Ömer Cihad KAYA QHA Ankara
Doğu Türkistan’ın Urumçi kentinde 5 Temmuz 2009 tarihinde büyük bir katliam meydana geldi. Farklı kaynaklara göre, binlerce Uygur Türkü Çin yönetimi tarafından katledildi. Çoğunluğu Uygur Türkü öğrencilerden oluşan bir grup, Doğu Türkistan’ın başkenti Urumçi’de baskı, asimilasyon ve zorla çalıştırma eylemlerini protesto etti. Üç gün süren olaylarda, Uygurların yanında ülkedeki Kazak, Kırgız ve diğer azınlıklar protestolara katıldı. Katliamın canlı tanığı Doğu Türkistanlı Alimcan Turdi, yaşadığı acı günleri Kırım Haber Ajansına anlattı.
Doğu Türkistanlılara, Çin Halk Cumhuriyeti ve yönetim organı olan Çin Komünist Partisi tarafından, sistematik baskı ve asimilasyon politikaları çerçevesinde dünden bugüne yaşatılan baskı faaliyetleri, bugün de toplama kampları aracılığıyla devam ediyor. Çin yönetimi, bundan tam 12 yıl önce, 5 Temmuz 2009’da Doğu Türkistan’ın Urumçi şehrinde gerçekleştirdiği katliamda binlerce Uygur Türkünü katletmişti. Urumçi doğumlu Uygur Türkü Alimcan Turdi, o günlerde yaşananları QHA'ya anlattı. Yaşanan katliamın canlı tanığı olan Turdi, Çin'in baskılarını, olayların arka planını ve şahit olduğu acıyı tarif ederken zorlandı.
URUMÇİ KATLİAMININ CANLI TANIĞI ANLATIYOR
Doğu Türkistan'da Çin'in yakın tarihin en büyük katliamlardan birini hayata geçirdiği 5 Temmuz 2009'da Urumçi'de yaşanan olayların canlı tanığı Alimcan Turdi'nin ifadeleri şu şekilde:
"......İsmim Alimcan Turdi. Doğu Türkistan'ın Urumçi şehrindenim. Türkiye'ye 2013'te geldim ve şu anda İstanbul'da halen ikamet etmekteyim. 2009 yılındaki Doğu Türkistan'daki katliamın canlı şahitlerinden birisiyim. Katliamı tetikleyen ilk olay, 26 Haziran 2009'da Shaoguan şehrindeki fabrikada meydana geliyor. Uygurların zorla çalıştırılması nedeniyle işçiler arasında (Han Çinlileri ile Uygur Türkleri) çıkan kavgada, Uygur Türklerini katlediyor. Ben o günlerde Urumçi'de araba alıp satarak geçimimi sağlıyordum. Arkadaşlarımız sağda solda konuşuyor ve kulağımıza bir şeyler geliyordu bu olayla ilgili. Ancak, tam olarak bir malumatımız yoktu. Akşam, internette o katliamın görüntülerini izledim. O görüntüleri gördükten sonra gece uyuyamadım. Galerici arkadaşlarımız arasında ve toplumda bu olayı açıkça konuşamadık. Bir kaç gün sonra Uygurlar arasında, 5 Temmuz günü, Urumçi Halk Meydanı'nda toplu bir protesto için karar verildi. İlk olarak, Uygur kadınların meydana çıkarak, hükumetten bu olayla ilgili bir açıklama yapmasını talep ettiğini duydum. Sonrasında, arkadaşlarla meydana çıkmaya karar verdik. Ancak, meydanda barikatla karşılaştık. Askerler ve polisler her yerde... Herkesi tutukluyorlar...
"BİR ANDA BİNE YAKIN UYGUR GENCİ MEYDANDA TOPLANDI..."
Caddenin farklı bir yerinde 200-300'e yakın Uygur genç, ellerinde sadece pankartlarla meydanda slogana atıyor. Bunları duyduk ve hemen oraya gittik. İstekleri, "Çin, Shaoguan'daki katliamın hesabını versin, öldürülen kardeşlerimizle ilgili açıklama yapsın" yönündeydi. Biz bu protestoya katıldık... Kalabalık hızla büyümüştü. Çoğu gençlerden oluşan bine yakın insan, 5-10 dakika yürüdü veya yürümedi. Polisler, havaya ateş açmaya ve geri çekilin naraları atmaya başladı. Benim de içerisinde bulunduğum kalabalık, bu uyarılara rağmen geri çekilmedi ve ilerlemeye, slogan atmaya devam etti. Çin askerleri, gaz bombası atmaya başladı. Sürekli askerler geliyordu. Ellerinde sopalar, silahlar, bir taraftan insanları dövüyor, bir taraftan kelepçeliyor..."
"5 TEMMUZ AKŞAMI, URUMÇİ'NİN HER YERİ CEHENNEME DÖNMÜŞTÜ..."
Sonra biz geri çekilmek zorunda kaldık. Kenara bıraktığım arabaya binerek başka bir mahalleye gittik. Uygurların yoğun olarak yaşadığı mahallelerde toplu gösterilerin olduğu haberini almıştık. O mahallede, daha beter bir manzarayla karşılaştık. Nereye baksan Çin'in askerleri, tankları ve arabaları... Urumçi'de İstanbul'daki Kapalıpazar gibi bir yerimiz var ismine "Büyük Pazar" diyoruz. Oraya gittik... Çin polisleri, o gün Urumçi'nin her yerinde yoldan geçen insanları bile tutukladı, darp etti veya öldürdü.... Her yere giriş çıkış yasaklandı... 5 Temmuz akşamı, şehir karardı. Her yer cehennem gibiydi. Elektrikler, telefon şebekeleri her şey kesildi. O gece telefon, internet ve elektrik kesildi. Kimse kimseyle irtibata geçemedi. Uzaktan ateş sesleri geliyordu...
"UYGURLAR ELİNDE HİÇBİR SİLAH OLMAMASINA RAĞMEN DAYANIYORDU..."
Urumçi'nin her yerinde katliam başlamıştı. Her mahallede aynı manzarayla karşılaştım. Polis ve askerlerin sert müdahalesine karşı Uygurlar ellerinde hiçbir silah olmamasına rağmen dayanıyordu. Hatta, kalabalık içerisinde Çin'in bazı elemanları ortalığı karıştırmak için bazı provokasyonlar yaptığını da gördük.
Biz gençler olarak elimizde hiçbir şey olmamasına rağmen, Çin halkından gelen saldırıları da gördük. Han Çinlileri ile Uygurlar arasında taşlı sopalı kavgalar yaşandı. Hemen ardından Çin polisleri gelerek, gerçek mermiyle olaya müdahale etmeye başladı. O esnada hemen yanımdaki arkadaşımın göbeğine mermi isabet etti... Bunu gözümle gördüm. Bir şeye de çok inanıyorum. Annenin duasını alan kişiyi, Allah her şeyden koruyor... Ben o gün mucize eseri hiç yara almadan, tutuklanmadan veya kameralara yakalanmadan oradan kurtuldum. O gün ben her yere gittim gözümle gördüm ki; Uygurlar hiçbir silahı olmamasına rağmen sokaklarda sabaha kadar dayandı... Ama ertesi gün sabah sokağa çıktığımda, caddeler, meydanlar kan gölüne dönmüştü. Belediyenin arabaları kıpkırmızı kanı yoldan temizliyordu... Gerçekten o gün bir vahşet yaşanmıştı. Çok vahim bir olaydı. Kimisinin arkadaşı, kardeşi, akrabaları yerde kanlar içinde yatıyordu. Her aileden gençler, tutuklandı, yaralandı veya öldürüldü.
"ÇİN HALKI, SOKAKLARDA UYGUR AVI YAPIYORDU..."
6 Temmuz günü sabahı sokaklar bomboştu. Kimse sokağa çıkamadı. Her yer polis ve asker doluydu. Televizyonlarda, kameraya yakalanan herkesin yakalanacağı propagandası yapılıyordu. Bundan dolayı, kendimi kurtarmak için başka bir şehre gitme kararı aldım. Ailemle beraber Turfan'a gittim. Sınıra girer girmez, polisler önümüzü kapattı. Tek tek kontrol ettiler. Urumçi'deki olaylara katılıp katılmadığım, üzerimde yara bere izi var mı diye kontrol ettiler. Beni tutuklamadılar ama Turfan'daki durumun daha karışık olabileceğini düşünerek Urumçi'ye geri döndüm. Döndükten sonra, Urumçi'ye 30 kilometre mesafedeki köyüme gitme kararı aldım. Yol üstlerinde Çin halkının ellerinde sopalarla adeta Uygur avı yaptıklarını gördüm. Han Çinlileri, yolda sokakta gördükleri Uygurları dövüyor, saldırıyor ve katletmeye çalışıyordu. Benim arabama da 10-15 Çinli saldırdı. Büyüklerimiz, sokaklara çıkmamamız için bizi uyarıyordu. Çünkü Uygurların yoğun yaşadığı bölgelerde, Çin askerleri sivil kıyafetlerle Uygur Türklerine karşı saldırıda bulunuyordu...
"UYGURLARI YOK EDECEĞİZ SLOGANLARIYLA MEYDANLARDA DOLAŞIYORLARDI..."
Hal böyleyken evde rahat duramadım. İşyerimin olduğu Urumçi'deki ticaret pazarına geldim. Her yerde Çinli dolaşıyor. Sadece Urumçi'den değil Çin'in iç bölgelerinde de gelen etnik Çinliler, 8 Temmuz 2009 günü Urumçi sokaklarında, 'Uygurları yok edeceğiz' sloganlarıyla meydanlarda dolaşıyordu. Urumçi sokaklarını doldurdular. Polisler onları engellemedi. Uygurlara "dağılın, evinize girin çıkmayın" diyerek dağıtmaya çalıştılar. Dağılın dedikleri Uygurlar belki 30-40 kişi ama karşımızdaki Çinliler yüzlerce, belki binlerce... Arada belki 20-30 metre var polisler orada bekliyor...Bizim mahallede o kadar Çinli yoktu. Başka yerlerden taşınmış ve provokasyon için gelmiş insanlardı... Bu kalabalık içinde sivil görünümlü askerler vardı. Bunu biz anlayabiliyorduk... Ellerinde hep aynı türde sopalar ve asker tıraşlarından bunu anlayabiliyorduk...Bir resim var, bir Uygur gencin korkudan ağaca çıktığı ve karşıdaki eli sopalı, bıçaklı kalabalığın olduğu. O resim aslında o gün sokaklarda yaşananları özetliyordu... Bu olaylara tepki gösteren kadınlar arasında benim eşim de vardı. Eşimin orada olduğunu ve gözaltına alındığını sonradan öğrendim. Sonradan polisler beni de takip etmeye başladı.
Urumçi'deki olayların canlı tanığı Alimcan Turdi'nin sözünü ettiği olaya dair bir görüntü:
7 veya 8 Temmuz'da bu yaşanan katliama karşı Türkiye'den bir ses geldiğini duyduk. Çin'in katliam yaptığına dair dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açıklaması olduğunu öğrendik. Çinli gazeteler, 'Türkiye, bizi suçluyor' diyerek bunu haber yapmıştı. Çin yönetimi, o olaydan sonra biraz geri çekildi. Eğer öyle bir ses gelmesiydi Türkiye'den işler daha kötüye gidiyordu...
O dönemde Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan, Urumçi'deki katliamın dünya kamuoyunda duyulmasının ardından 8 Temmuz 2009'da şu sözleri sarf etmişti: "Doğrusu günlerdir devam eden olayları büyük bir kaygı, endişe ve üzüntüyle takip ediyoruz. Basına yansıyan görüntüler sadece bizlerin vicdanını sızlatmıyor. İnanıyorum ki bunları izleyen herkesi, hayret ve dehşete düşürüyor. Türkiye'de yaşayan Uygur kardeşlerimizin ve bu acıyı yüreğinin derinliklerinde hisseden halkımızın da haklı olarak bu olaylara tepki verdiğini, endişe içinde olduğunu görüyoruz. Beklentimiz, vahşet boyutlarına ulaşan bu olayların acele olarak, ivedi olarak son bulması, sağ duyunun hakim olması, sorumluların hesap vermesi ve gereken tedbirlerin, evrensel insan hakları çerçevesinde bir an önce alınmasıdır. Çinli yetkililerin olayın sorumlularını tespit etmesi ve adalet mekanizmasını tüm insanlığın vicdanını rahatlatacak şekilde işletmesi büyük önem taşımaktadır. 2009-2010 yıllarında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin aynı zamanda geçici üyesiyiz. Burada da insanlık adına üzerimize düşen aynı tür görevlerdir. Bunun gereğini bizler de bu platformda da gündeme getirmek durumundayız ve getireceğiz. Bu vesileyle bir kez daha Urumçi'de hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, yaralılara da acil şifalar diliyorum."
"BUGÜN GERÇEKLEŞEN SOYKIRIMIN AYAK SESLERİ O GÜNLERDE GELMİŞTİ..."
"Evine baskın yapılan Uygurların, kadın, çocuk, yaşlı demeden tutuklanması, çok kötü muamelede bulunması gibi olaylar yaşandı. Bugün Çin'in toplama kampları ve hapishaneler eliyle ortaya koyduğu soykırımın ayak sesleri aslında o günlerde duyulmuştu. Maalesef, özellikle 2017'den sonra Uygurları çok korkuttular. Çinliler, eskiden beri büyüklerimizi de sindirdiler. Yaşanan baskı, asimilasyona karşı barışçıl bir şekilde dahi tepki göstermek istediğimizde bizi korkuyla sindirmeye çalıştılar. Bu durum ne yazık ki, bugün dahi devam ediyor... Dört senedir ailemle irtibatım koparıldı. 2013'te Türkiye'ye geldiğim için kardeşlerim, akrabalarım, dostlarım... hepsini toplama kampına aldılar. (Ağlıyor) Sekiz senedir memleketime hasretim...Kim hayatta, kim öldü bilmiyorum. Sadece Türkiye'ye geldiğim için kardeşlerim, arkadaşlarım Çin'in toplama kamplarında. 21. yüzyılda yaşıyoruz diyoruz ama orada bu çağda bir vahşet ve soykırım yaşanıyor.."
Çin'in toplama kampları mağduru, Doğu Türkistanlı aktivist Alimcan Turdi 5 TEMMUZ 2009 URUMÇİ KATLİAMI
Doğu Türkistanlılara, Çin Halk Cumhuriyeti ve yönetim organı olan Çin Komünist Partisi tarafından, sistematik baskı ve asimilasyon politikaları çerçevesinde dünden bugüne yaşatılan baskı faaliyetleri, bugün de toplama kampları aracılığıyla devam ediyor. Çin yönetimi, bundan 12 yıl önce sayıları kesin olmamakla beraber, 5 Temmuz 2009’da Doğu Türkistan’ın Urumçi şehrinde gerçekleştirdiği katliamla yüzlerce Uygur Türkünü katletmişti. OLAYLARIN ARKA PLANI O gün gerçekleşen Urumçi olaylarının arka planında 25 – 26 Haziran 2009’da Çin’in Shaoguan şehrinde yaşanan olaylar vardı. Bölgedeki, bir oyuncak fabrikasında çıkan olaylarda 10’u aşkın Uygur işçi öldürülmüş ve bu görüntüler sosyal medya üzerinden sergilenmişti. UYGUR ÖĞRENCİLERİN BARIŞÇIL PROTESTOSUNA SERT MÜDAHALE Olayların bu şekilde patlak vermesinin ardından, tüm Doğu Türkistan’da bu olaya tepkiler yükselmeye başladı. 5 Temmuz 2009’da Uygur öğrenciler, barışçıl bir protesto yürüyüşü düzenlemek istediler. Bu protesto yürüyüşüne katılan insanlara Çin Komünist Partisi’nin provokasyonları sonucu Han Çinlileri tarafından saldırıldı. Barışçıl yürüyüş kaosa dönüştü. KATLİAM DEĞİL SOYKIRIM! Olayların kaosa dönüşmesi sürecinde hiçbir önlem almayan Çinli kolluk kuvvetleri olayların sonunda ve ertesi günde insan avına çıktı. Kamyonlara yüklenen yüzlerce Uygur şehir dışında infaz edildi veya kayıplara karıştı. Bugün Doğu Türkistan’da her türlü temel hak ve hürriyetin gasp edildiği biliniyor. İnsanların evlerinde zorunlu misafirlikler yapılarak, her türlü kişisel teknolojik aletleri toplatılarak mutlak bir gözetim devleti kuruluyor. Doğu Türkistan’da Çin anayasasının koruma altına aldığı haklar dahi uygulanmıyor. URUMÇİ OLAYLARINDAN DOĞU TÜRKİSTAN’DAKİ TOPLAMA KAMPLARINA Urumçi katliamından sonra artan baskılar Ağustos 2016’da ise kendini yeni bir boyut kazandırdı. Tibet’te sömürge valiliği görevini yürüten Chen Quanguo, Devlet Başkanı Xi Jinping tarafından Doğu Türkistan’a atandı. Chen Quanguo’nun görevi, Jinping’in İpek Yolu projesi olan “Kuşak ve Yol Projesi” hamlesinde kilit bir jeopolitik konuma sahip olan Doğu Türkistan’da tam kontrolü sağlamak oldu. Chen Quanguo göreve geldiği andan itibaren ülkeyi bir açık hava hapishanesine dönüştürdü.
DİNİ, ETNİK VE SİYASİ BASKILARIN MERKEZİ: DOĞU TÜRKİSTAN
Çin hükumetinin sistematik baskı ve asimilasyonlar ile dini, etnik, kültürel ve siyasal anlamda “soykırıma” varan faaliyetleri, her geçen gün dünya kamuoyunun daha çok gündemine geliyor. ABD Dışişleri Bakanlığının açıkladığı verilere göre Doğu Türkistan’da yaklaşık 2 milyona yakın Uygur Türkü ve diğer azınlıklara mensup Müslümanlar, eğitim adı altında zorla toplama kamplarında tutulmakta. Etnik ve kültürel ayrımcılığa ve insan hakları ihlallerine maruz kalan Doğu Türkistanlılar, ucuz iş gücü olarak Çinli şirketlerde çalıştırılıyor. Öte yandan, Birleşmiş Milletlerin resmi verilerine göre ise, Pekin idaresinin kültürel soykırım uyguladığı Doğu Türkistan’daki toplama kamplarında 1 milyondan fazla Uygur Türkünü zorla tutuyor. Farklı kaynaklarda cezaevleri ile gözaltı merkezlerinde tutulanlarla birlikte bu rakamın 3-4 milyon arasında olduğu tahmin ediliyor. Ayrıca, Çin hükumeti, her ne kadar dünya kamuoyunda aksini iddia etse de Doğu Türkistan’daki toplama kamplarında, ABD Dışişleri Bakanlığı verilerine göre 2 milyonu aşkın Doğu Türkistanlı zorla tutuluyor. Burada, Çin Komünist Partisinin sistematik baskı ve zulüm politikalarına maruz kalan Uygur Türkü ve diğer azınlıklar, birçok hak ihlali ile karşı karşıya.