Doç. Dr. Sibel Akgün: Türk Devletleri Teşkilatı küresel bir aktör olmaya çok yakınlaştı

Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Sibel Akgün, Türk Devletleri Teşkilatı 10. Zirvesinde ele alınan konulara ve teşkilatın küresel anlamda geleceğine ilişkin Kırım Haber Ajansına (QHA) değerlendirmelerde bulundu.

Haber Giriş Tarihi: 10.11.2023 21:51
Haber Güncellenme Tarihi: 10.11.2023 21:51
https://www.qha.com.tr/

Kazakistan’ın başkenti Astana’da 3 Kasım 2023 tarihinde Türk Devletleri Teşkilatı Devlet Başkanları Konseyi 10. Zirvesi gerçekleşti. Zirvenin ardından sonuç bildirisi kabul edildi. Bildiride, üye ülkelerin, Türk dünyasının çıkarlarını ilgilendiren bölgesel ve uluslararası konularda bütünlüklü bir tutum geliştirilmesi amacıyla istişarelerde bulunmasının önemine işaret edildi. Astana Bildirisi'nde, TDT bünyesinde, ortak çıkarları ilgilendiren güvenlik konularında yakın eşgüdüm ve iş birliğinin sağlanması amacıyla savunma sanayisi ve askeri konularda daha yakın iş birliği çağrısında bulundu. Zirvede, Türk dünyasının ortak dil, kültür ve tarihe dayalı beşerî ilişkilerini arttırmak ve yükseköğretim alanındaki iş birliğini güçlendirmek adına çalışmalar yürütülmesi kararlaştırıldı. Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Doç Dr. Sibel Akgün, Türk Devletleri Teşkilatı 10.  Zirvesinde ele alınan konuları Kırım Haber Ajansına (QHA) değerlendirdi.

Doç. Dr. Sibel Akgün: Türk Devletleri Teşkilatı küresel bir aktör olmaya çok yakınlaştıhttps://t.co/uyzuaZ6R50 pic.twitter.com/479tDWIr8f

— QHA - Kırım Haber Ajansı (@qha_kirimhaber) November 9, 2023

“ORTAK ALFABE KARARI 1992 YILINDA YAPILAN İLK TOPLANTIDA DA GÜNDEMDEYDİ”

Anadolu Ajansı (AA), Azerbaycan Devlet Haber Ajansı (AZERTAC), Kırgız Ulusal Haber Ajansı (Kabar), Özbekistan Ulusal Haber Ajansı (UzA) ve Kazakistan'dan Qazcontent ortaklığıyla 6 Kasım Pazartesi günü, Türk Haber Ajansları Birliği kuruldu. Bu gelişmenin ardından ortak alfabe kararının gelmesi yakın mıdır?

Astana’da gerçekleşen Türk Devletleri Teşkilatı 10. Zirvesi’nde değinilen ortak alfabe konusundan önce arka planı anlatarak başlamak gerekir. Türk Devletleri Teşkilatı’nın temeli 1992 yılında Soğuk Savaşın sona ermesiyle atılmıştır. Teşkilatın kurumsallaşması, 2009 yılında Nahçıvan Anlaşması ile gerçekleşmiştir. Ankara’da ilk defa 1992 yılında yapılan Türkçe Konuşan Devlet Başkanları Konseyi toplantısında ortak bir alfabeye geçilmesi ilk toplantıda da gündem olan bir konuydu. Bu toplantıda ortak alfabe olarak Latin alfabesine geçilmesi üzerine konuşulmuştu. Ortak alfabe kararının, Türk Devletleri Teşkilatı’nın diğer amaçlarıyla birlikte ele alınarak orta ve uzun vadede gerçekleşmesi söz konusu. Kısa vadede öncelikli olarak bölgesel ve küresel işbirliği çalışmaları, ortak para birimine geçilmesi, sınır, güvenlik ve kaçakçılık gibi organize suçlarla mücadele konularında çalışmalar ön planda. Türk Devletleri Teşkilatı öncelikli olarak bu konuları ete kemiğe büründürmeye çalışıyor.  Ortak alfabe kararı, Ankara’da yapılan ilk zirveden iki yıl da bir yapılan zirvelere kadar gündemde olup olgunlaştırılması için diğer alanlarda ilerleme kaydedildikten sonra gelişmeler olabileceğini söyleyebiliriz.

“DOĞU-BATI ORTA KORİDORU, TÜRK DEVLETLERİ TEŞKİLATI’NIN KÜRESEL BİR AKTÖR HALE GELMESİ AÇISINDAN ÇOK ELZEM”

Üye Devletler, Trans-Hazar Uluslararası Doğu-Batı Orta Koridoru boyunca ulaştırma faaliyetlerini kolaylaştırmaya yönelik çabalarını sürdürüyor. Trans-Hazar Uluslararası Doğu-Batı Orta Koridorunun stratejik önemi nedir? Hem bölgesel hem küresel anlamda nasıl fırsatlar doğuracaktır?

Trans-Hazar Uluslararası Doğu-Batı Orta Koridoru’nu bölgesel ölçeğin ötesinde küresel bir ölçekte değerlendirmek gerekiyor. Özellikle Rusya-Ukrayna savaşı ve İsrail-Filistin çatışması ışığında değerlendirirsek çok ciddi anlamda jeostratejik ve jeoekonomik olarak bu tür güzergahların oluşturulması, Türk Devletleri Teşkilatı’nın bir ivme kazanması ve küresel bir aktör haline gelmesi açısından önem taşıyor. Nahçıvan Anlaşması’nın kuruluş bildirgesinin en önemli amaçlarından biri de jeostratejik, jeoekonomik olarak bölgesel ve küresel ticaretin, teknolojinin geliştirilmesi, ikili ve bölgesel barış ve istikrara katkı sağlaması şeklinde belirtilmişti. Türk Dünyası ve Dünya çapında katkıda bulunması söz konusu diyebiliriz. 

“TURAN ÖZEL EKONOMİK BÖLGESİ, HİNTERLANDI GENİŞLETEREK TÜM DÜNYADA EKONOMİK ENTEGRASYON BÖLGESİ KURULMASINI  AMAÇLIYOR”

“Turan" Özel Ekonomik Bölgesi (TURANSEZ) konseptini bize açıklayabilir misiniz? Neyi amaçlıyor? Süreci nasıl ilerleyecek?

Turan ekonomik bölgesi, Türk Devletleri Teşkilatı’nın temel üyesi ve gözlemci ülkeleri arasında daha sonrası da hinterlandı genişleterek Asya ve tüm dünyada ekonomik entegrasyon bölgesi kurulmasını amaçlıyor. 'İleride projeksiyon olarak bu tür bir oluşum olabilir mi?' sorusu nedeniyle, 1950’lerde kurulan Avrupa Ekonomi Teşkilatına benzetenler de mevcut. Aslında Turan Ekonomik Bölgesi’nin 2009 yılında Nahçıvan Anlaşmasında belirlenen ekonomik hedefler doğrultusunda ikili, bölgesel ve küresel anlamda zemin hazırladığını söyleyebiliriz. Türkiye’nin de öncülüğünde kısa vadede de değil ama orta ve uzun vadede gelişmeler olmasını bekleyebiliriz.

“TÜRK  SAVUNMA SANAYİSİ BU GÜCÜ VE DİNAMİZMİ İLE JEOSTRATEJİK ANLAMDA HEM İKİLİ HEM BÖLGESEL HEM DE KÜRESEL GÜVENLİĞE KATKIDA BULUNACAKTIR”

Türkiye’nin savunma sanayisindeki atılımları, Türk Devletleri Teşkilatı üyelerinin de ilgisini çekerek çok yönlü ortaklıkların önünü açtı. Özellikle Türkistan’ın Çin ile sınır olan kapısı, Kırgızistan’da bulunan Türk SİHA’lar bölge için neyi ifade ediyor? Savunma sanayisindeki işbirlikleri Türk Devletleri Teşkilatı’nı bölgede daha etkin bir hale mi getiriyor?

Türkiye, özellikle Kıbrıs Barış Harekatı’ndan sonra mili savunma sanayisinin dışa bağımlılıktan kurtulması için çalışmalara başlamıştı. Türkiye bu noktada kendini 1980’lerde ve 1990’larda kurduğu savunma sanayi kuruluşlarıyla geliştirmeye çalıştı. 2000’li yıllardan sonra Türkiye’nin savunma sanayi alanında ciddi anlamda bir ivme kazandığını görüyoruz. Azerbaycan ve Ermenistan arasında yaşanan İkinci Karabağ Savaşı’nda ve Rusya-Ukrayna Savaşı sırasında Türk özel ve devlet şirketlerinin ürettiği insansız hava araçlarının savaşın seyri konusunda belirleyici bir rolü olmuştur. Türk Savunma Sanayisi, bu gücü ve dinamizmi ile jeostratejik anlamda hem ikili hem bölgesel hem küresel güvenliğe katkıda bulunacaktır. Türk Devletleri Teşkilatı’nın benim kanaatimce ekonomik ve güvenlik anlamında izlediği, belirlediği politikalar gelişecektir ve Türk Devletleri Teşkilatı çok kapsamlı uluslararası bir aktör haline getirecektir.

“TÜRK DEVLETLERİ TEŞKİLATI ULUSAL VE ULUSLARARSI GÜVENLİK SORUNLARINA KARŞISINDA BİR MİSYONA VE VİZYONA SAHİP”

Türk Devletleri Teşkilatı Devlet Başkanları Konseyi 10. Zirvesinde İsrail-Filistin çatışması da ele alındı. Bildiride, İsrail-Filistin çatışmasının ancak ilgili Birleşmiş Milletler kararları ve iki devletli çözüm temelinde barışçıl yollarla çözülebileceği ve bunu temin edecek bir garanti mekanizmasına ihtiyaç duyulduğu belirtildi. Buradan da yola çıkarak uluslararası alanda da ortak söylem geliştirmek önemli bir husus. Türk Devletleri Teşkilatı bu misyonda hareket ederek uluslararası sistemde ortaya çıkan gelişmelere karşı politikalarını pekiştirmeleri adına ne söyleyebilirsiniz?

Son bir aydır Ortadoğu’da yaşanan birçok çerçeve olumsuz gelişmelere neden olan İsrail-Filistin çatışmasında, Türk Devletleri Teşkilatı’nın güncel bir şekilde yaşananları takip ettiğini görüyoruz. Sadece takip etmekle de kalmayıp sivil koruma mekanizması şeklinde bir ara mekanizması ve eylem planı oluşturması söz konusu. Kurucu Nahçıvan Anlaşması kapsamında hem bölgesel hem küresel anlamda ulusal ve uluslararası güvenlik sorunları karşısında bir misyona ve vizyona sahip olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla küresel ve bölgesel çatışmalarda Türk Devletleri Teşkilatı’nın bundan sonra da ciddi anlamda önemli bir aktör haline gelebilmesi için kritik gelişmeler olarak değerlendiriyorum.

“TÜRK DEVLETLERİ TEŞKİLATI KÜRESEL BİR AKTÖR OLMAYA ÇOK YAKINLAŞTI”

Türk Devletleri Teşkilatı aradan geçen 10-15 yılın ardından gerek vizyonu gerek misyonu gerek oluşturduğu alt komitelerle aksamalar olsa da iki yılda bir gerçekleşen zirvelerle ve projelerle küresel bir aktör olmaya yaklaşan bir teşkilatlanmadır.