Dr. Sinan Demirtürk: Türklerin yürüttüğü istiklal mücadelesi, bütün Türk ve İslam dünyasında büyük heyecan yaratmıştır

TÜRPAV Başkan Vekili, Gazi Üniversitesi Üniversitesi Öğretim Görevlisi Dr. Sinan Demirtürk, Türk dünyasının gözünden Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Türklük için taşıdığı önemi Kırım Haber Ajansı için ele aldı.

Haber Giriş Tarihi: 29.10.2023 16:38
Haber Güncellenme Tarihi: 29.10.2023 16:38
https://www.qha.com.tr/

Türkiye Cumhuriyeti bugün 100. yaşını tüm coşkusuyla kutluyor. Türkiye Cumhuriyeti'nin sınırları dahilinde düzenlenen gösterilerin yanı sıra Azerbaycan, Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan'ın çeşitli şehirlerinde de kutlamalar düzenlendi. Son bir asırda Türkiye Cumhuriyeti ile Türk dünyası bağlarının geçmişi, bugünü ve geleceğine ilişkin gözlemlerini ve analizlerini Türk dünyasının gözünden Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Türklük için taşıdığı önemi TÜRPAV Başkan Vekili, Gazi Üniversitesi Üniversitesi Öğretim Görevlisi Dr. Sinan Demirtürk, Kırım Haber Ajansına (QHA) değerlendirdi.

Türkiye Cumhuriyeti kurulurken ve kuruluş sürecinde Türk dünyasından gelen yardımlar nelerdi?

İlk olarak, Milli Mücadele'ye çok önemli bir yardım söz konusu oldu ve Türklerin yürüttüğü istiklal mücadelesi bütün Türk dünyasında, Türk ve İslam dünyasında bir büyük heyecan yaratmıştır. Her zaman ifade ederim, İstiklal Harbi yalnızca Anadolu Türklerinin değil, aynı zamanda Türkistan'ın da, Kafkasya'nın da ve İslam aleminin de kurtuluşuna imkan tanıyan, vesile olan, öncü olmuş olan en önemli mücadelelerden bir tanesi oldu. Haliyle Türkistan da bu konuya böyle baktı. Türk dünyası bu konuya böyle baktı ve başta Azerbaycan olmak üzere Türkistan, Buhara, Semerkant, Hive, Anadolu'ya yardımların ulaşmasıyla ilgili büyük bir gayret oldu. Azerbaycan'daki kardeşlerimiz Türk Birliği mücadelesine yapmış oldukları yardımı “Kardeş Kömeyi” olarak ifade etti ve hemen hemen Azerbaycan'daki her evden para toplandı. Hatta sembolik olarak da pek çok Azerbaycan Türkü gelin, yeni evlenmiş olan ev hanımı ellerindeki alyansları çıkartarak Anadolu'ya yollamayı tercih ettiler.

Türk dünyasında da aynı cereyan söz konusu oldu ve bir anlamda Afrika'nın kuzeyinde de bugünkü Trablus'taki, Libya'daki Müslümanlar da, Cezayir'deki Müslümanlar da aynı şekilde Özbekistan'da ve Tacikistan'daki, Hive’deki, Semerkant'ta, Buhara’daki, bugünkü, Kazakistan'daki, Kırgızistan'daki Türk ve Müslüman topluluklar da Anadolu'ya yardımlar gönderdiler. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği üzerinden bu yardımlar ulaştığı için çok geç intikal etti. Bu yardımların savaşın sonunda ancak ulaşabildiğini söyleyebiliriz. Ama çok sembolik değeri vardı. Dualar edildi. Anadolu'ya gelip burada savaşı bizzat destekleyen, Millî mücadeleyi bizzat destekleyen Türk dünyası önderleri oldu. Zaten Türk Cumhuriyetlerinin siyasi liderlerinin çok önemli bir bölümü de o yıllarda Anadolu'da bulunuyorlardı. Zeki Velidi Togan örneğinde olduğu gibi, Sadri Maksudi Arsal örneğinde olduğu gibi, Ahmet Ağaoğlu örneğinde olduğu gibi Türk dünyasının bu bilge şahsiyetleri, bu kıymetli siyasi düşünürleri Anadolu'da idiler. Yusuf Akçura örneğinde olduğu gibi hepsi Millî mücadeleyi desteklemektedirler. Bir de ikinci önemli husus, Türkiye'de Cumhuriyetin fikir olarak ilanında, Türkiye'de Cumhuriyetin bir siyasi rejim olarak ilanında Türk dünyasındaki fikir cereyanları da bir tesiri oldu.

Aslında bir fikri entelektüel bağ burada aranmalıdır. Çünkü yirminci asrın başı Türk dünyası için de bir tür cumhuriyetler çağıdır. Kırım Ahali Cumhuriyeti merhum Numan Çelebicihan'ın önderliğinde oldu. Kırım Ahali Cumhuriyeti, İsmail Gaspıralı'nın fikirlerinin tezahür etmiş olduğu bir halk cumhuriyeti olarak, bir ahali cumhuriyeti olarak kuruldu. 1918'de Azerbaycan Halk Cumhuriyeti, demokratik bir milli cumhuriyet olarak anayasası, parlamentosu ve Cumhuriyet idaresini kendisine örnek almış olan Mehmet Emin Resulzade’nin devlet başkanlığında, Feteli Han Hoyski’nin başbakanlığında çok esaslı entelektüellerin, Azerbaycan Türkü düşünürlerin ve siyaset camiasının vücuda getirmiş olduğu bir cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti'nden önce teşekkül etti. Aynı şekilde Kazakistan'daki Alaş Orda, Kazak aydınlarının, ciddi düşünürlerin fikir dünyası ekseninde kurmuş oldukları devlet bir cumhuriyettir. Orada da bir parlamento arayışı vardı. Halk iradesine dayalı bir meclisli arayış söz konusu idi. Batı Trakya'da Batı Trakya Paşa Cumhuriyeti isminde bir cumhuriyet idare oluştuğu gibi, yine aynı şekilde Garbi Kafkas Hükümeti, Kars, Ardahan, Batum levhalarının içerisinde olan ve yine 1923'ten önce Türklerin bölgede halk iradesine dayalı, meclis meşruiyetine dayalı bir devlet kurduklarını biliriz. Bu yönüyle Türk dünyasıyla Ankara arasında, Türk dünyasıyla, 29 Ekim 1923 Cumhuriyeti arasında böyle fikri, entelektüel, siyasal çok köklü münasebetler de bulunur. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti'nin 100. Yılı içerisinde de Türk dünyası kökenli Türk dünyasında doğmuş büyük fikir insanlarının tesirleri oldu. Hüseyin Turan, Necip Asım Bey, Ahmet Ağaoğlu, İsmail Gaspıralı, Sadri Maksudi, Zeki Velidi Togan, Yusuf Akçura'nın bir anlamda kökenleri Türk Dünyası, Türk coğrafyası olan birçok entelektüelin hem Cumhuriyet fikrinin gelişmesinde hem de Türkiye Cumhuriyeti'nin 100. Yıl yaşamasında önemli entelektüel siyasi katkıları, düşünsel katkıları oldu.

Türkiye Cumhuriyeti, Türklük için nasıl bir önem taşıyor?

Türkiye, bağımsız bir Türk Cumhuriyeti olarak kuruldu. Çünkü Sovyetler Azerbaycan'daki, Kırım'daki ve Kazakistan'daki cumhuriyeti yıktı. Yıkarak yerine Sovyet idareleri kurdular. Bu yönüyle Türk dünyasının tek bağımsız cumhuriyeti. Hatta işgaller devam ettiği için Fransız ve İngiliz sömürgesi devam ettiği için de İslam dünyasının ilk önemli cumhuriyeti olarak kuruldu. Türk ve İslam dünyası için 29 Ekim 1923 ayakta kalabilen ve 100 yıl istiklalini muhafaza etmiş bağımsız bir devletin varlığı bakımından önem taşıdı ve her zaman işgal altındaki Türk yurtları için, Türk devletleri için, Türkistan için gözün döndüğü ve bağımsızlığın arandığı bir entelektüel, bir siyasi merkez oldu. Yani 1923'ten 1991'e kadar bir parantez, bir kesit alındığı zaman, Türk dünyasının Sovyet işgaline itiraz eden binlerce aydını, gözünü de yüreğini de Anadolu'ya çevirmişti. 1930'lu yıllar, 1940'lı yıllar Sovyetler Birliği’nin cesareti karşısında Türkiye Cumhuriyeti'nin bu bağımsızlık istikametinde yapabileceği fazla şey yoktu. Fakat yine de Mustafa Kemal Paşa, genç cumhuriyetin önemli aydınlarını ve kaynaklarını, Türk dünyasına ayırmıştır.

Birincisi, Sovyetlerin baskısından kaçan aydınlar ve siyasetçiler Anadolu'ya geldiler ve bir anlamda Türkiye Cumhuriyeti onlara haklı ev sahipliği yaptı. Yani kendi vatanları olan Türkiye onlara ev sahipliği yaptı. Mehmet Emin Resulzade, Ahmet Ağaoğlu, Zeki Velidi gibi örnekleri göz önüne aldığımız zaman Sovyetler kaçkını olan, Sovyetlerden mağdur olmuş olan bu Türkçü entelektüel, muhaceret, entelektüel kadro Anadolu'da yer aldılar, siyaset yaptılar. Tarih kürsülerinde veya üniversite kürsülerinde vaziyet aldılar. İkinci olarak, muhtariyet imkânı olmayan, özerkliğine imkân olmayan Türk gruplarına ve Türk coğrafyasını besledi.

Mustafa Kemal Paşa, Romanya'daki Türkleri, Bulgaristan'daki Türkleri, Makedonya'daki Türkleri, Kosova'daki Türkleri, hatta ve Doğu Türkistan içlerinde öğretmenler göndererek Ahmed Hikmet Bey’in bu konuda yayınlanmış olduğu Asya’da Beş Türk adlı önemli bir romanı da vardır. Burayı öğretmenler göndermek suretiyle Asya'daki Türklerin ve Müslümanların bile kimliklerinin kaybolmamasına ve onların Türkçeyi muhafaza etmelerine gayret sarf etti. Azerbaycan'a da Kafkasya'ya da öğretmenler göndererek, özel görevliler göndererek, din adamlarının mümkün olduğu kadar göndermek suretiyle bu yıllar içerisinde Türkiye Cumhuriyeti ve Mustafa Kemal Paşa’lı yıllar Türk dünyası ilw Türkiye Cumhuriyeti arasında bir bağ kurmayı tercih ettiler. O bakımdan bizim Cumhuriyetimiz, 29 Ekim 1923'te bir rejim olarak ilan edilen Türkiye Cumhuriyeti, Türk Dünyası için her zaman bir istiklal ümidi taşımıştır. Anadolu bütün esir Türk yurtları için istikbalin kalbi oldu. Bu yönüyle hem Mustafa Kemal Atatürk hem Alparslan Türkeş gibi önemli siyasi liderler, Türkiye Cumhuriyeti tarihi içerisinde de Türk dünyasıyla münasebeti bir fikri entelektüel merkez haline getirmeyi becerdiler. Yüz yılda bugün Türkiye Cumhuriyeti'nin önemli fikri, kazanımlarından bir tanesi de Türk Dünyası bilincidir. Her şeye rağmen bugün artık bütün Türk Dünyası'nın bütünleşebileceği kültürel, fikri ve siyasi bütünleşmesinin konuşulabildiği bir noktaya geldik.

1923 senesinde “Aman efendim Sovyetlere karşı bunları söylemeyin! Sovyetlerin karşısında bir fikir beyan etmek mümkün değil. Sovyetler gelir bizi işgal eder” denildiği bir zeminden 100 yıl sonra 2023 Türkiye'sinde bugün Türk dünyasının belki ortak askeri harekatının yapılabileceği, ortak ordusunun kurulabileceği, Karabağ meselesinde ortak bir iradenin ortaya çıktığı, orta koridorun rahatça konuşulduğu Türk Devletleri Teşkilatı’nın bir siyasi teşekkül haline geldiği yepyeni bir jeopolitik zemin söz konusu. Yüz yıllık cumhuriyetin belki de en kıymetli kazanımlarından bir tanesi budur. Yüz yıllık Cumhuriyet, geride bıraktığı pek çok zorluğun sonucunda da bu noktaya gelmiştir.

Türk dünyasının geleceğinde hem Türkiye Cumhuriyeti'nin hem de bu Türk devletlerinin etkisi ve görevleri neler olacak?

Cumhuriyet merkezli düşüncenin gelişmesi gerekir. Türkiye Cumhuriyeti'nin ikinci yüzyılı, Türkiye Cumhuriyeti'nin ikinci asrı, Türk cumhuriyetlerinin Sovyetlerden bağımsızlıklarını kutladıkları 32. seneye tekabül etti. Onların da 100 yıllık istiklallerini Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan'ın, Türkmenistan'ın, Azerbaycan'ın, kardeş Tacikistan'ın, ileride Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin bağımsızlığının dünya tarafından tanınmış olduğu, bu siyasal zeminin hep birlikte görüşüldüğü ve konuşulduğu, demokrasinin tamamıyla kurumsallaşması, demokrasinin bütünüyle içselleştiği, Türk devletlerinin, Türk Cumhuriyetlerinin kendi iç meselelerini en aza indirdiği bugün gelinen nokta itibariyle olumlu gelişmeler vardır. Çünkü Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin bölgeye bırakmış olduğu temel sorunlar, Kazakistan ve Kırgızistan arasındaki, Kırgızistan il Özbekistan arasındaki Kırgızistan ile Tacikistan arasındaki Azerbaycan ve Türkmenistan arasındaki önemli bölgesel sınır sorunları, jeopolitik ihtilaflar artık yavaş yavaş aşılıyor. Türk Devletleri teşkilatı ve Türkiye'nin bu konudaki temel tesiri, temel etkisi bir anlamda Türkiye'de Türk Cumhuriyetleri arasında ve bağımsız Türk Cumhuriyetlerinin Orta Asya'da kendi arasında ve Kafkasya'da kendi arasında tarihsel ihtilafları aşmaya başladıkları enerji meselesini, enerji arzını, enerjinin güvenliğini, bölgesel savunma işbirliklerini, ortak turizm faaliyetlerini, ortak ekonomik kalkınma bölgelerinin kurulmasını ve Asya'daki güven arttırıcı önlemleri ve bu Türk Cumhuriyetlerinin Akdeniz'e ve Avrupa'ya açılabilecek bir orta koridor ile birlikte Azerbaycan ve Türkiye'nin içerisinde yer alabileceği yepyeni bir Avrasya zeminini; Asya'dan Avrupa'ya doğru devam edebilecek bir büyük gönül köprüsü, büyük bir ticari köprüyü, ekonomik köprüyü, stratejik köprüyü bugün Türk devletleri inşa etmeye başlıyor.

Eğer gelecek yüzyılın, 2023 ve sonrasının Türk dünyası için bir jeopolitik yükseliş olacağına ya da bir Türk dünyası yüzyılı olacağına inanıyorsak yapılması gerekenler bunlardır. Önemli başarılar elde ettiğimiz doğrudur. Fakat yapacaklarımızın yaptıklarımızdan, mazideki değerden çok daha fazla olduğunu da hatırlamak ve bilmek gerekir. O bakımdan hem bu devletlerin yeniden kurumsallaşmasına, bu devletlerin kendi içlerindeki temel problemleri geride bırakarak bütünleşmesine zaman içerisinde büyük ihtiyaç olduğunu görüyoruz ki kendileri de bilmektedirler. Bağımsız ve gücünü korumuş olan Türkiye Cumhuriyeti, bütün Türk Cumhuriyetleri için bir kardeş desteğini meydana getirir. O bakımdan nasıl Asya'nın kalbinde Kazakistan'ın bugün bir bölge gücü olması ehemmiyet taşıyorsa, bugün nasıl Güney Kafkasya'da Azerbaycan'ın önemli bir bölge gücü olması Türk dünyası için önem taşıyorsa, aynı şey Akdeniz için, Avrupa için, Orta Doğu ve Asya için, Balkanlar için Türkiye Cumhuriyeti'nin güçlü varlığıyla kaimdir. O bakımdan Türkiye aslında Asya'nın, Türkistan'ın Avrupa'ya doğru, Akdeniz'e doğru açılan Afrika'ya doğru açılan bir ileri karakolu gibidir. Bir ileri ucu gibidir. Her cumhuriyetimizin, ortak devletimizin meydana getirmiş oldukları güç zemini birbirlerine destekler mahiyettedir. Bu yeni yeni anlaşılmaktadır. Bunun artık ortak politikalara dönüşmesi gerekir.

Başta Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin Türk Devletleri teşkilatının bünyesindeki devletler tarafından adım adım tanınmaya başlaması, Türk Devletleri Teşkilatı bünyesinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin gözlemci statüsünün daimi statüye çevrilmiş olması, Akdeniz'de bütün Türk Cumhuriyetlerinin ortak faaliyet yürütüyor olması ve Türk Cumhuriyetlerinin bugün Ortadoğu'da cereyan eden İsrail-Filistin mücadelesi, İsrail'in Filistin'deki işgali ve soykırımı, söz konusu olan temel konularda da ortak hareket etme ve bir anlamda da müşterek dış politikanın Asya'da ve Avrupa'da vücuda gelmesi belki de gelecek yüzyılın en temel konularından biri olacak.

Türk devletlerinin genç nüfusu eğitilmeye müsait nüfusu, sanayisinin gelişmeye müsait ekonomik alt yapısı, yeraltı kaynakları ve entelektüel zemini ve birikimi, medeniyet birikimi hiç şüphesiz ki gelecek yüzyılda da ortak Türk dünyası idealinin Türk dünyasının yükselişine şahitlik etmemize imkan tanıyabilir.