Ermeni terör gruplarının Türklere yönelik saldırılarda bulunmak için planladığı Nemesis operasyonu tarihin tozlu raflarında aydınlatılmayı bekliyor. Türkiye'nin Paris Büyükelçisine suikast tehdidiyle yeniden gündeme gelen konuyu, Doç. Dr. Esma Özdaşlı Kırım Haber Ajansı için değerlendirdi.
“Nemesis” kelimesi, Yunan mitolojisinde intikam tanrıçası olarak bilinmektedir. Ermeniler bundan yola çıkarak, Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde Nemesis operasyonunu hayata geçirmişlerdir. Türk toplumuna, kültürüne, anlayışına hatta “Türk” kelimesine kin ve nefret ile büyüyen Nemesis Operasyonu'nun fikir babası, Osmanlı vatandaşı Elazığ doğumlu, Ermeni terörist elebaşı Şahan Natali (Hagop der Hagopyan) idi. Natali, saldırı planını Taşnaksutyun Partisinin 9. Kurultayında sundu. 650 kişilik bir liste oluşturulmuş, bu listedeki insanların hepsine planlı suikast düzenlemek amacı ile Nemesis Operasyonu başlatıldı.
Listede 41 kişi ele başı olarak adlandırılarak ilk gözden çıkarılan kişiler oldu. Talat Paşa bunların başında geliyordu. Suikast için özel birim oluşturan Ermeniler, bu birimin bütün görevi üstlendiğini beyan ettiler. Birimin yönetimini ise Pastırmacıyan Karekin Efendi seçilmiştir. Pastırmacıyan, 1896’da Osmanlı Bankası Baskını’na katılmasına rağmen Mebusan Meclisi’ne seçilmiş, 1915 Van İsyanı’na katılmış, Osmanlı Ordusu’na karşı Rus ordusundaki gönüllü birliklerde yer almıştır.
Birime desteklemek için özel fon kurularak, lojistik destek amacını güdüldü. Örgütün alt kademesi olarak özel bir dernek gösterimi ile yardım toplanarak, örgütün güçlenmesine katkı sağladı. Graç Papazyan isimli Ermeni dış ilişkiler görevini üstlendi. Kendini Türk gibi göstererek “Genç Türkler” ile yakınlık kurdu. Dış istihbaratı sağlayan Papazyan, silahlı saldırılar için 3-5 kişilik gruplar kurdu. İlk olarak 19 Temmuz 1920’de Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti’nin eski Başbakanı Fetali Han Hoyski öldürüldü. Saldırıları Aram Yerganyan ve Misak Kirakosyan gerçekleştirdi.
Ermeniler tarafından hazırlanan listenin birinci sırasında bulunan Talat Paşa Berlin’de suikasta kurban gitmiştir.
Talat Paşa ile röportaj randevusu isteyen bir İngiliz casusu Aubrey Nigel Henry Molyneux Herbert, görüşmeden sonra Ermeni örgütüne bilgi sızdırdı. Röportajdan konuşulan konular Rusya rahatsız etmesiyle İngiliz ve Rus istihbaratının yakınlaşmasına sebebiyet verdi. İki örgüte Talat Paşa’nın fiziksel özellikleri paylaşılarak, Berlin’e ajanlar gönderildi.
Talat Paşa’yı tanıyan Soğomon Tehliryan isimli Ermeni suikastı gerçekleştirerek ölümüne sebep oldu. Yakalanan katilin sorgudaki ifadesinde “Almanya’ya sadece Talât Paşa’yı öldürmeye geldim. Ermeni asıllı bazı vatandaşlar bana Talât Paşa’yı öldürmem için para verdi. Epeydir Berlin’deyim. Çeşitli pansiyonlarda kaldım. Birkaç hafta evvel Talât Paşa’nın Hardenberg Sokağı 24 numaralı evin ikinci katında oturduğunu öğrendim. Onu rahatça izlemek ve alışkanlıklarını ezberlemek için tam karşısındaki binada oda tuttum” suçunu soğukkanlılıkla itiraf etti.
Katil Soğomon Tehliryan, Talat Paşa’nın ölümüne sebebiyet verdiği Ermeni kini ve nefreti ile işlediği suçu şu şekilde anlattı:
“Kitle katili Talât Paşa’nın öldüğünü duyan vatandaşlarım rahat bir nefes alacak ve bu başarımdan ötürü benimle iftihar edeceklerdir. Bunu düşününce seviniyorum. Cinayeti sadece bu duyguyu tatmak için işledim. Bu cinayeti soğukkanlılıkla, önceden hesaplayarak, hazırlanarak işlediğimi itiraf ediyorum. Sorumluluğu vicdan rahatlığıyla taşıyorum.”
Tehliryan, Alman mahkemesinde ilk başta adaletli şekilde yargılansa da mahkemenin seyrini değiştirerek olayların ardından katil suçsuz görülerek serbest bırakıldı. Bu karar ile Ermenilerin işleyecekleri cinayetlerin önü açılmıştır.
Yapılan saldırlar neticesinde; Talat Paşa (15 Mart 1921, Berlin), Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti'nin (AHC) eski Başbakanı Fetali Han Hoyski (19 Haziran 1920, Tiflis), Said Halim Paşa (5 Aralık 1921, Roma), AHC’nin eski İçişleri Bakanı Behbud Han Cevanşir (19 Temmuz 1921, İstanbul) gibi çok önemli devlet adamları suikasta kurban gitmiştir.
Türkiye’nin Paris Büyükelçisi Refik Ali Onaner, 15 Ekim 2022 tarihinde Fransa’da yaşayan bir Ermeni provokatör tarafından suikast tehdidi aldı.
Fransa’nın bir televizyon kanalında 14 Ekim 2022 tarihinde bir siyaset programına katılan Türkiye Paris Büyükelçisi Refik Ali Onaner, yayın sonrası Shant Zadourian isimli Fransa’da yaşayan bir Ermeni tarafından sosyal medya üzerinden suikast ile tehdit edildi. Eski LCI gazetesi komünikasyon direktörü olan Zadourian, Türkiye Cumhuriyeti Paris Büyükelçiliğinin sokağından bahsederek, “Unutuyordum, l’Amballe caddesine kolayca erişilebilir, operasyon Nemesis’i hiçbir zaman unutma” şeklinde tehditkar ifadeler kullandı. Zadourian paylaşımının ardından hesabını korumaya aldı.
İlgili haber: Türkiye'nin Paris Büyükelçisi suikast tehdidi aldı: Nemesis'i unutma!
NEMESİS OPERASYONUNUN YENİ ADI: ASALA ve JCAG-ARATürklere öfke ve kinleri dinmeyen Ermeniler, Nemesis operasyonundan 50 yıl sonra yeni terör örgütleri kurdular. Gizli Ermeni Ordusu (Armenian Secret Army for the Liberation of Armenia / ASALA) adını 20 Ocak 1975’te Kiliseler Birliği’nin Beyrut Bürosu’na bombalı saldırı düzenleyerek duyurdu ve bu tarih örgütün kuruluş günü olarak kabul edildi. ASALA’nn kuruluşunda Sovyetler Birliği ve Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ)’nün rolü oldukça büyüktür. ASALA’nın kurucusu FKÖ’ye bağlı Ermeni bir militan olan Agop Agopyan’dır. ASALA’nın diğer bir kurucusu ise Paris’teki “Ulusal Ermeni Hareketi” MNA’nın lideri Ara Toranyan idi.
ASALA’nın amacı 1915’te Türkiye’de yapıldığı iddia edilen sözde Ermeni soykırımını Türk devleti tarafından yapıldığını Türkiye Cumhuriyeti’ne itiraf ettirmekti. Bu itirafı yaptırılmasının ardından Türkiye’ye tazminat ödettirmek, Doğu Anadolu topraklarını sözde yasal sahipleri olan Ermenilere geri vermek ve bu sebeple geri verilen topraklar üzerine Ermeni devleti kurmayı istiyorlardı.
Ermenilerin büyük bir kısmı Lübnan’a giderek orada örgütler oluşturdu. Merkezi Beyrut’ta bulunan ASALA’nın askeri ve siyasi merkezli iki komuta grubu bulunuyordu.
ASALA’nın 1978 tarihli bildirgesine göre, dünyadaki bütün Ermenilerin örgüte yardım etme zorunluluğu vardı. Bunun dışında ASALA çeşitli devlet ve örgütlerden aynı zamanda Ermeni olmayanlardan da yardım almıştır. Bunların dışında örgüt haraç, silah kaçakçılığı, sahte para ve en önemlisi uyuşturucu ticaretinden gelir elde etmekteydi.
Türkiye’deki Ermenilerden de destek alan örgüt, ülkede sahte para basarak piyasa sürmüşlerdir. Ülkeye kaçak yollarlar silah sokan çeteye, İstanbul Kapalıçarşı’da esnaflık yapan Ermeniler tarafından yardım edilmiştir. Örgüte İstanbul’da bulunan Ermeni Vakfı 30 milyar lira bağış yapmıştır.
PKK İŞBİRLİKÇİSİ ASALA TERÖR ÖRGÜTÜASALA diğer Ermeni örgütlerinden farklı olarak dünyanın değişik yerlerindeki terör örgütleriyle de işbirliği yapmıştır. FKÖ ile ilişkisinin dışında Japon Kızıl Ordusu, İtalyan Kızıl Tugaylar, EOKA- B, Kürdistan İşçi Partisi (PKK), İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu (IRA) ve başta TİKKO olmak üzere Marksist-Leninist Türk örgütleriyle de bağlantısı bulunmaktadır.
ASALA terör örgütleriyle de iç içe olmuştur. Bunlardan Türkiye’yi ilgilendiren en önemli örgüt PKK’dır. İki örgüt arasındaki ilişkiye dair çok sayıda örnek bulunmaktadır. ASALA’nın 7 Ağustos 1982 tarihinde gerçekleştirdiği Esenboğa baskınına PKK lojistik destek sağlamıştı. PKK’nın Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da gerçekleştirdiği eylemlere ASALA’dan yardım gelmekteydi.
ASALA farklı ülkelerde 158 eylem gerçekleştirmiştir. Gerçekleştirdiği eylemlerin sayısı ülkelere göre Fransa 36, Lübnan 29, Türkiye 19, İtalya 18, İsviçre 15, İran 8, İspanya 8, İngiltere 5, ABD 4, Kanada 4, Danimarka 4, Federal Almanya 3, Yunanistan 3, Irak 1 şeklindedir.
Eylemlerin çoğunluğu Fransa’da olmasının sebebi Ermeni nüfusunun fazla olması ve militanların ülkede kendi rahat hissetmesiydi. Fransız basını ülkede taraflı rol oynayarak Ermenilerin suçlarının üstü kapatılıyordu.
Lübnan İlerici Sosyalist Partisi ve FKÖ’nün ASALA’yı destekleyen örgütlerin başında olmaktaydı. Bir diğer önemli destekçisi olan SSCB’nin amacı, NATO’nun güneydoğu kanadını zayıflatma stratejilerinin bir parçası olarak, Türkiye’de istikrarsız bir rejim istemesiydi. ASALA’yı bir terör örgütü olarak görmeyen SSCB, örgütü “bağımsızlık savaşçıları” olarak görmekteydi.
Terör örgütü ASALA’yı Suriye, İran, Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ta destekleyen ülkeler arasındaydı.
10 YIL BOYUNCA SÜREN SUİKAST SERİSİAsala 10 yıl boyunca sürdürdüğü saldırılarında Türkiye’de toplam 42 diplomata suikast düzenlemiştir. Örgütün Türkiye’ye ilk terör saldırısı Esenboğa havalimanına olmuştur. Saldırıda 9 kişi hayatını kaybetmiş 72 kişi yaralanmıştır.
Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Esma Özdaşlı, Ermeni terör örgütü ASALA'nın faaliyetlerini ve günümüze yansıyan noktalarını ise şöyle değerlendirdi.
Ermeni ASALA VE JCAG-ARA terör örgütlerinin Türkiye’nin yurt dışındaki temsilciliklerine 1984’e kadar eylemler gerçekleştirdiğini söyleyen Doç. Dr. Özdaşlı, Paris’te daha önce ASALA’nın eylemler gerçekleştirdiğini, 1983 yılında Orly havalimanına ASALA’nın gerçekleştirmiş olduğu saldırı sonucu Fransız vatandaşları da hayatını kaybedince Fransa’nın Ermeni şiddet eylemlerine bakışında biraz değişiklik olduğunu ifade etti.
Doç. Dr. Özdaşlı, özellikle 2. Karabağ Zaferi sonrası Azerbaycan temsilciliklerine karşı da Ermenilerin saldırıları düzenlemeye başladığını dile getirerek, ASALA ve JCAG’ın terör eylemlerini bitirdiğini ama baktığımız zaman bu yapılanmaların özellikle sosyal mecralarda hala canlılığını sürdürdüğünü belirtti. Özdaşlı “Bunlar ara ara bildiriler de yayınlıyor. Dolayısıyla ASALA ve JCAG’ın şiddet eylemleri sona erse de bunların devamı olarak görülen yapılar sosyal ağlar vasıtasıyla Türkiye ve Azerbaycan’a karşı sürekli olarak kara propaganda yürüttüklerini dile getirdi. Özellikle Amerika Ermeni Ulusal Komitesi (ANCA) bu kara propaganda sürecinin en etkin unsurlarından biridir” diye konuştu.
FRANSA, ERMENİ SALDIRILARINA SESSİZ KALIYOR2. Karabağ Zaferi’nden sonra Azerbaycan temsilciliklerine karşı Lübnan’da ve ABD’de saldırılar yapıldığını vurgulayan Özdaşlı, “Baktığımız zaman özellikle Ermeni saldırılarına açıkça sessiz kalan ve bu sessizliğiyle bu saldırganları cesaretlendiren Fransa’nın da taraf olduğu 18 Nisan 1961 tarihli “Diplomatik İlişkiler Hakkında Viyana Sözleşmesi’nin 22. maddesinde “Misyonun bulunduğu devletin misyon binalarını herhangi bir tecavüz veya zarara karşı korumak ve misyonun huzurunun herhangi bir şekilde bozulması veya itibarının kırılmasını önlemek üzere her türlü tedbiri almak özel göreviyle yükümlüdür” hükmü yer almaktadır. Yani saldırının gerçekleştirildiği devletin ülkesindeki temsilcilikleri her türlü saldırıya karşı koruma yükümlülüğü vardır. Ancak özellikle Fransa altına imza attığı ilgili sözleşmeyi açıkça ihlal ederek, göstere göstere gelen bu terör saldırılarına karşı gerekli önlemleri almamakta ve saldırıları gerçekleştirenler hakkında adli sürece de gerekli hassasiyeti göstermemektedir. Bu nedenle haklı olarak Azerbaycan’ın eski Paris Büyükelçisi Rahman Mustafayev Paris Büyükelçiliği’ne yapılan saldırı sonrası “Olay, büyükelçilikleri korumayan ve güvenliğimizle ilgili taleplerimizi yerine getirmeyen Fransa’nın ayıbıdır” ifadeleriyle tepkisini göstermiştir.
Özdaşlı, “Ayrıca bu saldırıların dip dalgası olduğunu ve tepki gösterilmediği sürece özellikle Avrupa’da temsilciliklerimize bu tarz yeni saldırılar olabilir” ifadelerini kullandı. Doç. Dr. Esma Özdaşlı, Bu tür sosyal medyadaki tehditler Azerbaycan ve Türkiye’ye fazlasıyla yapıldığını vurgulayarak sözlerine şöyle devam etti:
“Bunlar göz ardı edilecek şeyler değil. Ankara’daki Fransa Büyükelçisi’ne böyle bir tehdit gelse veya Fransız Büyükelçiliği Azerbaycan’da saldırıya uğrasa, saldırganlar temsilcilik binasına girse Fransa’nın tepkisi nasıl olurdu? Bunu düşünmek lazım. Biz Ermeni terörizmini, ASALA ve JCAG’ın eylemlerini yaşamış bir ülkeyiz. Ne yazık ki 40 ‘a yakın diplomatımızı bu terör eylemlerinden dolayı kaybettik. Bunlar ciddiye alınacak konular.” Özdaşlı ayrıca, fiziksel şiddet anlamında olmasa bile düşünsel anlamda, kara propaganda yoluyla ASALA ve JCAG’ın fikirlerini savunan Ermeni yapılanmalarının Türkiye ve Azerbaycan’a karşı sürekli olarak saldırılar düzenliyorlar.“ dedi.
ASALA’NIN ORTAYA KOYDUĞU SUİKASTLERTerör örgütleri ASALA ve JCAG-ARA’nın Türk diplomatlarına karşı yaptığı bazı suikastlar şu şekilde sıralanıyor:
Daniş Tunalıgil (22 Ekim 1975 – Viyana / Avusturya)
İsmail Erez (24 Ekim 1975 – Paris / Fransa)
Oktar Cirit Suikastı (16 Şubat 1976 – Beyrut / Lübnan)
Doğan Türkmen Suikastı (6 Şubat 1980 – Bern / İsviçre)
Galip Özmen Suikastı (31 Temmuz 1980 – Atina / Yunanistan)
Lyon Türk Konsolosluğu Saldırısı (5 Ağustos 1980 – Lyon / Fransa)
Selçuk Bakkalbaşı’ya Başarısız Suikast Girişimi (26 Eylül 1980 – Paris / Fransa)
Ahmet Erbeyli Suikastı (13 Ocak 1981 – Paris / Fransa)
Reşat Moralı ve Tecelli Arı Suikastı (4 Mart 1981 – Paris / Fransa)
Cavit Demir Suikastı (3 Nisan 1981 – Kopenhag / Danimarka)
Mehmet Savaş Yergüz Suikastı (9 Haziran 1981 – Cenevre / İsviçre)
Paris THY Bürosu Baskını (11 Haziran 1981 – Paris / Fransa )
Paris Türk Başkonsolosluğu Baskını (24 Eylül 1981 – Paris / Fransa)
Gökberk Ergenekon Suikastı (25 Ekim 1981 – Roma / İtalya)
Kani Güngör Suikastı (8 Nisan 1982 – Ottawa / Kanada)
Esenboğa Baskını (7 Ağustos 1982 – Ankara)
Kapalıçarşı Baskını (16 Haziran 1983 – İstanbul)
Orly Katliamı (15 Temmuz 1983 – Paris / Fransa)
Beyrut Elçiliği Baskını (29 Ekim 1983 – Beyrut / Lübnan):
Işık Yöner Suikastı (28 Nisan 1984 – Tahran / İran)
Sarayburnu Olayı (3 Eylül 1984 – İstanbul)
24 NİSAN TARİHİNDE NE OLDU?Ermeni tedhiş (terör) örgütleri, Harb-i Umumi (Birinci Dünya Savaşı) başlangıcında Rus Çarlığı’nın güdümünde Ermeni alaylarının oluşuma katılıp Doğu Anadolu’daki “Ermeni olmayan” unsurlar üzerinde terör estirmeye başlayınca devrin Osmanlı yönetimi 24 Nisan 1915’te Ermeni komitelerinin hepsini kapatma kararı alarak 235 önderini tutukladı. İstanbul’daki 610 komitecinin çoğu yakalanamamıştı. Tutuklananların bir kısmı Ayaş ve Çankırı’ya sevk edilmiş, yabancı ülke vatandaşı olduğu anlaşılan Ermeniler ise sınır dışı edilmişti.Bu tarih, 27 Mayıs 1915’te alınan tehcir kararının ön adımı sayılarak belirli siyasi çevrelerin ve Ermeni diasporasının sözde soykırımın başlangıcı ve sembolü olarak kabul görmektedir.