Rusya
Federasyonu devlet başkanı Vladimir Putin’in geçtiğimiz yıl sonunda verdiği
talimat çerçevesinde hazırlanan yeni anayasa taslağı önce Anayasa Mahkemesi
ardından Rusya Duması’nın onayından geçtikten sonra halkoylamasına sunulacak.
22 Nisan 2020 tarihinde yapılması planlanan halkoylamasından nasıl bir sonuç
çıkacağı, eşi benzeri olmayan Rus demokrasisinin geçmişte verdiği örneklerden
hareketle bugünden belli.
İçeriği
ve kapsamı aşağı yukarı belli olan anayasa değişiklik tasarısı ile ilgili
olarak Rusya Federasyonu içinden cılız muhalefet ve kısık sesle de olsa
itirazlar gelmeye başladı. Federasyon içinde alıp başını giden yolsuzluklara
ket vurma makyajıyla propagandası yapılan birkaç ilginç değişiklik de dahil
olmak üzere edinebildiğimiz bilgiler çerçevesinde tasarıya dair birkaç notu
paylaşmakta fayda var.
Bizim
açımızdan değişiklik tasarısının Federasyon vatandaşı olan ve büyük çoğunluğunu
Türk ve Müslüman halkların oluşturduğu gayriRus halkların cılız bir şekilde de
olsa en çok itiraz ettikleri yeni anayasa madde teklifleri şu şekilde:
“Rusya Federasyonu topraklarında, devlet
kurucu halkın dili olan Rusça devlet dilidir. Rus halkı devlet kurucu bir halk
olduğu gibi, Rusya Federasyonunun ortak hukuka sahip halklarının çok milletli
ittifakına dahildir.”
Geçtiğimiz 2018
yılı Ağustos ayında çıkarılan kanunla Rusya Federasyonu içinde yaşayan gayriRus
halkların anadilde eğitim zorunluluğu, yürürlükteki Anayasaya aykırı bir şekilde
kaldırılmıştı. Bu, federasyon toprakları içinde gayriRus halkların ölüm
fermanıydı. Ne yazık ki meselenin ciddiyetini kavramış birkaç aydın ve aktivist
dışında kimsenin pek ilgisini ve tepkisini çekmeyen bu ölüm fermanı, bu anayasa
değişikliği ile gayriRus halkların tabutuna son çivinin çakılmasıyla artık
hükmünü tamamlamış olacaktır. Değişiklik tasarısının ilk cümlesi ile Rusça tek
devlet dili olarak anayasa kuralı haline gelmekte ve böylelikle zaten görünürde
“federatif cumhuriyet” ya da “millî özerklik” olarak tanınan ve Federasyonu
oluşturan diğer halkların dilleri resmi dil ve devlet dili olmaktan
çıkarılmaktadır. Bu değişikliğin devamında bu halkların asimile edilerek
tamamen yok olmasını sağlayacak kanun, karar ve uygulamaların gelmesi
mutlaktır.
Buna
ilaveten madde metni bir başka tehlikeli ve felakete sebebiyet verecek
yaklaşıma da sahiptir. Metinde geçen “devlet
kurucu halk” ibaresi, açık ve net bir şekilde Rus halkının devlet kurucu
halk olarak diğer halklara üstünlüğünün altını çizmektedir. Bu gerek Sovyetler
Birliğinin gerekse Rusya Federasyonunun kuruluşunda göstermelik de olsa ilke
olarak kabul edilen “halkların eşitliği”, ülke topraklarında yaşayan tüm
halkların Sovyetler Birliği ya da Rusya Federasyonunun “kurucu unsuru” olduğu
ilkesinin ve kabulünün açıkça terk edilmesi anlamına gelmektedir. “Devlet kurucu halkın dili olan Rusça devlet
dilidir” cümlesi bu tespitimizin doğruluğunun delilidir. Çünkü Rus halkı
hem devlet kurucu halk olarak tanımlanmakta hem de Rusça devlet dili olarak
ilan edilerek bu halkın diğerlerine üstün hale gelmesi sonucunu doğurmaktadır.
Değişiklik tasarısının bu maddesinin ikinci cümlesi meseleyi daha açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu cümleye göre Rus halkı devlet kurucu halk olarak diğer halkların oluşturduğu çok milletli ittifaka dahil olmaktadır. Ruslar, diğer halkların ortak hukukuna dahil olmakla birlikte, dillerinin devlet dili olması hasebiyle bu ittifakın üstün ve egemen idarecisi haline gelmektedir. Yakın gelecekte görünen o ki bu tespitimizi destekleyen ve Rusların üstün halk oluşunu, diğer halkların onların egemenliğinde olduğunu sabitleyecek kanun ve kararlar bu değişikliğin ardından gelecektir.
Putin’in Partisi “Edina Rossiya Gençlik Örgütü” adeta NAZİ-SA grupları gibi
Moskova’da “Zafer Günü” yürüyüşü yapıyorlar Evrensel
hukuk açısından değişiklik tasarısına baktığımızda, yeni Rus anayasasının bu
maddesinin açıkça ırkçı ve ayrımcı bir niteliği olduğunu rahatlıkla
söyleyebiliriz. Rusya, ironik bir şekilde II.Dünya Savaşında yok etmekten gurur
duyduğu Nazizmi, ırkçı ve ayrımcı uygulamaları bu anayasa tasarısıyla kendi
anayasa kuralı haline getirmektedir. Esasen, Hitler dahi dönemin Alman
anayasasında bu kadar açık ırkçı hükümlere yer verememişken Putin Rusyasının
Hitler’in rüyasını Rusya’da gerçekleştirdiğini hep birlikte bu anayasanın
kabulü ile göreceğimiz günler yakındır.
Bu anayasa değişikliği ile Rusya Federasyonunda yaşayan ve çoğunluğunu Türk ve Müslümanların oluşturduğu gayri Rus halkların hak ve özgürlüklerinin 1905 Meşrutiyeti önceki Rus Çarlığı dönemine yani sıfır noktasına, hatta ve hatta bunun dahi altına inmesi kaçınılmazdır. Kremlin yönetiminin sadece dil konusunda bu anayasa değişmeden önce başlattığı uygulamaların bundan böyle millî ve kültürel kimlik, din ve milleti millet yapan diğer unsurlara yönelik olarak da başlatılacağını öngörmek için kahin olmaya gerek yoktur. Halen yürürlükte olan ve dinî ritüeller konusunda pek çok kısıtlama içeren Yaroslava Kanunu gibi kanunların üstün(!) devlet kurucu halk olan Ruslar tarafından hızla yürürlüğe konulacağından hiç şüpheniz olmasın. Putin ve Moskova Kilisesi Patriği Krill’in defalarca ifade ettiği gibi Rusya’da yaşayan herkesin Rus dünyası içinde eriyerek yok olması için Rusya anayasal zeminini bu değişikliğin kabulü ile hazırlamış olacaktır.
Anayasa
değişiklik teklifinin dikkat çeken bir diğer maddesi de şöyle: “Rusya kanunları uluslararası hukuk
normlarından üstündür.” Bu düzenleme II. Dünya Savaşından sonra oluşturulan
evrensel hukuk düzeninin açıkça ortadan kaldırılmasıdır. Düzenlemenin
görünürdeki amacı Rusya’nın insan hakları ve diğer konulardaki uluslararası
mahkemelerde Rusya aleyhine verilen kararların uygulanmaması imkanı
sağlamaktır. Maddenin yürürlüğe girmesi ile Rusya, Birleşmiş Milletler
Tüzüğünden Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Antlaşmasına, İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesinden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine, aklınıza gelebilecek ve
altına imza atmış olduğu bütün uluslararası hukuk normlarını tek kelime ile
çöpe atmış olacaktır. Esasen benzer bir düzenlemeyi daha evvel de yapan Rusya,
bu anayasa maddesi ile mevcut dünya düzenini, ilke ve normlarını temelinden
sarsacak bir bombanın fitilini de ateşleyecektir.
Bağımsız
Devletler Topluluğu Antlaşması, Soçi ve Astana Mutabakatları, Minsk Antlaşması,
Helsinki Nihai Antlaşması, Nükleer Silahların Azaltılması antlaşmalarının
mukadderatını şimdi bir daha düşünelim…
Bu
madde ile birlikte düşünülmesi gereken ancak Rus dezenformasyonunun sonucu
olarak sempatik görülen iki anayasa değişikliği daha dikkati çekiyor. Bunlardan
ilki “dış ülkede oturum hakkı olanların
ve çifte vatandaşlığı olanların yüksek vazifeler almasına sınır konulması” ve “yüksek vazifeli şahısların dışarıda
banka hesaplarının olması veya diğer faaliyetlerde bulunmasına yasak
getirilmesi” düzenlemeleridir. Ülkede yaygın bir kanser haline gelen
yolsuzlukla mücadeleyi engelleme şeklinde bir gerekçe ile makyajlanan bu iki
cümlelik düzenlemeler Rus halkının ve diğer federasyon halklarının tabiri
caizse gözlerini boyayan niteliği haizdir. Ancak, biraz düşününce her iki
cümlenin de Putin’in Rusya’yı dünyaya kapalı bir toplum yapma arzusunun açık
bir tezahürüdür. Federasyon vatandaşlarının ikamet, yaşama, seyahat ve çalışma
özgürlüklerini ortadan kaldıran bu iki düzenleme Rusya’nın ikinci bir Kuzey
Kore olması için gerekli ortamı hazırlamakta ve bu kapıyı Kremlin idarecileri
için sonuna kadar açmaktadır. Bir üst paragrafta yer alan madde tasarısı ile
birlikte düşünüldüğünde bütün Rusya Federasyonu vatandaşları açısından en temel
insan hakları anayasa ile ortadan kaldırılmakta, Rusya kapalı, totaliter ve tam
anlamıyla baskıcı bir rejimi üstü kapalı olmaktan çıkartıp açık bir hale
getirmektedir.
Okuyan
pek çok kişiyi gülümsetecek iki düzenleme daha bu tasarı ile anayasa hükmü
haline gelmektedir. Birincisi “Halkın
Büyük Vatan Savaşındaki kahramanlığını küçültmeye izin verilmez” cümlesi,
ikincisi ise “Rusya Federasyonu Sovyet
Sosyalist Cumhuriyetleri Birliğinin varisidir” cümlesidir. Bazıları naif
bir şekilde “ne var bunda, adamlar tarihlerine sahip çıkıyor anayasa hükmüyle”
diyebilir. Doğrusu, siyasi bir liderin ya da bürokratın ya da diplomatın bu
şekilde sarfedeceği sözler olabilir ve gayet doğaldır. Dahası, Rusya
Federasyonu zaten resmen SSCB’nin varisi olduğunu da ilan etmiştir. Hatta Kırım
Tatarları, Kafkas halkları, Litvanyalılar ve ilahiri halklar bu cümleden
hareketle tarihte yaşadığı sürgün ve katliamın tazminini Rusya’dan talep de
edebilir ve hukuken buna hakları da vardır. Ancak, bunun anayasa hükmü haline
gelmesi meseleyi dikkat çekici hale getirmektedir.
Bu noktada
madalyonun bir diğer yüzüne bakmak gerekir. Her varis mirasbırakanın tüm
varlığında hak sahibidir aynı zamanda. Yani borçlar ve alacaklar tüm malvarlığı
içinde kül olarak varise intikal eder. Sovyetler Birliğinden ayrılan hiçbir
devlet kendisini SSCB mirasçısı olarak görmemiş ve o mirası kabul etmemiştir.
Rusya Federasyonu ise o devletlerden ayrılarak kendisini SSCB’nin mirasçısı
olarak ilan ettiği gibi bu verasetini anayasa hükmü haline getirmektedir.
“Rusların
Büyük Vatan Savaşında yani II.Dünya Savaşındaki kahramanlığı, Sovyetler Birliği
sınırlarını Almanya içlerine kadar taşımıştır. Şimdi, yeni anayasa ile bu
kahramanlığın yani sınırların küçültülmesine izin verilemez şeklinde bir yasak
getirilmektedir. O halde Rus devleti bu yasağa uymak ve Büyük Vatan Savaşındaki
kahramanlıklarla ulaşılan sınırlara tekrar kavuşmak mecburiyetindedir. Aksi durum
halkın kahramanlığının açıkça küçültülmesi anlamına gelir.” Madalyonun diğer
yüzü ilginçmiş değil mi?
Biraz daha
madalyonun bu yüzünü törpüleyelim şimdi. Bu iki anayasa düzenlemesi birlikte
incelendiğinde 1991 yılında Sovyetler Birliğinden ayrılarak bağımsız olan bütün
devletlerin bağımsızlığı, egemenliği ve toprak bütünlüğü doğrudan Rusya
Federasyonunun tehdidi altına girmektedir. Hatta, Sovyet uydusu devletler dahi
bu iki düzenleme ile tehditten nasibini almaktadır. Çünkü bu devletler Büyük Vatan Savaşında
halkın kahramanlığı ile edinilen kazanımların ya da Rusya’nın varisi olduğu
SSCB’nin toprakları üzerinde yer almaktadır. Ve yeni Rusya Anayasası bunların
küçültülmesine ve varisi oldukları topraklar üzerinde hak iddia edilmesine dair
emir vermektedir. Rusya, bu devletlere karşı ileride girişeceği her türlü
askeri ve siyasi işgal operasyonunun anayasal zeminini hazırlamaktadır. Ve
uluslararası hukuk normları bu durumda Rus kanunlarına, dahası Rus anayasasına
aykırıdır.
Bahsettiğimiz
yeni Rus anayasası maddelerini Çerkes Federasyonu internet sayfasındaki bir
haber içeriğinden aldık. Başkaca düzenlemeler de var ve belki ulaşamadığımız
daha neler bulunmakta.
Görülen o ki
Putin, Hitler’in dahi rüyasında göremeyeceği düzenlemeleri Rusya Federasyonu
anayasasına derc ederek milyonlarca kilometrekare toprağa sahip ülkesini tam
bir zindan haline getirmeye oldukça kararlı. İnsan hakları bu anayasa ile
Rusya’da askıya dahi alınmıyor, tamamen yok ediliyor. Rusya, Rus ırkının
üstünlüğüne dayalı ırkçı, totaliter bir devlet haline getiriliyor. Daha da
ötesi, Rus emperyalizminin anayasal dayanakları oluşturuluyor ve Rus
yayılmacılığı anayasa emri haline getiriliyor. Stalin’le özdeşleştirdiğimiz
Putin, Stalin’in yanı sıra Mussolini ve Hitler’in karakter özelliklerini
barındırdığını açıkça ortaya koyuyor.
Bu anayasa
değişikliği yürürlüğe girdiği andan itibaren başta Rusya Federasyonunun Rus
olmayan halkları, sonra Rus olan halkları ve sonrasında da Rusya’nın komşu
devletleri olmak üzere bütün dünyanın nasıl bir tehditle karşı karşıya
olduğunun çok geç kalınmadan farkına varılması gerekiyor.