Esma Kasar/QHA-Ankara
Çarlık Rusyası tarafından 1783 yılında Kırım'ın ilk işgalinden sonra başlayan ve Sovyet döneminde devam eden Kırım Tatarları üzerindeki baskı ve imha politikasını, Rusya Federasyonu 2014 yılında Kırım'ı işgalinden bu yana sürdürüyor. Her seferinde Anka kuşu misali küllerinden yeniden doğan ve Türk dünyasına nice alimler kazandıran Kırım Tatar halkı, bugün de barışçıl yollarla varoluş mücadelesi veriyor. Kırım Tatarları, işgalci Rusya'nın tüm baskılarına rağmen ana vatanda milli kimliğini korumak için elinden gelen çabayı sarf ediyor, dilini, dinini, milli örf ve adetlerini korumak için çeşitli etkinlikler düzenleniyor. Geçtiğimiz günlerde Akmescit'te (Simferopol) düzenlenen Kırım Tatar Kitap Fuarı da bu etkinliklerden bir tanesi. Bu sene ikincisi yapılan, Kırım Tatar dili ve kültürünün işgal şartlarında yaşatılmaya çalışıldığı fuarda, 32 yazarın Kırım Tatar, Ukrain, Rus ve Türk dillerinde yayımlanan 36 yeni kitabı tanıtıldı. Büyük ilgi gören bu önemli etkinlikte, fuarın organizatörlerinden biri olan Nenkecan Dergisi Başeditörü, ünlü Kırım Tatar gazeteci-yazar Zera Bekirova, yeni çıkardığı iki kitabını tanıttı.
Zera Bekirova, QHA'ya verdiği demeçte, "Bülbüller Ötmegen Dağlarda" (Bülbüllerin Ötmediği Dağlarda) ve "Bir Zadekan Ailenin Acı Taliyi" (Bir Zadegan Ailesinin Acı Talihi) adlı kitaplarını anlattı.
-Zera Hanım, geçtiğimiz günlerde Kırım'da, Kırım Tatar dili ve edebiyatının korunması ve gelişmesi açısından büyük önem arz eden Kırım Tatar Kitap Fuarı'nın ikincisi düzenlendi. Bu fuarı düzenleme fikri nasıl doğdu?
-Lviv'de (Ukrayna'nın ana kısmında bir şehir) kitap fuarına katıldıktan sonra dergimizin gazetecilerinden çocuk şairi Elmaz Bahşış-Yunusova ve Kozaydın medya sitesinin kurucusu Zarema Hayredinova ile daha önce Ankara ve İstanbul'da büyük kitap fuarlarına defalarca katılmış olarak ben de, vatan Kırım'da böyle bir etkinlik düzenleme fikri doğdu. Kırım Tatar dilini koruma meselesi, Kırım Tatar edebiyatının içinde bulunduğu iç karartıcı durum bizi çok endişelendiriyordu. Bu soruna dikkat çekmek, okurları yazarlarla yakından tanıştırmak, kitap bayramı organize etmek gayesiyle yola çıktık. Bu fikrimizi, Qaradeniz Production yöneticileri Elzara İslâmova ile Lilya Bucurova ve Yeşil Ada ziyafet salonu yöneticisi Zarema Mustafayeva ile paylaştık. Onlar da büyük destek verdiler. Ve sponsor arayışına başladık çünkü "resmi" makamlardan kaynak istememe kararı aldık! Amacımız, Kırım Tatar edebiyatı, kitap yayımcılığına dikkat çekmek, destek vermek, halkımız, özellikle çocuklarımıza ana dilinde yazılan kitapları okuma sevgisi aşılamak, yazarlara da kendi eserlerini tanıtmak, satmak gibi işlerde yardımcı olmaktı.
-Fuarda sizin 2 yeni kitabınız tanıtıldı. Kısaca bu kitaplarınız hakkında anlatır mısınız bize.
-Birinci kitabım "Bülbüllerin Ötmediği Dağlarda", Mari El Cumhuriyeti'ne (Rusya) gerçekleştirdiğim çalışma ziyareti sırasında çocuklukta oraya sürgün edilip, bugün de orada yaşamaya devam eden Kırım Tatarlarının sürgün hatıraları, tarihçi Prof.Dr. Ksenofont Sanukov ile yaptığım sohbet, onun ta 1990'larda Kırım Tatarları hakkında yazdığı ilmi makalesi ve diğer alimlerin makalelerinden ibaret.
Orada olan tüm Kırım Tatarlarına "Ben buraya ebediyen sürgün edildim ve Kırım'a dönme çabasında bulunmayacağım" diye imza attırmışlar.
-Mari El Cumhuriyeti'ne resmi verilere göre 9 bin 60 Kırım Tatarı sürgün edilip, tel örgüler arkasında kamplarda tutularak Mari El Selüloz ve Kağıt Fabrikası için hammadde hazırlamışlar. Yani ormanlarda ağaç kesmiş, kadınlar ve 10-12 yaşlarındaki çocuklar baltalarla kocaman ağaçları dallardan temizlemişler. Gerektiği kadar iş yapamadıkları zaman kendilerine ekmek verilmemiş. Çalışanlara 400'er, işsizlere 200'er gram ekmek verilmiş. Orada olan tüm Kırım Tatarlarına "Ben buraya ebediyen sürgün edildim ve Kırım'a dönme çabasında bulunmayacağım" diye imza attırmışlar. Sürgün yerlerinden 3 kilometre uzaklaşanlar 2-3 ay ile 10-18 yıla kadar hapis cezasına çarptırılmışlar. Sovyet hükumeti hakkında uygun olmayan kelime kullandıkları için cezalandırılmışlar. Mesela "Faşistler bile bize Sovyetler kadar eziyet etmediler" gibi. Mari El Cumhuriyeti'nin Baskı Kurbanları Hatıra Kitabından yüzbinlerce insan içinden birer birer araştırıp 46 Kırım Tatarının adını yazıp aldım. Bunlar daha çok kadınlardı.
-Mari El'de hayat şartları nasıl?
-Mari El'de hayat şartları çok zor... Şehirlerde yaşayanlar bir şekilde iş bulup çalışıyorlar ama köylerde ahşap evlerde, doğalgaz, kömür olmadan yaşayanlar çok fakirler. Fabrika işçi sayısını azalttığı için çok kişi işsiz kaldı. Öyle köyler var ki, ahşaptan yapılan ve yağışlardan dolayı kararan kulübeler hem bakkal, hem postane hem de sağlık ocağı olarak kullanılıyor.
-Günümüzde orada yaşayan Kırım Tatarlarının sayısı belli mi?
-Tam rakamları kimse bilmiyor. 2010 nüfus sayımına göre cumhuriyette 20 Kırım Tatarı yaşıyor gibi gösterilmiş. Ama bu yanlış. Ben kendim 10 gün içinde 30'dan fazla Kırım Tatar evinde bulundum. Daha çok sürgünü gören insanlarla konuştum. 2-3 kişi sürgün yerlerinde doğmuşlar ve yaşları 70 civarında.
-Sürgünü, sürgün yolunu hatırlıyorlar mı?
-Sürgün yolunun her bir dakikası hafızalarında. Sürgün sırasında 6, 10, 12 yaşlarında olsalar da...
-Peki anadilini, örf-adetlerini koruyabilmişler mi?
-Beni şu hayrette bıraktı ki, hepsi kendi şivesinde -onlar esasen Yalta ve Aluşta, Akyar taraflarından sürgün edilmişler- temiz konuşuyorlar. Kırım'da birçoğunun yakın akrabaları var ve sık görüşüyorlar. Yaşlılardan biri-Küçük Özenbaşlı Memet ağa Celâlov Kırım'dan bir-iki üzüm çubuğu getirmiş ve onları hala serada yetiştiriyor. Oradaki insanlarımızın yüzde 80'i Kırım'a taşınma arzusuyla yaşıyor.
Onların Kırım'dan ve halkından uzakta yaşamalarının olumsuz taraflarından biri ise şu ki, örf ve adetlerini Kırım'daki gibi uygulamıyorlar. Anlattıklarına göre daha 1960'ıncı yıllara kadar birlik olmuşlar, evlerinde sadece Kırım Tatarca konuşmuşlar. Şimdi ise bu çok nadir bir durum. Yaşlı insanlar biliyorlar ama gençler hiç bilmiyorlar.
-Fuarda okurlarla buluşan ikinci kitabınızdan da bahseder misiniz?
-İkinci kitabım "Bir Zadegan Ailesinin Acı Talihi", 19. yüzyılın sonu-20. yüzyılın başında Kırım'da bir dizi okul açan, milleti için pek çok hayırlı işlerde bulunan insan İsmail Mufti Zade'nin kızı Meryem Mufti Zade ve torunu Ninkican'nın acı kaderi hakkında. Meryem Mufti Zade, Azerbaycan Halk Cumhuriyeti'nin kurucularından biri, 1920 yılında Gence İsyanının liderlerinden biri Cahangir Kazımbeyli ile evleniyor ve Ninkican isimli kızı dünyaya geliyor. Kazımbeyli, Türkiye'ye hicret etme kararı alıp eşi Meryem ile beraber gidiyor. Kızını ise Meryem hanımın annesi Sayde hanım Mufti Zade yanında Kırım'da bırakıyor, Türkiye'ye yerleştikten sonra alırsınız diye.
1922-23 yıllarında Kırım'da güçlü açlık olduğunda Meryem hanım kızını alıp götürmek için Kırım'a geliyor ve gelir gelmez NKVD (Sovyetler Birliği İçişleri Halk Komiserliği) tarafından "Türk casusu" olarak yakalanıp hapse atılıyor. Onu hapisten Veli İbraimov (Kırım Muhtar Cumhuriyeti Başkanı) kurtarıyor ve ta Orkapı taraflarında bir uzak köyde gizlenmesini tavsiye ediyor. Ama bu da ona çare olmuyor...
1929-1930'larda Kırım'da zadeganları, din adamlarını, varlıklı insanları Ural'a sürgün ettiklerinde Meryem hanım kızıyla beraber Sibirya'ya sürgün ediliyor. Böyle bir soylu ailenin vekili olan, ama okumak imkanından mahrum olup, alfabeyi Sibirya dağlarında öğrenen Ninkican (ailede ona Niyar diyorlarmış) günlük tutmuş. 1948 yılında onlar annesiyle beraber Özbekistan'a, milletinin yanına gidiyorlar. Meryem hanım 1968 yılında Çirçik şehrinde vefat ediyor. Özbekistan'da Bosnyakovlar soyundan olan Celâl Bosnyakov ile evlenen Niyar hanım 1990'larda Kırım'a dönüyor.
2002 yılında Kırım Devlet Arşivinin Akmescit şehir yönetimi ile birlikte düzenlediği "Akmescit'in en kadim ve Kırım'ın inkişafı için en çok hizmet eden soyu" yarışını arşiv belgeleri esasında Muftizadeler ve Bulgakovlar kazandı. Muftizadelerin büyük ailesinden hayatta kalan tek kişi olan Niyar Hanım, Allah'ın iradesiyle Kırım'daki bütün yerleşimcilere Kırım'ın asıl sahiplerinin kim olduğunu tasdiklemek için geri döndü. 2011 yılında vefat eden Niyar Hanım, baştaşına Ninkican Muftizade diye yazmalarını vasiyet etti.
-Zera hanım, kitaplarınız Kırım Tatar dilinde ama Kiril alfabesinde. Latin alfabesinde neşir edilse diasporada daha çok Kırım Tatarı bu kitapları okuma imkanına sahip olurdu. Böyle bir niyetiniz var mı?
-Elbette, kitaplarımı sadece Kırım'da değil de, Kırım'ın dışında yaşayan hem Kırım Tatarlarının, hem de Türk soydaşlarımın okumasını çok isterdim. Bu işe yardımcı olunursa çok sevinirim. Kısmet!