştir. Bir ikramdan öte kağana bir tebliğ ya da arz sunumları olmalıdır. Elbette bu Türk kültür araştırmalarında tespit edilen ilk kağan kompozisyonu olabilir. Özellikle bize göre bu süsleme, Göktürk dönemine ait kültür tarihi araştırmalarında tespit edilen ilk kağan tasviri olarak kabul edilmelidir. Burada kağanın kafasındaki tacı, oturduğu tahtı ve önündeki sahne özel bir yer alıyor. Bu kompozisyonda özellikle arka dekoru olmayan ve önünde 2 at başının tasvir edildiği bir taht sahnesi betimleniyordu. Yani arkası olmayan bir taht. Bu taht hakkında çeşitli tekliflerde bulunuldu. Özellikle Türk Kağanlığına ait birçok tahtın olduğu biliniyor. Örneğin; başka ülkeye ait elçi merasimlerinde kullanılan tahtlar olduğu gibi, seferler sırasında hakanın yanında götürdüğü farklı bir taht da olduğu gibi… Yine kağanın devlet ricaline ait temsilcileri ve halkı kabul ettiği farklı tahtları da bulunuyordu. Bu türden çeşitli tahtlar arasında arka dekoru olmayan bir tanesi, Moğolistan’daki kaya resimlerinde görülmektedir. Oradaki tasvirde tahtın önünde at yerine geyikler bulunmaktadır. Biz oradaki kompozisyonu yakın döneme kadar Kağan tasviri olarak kabul etmiyorduk. Eleke Sazı’nda tespit edilen kemer tokası sonrasında Moğolistan’daki tasvirinin de Türk bozkır kabilelerinin saray süslemelerini yansıtan bir obje olduğunu kabul ediyoruz. Elbette bütün bu bulgular, Göktürk dönemine ait ruhani inanışların aydınlatılmasında bizlere oldukça önemli bilgiler sunmaktadır. Eleke Sazı’ndaki tasvir dikkatlice incelendiğinde, bu kompozisyonda tacından aşağı doğru sarkan iki kuşağın yer aldığı görülmektedir. Bunların hepsini araştırdığımızda Göktürk Kağanlarının özellikle Tengriciliğin yanında başka dinlerin tesirleri altında olduğu anlaşılıyor. Özellikle bunların içerisinde Maniheizm dininin, Göktürkler döneminde belirli zamanda yayıldığı bilinmektedir. Bunların hepsi tarihi kaynaklarda yer almıştır. Kabartmadaki tasvir, Maniheizm dinini kabul etmiş bir kağan tasviri olduğu fikrini ortaya çıkarıyor.”
“TARİHLENDİRMENİN NET BİR ŞEKİLDE YAPILABİLMİŞ OLDUĞUNU SÖYLEYEMEYİZ”
Radyo karbon verilerinin kompleksteki bulguları M.S. 8. yüzyılın sonuna tarihlendirdiğini belirten Samaşev, “Tespit edilen dönem göz önüne alındığında tokanın II. Göktürk İmparatorluğuna mı ya da daha geç bir tarih olan Karluk veya başka Türk boylarına mı ait olduğu görüşünü ortaya çıkarıyor. Bilineceği üzere, Batı Türkistan sahasında Türk kabileleri birlikte yaşamaktaydılar. Tokanın hangi dönem ve Kağana ait olduğu sorunsalı cevapsız kalmakla birlikte tespit çalışmaları tarihi ve arkeolojik bulgular ışığında devam etmektedir. Henüz tarihlendirmenin net bir şekilde yapılabilmiş olduğunu söyleyemeyiz" değerlendirmesinde bulundu.
Bulunan tokanın eski bir Türk hükümdarının yaşadığı zamanda taktığı bir kemer tokası olarak kabul edilemeyeceğini vurgulayan duayen arkeolog, "Bize göre kemer tokasının sahibi, Batı Göktürk Kağanlığı’nın merkezi Suyap veya Orhun’daki büyük Türk Kağanları tarafından kendisine atandığı bölgeyi yönetmesi adına hakimiyet nişangâhı olarak hediye edilen bir tuduna ait olma ihtimalidir. Teklif ettiğimiz son görüş ise, süslemedeki tasvirin Göktürk devletinin kurucusu olan Bumin veya Türk Kağanlarına ait olma ihtimalidir. Elbette bütün bu teklifler ayrıntısıyla araştırılmakla birlikte cevapsız kalan bütün sorular, gelecekteki yeni araştırmalarla netleşecektir." dedi.
2018 yılında başlayan çalışmaların günümüzde hâlâ devam ettiğini ve birkaç sezon daha kazıların yapılması gerektiğini kaydeden Samaşev, "Tapınağın çevresindeki çalışmalar henüz tamamlanmamıştır. Birkaç yıllık çalışmalar sonucunda buradaki kazı raporlarını daha ayrıntılı bir şekilde açıklamaya başlayacağız. Şimdilik konuya dair bilimsel çalışmaları, varsayım ve farklı teklif, görüşler üzerinden sürdürebiliyoruz" şeklinde konuştu.
"BANA GÖRE GÖKTÜRK İMPARATORLUĞUNUN KURUCUSU BUMİN KAĞAN OLMA İHTİMALİ BULUNUYOR"
Tasviri kimin yaptığı ve kimi çizdiği sorularının gelecekteki çalışmalarla belli olacağını belirten duayen arkeolog, Toka üzerinde yer alan silüetin ilk Türk kağanlarından birisinin tasviri olabileceğini belirtti. Samaşev, "Bana göre ise bu ilk Göktürk İmparatorluğunun kurucusu Bumin Kağan olma ihtimali bulunuyor." yorumunda bulundu.
Kazak arkeolog altın kaplamadan oluşan kemer tokası üzerinde yer alan çizim hakkındaki değerlendirmesini şöyle sürdürdü:
"Elbette bu tasvirin bir benzerine, Geç Sasani dönemine ait gümüş tabaklar üzerinde de aynı türden kompozisyon tespit edilmiştir. Bu iki bulgunun etnografik açıdan analizini yaptığımızda iki kompozisyonun benzer olduğu görülüyor olsa da Sasani kabı, derin İran sanat anlayışına göre şekillendirilmiş olup Türk Kağanına Sasanilerin tacını iliştirdiği görülüyor. Sasani tabağındaki tasvirde üstünden ayağına doğru uzayan ve kaftan olarak adlandırabileceğimiz giysi motifleri üzerinde belirgin hatalar bulunuyor. Buna göre Türk halklarının etrafında şekillenen bu imgeyi yani bu türden süslemeleri (küpeleri), kompozisyonlarda başka halklar özellikle Göktürklerle temas halinde olan Sasani gibi komşu devletlerin kopyalanmış olabileceğini fakat aktarım sırasında birçok hataların yapıldığını görüyoruz. Bu türden hatalı bir diğer tasvir, daha önceleri Rusya Federasyonu’nun Volga bölgesinde de tespit edilmiştir."